Kur’an ve Arapça Tedris Usulü ve Takip Ettiği Yöntemler
Kur’an ve Arapça Tedris Usulü ve Takip Ettiği Yöntemler
Süleyman Efendi ders okutma metodu olarak medreselerden farklı bir metod uygulamıştır. O, bugün eğitimcilerin ısrarla uygulanmasını istediği“talebeyi faal hale getiren, uygulama metodunu”kullanmıştır. Zira bu metod daha kalıcı olmakta ve daha kısa sürede daha yüksek verim vermektedir. Medreselerde takrir metodu uygulanıyor, hoca dersi anlatıyor talebe de hocasını dinliyor ve bütün kitapları kuru kuruya ezberliyordu. Dolayısıyla beyinlere aşırı yük yükleniyor ve talebe yıllarca ders okuyordu. Süleyman Efendi ise bazı dersler hariç ezberletme yapmıyor, dersi talebenin kendisini okutturuyor ve onun eksikliklerini tamamlıyordu. Bu sayede hem talebeye değer verildiği için güven geliyor, hem de dersler uygulamalı olduğu için daha kalıcı oluyordu.
Süleyman Efendi, dersleri tercüme kitaplardan öğretmek yerine emsileden başlayarak bütün büyük ulemanın bilhassa Osmanlı medreselerinde takip edilen temel kitaplar vasıtasıyla İslamiyet’i kaynağından orijinal dili olan Arapça’dan okutmuş ve öğretmiştir. O, eser yazmak ile vakit geçirmektense, yazılı olan eserleri okutup, insan yetiştirmeyi, onlara ruh vermeyi tercih etmiştir. Osmanlı medreselerini kendine numune olarak almış ve talebelerine Osmanlı’yı misal olarak göstermiştir. Yok olmaya yüz tutan, iman, itikat ve ibadetleri tekrar yeşertip yaşartmak ve muhafaza edebilmek için İslam akaidinin ve ehl-i sünnet düşüncesinin temeli yani usul-ü dinde asil olan tahkiki, füru-u dinde asil olan taklidi öğretirken şerh-i akaidi günümüzdeki ve tarihteki sapıklıkları tanıtmış ve dalalet fırkalarına düşmekten muhafaza etmiştir.
Süleyman Efendi, medreselerde 15-20 senede ancak okutulup öğretilen kitapları azami 3-5 senede okutmaya muvaffak olmuştur. Bunun sebebi elbette ihlaslı zahiri gayretleri yanında manevi tasarruflarıydı. Onun “Cenaba-ı Hakk’ın yüz esmasının tasarrufları bize çevrildi. Biz bunlardan ancak bir tanesini kullanıyoruz. O da talebelerimizi çabuk yetiştirmektir.” ifadeleri bu hakikati bildirmektedir.
Onun ilim öğretme hususunda talebe ile nasıl meşgul olduğunu, onlara nasıl ders anlattığını Hacı Ali Şeker şöyle anlatmaktadır:
“Bir gün Konyalı Hacı Mustafa Efendi ile Kısıklı’daki kursa gitmiştik. Efendi Hazretleri sohbet ederken bir ara talebeleri çağırdı. Nasıl ders okuttuğunu ve niçin çabuk meyveler alındığını bize şöyle gösterdi: Efendi Hazretleri gayet mülayim bir tavır ve kendine mahsus bir eda ile; “- Oku bakayım evladım” dedi. En baştaki talebe de kitaptan ibare okumaya başladı. Ve kendi bildiği kadar mana verdi. Eksiklerini Efendi Hazretleri tamamladı. O mevzuda ilave bilgiler verdi. Sıra ikinci talebeye gelmişti. Müteakip ibareyi o da okudu. Verebildiği kadar mana verdi. Talebeye yardımcı olabilmek için bazı hatırlatıcı sorular sordu. Talebe o soruların cevabını verdikten sonra önündeki ibareyi daha kolay çözmeye başladı. Talebe bir taraftan da hocasının önünde kendi bilgilerini hatırlayarak ibareyi çözünce, iştiyaka geliyor ve daha ilerisini okumak istiyordu. Bu esnada Efendi Hazretleri’nin mülayim bir baba gibi okşayıcı sesi yetişiyordu:
“Sen oku evladım.. zamire dikkat et.. ikinci baçtan okuyacaksın.. naib-i faili unutma…”Biz bu ders okuma şekline hayran olmuştuk. O yaşıma rağmen bende ders okuma iştiyakı doğdu.”
Süleyman Efendi talebelerinin ezbercilik yerine dersin özünü kavramalarına önem verirdi. İbarenin bütünü ve anlatmak isteneni anlayabilmişlerse telaffuz ve irab hatalarına kızmaz, “dumanı doğru çıksın yeter” derdi. Halkadaki bütün talebeye ibare okuturdu. Bu yüzden talebeler dersten önce derse hazırlanmış olarak gelirlerdi.
Onun en önemli eğitim metodlarından biri de sevgidir. O, talebelerine bir ana-baba şefkatiyle yaklaşıyor, onların her türlü dertleriyle dertleniyor ve çaresi için maddi-manevi elinden gelen bütün fedakarlıkları gösteriyordu.
Süleyman Efendi, bu şekilde Osmanlı’da koskoca bir müessese olan medreseyi tek başına yaşatmış ve halen talebeleri de onun bu usulünü devam ettirmektedirler. Onun vefatıyla bu hizmetlerde ve ders okutma şekillerinde aksama olmamış ve bunlar ondan alınan manevi terbiye ve feyzle sanki bugün ihdas edilmiş gibi tazeliğini ve orjinalligini korumaktadır.
alıntı