-
“Kaza” Geliyorum Demesin
Öncelikle, temel prensiplerimizi hatırlatalım :
* islam’ da tek kaynak Kuran’ dır.
* Hadisler, sünnet, icma, tarikatların ve mezheplerin, mezhep imamlarının, imamcıklarının fetvaları, görüşleri dine kaynak olamaz, Kuran’ da olmayan bir şeyi dine sokamaz, kuran’ da yer alan bir şeyi din dışı bırakamaz.
* Kıyamete kadar geçerli ve değişmeyeceği Allah tarafından garantilenen, dinin tek kaynağı kuran, tamdır, eksiksizdir. Allah unutkan değildir, kelime sıkıntısı çekmez. din ile ilgili her türlü emir - yasak Kuran’ da yer alır.
Gelelim “kaza” ibadetlerine…
dini literatürde, “kaza namazı” ya da “orucun kazası” gibi kavramlar, temel ve en basit olarak vaktinde kılın(a)mayan namazın vakti dışında kılınması, gününde tutulmayan orucun daha sonra tutulması şeklinde açıklanır.
Önce, kısa ve net olduğu için “orucun kazası” na değinelim.
Kuran, “bazı özel şartlar” dahilinde, tutulamayan orucun daha sonra güne-gün olarak tutulmasına izin verir :
“İnananlar, sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi, sakınmanız için size de farz kılındı. / Sayılı günlerde… Hasta olanlarınız veya yolculukta bulunanlarınız tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Güç yetirenler-oruca güç yetiremeyenler-oruca güçlükle dayananlar bir yoksulu doyurarak adakta bulunsunlar. Kim gönül isteğiyle (daha fazla yoksulu doyurmak için) iyilik yaparsa kendisi için daha iyidir; ancak oruç tutmanız sizin için en iyisidir, bir bilseniz! / Ramazan, insanlara yol gösterici, apaçık bir öğreti ve yasa kitabı olan Kuran’ın indirildiği aydır. Kim o aya ulaşırsa oruç tutsun. Hasta veya yolcu olanlarınız, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde oruç tutar. ALLAH sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Böylece (oruç günlerinin) sayısını tamamlar, sizi doğruya ulaştıran ALLAH’ı yüceltip şükredersiniz.” (2:183-184-185)
ayetlerde görüleceği üzere, orucun “kaza edilmesi” yani daha sonradan tutulmayan bir güne karşılık bir gün olarak tutulmasına izin var. ancak iki durumda : hastalık ve yolculuk. bu iki sebepten ötürü oruca güçlükle dayananlar, güç yetiremeyenler, o günlerde tutamadıkları oruçlarını daha sonra güne-gün olarak kaza edebilirler. daha sonra da tutamayacaklarsa bir fakiri doyurarak keffaret ödeyebilirler. “bizler için kolaylık isteyen Allah” bu ruhsatı vermiştir.
fakat keyfi olarak, mazeretsiz, hastalık ve yolculuk hallerinin dışında tutulmayan oruçlar için bir kaza-keffaret durumu kurani açıdan söz konusu değil. “oruç” konusunu detaylı olarak “ey oruç tut onları” yazımızda işlemiştik.
gelelim namazın “kazasına”…
Allah, kuran’ da namazın üç vakit olduğunu, nasıl kılınması gerektiğini detaylarıyla anlatmış ve öğretmiştir. Ancak, Kuran’ da yukarıda görüldüğü tutulamayan orucun keffareti-kazası tarif edildiği halde, namaz için böyle bir tarifte bulunulmamıştır. aksine Kuran, her şartta namazı gözetmemizi ve aksatmamamızı emreder.
Kuran’ a göre namaz kılınmayacak iki hal vardır :
“İnananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilinceye kadar, yolcu olanlar hariç cinsel ilişkiden sonra yıkanıncaya kadar namaza durmayın. Hasta veya yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut kadınlarla cinsel ilişkiye girmiş olup da su bulamamışsanız, temiz ve kuru bir toprağa dokunup yüzünüze ve ellerinize sürerek teyemmüm edin. ALLAH Affeder, Bağışlar.” (4:43)
Ayete geçen “sarhoşluk” kelimesi, köken olarak “aklın örtülü olması” anlamına gelir. burada “sarhoşluk” ile anlamamız gereken sadece alkolden kaynaklanan sarhoşluk değildir. Bana göre de ayetteki “sarhoşluk” kelimesinin tam açılımı “bilincin, aklın bulanıklığı, uyuşukluğu” dur.
bu durumda, namaz kılmaya engel olan durumlardan biri, kişinin alkol, uyuşturucu gibi “aklı örten” bir madde veya namazı huşu ile kılmaya, söylediklerimizin bilincinde olmaya engel olacak bir zihinsel yoğunluk, bulanıklık, unutkanlık, bilinç kaybı içinde bulunmamızdır. namazda doğrudan Allah ile iletişimde olunduğundan, namazda okunması/söylenmesi gereken şeylerin ezbere mekanik dualar değil, bilinçle, içten gelerek söylenecek yakarışlar, istekler, şükürler olması lazımdır. Kısacası namazı konsatrasyon içinde huşu ve hudu ile kılmamıza engel olacak her türlü zihinsel durum, namaz kılmaya engeldir. ayrıca, cinsel ilişkiden sonra duş alıncaya/yıkanıncaya kadar da namaz kılmamız istenmemiştir. (bu konuyu da “abdest” ile ilgili yazımızda detaylandırmıştık.) ancak Allah, bu durumda “kılmayın” dediği namazın daha sonra nasıl, ne zaman kılınacağını söylememiştir. şüphesiz ki Allah, “unutkanlık” gibi eksik sıfatlardan münezzehtir. bu durumda, “kılınmayan” namazın “kazası” yoktur.
bu iki halde namaz kılmaktan bizi men eden Allah, diğer her türlü durumda, mazerette, kolaylıklar tanıyarak da olsa namazı gözetmemizi, aksatmamamızı ister :
“ Namazlara, özellikle orta namaza dikkat edin. Kendinizi tümüyle ALLAH’a vererek namaza durun. / Bir kaygı ve endişeniz varsa, yaya veya binmiş olarak (namazı kılın.) Güvene kavuştuğunuz zaman, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi ALLAH’ı anın.” (2:238-239)
görüleceği üzere yolculuk esnasında namaz kaza edilmez. ayakta durarak (kıyam) namaz kılamayacaksak (taşıttaki durum, taşıtı kaçırma tehlikesi vs. gibi sebepler) oturarak veya yürürken de namaz kılabiliriz. bu gibi durumlarda secde ve rüku da ihmal edilebilir, başla, gözle yerine getirilebilir. ancak bu durumda dahi, namazı kılmak gerekir.
“Yeryüzünde savaş için yolculuğa çıktığınız zaman inkarcıların size saldırmasından korkuyorsanız namazı kısaltmanızda bir sakınca yok. Kuşkusuz inkarcılar sizin açık düşmanınızdır. / Sen içlerinde olup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir grup sizi korumak için yanınızda bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsın. Namaza duranlar secdeye vardıklarında arkanızda bulunsunlar. Sonra namaz kılmamış olan grup gelsin ve seninle birlikte namaza dursunlar, (namazı bitirmiş olan grup ise) silahlarını alıp nöbet tutsunlar. İnkarcılar, silahlarınız ve eşyanız hakkında dikkatsiz davranmanızı ve böylece sizi ani bir baskınla bozguna uğratmayı umarlar. Yağmur ve hastalık gibi özürlerden ötürü silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yok. Ancak alarmda olun. ALLAH kafirlere alçaltıcı bir azap hazırladı. / Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve uzanarak ALLAH’ı anın. Güvene kavuştuğunuzda namazı gözetiniz-tam olarak yerine getiriniz. Namaz, inananlar üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır.” (4:101-102-103)
bu ayette de savaş halinde dahi namazın kılınması gerektiği görülmektedir. ancak Allah, bu gibi tehlikeli durumlarda, namazın kısaltılmasında (ayetteki tarifle “bir rekat : kıyam, tek rüku, iki secde”) sakınca bulunmadığını da söyleyerek kolaylık tanımaktadır. tehlike geçtiğinde, alarmda bulunulmaya gerek kalmadığında ise namaz tam olarak kılınır. yani yolculukta olduğu gibi savaşta dahi namaz kılınmalıdır, ertelenmez. eğer namazın “kazası” olsaydı bu gibi zor şartlarda Allah, oruç ibadetinde olduğu gibi “daha sonra kılın” şeklinde bir kolay tanımış olacaktı.
“Kişiler vardır. Onları, ALLAH’ı anmaktan, namazı gözetmekten ve zekatı vermekten ne bir iş ne de bir ticaret alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar.” (24:37)
“Ailene namazı emret ve bu konunun üstünde önemle dur. Biz senden herhangi bir rızık beklemiyoruz. Aksine biz seni besliyoruz. Sonuç, erdemlilerindir.” (20:132)
sonuç olarak :
* orucun hangi şartlarda ve ne şekilde kaza edileceğini bildiren Allah, namazın kazasından bahsetmemiştir.
* şüphesiz ki Allah unutkan değildir. kuran apaçıktır, tamdır.
* namazın kılınmasına engel iki durumun haricinde her şart ve koşulda namaz kılınmalıdır. namazın kılınmasına hiç bir mazeret, iş, alışveriş engel olmamalıdır.
* yolculuk halinde namaz, tam olarak ve vaktinde, oturarak, ayakta ya da hatta yürürken bile kılınmalıdır.
* savaş durumunda tehlike varsa, namaz bir rekata indirilerek kılınmalıdır. bu iki durum dahi namaza engel değildir.
* “kaza namazı” diye bir şey yoktur.
“kaza namazı” adı altında namaz çeşidi uydurarak bunu peygamberimize mal edenlerin kaynakları Allah’ ın kuran’ ı değil, peygamberimizin ölümünden 200 yıl sonra yazılmaya başlanmış, doğrulukları şüpheli, rivayetler, hikayelerdir. “kaza namazı” nı uyduranlar, peygamberimizin böyle bir uygulamasına şahit olmamışlardır, aksine peygamberimizden 200 yıl sonra kendilerine anlatılan hikayeleri dinlemişler, peygamberimizin böyle bir uygulama yatığını “zannetmişlerdir.”
“Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni ALLAH’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar.” (6:116)
“Ortak koşanlar, “ALLAH dilemeseydi, ne biz, ne atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi de haram etmezdik,” diyeceklerdir. Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar aynı şekilde yalanlamışlardı. De ki: “Yanınızda bize göstereceğiniz herhangi bir bilgi var mı? Siz ancak zanna (şüpheli ve çelişkili rivayetlere) uyuyorsunuz ve siz sadece tahminde bulunuyorsunuz.”” (6:148)
“Onların çoğu, ancak zanna uyarlar. Zan ise gerçeğin yerini tutamaz. ALLAH onların yaptıklarını Bilendir.” (10:36)
“Ey inananlar, zandan tümüyle sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mısınız? Elbette ondan iğrenirsiniz. ALLAH’ı dinleyin. ALLAH tevbeleri kabul edendir, Rahimdir.” (49:12)