Gülü seven…
Gül güzeldir, güzel bir gülü elimize almanın bedeli, dikenlerine razı olmaktır. Dikenlerine razı olmadığımız bir gülü, ancak uzaktan izleyebilir ve hevesle bakabiliriz. Oysa onunla hem hal olmak istiyorsak, güzelliğine sahip olmak istiyorsak, ellerimizi acıtan dikenlerine aldırmadan avuçlamamız gerekiyor.
İşte, müminlerin birbirini sevmesi, gülü ele alabilmek gibidir. İnsanın güzelliğini görebilmek, iç âlemindeki gülü koklayabilmek için dikenlerine bakmadan, kendimizi gülün güzelliğine bırakmamız lazımdır.
Seyda Hazretleri için her kişi bir gül gibidir. İnsana baktığında, sadece ondaki güzelliklerin peşine düşer ve o tarafına bakardı.
“Ben Menzil’deyken, oraya uzaktan yakından gelen insanlara gıpta ile bakardım. Kendi kendime: ‘Keşke ben de onlar gibi samimi olarak ve Allah rızası için Seyda Hazretlerini ziyarete gelmiş olsam ve onlar kadar samimi bir kalbe sahip olsam’ diye düşünürdüm” derdi.
Durumu ne olursa olsun, yanına kim gelse güler yüzle ve yumuşaklıkla davranır, gönlünü alır ve meramını dinler, durumuna göre nasihat ederdi.
Onun halini gördüğümde, hep aklıma şu menkıbe gelirdi:
Bir mürşidin yanına bir adam gelmiş:
- Efendim sizin dervişler birbirleriyle dargın oluyor, birbirlerine kızgın oluyorlar, birbirleriyle araları iyi değil gibi, der olmuş. Mübarek:
- Benim, dervişlerimin hepsiyle aram iyi, inşallah onların da birbirleriyle arası düzelir, demiş.
Şikâyeti sevmezdi
Seyda Hazretlerinin herkesle arası iyi ve herkese verebileceği bir parça sevgisi ve hoşgörüsü vardı.
Bir akşam namazından sonra, Seyda Hazretleri caminin ikinci katındaki odasında oturuyor. O sırada kapı vuruldu ve içeri bir sofi girdi:
- Seydam, bir maruzatım var, dedi. Seyda Hazretleri tebessüm etti;
- Hayırdır, söyle bakalım, dedi. Sofi:
- Seydam, falan sofi var ya ondan şikayetçiyim. Dergahta bulunan bir sofiden bahsediyordu. Seyda Hazretleri güldü:
- Hayırdır, ne yapmış ki? Diye sordu.
Sofi bir çırpıda birçok şeyi anlattı. Seyda Hazretleri üzülmüştü. Onun için bir insanın bir başka insanı şikâyet etmesi kadar gücüne giden bir şey yoktu.
“Birisi gelip başka biri hakkında kötü şeyler söylediğinde, sanıyorum omzumdan bıçak yemişim, o kadar acı duyuyorum” derdi. O sofilerin Sahabe ahlakıyla davranmasını ve birbirlerine Sahabeler gibi muhabbet etmesini bekliyordu. Sofiyi dinledikten sonra:
- Vallahi, ben onun bir huyunu biliyorum ki başka hiçbir tarafını görmüyorum. O Sâdât’ın hatmesine (katılmakta) o kadar gayretli ve isteklidir ki onu ıssız bir adaya bıraksanız, hatme vakti gelince yüzerek gene gelir ve hatmeye katılır. Ben bu halini bildiğimden, hep o tarafını görüyorum. Sizin anlattığınız hallerini bilmiyorum, buyurdu.
Bir insanın zaaflarına takılmak ne kadar kolaydır, oysa ondaki güzelliği yakalayabilmek bambaşka bir maharet ister. Sadece gülün kıpkırmızı goncasına bakan insan, elini ona uzatırken dikenlerini hesaba katar mı? Hatta gülü eline alırken, dikenlerin acısını hisseder mi? Seyda Hazretleri, insanlara gül gibi davranır; ne kırmak ne incitmek nede onu eline alırken dikeninin batmasına müsaade ederdi.
Derler ki: “Gülü seversen ve o bilirse ki sevgi ile uzanan bir el var kendine, dikenlerini kapatır ve uzanan ele batmasına müsaade etmez.”
Seyda Hazretleri bazı zamanlar bahçede dolaşırdı, bahçede bulunan gül ağaçlarına yaklaşır, nazik ve sevgi dolu bir hareketle gülleri koklardı. O an, gerçekten gülün dikenlerini sakladığını ve nezaketle, edeple sevgiyle, kendisini uzanan ele bıraktığını görebilirdiniz.
Müminler birbirini sevmeli
İşte, Seyda Hazretlerinin huzurunda herkesin sevgi ile dolması, muhabbet ile bakması, Seyda Hazretlerinin insanlara sunduğu sevgi dolu bakışlarıdır. Bu defa da aynı sevgi dolu bakışları eşliğinde, şikâyetçi olan sofiye dedi ki;
- Müminlerin birbirini sevmesi çok önemlidir. Ben öyle istiyorum ki sofiler birbirlerini ruhuyla, sırrıyla, kalbiyle sevsin. O zaman biliyorum ki Allahu Zülcelâl de Hz. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de o iki insanı seviyor, buyurdu. Sofi söyleyecek başka şey bulamıyordu. Öylece kalakaldı. Seyda Hazretleri:
- Başka bir şey var mı? Dedi. Sofi:
- Yok, dedi fısıltıyla.
- Hadi o zaman, işine bak, dedi. Sofi dışarı çıktı. Seyda Hazretleri üzülmüştü. Onun için aslolan insanların birbirini karşılıksız sevmesi ve muhabbet duyması idi.
Onun yanında durduğunuz her an sevmenin manasını, insan sevgisinin güzelliğini hissederdiniz. Onun bakış açısıyla baktığınızda, bütün insanları kucaklamak, bağrınıza basmak isterdiniz.
Onun dünyasında insanlara buğz etmek yok, insanları sevmek varken, kırgın olmayı manasız bulur. Her insanın eksiği ya da günahı olabilir. Allahu Zülcelâl tövbe nimetini insanlar için halketmiş. Eksiğimizi tamamlamak, günahlarımızı affettirmek için ve sıfırdan yeniden başlamak için verilen bir nimet. Tövbe maksadıyla yanına gelen herkese bu nazarla bakar ve:
“Bir insan tövbeye niyet ettikten sonra, artık o iyi bir insandır. Artık o insan, temiz bir insandır. Çünkü Allahu Zülcelâl onu seviyor, neden biz de sevmeyelim?” derdi.
“Kitapları okumuyorlar”
Sofi çıktıktan sonra, Seyda Hazretleri bana döndü: “Ahmet, Mümin kardeşliğini iyi bilmemiz lazım, insanlara davranışlarımızda ve muamelelerimizde, Hz. Peygamber Efendimizin ahlakına mutabaat yapmamız lazımdır.
İnsanların kötü taraflarını bulmak kolaydır, bize lazım olan mümin kardeşimizin güzelliklerini bulmak ve o tarafından sarılmaktır” dedi. “Biz bunları ‘Cennet Yolunun Rehberi’ isimli kitapta yazmıştık değil mi?” Diye sordu: “Evet Sultanım, yazmıştık” dedim. “Demek okumuyorlar” dedi. Ben sustum, diyebilecek bir şey yok idi.
“Şimdi o bölümü, ayrıca küçük bir kitap yapalım ve cebe sığacak şekilde olsun, her sofi cebinde taşısın ve devamlı olarak okusun. İnşallah, bu şekilde cepte taşınırsa devamlı okur ve hatırda tutulur.” Dedi.
‘Mümin Kardeşliği’ isimli cep kitabını yazmaya başladı.
Anlamamız gereken en önemli konu; Seyda Hazretlerinin yazmış olduğu her kitap, bizdeki eksiklikleri tamamlamamız için büyük öz veri ve fedakârlıklarla yazılmıştır.
Elimizden geldiği kadar, idrak ile ruhumuzla, sırrımızla kitapları okumalı ve hayatımıza uygulamaya çalışmalıyız.