‘ÇİLEKEŞ SAHABE’ AYY⪠B. REBİ’A (r.a)
Çile imanlarını arttırdı
Ebu Cehil’in anne bir kardeşi olan ve Mekke’de yetişip büyüyen Ayyâş, genç delikanlı olunca dayısının kızı Esmâ binti Sel’âme ile mutlu bir evlilik yaptı. Bir süre sonra, dünya tatlısı bir oğulları oldu.
İslam’a davet başlayınca onunla yakından ilgilenen Ayyâş, kısa bir araştırma sonrasında, Allah Rasulu sallallahu aleyhi veselleme giderek, ilk Müslümanlardan olma şerefine nail oldu.
Hiçbir zaman tanışma imkânı bulamasalar da zalimlere göre mutluluk yalnızca müstekbirlere (zenginlikleri ile kibirlenen zalimler) aitti; tıpkı diğer bütün güzelliklerin onlara ait olduğunu düşündükleri gibi.
Oysa şimdi birileri kalkmış onlara rağmen, onların dışında mutluluk arıyordu. Hatta bulmuşlardı ve çok da mutluydular. Buna asla müsaade edemezlerdi. Hele bu mutluluk, ellerindeki nimetleri başkaları ile paylaşmayı, adaleti, insanlığı, merhameti tavsiye ediyor; insanları kendilerine değil, Allah’a kul olmaya çağırıyorsa!
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, davete başlayıp da Ayyâş gibi pek çokları İslam’ı kabul edince Mekke’nin çehresi, değişmeye başladı. İslam’ın yayıldığını gören Kureyşliler, özellikle de liderler, makam, mevki ve iş güçlerini kaybedeceklerini, sömürü çarklarını devam ettiremeyeceklerini düşündüler. İslam davetini yok edip ortadan kaldırmak için akla gelebilecek bütün yolları denediler. Ancak hiçbir sonuç alamadılar.
Bu denemelerden Ayyâş ve eşi Esma da paylarına düşeni aldı. Alaydan hakarete, hapisten hicrete, dayaktan işkenceye, acının her türlüsünü tattılar. Ancak bu onların imanlarını arttırdı.
Hicret ettikleri Habeşistan’da, bir oğulları daha oldu ve adını Abdullah koydular.
Medine’ye Hicret
Habeşistan’da fazla kalmadı. Mekke’nin ileri gelenlerinin, “Müslüman olduğu” yalan haberi üzerine geri döndü. Zorda olsa burada kaldı. Medineliler, Allah Rasulu sallallahu aleyhi veselleme biat ettikten sonra Müslümanlar, birer ikişer oraya Hicret ettiler. Bunu gören Ayyâş, Hazreti Ömer ve Hişam b. As ile konuşarak, Hicret etmeye karar verdi.
Hazreti Ömer anlatıyor: “Allah Rasulu sallallahu aleyhi vesellem, insanların Medine’ye hicretine izin verince Müslümanlar birbirleri ile anlaşarak, Medine’ye gitmeye başladılar. Bazısının bineği vardı, bazısının ise yoktu. Onları takip eden Mekkeli müşriklerin ise tamamı binekliydi.”
“Müslümanların Hicret ettiğini fark edince hemen peşlerine düşüyor, yakalayıp hapsediyorlardı. Bu yüzden Müslümanlar, müşriklere yakalanmamak için bazı tedbirler alarak hicret ediyorlardı. Genelde, başarsalar da arada yakalanıp hapsedilenler oluyordu. Bunlar olurken ben, Ayyâş b. Ebu Rebi’a ve Hişam b. As, gizlice bir yerde oturarak birlikte konuşup hicret için anlaştık. Gıffaroğullarına ait gölün bulunduğu vadide, Serif denen yerin üstünde, sabaha karşı buluşmak için sözleştik.”
“Anlaşmamıza göre, sabah olduğunda buluşma yerine gelmeyen arkadaşımızın başına bir iş gelmiş diye anlayacak, diğerlerinin de yakalanmaması için geri kalanlarımız orada beklemeyip yola devam edeceklerdi.”
“Ertesi gün, sabah olunca ben ve Ayyâş buluşma yerine gittiğimiz halde Hişam gelmemişti. Ya yakalanmıştı ya da gelmekten vazgeçmişti. Sonradan öğrendik ki zalimler tarafından yakalanarak hapsedilmişti.”
“Biz, Ayyâş’la yolumuza devam ederek, Akik Mevkiine geldik. Güvende olduğumuza emin olunca oradan geri dönerek, Medine yakınında bulunan Kûba’ya ulaştık. Müslümanlar bizi çok güzel karşıladılar. İkimizde Rufe’a b. Abdulmunzir’in evine konuk olduk.”
Tutsak edilişi
“Ayyâş’ın anne bir kardeşleri Ebu Cehil ve Haris b. Hişam, onun Hicret ettiğini fark edince peşimizden Kûba’ya kadar geldiler. Bu sırada, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke’de bulunuyordu. Henüz hicret etmemişti. Kardeşleri, Ayyâş’a, ‘O Mekke’den ayrılınca annelerinin çok üzüldüğünü, yokluğuna dayanamadığını’ söylediler. Onu ikna etmek için ‘Annemiz seni görünceye kadar başına tarak vurmamaya, kızgın güneşin altında durmaya yemin etti’ dediler.”
“Tehlikenin farkında olmadığını anlayınca Ayyâş’ı uyardım:
- Vallahi, bu adamlar sana tuzak kurmuşlar, seni dininden döndürmek istiyorlar. Onlardan uzak dur, merak etme, annen başı bitlenince elbette tarar. Mekke’nin sıcağı bastırınca, mutlaka gölgeye kaçar.
“Ayyâş annesini çok seviyordu. Bunun için beni dinlemedi:
- Annemin yeminine saygı göstermek için gitmeliyim. Hem aceleyle geldiğimden, mallarımı Mekke’de bıraktım. Gitmişken onları da alırım.
Burada o mallar çok yarar, dedi. Ben ısrar ettim:
- Vallahi sen bilirsin ama gitmen hiç doğru değil. Bildiğin gibi ben Mekke’nin zenginlerinden biriyim. Eğer gitmezsen malımın yarısını sana veririm, dedim.
“Ayyâş, tüm ısrarlarıma rağmen beni dinlemeyip onlarla birlikte gitmeye karar verdi. Bu halini görünce:
- Öyleyse bari şu devemi al. O asil ve itaatkâr bir hayvandır. Onunla git. Kardeşlerinden şüphelendiğinde, deveye binip kaç. O seni kardeşlerinin elinden kurtarır, dedim.”
“Ayyâş, bana teşekkür ederek devemi aldı. Bir süre sonra da kardeşleri ile yola çıktı.”
Kardeşleri ile Mekke’ye doğru yola çıkmasına çıktı ama Hazreti Ömer’in sözlerini unutmadı. Bunun için sürekli tetikte bekliyordu. Kardeşlerinin en küçük hareketinde yanlarından kaçacaktı. Onun tedirgin olduğunu fark eden Ebu Cehil, Mekke’ye yaklaşınca Ayyâş’a:
- Ey kardeşim! Devem çok yoruldu. Senin deven, benim devemden daha güçlü. Bir süre beni arkana bindirsen de devem dinlense, dedi.
Ayyâş, bir anlık dalgınlıkla deveyi çöktürüp yere indi. O devesinden inerken, kardeşleri de develerinden inmişlerdi. Aniden Ayyâş’ın üzerine atıldılar. Yakalayıp kalın bir ip ile sıkıca bağladılar. Sonra yola devam edip onu Mekke’ye götürdüler. Şehre varınca doğruca Kâbe’nin avlusuna giderek, etraflarına toplanan halka:
- Ey Mekke halkı! İşte size isyan eden Ayyâş. Ona istediğinizi yapın, diyerek Mekkelilere teslim ettiler.
Mekkeliler Allah ve Rasulunu inkâr edip putlarına iman ettiğini söyleyinceye kadar ona işkence ettiler. Ayyâş, kalbi iman dolu olduğu halde işkenceden kurtulmak kastıyla, onların istediğini söyleyince ona işkenceyi bıraktılar. Fakat bu sözlerinde samimi olduğuna onlar da tam olarak inanmıyordu. Bunun için yine bir yere hapsedip Müslümanlarla irtibatını kestiler.
İşkenceden hürriyete
Bu hapis, Ayyâş’ın işkenceden kaçıp Mekke’den uzaklaştıktan sonra, ikinci kez işkenceye geri dönüşüydü. Habeşistan’dan dönüşte de Mekkeliler onu yakalayarak hapse atmışlardı. Ancak bu defa yapılan işkence çok ağırdı. Müşrikler, bir an bile ona göz açtırmıyordu. Hele Allah Rasulu, Medine’ye hicret edince daha da kızan müşrikler, hınçlarını hapsettikleri birkaç Müslüman’dan çıkardılar.
Müslümanları sürekli göz hapsinde tutuyorlardı. Çok az oldukları için kolayca kontrol edebiliyorlardı. Bunun için kaçmaları neredeyse imkânsızdı. Böylece yıllar geçti. Müşriklerle çok savaşlar yapıldığı halde, onlar hiçbir şey yapamadan, elleri kolları bağlı öylece beklemek durumunda kaldılar.
Sahabelerin hapiste olması ve işkenceye maruz kalmaları, Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellemi çok üzüyordu. Sabah namazlarında son rekâtta rûkuya gidip başını kaldırınca, “Semiallahulimen-hamideh” deyip “Rabbena ve lekel-hamd” dedikten sonra, isimlerini bizzat zikrederek, bazı hapisteki Müslümanlara şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Velid b. Velid’i, Seleme b. Hişam’ı, Ayyâş b. Ebi Rebi’a’yı ve iman eden çilekeşleri kurtar.”
Hazreti Ömer radıyallahu anhu, olayın devamını şöyle anlatır: “Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem bir, Ramazan Bayramı sabahı, her zaman dua ettiği kişilere dua etmeyi bıraktı. Bu olay dikkatimi çekti, sordum.
- Ya Rasulallah, ne oldu? Niçin her zaman dua ettiğin kişilere bugün dua etmedin? Allah Rasulü aleyhissalatu vesselam:
- Onların buraya gelmek üzere yola çıktıklarını bilmiyor musun? Allah Rasulü, bize onlar hakkında bilgi verirken, Velid b. Velid müşriklerin elinden kurtularak çoktan yola çıkmıştı.
Hapisten kaçıp Medine’ye gelen Velid, Allah Rasulü’nün emri ile Medine’ye geri dönmüş, Ayyâş b. Rebi’a ve arkadaşını kurtarmıştı.”
ABDULLAH KARA - DR. ELİF HİLAL KARA
GÜLİSTAN DERGİSİ