Hani hasta degildik.Bunlar ney ?
Tabiatta cari olan İlahi kanunlar vardır.
Yer çekimi gibi, ateşin yakması gibi. Her doğanın ergeç ölmesi gibi.
Her aydınlığı bir karanlığın, her kemâli bir zevâlin takip etmesi gibi.
Toplumlar, milletler, medeniyetler, ideolojiler için de benzeri kanunlar söz konusudur.
Büyüme, gelişme, terakkî zorluklarla mücadelenin neticesidir. Dar dairede her bir ferd, geniş dairede toplumlar zorluklarla yüz yüze geldikçe gelişir, terakkî ederler. Saklı olan hazineler, ancak sıkıntılarla sarmaşdolaş olunmakla keşfedilebilir.
Ancak hiçbir gelişme, ilerleme sürekli ve devamlı olmamıştır. Çünkü zorlukları kolaylaştıran, uzakları yakınlaştıran, imkansızı mümkün yapan gayret, himmet ve hamiyetin en azılı düşmanı olan "kolaylık, rahatlık, maddî ve manevî refah" sinsi bir düşman gibi bir kenarda sürekli fırsat kollar.
Zorlukların azalması, rahatın ve refah seviyesinin artması hantallığa, tembelliğe, vurdumduymazlığa ve daha nice zararlı unsura davetiye çıkarır.
Bütün insanlık tarihi boyunca gözlemlenen bu değişmez kanun, İslam ümmetinin de yakasını bırakmamıştır. Aşılmaz zorluklarla, geçilmez sıkıntılarla, tehlikelerle, azılı düşmanlarla, fakr u zaruretle yüz yüze geldikçe müslümanlar gayrete gelmiş; İlahî bir güce dayanmaktan aldıkları manevî güçle, kendilerinin bile inanmakta güçlük çektikleri büyük neticeler elde etmişlerdir.
Büyük zaferlerle gelen göz alıcı zenginlikler, şan ve şöhretler müslümanların en güçlü dayanak noktaları olan ihlâsı, gayreti, himmeti, azmi ve fedakârlığı alıp götürmüştür. Ruhsuz bir bedene dönüşen müslüman toplumlar, kısa zamanda kokuşmaya başlamış ve ne yazık ki, tarih mezarlığındaki yerlerini almışlardır.
Aynı kanun, bir iç dairede yer alan cemaatler için de geçerlidir. İslam'a ve Kur'an'a hizmet gayesiyle bir araya gelen, omuz omuza veren, beraber yürüyen, etletırnak misali birbirinden ayrılmayan ve ayırılamayan ehli hizmet insanlar, dünyayı kucaklayacak seviyedeki büyük hizmetlere imza atarlar. Küçücük bir çekirdek seviyesinde bulunan bir hizmet, gözünü budaktan sakınmayan kahramanların eliyle, bütün kıt'aları birer dalının altına alacak muazzam bir ağaç haline gelir. Belki bu seviyeye gelinceye kadar nice zaman, nice enerji ve nice gayret sarfedilir. Ama…
"Tahrip kolaydır." Hem de çok kolay.
Hizmet faaliyetlerini derinden etkileyen, hizmet için bir araya gelenlerin amiplere taş çıkartırcasına bölünmelerine, parçalanmalarına sebep olan bu hastalığın elbette çaresi, tedavisi vardır. Çünkü her gecenin gündüzü olduğu gibi, her düşüşün bir de kalkışı vardır.
Hastalığın tedavisi için, hiç şüphesiz o hastalığın teşhisi lazımdır. Teşhis için de, hastanın ve hastalığın bir hekimi hâzıkın maharetli ellerine teslim edilmesi gerekir.
İşte asrımızın, en dar daireden en geniş daireye kadar, hemen her kesimde maruz kalınan hastalıkları ve reçeteleri:
GIYBET
Gıybet, birbirlerine düşmanlık besleyen, haset eden ve inatla bu kötü haslete sarılanların kullandıkları en alçak silahtır. İzzeti nefis sahibi insanlar, bu pis silaha tenezzül edip kullanmazlar. Ayrıca gıybet, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi salih amelleri de yakar kül eder.
ENANİYET
Din düşmanlarının insanları kendilerine çekebilmek, mukaddes davalarını baltalayabilmek için kullandıkları en önemli silahlardan birisidir. Hak davasının hizmetinde bulunan herkes, "ENE" yerine "NAHNÜ"yü, "BEN" yerine "BİZ"i ikame etmelidir. Enaniyetin en tehlikeli yansıması, kıskançlıktır. Hâlbuki bütün müslümanlar ve mü'minler bir vücudun âzâları gibidirler.
DÜNYA NİMETLERİNİ KAZANMA HIRSI
Hırsla dünyaya yönelen, hizmeti terkeden, bütün gayretini derdi maişete yönelten kişi, maksadının zıddıyla karşılık görür. Elindekileri de kaybeder; zelil duruma düşer. Bundan kurtulmanın çaresi dünya malını, nimetlerini hırsla değil, kanaatle talep etmek, tevekküle dört elle sarılmaktır.
ŞAN VE ŞÖHRET HIRSI
Ehli imandaki bu zayıf noktayı insî şeytanlar çok kullanırlar. Bir insanı yakalamak, kendilerine çekebilmek için o hissi okşarlar ve kendilerine bağlamaya çalışırlar. Bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için dünyevî işlerde, çalışmalarda ve amellerde İlahi rıza ve ihlâs hedef alınmalıdır.
REKABET
Maddî olsun, manevî olsun, bir takım makamlara pek çok insanın namzet olması, bu makamlardan gelen ücretlere çok ellerin uzanması, çok tehlikeli ve hassas bir zemin ortaya çıkarır. Dikkatli hareket edilmediği takdirde, dine hizmet edenlerin arasında vifakın yerini nifakın, ittifakın yerini ihtilafın almasına sebep olur. Böylesi müthiş ve tehlikeli hastalığın merhemi, ilacı ise ihlâstır. Hakperestliği nefisperestliğe tercih etmek bu ihlâsın gereğidir. Bu yolla hakkın hatırı nefsin hatırına galip gelir. Ücretini sadece Allah'tan bekleyen ve isteyen hizmet ehli insanlar, başkalarından gelen maddî ve manevî ücretlerden yüz çevirir.
DÜŞMANLIK VE İNAT, NİFAK VE ŞİKAK
Bu hastalıklar manevi hayatı ve kulluğun sıhhatini zedeler; ihlaslı ve adaletli davranmayı engeller. Bu hastalıklara karşı kullanılacak en etkili ilaç, müsbet hareket etmek; yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmektir. "Hak yalnız benim mesleğimdir" yahut "Sadece benim meşrebim güzeldir" demek yerine, "Mesleğim haktır," ya da "Mesleğim diğerlerinden daha güzeldir" anlayışı hâkim olmalıdır.
KORKU
Din düşmanları, içtima-i hayattaki hemen her kesimi etkileyebilmek için korku damarını her fırsatta kullanmaya çalışırlar. Ellerindeki imkânları kullanarak, hizmet ehli insanların içlerine korku salmaya, içlerindeki evham ve endişeleri tahrik etmek için sürekli fırsat kollarlar. Bu tehlikeden kurtulmanın çaresi Kur'an kalesine sığınmak, ihlâsla hizmetine devam etmektir.
TAMAH
Dünyevî açıdan daha rahat, daha konforlu ve daha lüks yaşayabilme arzusuyla omuzuna yüklendiği hizmeti terk etmek; hatta hizmetin imkânlarını bu yönde kullanmak bu hastalığın en belirgin yansımalarıdır. Böyle davranan kimseler kısa vadede bir şeyler elde etseler de, bu hatalarının cezasını fazlasıyla çekerler. Bu elim hastalığın, iman ve Kur'an hizmetini yerle bir edecek bu illetin en tesirli ilacı "KANAAT" ve "İKTİSAT"tır.
İSRAF
İsrafın en belirgin neticesi kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise çalışma şevkini kırar, kişiyi tembelliğe atar. Böyle bir kişi, sürekli olarak hayatından şikâyet etmeye, hep başkalarını suçlamaya başlar. İsrafın tedavisi ise iktisatla olur. İktisat kanaati, kanaat ise şükredebilmeyi öğretir. Şikâyet ve riya kapısını kapatır, ihlâs kapısını açar.
TEMBELLİK
Bilindiği gibi tabiatta boşluğa yer yoktur. Bir şeyin boş bıraktığı yer hemen bir başka şey tarafından doldurulur. İmani hizmetlerde de bu böyledir. Kudsî bir davaya hizmet edenler ne kadar büyük bir azimle, ne kadar sıkı bir gayretle çalışırlarsa o kadar çok netice alırlar; muvaffak olurlar. Bu hastalığın yegâne ilacı, ifa edilen vazifenin çok kudsî ve ulvî olarak görülmesi; bu yolda harcanan her bir saatin bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymette olduğunu idrak etmeleridir.
Konuyu nereye acsam düşündüm inş dogru bir yere acmısımdır.