EL-AFÜVV (C.C.)
“Çok affedici.”
Allah (Azze ve Celle), mahlûkatım rahmetiyle öyle kuşatmıştır ki, şeytan bile o rahmete ümit bağlar.
İblis büyük cürmüne göre hemen helak olması gerekirdi, fakat Cenâb-ı Hak ona kıyamete kadar mühlet vermiştir.
Afv, intikamın zıddıdır.
Çok kere çok suçlular intikama uğramaz da affa mazhar olur.
Eğer Allahü Teâlâ insanlar gibi bir suçluyu hemen cezalandıracak olsaydı, âlemde kaç kişi ayakta durabilirdi.
O, keremiyle, affiyle bazı kullarını sevindirir.
Bazı kullarının gönüllerine pişmanlık ateşi düşürür, bazılarını da aşkının çırasına yakar.
Alemde saadet işte budur.
Çünkü en bahtiyar insanlar O'nun affına erenlerdir.
Affa ve bağışa mazhar olmak için yapılan günahlardan nedamet duymak, onların bir kötülük, bir kara belâ olduğunu bilmek ve candan yürekten tevbekâr olmaktır.
Buna mukabil hergün günahlara yeni günahlar eklemek ve tevbeyi de hiç düşünmemek betbahtlık alâmetidir.
O zaman ona intikam okları dokunabilir.
Dünyamızda akla hayâle gelmez kötülükler işlenmekte, adeta günah müsabakası açılmakta, başlar şarabın tesiriyle baş olmaktan çıkmakta, çok kere bazı insanlar hayvanlardan daha aşağı derecelere inmektedir.
Öyleyken, cihanı yaratan Allah yine afüv ve hilmiyle muamelede bulunmaktadır, insanlara mühlet vermektedir.
Gün olur belki Rablerine dönerler, tevbe ederler.
Allah'ın bu geniş lütuf ve kereminden nasiplenmeyerek intikamına uğrayanların artık vay haline!..
Artık onlara bir acıyan, onların elinden tutan bulunmaz.
Ve bir avuç nedametle helak olup giderler.
Bunlar, hayatı boyunca kötülük ekip kötülük biçenler, nefs ve hevanın yaylasında çadır kuranlar ve kötülüklerin, ahlâksızlıkların beşer arasında yayılmasına vesile olan kara ruhlu ve habis kimselerdir.
Âlemde O'nun affına, onun keremine, onun rahmetine muhtaç olmayan kimse yoktur.
Peygamberler de O'nun rahmetine muhtaçtır, sıddîklar da, velîler de, şehîdler de...
Ve O Kerîm mabudumuz buyuruyor:
“Gerçekten Allah ziyade affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” Hac: 60.
O'nun rahmetinin rüzgârı ömür ağacındaki günah yapraklarını dökmeye kâfidir.
O, kullarına karşı daima bağışlayıcı ve müsamahakârdır.
Hep bilirsiniz ki anneler çocuğum ağlasın da ona meme vereyim diye bekler.
Ağlamayan çocuğa meme verilmediği gibi, Yüce Allah'tan af ve mağfiret niyazında bulunmayanlara, tevbe ve istiğfara yanaşmayanlara ve inkâr üzere olanlara bir saadet baş göstermez.
Günahlarını hatırlayarak ağlamak büyük sermayedir ve bulunmaz bir devlettir.
Allah korkusundan dolayı gözden düşen bir damla cehennemleri söndürür.
İki şeyi birbirinden ayırmak lâzım:
Mağfiret, sadece günahların üzerine bir perde çekmektir.
Af ise, günahların izlerini de silip yok etmektir.
Bu sebeple af, mağfiretten daha ileridir.
Kabe kuşu diye meşhur olan büyük velîlerden Ebû Bekir Kettânî Hazretleri anlatır:
“Kabe'de, tefekkürümün en derin anında bir lâhza dalıvermiştim.
Yüzü zühre gibi güzel bir genç karşıma dikili verdi.
Sordum:
“Sen kimsin?”
“Ben, dedi, takvayım!”
“Peki, dedim, nerede durursun?
Dedi ki:”
“İşi gücü helâl, haram ayırmak olan ve günahlarına ağlayan adamın, bir de dertlilerin kalbinde!”
Sonra diğer tarafa nazar ettim.
Ne göreyim?
Çirkin ve korkunç yüzlü ve simsiyah bir kocakarı.
Ona da sual ettim:
“Sen de kimsin, a nursuz yaratık?”
“Ben, dedi, kahkaha, zevk ve keyfim!”
“Peki, dedim, mekânın neresidir?
Korkunç bir surette güldü de dedi ki:”
“Cahillerin, günahkârların ve çok gülenlerin kalbîndeyim.
Beni arayan orada bulur.
İnsanlar durmadan gülerler, kahkaha atarlar, fakat henüz bir günahlarının bağışlandığından bile haberleri yoktur.
Zaten gönlü uyanık kişi kahkaha atamaz, sadece tebessüm eder.
Ey günleri günlere ekleyip uyuyan kişi!
Geride kaç günün kaldı biliyor musun?
Ölüm uykusu seni sarmadan uyan ve rabbinin dergahına yüz tut.
Senin için başkalarının ağlaması sana fayda vermez.
Allahü Teâlâ'nın “Afüvv” olduğunu bil de ümitsizlik batağına düşme, ama O'nun intikamını da unutma!... Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 270-273.