Peygamberimiz’in (s.a.v) Ahlak Güzelliği
Âlemlerin efendisi sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.v) insanların en yumuşak huylusu, en adaletlisi ve en cömert olanıydı. İsteyene asla hayır, yok diyemezdi. Sözü ve konuşması en güzel, tevazuu en mükemmel insandı. Ondan daha yumuşak tabiatlısı yoktu. İnsanların en güzel geçimli ve en güzel hayâlı olanıydı.
Kimsenin yüzüne, gözünü dikip bakmazdı. Hediyeyi kabul eder; hediye bir tas süt bile olsa asla geri çevirmezdi. Aldığı hediyenin karşılığını fazlasıyla verirdi. Gelen hediyeden yerdi, ama sadaka almazdı ve yemezdi.
Sonucu kendi aleyhine bile olsa, hak olanı yerine getirirdi. Onun içi de dışı da aynıydı. Bu nedenle darılması ve sevinmesi hemen yüzünden anlaşılırdı. Bir şeye üzüldüğü vakit, sakalını çok sıvazlardı.
Dinleyenin, sözlerini anlayabilmesi ve kavrayabilmesi için tane tane konuşurdu. Bazan anlaşılması için bir kelimeyi üç defa tekrar ettiği olurdu. Hüzünlü ve düşünceli görünürdü. Gerek duyarsa konuşurdu. Allah’a ağlaması çok, yalvarması boldu. Kimsesizlerin, çaresizlerin ihtiyaçlarını bizzat görürdü.
Ayakkabısını gerekiyorsa tamir ederdi. Elbisesinin söküğünü dikerdi. Hayvanından süt sağar, ev işlerinde hanımlarına yardım ederdi. Hastaları ziyaret eder, cenazelere katılırdı. Müminlerin kabirlerine gider, onlara selâm verir ve dualar ederdi.
Ata, deveye, eşeğe, katıra binerdi. Bindiği hayvanlara kimi zaman tek, kimi zaman da hizmetçisi veya eşi ile binerdi. Fakirlerle oturur, miskinlerle aynı sofrayı paylaşır, değerli insanlara da ikram ederdi. Toplumun ileri gelenleri ile dostluk kurar, köle ile birlikte oturup yemek yerdi. Asla insan ayırt etmezdi.
Âlemlerin efendisi sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.v) mümin kardeşleri kendisini davet ederse onları bağlarında, bahçelerinde ziyaret ederdi. Yanında koruması olmadan tek başına düşmanları arasında yürür giderdi. Dünya işlerinde endişeye kapılmaz, fakirliğinden dolayı hiçbir miskini kınamazdı. Hiçbir kral da ona korku veremezdi.
O, hiç kimseye uygunsuz söz söylemezdi. Şakasında yalan olmaz, hak söylerdi. Kahkaha atarak gülmezdi; tebessüm ederdi. Bir topluluk arasında iken herkesin hayranlık duyduğu şeylere o da hayranlık duyardı. Onların güldükleri şeylere o da gülerdi.
Oturması ve kalkması hep Allah’ı zikretmek için olurdu. Çoğu defa kıbleye yönelerek otururdu. Bulduğunu yer, ihtiyaç miktarı kadar konuşurdu. İkram edilmek üzere önüne yemek konulduğunda geri çevirmezdi. Asla yemek ayırt etmezdi. Hoşlanıyorsa yer, hoşuna gitmiyorsa yemezdi. Deve, koyun, tavuk, balık eti, yaş ve kuru hurma yemekten hoşlanırdı. Sütü sade olarak içmeyi, sütle yapılan yiyecek ve içecekleri severdi.
Hurma, sirke ve yağı ekmekle yediği olurdu. Kızartılmış ve kurutulmuş koyun etini, kabak yemeğini severek yerdi. Tiriti, zeytinyağı ile ekmek yemeyi ve kaymaklı ekmeği severdi. Yiyecek bir şey bulamazsa sabrederdi. Hatta açlıktan karnına taş bile bağladığı görülürdü. Ve zaman zaman hurma kırıntılarını bulamadığı olurdu.
Bulursa kuş etini yerdi; ne kuş etinin peşine düşer ne de kuş avlardı. Yere düşen lokmayı alır, temizler, yerdi. Bu hususta şöyle buyururdu:
“Biriniz lokması düştüğü zaman onu yerden alsın, bulaşan kısmını silip yesin. Şeytana bırakmasın.”47
Sofradan düşen lokmaları ve ekmek kırıntılarının yerlere atılmasını istemezdi. Bu şekilde davranan kişinin Allah tarafından günahlarının affedileceğini söylerdi.
Yemeğe başlamadan önce “bismillâhirrahmânirrahîm ” derdi. Yemeği bitirdikten sonra da Allah’a hamdederdi. Yan tarafına uzanarak yemek yemezdi. Oturarak yemek yerdi. Taze üzüm, kavun, karpuz türü meyvelerden hoşlanır, Medine’de yetişen iyi cins hurma (acve) ile bal ve helvayı severdi.
Âlemlerin efendisi sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.v) genelde pamuklu olmak üzere yünlü ve keten giysiler giymekten hoşlanırdı. Belden aşağısına ayrı (izâr), belden yukarısına başka bir elbise (ridâ) giyer, yeşil renkli giyecekleri, gömlek, hırka, cübbe, takım elbise ve kaftan türünde elbiseler giymeyi tercih ederdi.
Cuma günleri özel olarak giydiği iki elbisesi ile bayram günlerine mahsus kullandığı yeşil bir hırkası vardı. Altına bir şey giymeden başına sardığı iki sarığı vardı; biri siyah diğeri beyazdı. Çoğunlukla beyaz sarığını kullanırdı. Sarıksız olarak giydiği bir başlığı da (takke- kalensüve) vardı. Sarığı ne başını rahatsız edecek kadar büyük ne de sıcak ve soğuktan koruyamayacak kadar kısaydı. Tamamen estetik durur ve mükemmel görünürdü. Çoğu defa sarığını, arkadan iki omzu arasına sarkıtırdı.
Giydiği elbiselerinin tümü ayak bileklerinin üzerinde olurdu. Elbiselerini sağ tarafından giyer, solundan çıkarırdı. Elbiselerini giyip çıkarırken şöyle dua ederdi:
“Edep yerlerimi örtecek ve güzelleştirecek şekilde giyinmeme imkân veren Allah’a hamdolsun.”48
Gümüşten yapılmış bir yüzüğü vardı. Yüzüğün kaşı da gümüştendi. Bu yüzüğünü genellikle sağ serçe parmağına takardı. Onun üzerinde şöyle yazıyordu:49
“Muhammedün Resûlullah (Muhammed Allah’ın elçisidir).”
Ayakkabı ve mest giyerdi. Yatağı deridendi. İçi hurma lifleriyle doldurulmuştu. Ama çoğu kez hasırda ve yerde yatmıştı. Güzel kokuyu severdi. Misk ve esans türü güzel kokular kullanırdı. Tütsülü kokuları severdi. Her gözüne üç defa sürme çektiği olurdu. Yaygın olarak söylediği dualarından bazıları şunlardı:
“Ey kalpleri çeviren Allahım! Benim kalbimi de dininde sabit tut.”50
“Allahım! Faydası olmayan ilimden, makbul olmayan amelden, ürpermeyen kalpten, razı olmadığın duaları etmekten sana sığınırım.”51
47 Müslim, Eşribe, 134; Ebû Davud, Et‘ime, 49; Tirmizî, Et‘ime, 11.
48 Ebû Davud, Libâs,1; Tirmizî, Daavât, 107; İbn Mâce, Libâs, 2.
49 Buhârî, Libâs, 50; Müslim, Libâs, 58; Ahmed, el-Müsned, 2/69.
50 Tirmizî, Kader, 7; İbn Mâce, Mukaddime, 13; Ahmed, el-Müsned, 2/113.
51 Müslim, Daavât, 73; Tirmizî, Daavât, 68; Nesâî, İstiâze, 2.
(alıntı)