-
Allah'a Kul Olmak
Allah'a Kul Olmak
Dînin yegâne kaynağı Kur’ân-ı Kerim’dir. Ve Kur’ân-ı Kerim’e göre yaradılış gayemiz; Allah’a kul olmak ve taguta kul olmaktan ictinap etmektir. Zâriyât Suresinin 56. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
51 / ZÂRİYÂT - 56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
Kul olması gereken varlık insandır. Allahû Tealâ insanı 3 vücut ve serbest iradeyle yaratmıştır.
Allahû Tealâ Hicr Suresinin 26. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
15 / HİCR - 26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Allahû Tealâ Şems Suresinin 7. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
91 / ŞEMS - 7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
Allahû Tealâ Secde-9’da şöyle buyuruyor:
32 / SECDE - 9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
“Biz, insana ruhumuzdan üfürdük.” İnsan 3 vücut, serbest iradeden müteşekkildir. Ruh, başlangıç noktasında Allah’ın bize emanetidir. Allahû Tealâ, Nisa Suresinin 58. âyet-i kerimesinde, bize verdiği emanetleri sırasıyla Kendisine teslim etmemizi buyuruyor:
4 / NİSÂ - 58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.
Ruh emanetinin Sahibine ulaşmasında, nefsin mutlaka tezkiye olması gerekir. Nefs tezkiye olmadıkça, ruhun Allah’a ulaşması mümkün değildir. Nefsin tezkiye olabilmesi için fizik vücudun kul olmasına bağlıdır. Fizik bedenin Allah’a kul olabilmesi, nefsin tezkiyesine; nefs tezkiyesi de ruhun Allah’ın Zatına ulaşmasına sebebiyet veriyor.
Ama başlangıç noktasına baktığımız zaman insanlar tagutun kuludurlar. Çünkü şirktedirler, dalâlettedirler, hüsrandadırlar ve fısktadırlar. Bütün bu negatif şartlar insanlar için söz konusudur. Küfürde olan bu insanlar aynı zamanda tagutun dostudurlar, tagutun kuludurlar.
Allahû Tealâ’ya kul olabilmek mutlaka bir taleple mümkündür.
Her devirde, kavim resûlleri tarafından insanlar, Allah’a ulaşmayı dilemeye davet ediliyor.
Allahû Tealâ, Nahl Suresinin 36. âyet-i kerimesinde “bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak olduğunu bildiriyor. Babalarından gördükleri dîn tatbikatıyla mutmain olanlar resûlün davetini kabul etmeyip üzerlerine dalâlet hak olanlardır.
16 / NAHL - 36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
Resûl, âyetleri tilâvet eder: “Ey insanlar! Duyduk duymadık demeyin! Allah’a ulaşmayı dileyin! Dilerseniz, bu sizin için cennet müjdesidir. Dilemediğiniz takdirde gideceğiniz yer cehennemdir.”
Yunus Suresinin 7 ve 8. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ dilemeyen cehennemlikleri şöyle bildiriyor:
10 / YÛNUS - 7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10 / YÛNUS - 8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Tebliğe muhatab olmasına rağmen Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes dünya hayatından razı oluyor. O kişi dünya hayatını seçiyor, dünya hayatıyla mutmain oluyor. Ama Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin âyetlerden gâfil olduğunu beyan ediyor.
Âyetleri tilâvet eden Allah’ın resûlüdür. Resûl âyetleri tilâvet etmesine rağmen, âyetlerden gâfil olan kişilerin durumunu Allahû Tealâ Neml Suresinin 80 ve 81. âyet-i kerimelerinde şöyle açıklıyor:
27 / NEML - 80: İnneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).
Muhakkak ki sen, ölülere işittiremezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da (Allah'ın) davetini işittiremezsin.
27 / NEML - 81: Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.
“Sen ölülere işittiremezsin” “ve sen sağırlara da arkalarını dönüp gittiği zaman davetini ulaştıramazsın.” “Sen, seni görmeyen âmâ olanları da hidayete erdiremezsin. Sen ancak âyetlerimize îmân edenleri işittirebilirsin.”
Resûl âyetleri tilâvet ettiğinde, âyetlere îmân eden kişi Allah’a ulaşmayı dileyen kişidir. Âyetlere îmân eden, taguta kul olmaktan ictinap edip Allah’a kul olan hak mü’minlerin 4 özelliği vardır:
- Allah’ın varlığına, birliğine (hanif dîninin birinci özelliği: Allah’ın tekliğine) inanıyor,
- Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşmasına inanıyor
- Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşmasının farz olduğuna inanıyor
- Dünya hayatında, Allah’a ulaşmayı dilemesi halinde, Allah’ın garantisinde ruhunun Allah’a ulaşacağından emin oluyor.
Bu dört özelliğin sahibi olan kişinin kalbinde dünya hayatında Allah’a ulaşma dileğini gören Rabbimiz onun üzerine Rahman esması ile tecelli ediyor. Ona peş peşe furkanlar veriyor. Furkanların sahibi olan kişi sağır, dilsiz ve kör olmaktan kurtularak işiten, gören ve akleden bir kul oluyor.
Dr. Fazıl Nimet, 02.04.2010