-
El-Bâis (c.c)
EL-BÂİS (C.C.)
“Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran.”
İnsanı hiç yokken hayat sahasına getiren Allahü Teâlâ, öldükten, toz toprak olduktan sonra tekrar diriltmeye elbette kadirdir.
Bütün insanları kabirlerinden kaldırıp Mahşer yerine sevkedecek ancak O'dur.
“Ben yerimden kalkmam, ben bir yere gitmem” diyebilecek bir varlık yoktur.
Ölüm ırmağı ile ahiret denizine akanlar, “Kalk!” borusu vurulunca mezarlarından dışarı fırlayivereceklerdir.
Hem, dünyaya geldikleri gibi, bölük bölük, teker teker ve birbirlerinden doğup türeme ile de değil, ilk insandan son insana kadar dünyaya ne kadar Âdemoğlu gelmiş, dünyadan ahirete ne kadar insan gitmişse hepsi birden, hepsi emirle kabirlerinden Arasat meydanına çıkarılıvereceklerdir.
Kıyamet günü denilen, Kur'an-ı Kerim'de de çok zikredilen o müthiş gün, işte budur.
O gün inkâr etmekle bir kimse mahşer meclisine gitmekten kurtulamaz, ancak inkârı sebebiyle rahmetten uzak kalır ve cehennemi boylar.
Herkesçe malum olduğu gibi imanın altı şartından biri de “Ve'l-ba'sü ba'de'l-mevt = Öldükten sonra tekrar di-rilme” ye inanmaktır.
Ahiretin varlığını kalben tasdiktir. “Ben öldüm, artık benim hesabım kapandı” demek ahmaklıktan başka bir şey değildir.
Kış geldiğinde ağaçlar da, çiçekler de, nebatlar da ölüyor, yani uyuyor.
Bir de bahar gelince bakıyorsun ki, âlem bir çiçek denizi oluvermiş...
Hem insan her gece ölüyor, uyku da sanki bir ölümdür.
Uyku esnasında âlemde olup biten hadiselerden hiç birini görmek ve duymak mümkün olmaz.
İşte uykudan uyandığımız gibi mezarlarımızdan kaldırılacağız.
Bütün peygamberler, bütün ilâhî kitaplar bize ahiretin varlığından haber vermişlerdir.
Zaten aklının gözü olan kimse inkâr çukuruna düşmez.
Çürümüş, toz olmuş, dağılmış, zerre haline gelmiş bir şeyi toplamak mı daha zor, yoksa hiç yoktan var etmek mi?
İnsanı yoktan var eden Allahü Teâlâ tekrar diriltmekten elbette aciz değildir.
Hiç kimse dünyaya kendi yiğitliğiyle, kendi kudretiyle gelmemiştir.
Yine dünyadan gidişi de kendi elinde değil.
Onu mekândan mekâna; önce babanın sulbüne, sonra ana rahmine, sonra dünya meydanına, sonra kabir evine, daha sonra da Arasat kışlasına sevk eden bir kuvvet vardır.
Daha ilerisini de söyleyelim.
Meselâ: Bir kimse yansa, kül olsa, ondan zerre kalmasa, veya bir canavar yese, vücudundan yine bir şey mevcut olmasa, tozu, dumanı ve ona ait bir kıl kadar eser bulunmasa, Yüce Allah o kimseyi yine diriltip mahşer meclisine getirecektir.
Evet:
Toprağa karışmada işte her gün yüz adam,
Hiç ibret almıyorsun, yok bir ölümsüz adam!..
Ölümsüzlük: Hesaplar görüldükten sonra, cennetlik olanlar cennete, cehennemlik olanlar da cehenneme sevk edilecekler ve artık ölüm diye bir şey de yoktur.
Şu kafası olup da aklı olmayan ham adamlara şaşıyorum.
Nasıl şirk ve inkâr batağına saplanabiliyorlar?
Âlemde her gün her saat binlerce varlık yaratılıyor, doğan çocuklar, hayvanların yavruları, daha neler neler?
Bunları yaratan, başka başka varlıklar yaratmaz mı?
Ya ölenler! Dünyada ölümsüz bir dakika yoktur.
O bir dakikanın içinde kaç can gider, kaç can gelir?
Dünya durdukça kimbilir ne kadar insan gelecek ve gidecektir?..
Rivayete göre Ubey b. Halef isimli müşrik, nebiler nebisinin mübarek huzuruna bir çürümüş kemik ile geldi, onu eliyle ufaladı ve dedi:
“Allah bunu böyle çürüdükten sonra diriltir der misin?”
Resûl-i Ekrem (s.a.v):
“Evet, buyurdu, seni de diriltir ve ateşe kor!”
Bunun üzerine şu mealdeki âyetler nazil oldu:
“İnsan, kendini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?”
“Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: “Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?” dedi.”
“De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek ve O her yaratmayı bilir.” Yasin, 77,78,79.
“Yani Yüce Allah her yarattığını bütün incelikleriyle, her birinin toplanan ve dağılan bütün parçaları, usul ve fürûu (aslı ve dalları), durumları, halleri, nicelikleri, miktarları, her türlü hususiyetleriyle bilir.
Her yaratmayı, yaratmanın her türlüsünü bilir, maddeli maddesiz, aletli aletsiz, örnekli örneksiz, gerek ilkin, gerek sonra her çeşidini bilir.” Hak Dini Kur'an Dili, 6/425.
A insan! Kalem tutan elinin plânını sen mi yaptın?
Kaç boğum bir araya getirilerek böyle harika bir el yaratılmıştır.
Yüzünü gözünü sen mi başına taktın?
Niye bunları düşünmezsin?
Düşün, düşün de rabbine şükret.
Unutma ki, seni bir bekleyen var.'..
A kuzum, bu dünyada,
Yok ölümsüz bir ada!..
Ölümden sonra dirilmek de tıpkı ölümün gibidir.
Seni yaşatan, öldüren, elbet diriltmeye de kadirdir. Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 202-205.