-
Bir gönüle girmek
Bir gönüle girmek
Öğretmen, sadece öğreten değildir. Öğretmen, öğrencisinin yüreğine sevginin ve şefkatin damgasını vuran adamdır.
Bu sebeple ben hep şunu derim:
“Yüreğinde sevgi ve şefkat taşımayan bir insan, öğretmen olmayı asla düşünmesin. Çünkü o sevgisizliği ile hem kendisine zarar verir; hem de öğrencilerine… Sevgiyle yapılan öğretmenliğin tadına doyulmaz ama sevgisiz yapılanı da Çin işkencesinden beterdir.”
Sevgisiz bir öğretmenin öğrencilerine verdiği zararı, kimse veremez. Zira öğretmenlik sevgi mesleğidir. Her meslek sevgiyle daha iyi yapılır ama öğretmenlik sevgisiz yapılamaz. Çünkü öğretmenlik, sevgiden ibaret bir meslektir.
Öğretmen sevginin sözünü değil, özünü yaşar, yaşatır. Bu sebeple öğretmen; sevecen, şefkatli, nükteli, fıkralı, şen şakrak bir insan demektir. Girdiği yeri güneş gibi aydınlatan, aranan, beklenen, özlenen, gözlenen bir kimliğin sahibidir öğretmen.
Öğretmen moral verir, destek verir, teselli verir; teşvik eder, yüreklendirir, hedef gösterir, ufuk genişletir.
Bu yüzden, gelişi sevinç, gidişi hüzündür.
Dersi bittiğinde üzülür öğrencileri, başladığında sevinirler…
Öğretmen, sevgi odağı olmak zorundadır. Çünkü bilir ki, kalbine giremediği öğrencinin, kafasına da giremez. Sevilen öğretmenler, daha iyi öğretirler.
Öğretmenlikte başarılı olmanın yolu
Genç meslektaşlarım bana hep sorarlar: “Başarılı olabilmem için bana neler tavsiye edersiniz?”
Ben de, 35 yıllık öğretmenlik hayatımın sonucunu hep şöyle özetlerim:
“Mesleğinizde başarılı olabilmek için, kendinizi sevdirmeniz şarttır. Çünkü sizi seven öğrenciniz, dersinizi de sever; bu sevgiyle daha çok çalışır ve tabii ki başarılı olur.”
Üstelik sizi seven öğrenciniz, ahlakınızı da sever; size benzemek ister, davranışlarınızı örnek alır. Sizi seven, fikrinizi, zikrinizi sever ve tabii ki sevdiğini benimser ve ona benzemek ister. Böylece öğretmen, örnek olur.
Sevilmeyen öğretmenin fikri ve inancı da sevilmez.
Bu sebeple ben, eskimemeye çalışan bir öğretmen olarak, bütün meslektaşlarıma şu tavsiyemi tekrarlamak isterim:
“Kendinizi sevdirin. Kimlik ve kişiliğinizi sevilecek bir hale getirin. Öğretmenlik mesleğinde bütün mesele, BİR GÖNÜLE GİRMEKTİR.”
Sadece öğrencilerini seven bir öğretmenin sevgisi gerçek olamaz. Öğretmen, herkesi, her şeyi seven bir yüreğin sahibi olmalıdır. Sevgisini varlığın bütününe gösteremeyen, gerçekten seviyor olabilir mi?
Sevginin “aması”, “keşkesi”, “birazı” olmaz. Sevgi, ya vardır ya da yoktur. Bu hakiki sevgiyi yaşayarak yaşatacak olan öğretmendir.
Sevgi öğretmenle pekiştirilir
Çocuk evde anne-babasından öğrendiği sevgiyi, okulda öğretmeniyle pekiştirir, bilinçli hale getirir ve toplumsal boyutlarını genişletir. Bu yüzden hele de ilköğretim seviyesinde öğretmenlerin sevgisiz olmak gibi bir lüksleri yoktur.
Öğretmenin en önemli kazancı da öğrencilerinin kalpleridir. O minik, o saf ve o masum kalplerde olmak kadar tatlı bir manevi kazanç yoktur.
Meslektaşlarım böylesine bir muhteşem kazanca nasıl ve hangi çabayla ulaşacaklar?
Bu kazanca giden yol çok kısa ve çok kolaydır:
Sevin, sevileceksiniz.
Eğitim veremediğiniz öğrenciye öğretim de veremezsiniz. Eğitim ise asla sevgisiz olmaz. Eğitim, insanın ahlaki güzelliklerle donatılmasıdır. Zorla güzellik olmayacağına göre, eğitim sevgisiz olmaz demektir.
Eğitim insanı onarma mesleğidir. Şair, “Al bir insanı, çöz çöz çocuk olsun” der.
Ben de diyorum ki, “Al bir çocuğu, ör ör insan olsun.”
İşte, saf ve masum bir çocuğu yaratılış çizgisi istikametinde öre öre insan yapacak olanlar, eğitimcilerdir. Anneler, babalar ve öğretmenler…
Bu sebeple gönüle girme mesleğinde, öğretmenler sadece öğretmen olmamalıdırlar. Yaş, baş ve cinsiyetlerine göre, biraz anne, baba, ağabey, abla; biraz arkadaş, dost ve rehber olmayı da bilmelidirler.
Osmanlı döneminde hocalar ruhlara ahlak ve fazilet damgasını silinmeyecek şekilde vururlardı. İşte bu sebeple o zamanlarda, insanlara, “Hangi okuldan mezunsun?” diye sorulmaz; “Hangi hocadan okudun?” diye sorulurdu.
Ve öğrencilerin okuduğu hoca, hâllerinden, tavırlarından dolayı, tahmin edilebilirdi?
“Bu öğrencinin hali tavrı, filan hocadan okuduğunu gösteriyor” derlerdi.
Öğretmen öğrencilerini rüyasında görendir
Öğretmen eve gitmekten ziyade, okula gitmeyi seviyorsa, gerçekten ve yürekten öğretmen olmuş demektir.
Öğretmen sadece sınıfta öğretmense, mesleğini eksik yapıyor demektir.
Öğretmen öğrencilerini rüyasında görendir; öğrencilerinin de rüyasına girendir.
Öğretmen, “Kaç çocuğunuz var?” deyince, önce kendi çocuklarını hatırlamayan, sınıfındakilerin sayısını söyleyendir.
Ben, genellikle genç meslektaşlarıma sorarım:
“Kaç çocuğunuz var?”
“Hocam, henüz bekârım” cevabını verirlerse üzülürüm.
İçimden, “Eyvah! Bu genç meslektaşım henüz mesleğini özümseyememiş” derim.
Öğretmen, haliyle, tavrıyla, konuşmasıyla, kıyafetiyle her an ve her alanda örnek olandır. Çünkü bütün eğitimciler gibi, o da bilir ki, çocuklarımız bizim dediklerimizi yapmazlar; yaptıklarımızı yaparlar.
Ben yarım asır sonra ilköğretim yıllarıma dönüp baktığımda, daima seven ve şefkat gösteren hocalarımı hatırladığımı görüyorum. Ama onların neyi, nasıl anlattıkları hiç hatırımda değil.
Bütün öğretmenlerimize sevgi dolu bir yürekle sınıfa girmelerini; gövdeleri çıksa bile gönülleriyle hep sınıfta kalmalarını tavsiye ederim.
Çünkü bu meslek gönül mesleği, sevgi ve şefkat mesleği; bu meslek
Peygamber mesleği…
Kutu……
Öğrencilerimi sadece çok sevdim
Amerika’da bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini şehrin kenar mahallelerine göndererek o bölgede yaşayan 200 çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istedi.
Araştırmasını tamamlayan öğrencilerin hemen hepsi hazırladıkları raporlarında bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını belirttiler.
Bundan tam yirmi beş yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü tesadüfen bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.
Öğrenciler, o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176'sının olağanüstü bir başarı gösterip, avukat, doktor ya da işadamı olduklarını ortaya çıkardılar.
Profesör çok etkilenmişti ve bu konuyu izlemeye karar verdi. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yaşadıkları için, her biriyle buluşma şansı oldu.
- O koşullarda nasıl bu kadar başarılı oldunuz? sorusuna verilen cevap hep aynıydı:
- Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde.
Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hâlâ dinç duran yaşlı bir kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, başarılı birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu.
Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi:
- Çok basit, dedi. Ben o çocukları çok sevdim.
Vehbi Vakkasoğlu
-
Cevap: Bir gönüle girmek
emeğine sağlık kardeşim....
-
Cevap: Bir gönüle girmek
emeğine sağlık kardeşim....bagırmaa
-
Cevap: Bir gönüle girmek
Emeğinize sağlık. Allah (c.c) razı olsun.