-
El-Mani' (c.c)
EL-MANİ' (C.C.)
“Bir şeyin olmasına mâni olan, helak sebeplerini def eden.”
Gönlümüzde nice arzular boy verir, niceleri sultanların tahtına göz diker, niceleri bir güzele bende olmak ister.
Âdemin evlatları hayat boyunca, “şunum olsun, bunum olsun, şöyle yapayım, böyle yapayım” der durur.
Yani arzularının biri bitmeden, bir başkası arkadan gelir.
İnsanın ömür günleri bitmeden bu arzuları da bitmez.
“Emeller avutup aldattı beni” diye gazel çekenler hiç de az değildir.
Beşer gece gün bir nefes durmadan çırpınır, gönüller arzuların ırmağına akan su misâli bunların ardınca akar.
Ne var ki arzumuz bir nice sebeplere, sebepler de “Mâni” ve “Mu'tî” olan Yüce Allah'ın emr ü fermanına bağlıdır.
Biz isteriz, isteriz de, Allahü Teâlâ dilemezse o iş olmaz.
Bütün çırpınmalar beyhude yorgunluktan öteye geçmez.
Bir şeyi, sebeplere tevessül ederek bizim istememiz bize düşen vazifedir.
Verip vermemek Allah'ın yüce takdirine kalmıştır.
O vermek dilediğinde, sebepler hemen birbirine eklenir, kenetlenir, makaradan çözülen iplikler gibi işin arkası gelir ve maksat hâsıl olur.
Biz de hayret ederiz, âlem de.
Demek ki “El-Mu'tî” ism-i şerifinin ifade ettiği mânâ budur.
Azîz ve Celîl olan Allah bazı arzu ve emellere de hikmeti icabı müsaade etmez.
O takdirde kulun tuttuğu sebepler ipliği kopar, yol tıkanır, o şey meydana gelmez.
Bu da “El-Mâni” ism-i şerifinin tecellisidir.
Yani o mübarek isim bu mânâyı ifade eder.
Dünya dolusu insanın yine dünya dolusu arzuları, emelleri ve işleri vardır.
Herkesin arzusu da birbirini tutmaz.
Meselâ, biri ister ki, deniz kenarında şahane bir villâm olsun, yatlarım, mersedeslerim bulunsun.
Ve hemen elindeki imkânlarla teşebbüse geçer, iş bitti, ha oldu, ha olacak derken, evet tam o ân, akıl ve hayâli âciz bırakan bir takım sebepler zuhur eder, bir bıçağın ince bir dalı kesmesi gibi iş kesiliverir ve maksat hâsıl olmaz.
Neden öyledir?
Çünkü o işin henüz vakti gelmemiştir, vakti geldiğinde yeniden hayat bulur.
Âlemde hiçbir şey vaktinden evvel meydana gelmediği gibi vaktinden sonraya da kalmaz.
Veya o kul hesabına arzu ettiği şey hiç mukadder değildir.
Ne kadar çırpınsa, kendini parçalasa ona muvaffak olamaz.
İşte bu durumda “El-Mâni” ism-i şerifinin hükmü zuhura gelir.
Bilhassa siyaset sahnesinde bu hikmet apaçık görülür.
Ne var ki, insanlar ibret almazlar.
Bir komşumuzu tanırım.
Bir daire aldı, peşinden bir tane, bir tane daha...
Bunların tapu muamelelerini yapıyordu ki ecel onu orada kıstırdı.
Ve aldığı dairelerde bir dakika oturamadan kabir onu yuttu.
Demek ki, kulun arzuları değil, Allah'ın dediği olur.
Bir şeyi, bir kuluna vermediğinde mutlaka Allahü Teâlâ'nın bir hikmeti vardır.
O Habîr'dir, her şeyden haberdardır.
O Alîm'dir, her şeyi bilir.
O Kadîr'dir, her şeye gücü yeter.
O Azîz'dir, O'nu mağlup etmek imkânı yoktur.
O Semî'dir, herşeyi işitir.
Yani kullarının bütün hallerine kemâliyle vâkıftır.
O'nun hazinelerinde yokluk diye bir şey düşünülemez.
Dilediği anda her şeyi var etmek kudretine sahiptir.
Kerem sahibidir, cömertliğine nihayet yoktur.
Her işinde birçok hikmetler vardır.
İşte o hikmetlerden ötürü bizim istediğimiz bazı şeyler husule gelmez.
Bize gereken, “ben teşebbüs ettim, sebepleri önüme koydum, fakat Allah'ın takdiri böyle tecellî etti” demek olmalıdır.
Diyelim ki hâşâ!
O takdire razı olmadık.
Elimize yine bir şey geçecek değildir.
Fakat, Allahü Teâlâ'nın emr ü fermanına karşı gelmek, O'ndan gelene rıza göstermemekten dolayı bize azap dokunabilir.
Düşünmek ve yanlış hareketler yapmamak lâzımdır.
Çünkü O, bize bizden yakın...
Evet:
İşimiz sarpa sardı,
Meded, Allah'ım, meded.
Dalımı yel kopardı,
Meded, Allah'ım, meded!..
Din tek ve Haktır amma,
Yüklenirler İslama,
Bizi terk etme gama,
Meded, Allah'ım, meded!..
Beşer azdıkça azar,
Yok bir ibret-i nazar,
Kâr etmez ölüm, mezar,
Meded, Allah'ım, meded!.. Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 295-298.