Okumak farzdır, okumamak tarzdır!
Okumak farzdır, okumamak tarzdır!
Kur’an-ı Kerim’in ilk âyeti, sözü aralarda/meralarda döndürüp dolaştırmadan “oku!” diye tek bir kelimeyle emreden ve insanları okumayla ilgili eyleme/icraata yönlendiren farzıdır. İslâmiyet’in ilk şartı/tebliği sözdür/kelâmdır, yani kelime-i şehâdet’tir. Bundan sonra okuma eylemi/farzı/emri gelir. Okumayan insanın sözünü/ahdini yenilemesi bir bilgiye/marifete dayanmadığı için eylemsiz sözden öteye geçmez. Çünkü Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmek bilgi temeline ve esasına dayanır. Bilgisizce kelime-i şehadeti tekrarlamak, onu bir nakarat haline getirmenin ötesinde bir şey değildir. Nakarat ilimle desteklendiğinde ve vurgulandığında bir anlam ifade eder. Onun ötesinde bir şarkının maktaı (son bölümü/bitişi) olmaktan başka bir anlam taşımaz.
Okumak, Müslüman’a farz kılınmıştır. Fakat Müslümanlar, “okumamakla” imaj yapmışlardır. Modernize ve pozitivize olmuş Müslümanlar için “imaj”, “farz”dan önce gelir. Müslümanlık tarihinde yakılan kitaplar, suya atılan kitaplar, toprağa gömülen kitaplar ve yırtılıp çöp tenekesine atılan kitaplar bunun açık delilidir. Hele hele “cemaat paradigması”na ters düşen kitapları okumak küfürle eşdeğerdir. Bu gibi durumlarda imanın ve ihtiyarın elden gittiğine inanılır. Vurgulanarak tam dört kez tekrar edilen “oku!” ilahî emriyle ilgilenmeyen Müslümanlar resmen Allah’ın emrine karşı geliyorlar/direniyorlar. Okumayanlar, Allah’ı ve O’nun emirlerini takmayanlardır. Bu durumda nasıl Allah’a teslim olunabilir ve teslimiyetsiz nasıl Müslüman olunabilir?
Okumak, ilahi bir emir olmanın ötesinde/berisinde; insanı, insan yapan dünyanın en asil eylemidir. Çünkü insan, okuyarak önce kendini tanır/bilir, kendini bilen Allah’ını/Rabb’ını bilir. Mamafih okuyan insan, kör bir nesne olmaktan çıkarak Allah’ın kendi omuzlarına yüklediği özne rolünü hakkıyla yerine getirebilir. Okuyan ve özne olan insan, kâinatı tanır (onun şifrelerini çözer), sanattan sanatçıya giden yolda Mutlak Sanatkâr ile karşılaşır.
Okumak eyleminden sonra, insan ve Müslüman olabilme yolunda ikinci önemli eylem okunanları işitmektir. Peygamberin okuduğu vahyi/kelâmı, küçük birer âlem olan diğer donanımlı insanların okuduklarını (birikimlerini) ve kendi kendisini okuyan kâinatın ve kâinat kitabının arkasındaki “sahibinin sesini” işitebilmektir. İşte bu yüzdendir ki Mevlânâ’nın Mesnevi’si “işit” anlamıma gelen “bişnev” emriyle/tebliğiyle başlar.
Hayatımızın anlamı işte bu yüzden “okumak” ve “işitmek” eylemlerinde dercedilmiştir, yani toplanmıştır. Okumaklardan ve işitmeklerden ne kadar uzak isek, o derece Allah’tan uzağız demektir.
Okumak ve işitmek, günümüz öğrencilerinin yaptığı gibi ders (kitabı) çalışmak ve sonuçta pragmatik/faydacı bir şekil ve anlayışla sınıf geçmek değildir. Gerçi bizim necip milletimiz okumaktan, genellikle “ders geçme” gibi kabzımalist tüccarların anladığını anlar. Çünkü oğlumuz okuyacaktır ve kısa yoldan hayata atılacaktır ve para kazanacaktır. Bu arada da devlet memurluğundan gelen memur maaşına güvenerek güzel bir kızla da evlenecek ve çoluk çocuğa kavuşacaktır. Okulu bitiren kızımız ise ekonomik özgürlüğüne kavuşacağı için kocasına kendisini ezdirmeyecek, gerektiğinde ona rest çekerek kapının önüne koyabilecektir. Allah, Müslümanlara işte bu yüzden “okuyun” demiştir. Peygamberleri, Müslümanlara bu yüzden “ilim tahsil ediniz” demiştir: “Kızınız iyi bir koca, oğlunuz da iyi bir aile kızı bulsun!..” (diye!..)
Neticesi para kazanma gibi “sosyal fayda” esasına dayanmayan “okumak” zararlıdır, insanın gözleri sulanır/bozulur. Ayrıca okumak son derece tehlikelidir ve zararlıdır. Çok okuyanlar hep anarşist olmuşlardır, anarşist olmamışlarsa asapları bozulmuş ve zıvanadan çıkmışlardır. Bu yüzden birer potansiyel tehlike arz ederler. Kitap, insanın karnını doyurmaz, kitaba vereceğin parayla Çorum leblebisi, Antep fıstığı, Hacıbekir lokumu, Mevlânâ şekeri al; boğazına iyi bak. Ne demiş bir Uganda büyüğü, “sağlam kelle, sağlam iskelette bulunur.” Sağlam baş ise, sağlam yemekle ve sağlam def-i hacet yapmakla mümkündür. Yani sağlam vücuda nâil olmanın yolu “Boğaziçi”nden geçer.
Kitaba para vermek, okumak, evde bulundurmak meczupların işidir. Müslümanlar, geç de olsa kapitali keşfettiler. Artık okumak, Müslümanlar için farz değildir; para kazanmak farzdır. Para kazanan ve okuma gibi bir eylemin içinde bulunmayan Müslümanlar piyasada tarz ve imaj yaparlar. İmaj: Bir modern/postmodern çağ putu!
Okumanın farz olduğu bir İslâm toplumunda hakikaten Müslümanlar okuyor olsalardı, sosyal hayatın her kademesinde birer devrim olurdu. Evlerde vitrinlere imaj olsun diye dizilen kitaplar, okunmadığı için bireyin ve toplumun hayatında herhangi radikal bir değişim vuku bulmuyor. Müslümanlar, okumamakla kendilerine “alaturfranga” bir kimlik edindiler.
Kimlik edinmek, Batı ideolojileriyle ilgili bir durumdur. Müslüman bir kişide “kimlik” olmaz, “hüviyet” olur. Batı ideolojileriyle şahsiyet tanımlanmasının yapılması bir Müslüman için ne kadar acıdır. Batı kültürüyle yetişmiş bir insan para ekseninde bir kimlik edinmiştir. Batı insanının öncelikleri arasında bu yüzden para vardır ve paranın elde edilemediği alanlarda ise derhal sömürgecilik devreye girer. Müslüman bir insan ise, “bulunca şükretme”; “bulmayınca sabretme” makamlarını çoktan aşmış; “bulunca dağıtan”, “bulmayınca şükretme” makamlarına ulaşmış hüviyet sahibi insandır. Hû, Arapçada “O” anlamına gelen ve Allah yerine kullanılan bir zamirdir. Hüviyet ise, kişini Allah’ı bildiğinin/tanıdığının belgesidir. Okumadan, marifet ilmini tahsil etmeden bu hüviyet elde edilemez.
Okumak yetmez; okuduğunu teoriden pratiğe geçirmeden, yani yukarıda zikredilen “dağıtma” ve “şükretme” makamlarına ulaşmadan da “hüviyet” edinilemez. Teorisi ile pratiği örtüşen, yani bir “hüviyet” edinen Müslüman, dünyayı değiştirmeye adaydır. Yoksa dünya Müslüman’ı değiştirir ve ona kendince “francaturka” bir imaj yükleyerek el-âleme rezil eder.
Hulasatü’l-özet okumak farzdır, işitmek de farzdır. Okumayı eyleme (teoriyi pratiğe) dönüştürerek “hüviyet sahibi” olmak da farzdır. Ey iman edenler, farzlar dururken imaj sizin neyinize!...
Hasan Aktaş / Özgün Duruş
Cevap: Okumak farzdır, okumamak tarzdır!
Hulasatü’l-özet okumak farzdır, işitmek de farzdır. Okumayı eyleme (teoriyi pratiğe) dönüştürerek “hüviyet sahibi” olmak da farzdır. Ey iman edenler, farzlar dururken imaj sizin neyinize!...
inş uygulayanrdan oluruz varmı bir kelime bile ögenmenin zevkini tatmak gibi güzel bir duygu
emegine saglık bacım çok güzel bir paylaşım olmuş