Deveyi Satıp Binmeyi İstisna Babı
109- (715) Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nüm ey r rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Zekeriyyâ, Âmir'-den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Câbir b. Abdillâh rivayet etti ki: Kendisi hastalanmış bir devesinin üzerinde gidiyormuş; derken deveyi başı boş bırakmak istemiş. Câbir diyor ki:
Müteakiben bana Peygamber (Saİlalîahü Aleyhi ye Sellem) yetişti; ve be*nim için dua ederek hayvana vurdu. Bunu müteâkıb deve öyle yürüdü ki (o ana kadar) böyle yürüdüğü olmamıştı.
«Bunu bana bir okıyyeye sat!» buyurdular. Olmaz, dedim. Sonra: «Sat onu bana!» buyurdu. Ben de bir okıyyeye sattım; ama üzerin*deki yükü evime götürmeyi istisna ettim. Yükü götürdüğümde deveyi kendilerine getirdim. Bana parasını saydılar. Sonra döndüm. Hemen ar*kamdan birini göndererek:
«Acaba deveni alayım diye sana fiyat kırdım mı dersin? Dirhemle*rinle birlikte deveni de al! O senindir.» buyurdular.
(...) Bize bu hadîsi Aliy b. Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ yâni İbni Yûnus, Zekeriyyâ'dan, o da Âmir'den naklen haber verdi. Âmir; Bana Câbir b. AbdİHâh İbni Nümeyr hadîsi gibi rivayet etti, demiş.
110- (...) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile tshâk b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır, (tshâk: Bize haber verdi; tâbirini kullandı.) Osman : Bize Cerîr, Mugîre'den, o da Şa'bî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayette bulundu, dedi. Câbir şöyle demiş:
Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellemj'le birlikte gazada bulundum. Altımda nerdeyse yürüyemez hâle gelmiş hasta bir sucu devem olduğu halde bana yetiştiler; ve bana:
«Devene ne oldu?» diye sordular. Hastadır; dedim. Bunun üzerine Re- (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ilerleyerek hayvanı sürdü ve ona duaetti. Bundan sonra hayvan bütün develerin önünde gitmeye başladı. Re-sûlüllah (SallaUahii A leyhi ve Sellem) bana :
«Deveni nasıl görüyorsun?» diye sordu. Afiyette (görüyorum), ona senin bereketin isabet etti; dedim.
«Onu bana satar mısın?» buyurdu. Ben utandım. Ondan başka su taşıyan devemiz yoktu. Ama : Evet, dedim; ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartiyle deveyi kendilerine sattım. Ona : Yâ Resûlâllah, ben damadım; diyerek kendilerinden izin istedim. Bana izin verdiler. Bu*nun Üzerine Medine'ye müteveccihen oradan ilerledim. Nihayet Medine'*ye vardım. Beni dayım (Cedd b. Kays) karşıladı ve deveyi sordu. Onun hakkında ne yaptığımı kendisine haber verince beni ayıpladı.
Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem), kendisinden izin istediğim va*kit:
«Ne aldın, bakire mi, dul mu?» diye sormuştu. Ben kendilerine dul aldım; cevâbını verdim.
«Birbirinİzle oynaşacağınız bir bakire ile evfense idin ya!» buyurdu.
— Yâ Resûlâllahî Babam vefat etti (yahut şehîd oldu). Küçük kü*çük kız kardeşlerim var. Onların emsaliy]e evlenip de (karımın) onları terbiye edemiyeceğinden, onlara bakamayacağından korktum da onlara baksın ve terbiye etsin diye dul ile evlendim, dedim. ;
Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince deveyi ken*dilerine götürdüm. Bana parasını verdiler, deveyi de iade buyurdular.
111- (...) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, A'meş'den, o da Salim b. Ebi'I-Ca'd'dan, o da Câbir'den naklen rivayette bulundu. Câbir şöyle demiş:
Resûliıttah (Sallallahü Aleyhi ve• Sellem)'\e birlikte Mekke'den Medine'ye yollandık. Derken benim devem hastalandı...
Câbir hadîsi kıssasiyle rivayet etmiştir. Bu hadîste şu da vardır:
Sonra bana:
«Şu deveni bana sat!» buyurdular. Ben:
— Hayır; o senindir; dedim.
«Yok! Sen onu bana sat!» dediler. Ben (yine) ;
— Hayır; o senindir yâ Resûlâllah! dedim. «Yok! Sen onu bana sat!» buyurdular. Ben :
— Bir adamın bende bir o kıy ye altın alacağı var. Bu para muka*bilinde deve senin olsun! dedim.
«Onu aldım. Ama sen yükünü onunla Medine'ye götür!» buyurdular. Medine'ye geldiğimde ResûlüHah (Sallallahii Aleyhi veSellem) Bilâl'e :
«Ona bir okıyye altın ver; biraz da ziyade et!» buyurdu. Bilâl bana bir okıyye altın verdi; bir kîrât da ziyade etti. Bunun üzerine ben : Re-sûlüllah (SallaUahü Aleyhi' ve SeUerrj)"m ziyâdesi benden ayrılmasın dedim. Bu para bir kesemin içinde duruyordu. Nihayet Harra harbinde onu Şam*lılar aldı.
112- (...) Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cüreyrî, Ebû Nadra'-dan, o da Câbİr b. Abdillâh'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
— Bir seferde Peygamber (Sallallahu A leyhi ve Sellem)'e beraber bu-lunujorduk. Derken benim devem geri kaldı...
Câbir hadîsi hikâye etmiş. Bu hadîste şunu da söylemiştir :
— Bunun üzerine ResûlüHah {Sallallahii Aleyhi ve Sellem) onu dürttü. Sonra baıîa:
«Besmele ile bin!» buyurdular. Şunu da ziyâde etmiştir: Durmadan bana ziyâde ediyor ve : «Allah seni mağfiret buyursun!» diyordu.
113- (...) Bana Ebu'r-Rabî' El-Atekî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb, Ebu'z-ZÜbeyr'den, o da Câbir'den naklen rivayette bulundu. Câbir şöyle demiş:
— Vaktaki Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) yanıma geldi, de*vem de hastalanmıştı. Onu dürttü. Deve sıçrayıverdi. Bundan sonra ar*tık Resûl-ü Ekrem'in sözünü işiteyim diye dizginini kasıyor, fakat onu durduramıyordum. Nihayet Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) bana ye*tişti; ve;
«Onu bana sat!» dedi. Ben de deveyi ona beş okıyyeye sattım. Ama: «Medine'ye kadar sırtı benim olmak şartiyle!» dedim.
«Medine'ye kadar sırtı senin olsun!» buyurdular. Medine'ye geldi*ğimde deveyi ona getirdim. Bana bir okıyye ziyade verdi. Sonra deveyi bana hibe etti.
114- (...) Bize Ukbe b. Mükrem El-Anı mî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kûb b. İshâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beşir b. Ukbe, Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayet etti. Câbir: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemi'ie birlikte seferlerinin birin*de (zannederim gâfcî olarak dedi) yola çıktını... diyerek hadîsi nakletti. Bu hadîste şunu da ziyade eyledi. Efendimiz :
«Yâ Câbir! Parayı tastamam aldın mı?» dedi. Ben, evet, cevâbını ver*dim.
«Para da senin, deve de senin olsun! Para da senin, deve de senin olsun!» buyurdular.
115- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Muhârib'den nak*len rivayette bulundu ki, kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken dinlemiş:
Kestdulİah (Sal lallahü Aleyhi ve Seliem) benden iki okıyye bir dirheme yahut iki okıyye iki dirheme bir deve satın aldı. Sırar'a geldiğinde bir inek kesilmesini emir buyurdular. İnek kesildi ve cemaat ondan yediler. Medine'ye teşriflerinde mescide gelerek iki rek'at namaz kılmamı emir buyurdu; ve devenin kıymetini fazlasiyle tartıp verdi.
116- (...) Bana Yahya b. Habîb El-Hârisî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. El-Hâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. \Dedi ki) : Bize Muhârib, Câbir'den, o da Peygamber (Salİallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu kıssayı haber verdi. Şu kadar var ki:
«Onu benden adını koyduğu bir para ile satın aldı.» dedi; iki okıy*ye bir dirhem veya iki dirhemi zikretmedi. Bir de :
«Bir inek kesilmesini emir buyurdu. İnek kesildi; sonra etini tak*sim etti.» dedi.
117- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Zahide, îbni Cüreyc'den, o da Atâ'dan, o da Câbir'den nak*len rivayette bulundu kî, Peygamber (Sallatiahü Aleyhi ve Seliem) kendisine:
«Deveni dört dînâra aldım. Medine'ye kadar sırtı da senin olsun!» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesaî muhtelif lâfızlar ve değişik isnadlarla tahrîc etmişlerdir. Buhâri'nin «Sahîh»inde yirmi yerde rivayet edilmişitr. Kitabımızın «Nikâh» bahsinde dahî geçmişti.
Hz. Câbir (Radiyailahu anh) 'nın bu hadîsi meşhurdur* Hâdise bir rivayette Tebûk gazasında, diğer bir rivayette bir hangi seferde geçmiştir. Bu iki rivayet arasında birbirine zıddiyet yoktur. İbni İshâk'in Vehb b. Keysân 'dan naklen rivayet ettiği hadîste ise Zâtü'r-Rikaa' gazasında geçtiği zikrediliyor. Vâkıdî'nin rivayeti de bu şekildedir. Nitekim Tahâvî (238-321) rivayetinde bunun Mekke yolundan Medîne'ye dönerken vuku' bulduğu kaydedilmektedir ki, o da bu rivayetleri te'yîd eder; zîra Tebûk Mekke yolunda değildir. Zâtü'r-Rikaa' ise Mekke yolundadır. Süheylî, İbni İshâk'ın rivayetini kabul et*miştir.
Sırâr: Medîne'ye yakın bir yerdir. Bu kelime «Sarar» şeklin*de* de okunabilirse de Sırâr rivayeti daha meşhurdur. Hattâbi : «Sırâr, Medîne'ye üç mil mesafede Irak yolunca eski bir ku*yudur.» demiş; Kaadî Iyâz ise kuyu değil, bir yer ismi olduğunu tercih etmiştir. Bâzı rivayetlerde Sırâr yerine Dır âr denil*miştir; bu hatâdır. Aynı kelime bâzı nüshalarda gayri munsarif olarak rivayet edilmiştir; fakat meşhur olan rivayetlerde munsariftir.
Hz. Câbir (Radiyailahu anh) 'in : «Medine'ye varıncaya kadar hay*vanın sırtı benim olmak şartiyle deveyi sattım...» sözünden murâd: Yü*künü taşıtmasıdır.
Baîr: Yeni diş çıkarmış deve, bâzılarına göre yavru devedir.
Nâdıh: Su taşıyan devedir.
Okıyye: Nikâh bahsinde de görüldüğü vecihle eskiden kırk dirhem mânâsına gelirdi. Burada rivayetler muhteliftir. Bir rivayette «Beş okıy-yeye sattım; bana bir okıyye ziyâde verdi.» denilmiş; diğer rivayette : «îki okıyye ile bir yahut iki dirheme»; bir başka rivayette : «Bir okıyye altına»; bir diğerinde : «Dört dinara sattım» ifadesi kullanılmıştır. Buhari'nin rivayetlerinde ihtilâflar daha da çoktur. Bunların bâzılarında: «Sekiz yüz dirheme», bir rivayette : «Yirmi dinara sattım» deniliyor. ' Kaadî Iyâz'in naklettiğine göre Ebû Ca'fer Ed-Dâvûdî : «Bir okıyye altının miktarı bellidir; bîr okıyye gümüş ise kırk dir*hemdir.
Bu ihtilâfların sebebi: Râvilerin hadîsi mânâ itibariyle rivayet etmiş, olmalarıdır; ki bu caizidr...» diyor.
Burada okıyyeden murâd altındır. Nitekim Salim b. Ca'd'm rivayetinde bu şekilde tefsir edilmiştir. Artık mutlak okıyye rivayeti de buna hamlolunur. «Beş okıyye» rivayeti: Beş okıyye gümüş demektir. Zâten o zaman bu miktar gümüş bir okıyye altın ederdi. Demek oluyor ki, akdin bir okıyye altınla yapıldığı; fakat gümüş okıyyelerle ödendiği anlatılmıştır; hüküm birdir. Bütün söylenenlerin bir okıyye üzerine ya*pılmış ziyade olması da muhtemeldir. Nitekim Câbir (Kadiyaiiahü antıj «Bana ziyâde ettikçe etti...» demiştir. Dört dinar rivayeti de muvafıktır; çünkü o zaman bir okıyye altının dört dinar olması ihtimali vardır. İki okıyye rivayetine gelince: Bunlardan biri ile satış yapılmış; diğeri ziyâ*de olarak verilmiş olabilir. Nitekim: «Bana bir okıyye ziyâde verd.» de*niliyor. «Bir yahut iki dirhem» rivayeti Hz. Câbir'in : «Bana bir kî-rât ziyâde etti» sözüne muvafıktır. «Yirmi dinar» rivayeti ise o zaman kullanılan küçük küçük dinarlara hamledilir. Bir de «dört okıyye» riva*yeti varsa da bunda râvi şüphe ettiği için.nazar-ı itibâra alınmamıştır.
Harra harbinden murâd Medine 'nin taşlık arazîsinde hic*retin altmış üçüncü yılında Şamlılar'in yaptıkları yağma ve çar*pışmadır.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- İmam Ahmed , Evzâî, İshâk, Ebû Sevrve Ibnü'l-Münzir bu hadîsle istidlal ederek, istediği zaman satıcı da binebilmek şartiyle hayvan satmanın caiz olduğunu söylemişler*dir, İbni Ebî Leylâ ile İmam Ahmed'in ikinci bir kavle göre böyle bir akid caiz, fakat şart bâtıldır. İmam Mâlik bineR gidilecek mesafe yakın olmak şartiyle bu akdi caiz görmüştür.
Hanefîler'le İmam Şafiî'ye göre akid fâsiddir. Bu bâb-ta mesafenin hiç bir tesiri yoktur. ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Câbir'e devenin kıymetini vermek istemiş, fakat hakikî satış kasdetmemiştir. Bir de buradaki şartın akidde dahil olmayıp önce yapıl*ması ihtimali vardır. Bu ise akde zarar vermez; şart akidde dahil olursa akid o zaman fasid olur.
2- Hadîs-i şerîf bakire ile evlenmeye teşvik etmekte ve onun fa*ziletini bildirmektedir.
3- nesûYûttah (Saltallahu Aleyhi ve Sellem)'in Hz. Bilâl'e:«Ona bîr olay ye allın ver, biraz da ziyâde et!» buyurması borç öde*me ve hukuku edâ meselesinde vekâlet caiz olacağına; borç öderken bi*raz ziyade vermenin müstehablığına delildir.
4- Sığın boğazlamak değil, kesmek sünnettir. Maamafîh boğazla*mak da caizdir.
5- Seferden gelen kimsenin evvelâ mescide giderek iki rek'at na*maz kılması müstehabtır.
6- Hadîs-i şerif Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Seliem) 'in bir mu'ci-zesini haber vermektedir ki, o da yürüyemez hâle gelmiş bulunan deve*nin onun dokunmasiyle önüne geçilemeyecek derecede hızlanmasıdır.
7- Malını satışa arzetmeyen bir kimseye satış teklif edilebilir.
8- Büyüğün arkadaşlarının hallerini sorması ve onlara yapacakları işin yolunu göstermesi müstehaptır.
9- Hadîs-i şerif Hz. Câbir (Radiyallahû anh) 'in kız kardeşleri*nin istifadesi için bakire ile evlenmekten vaz geçmesinin bir fazilet ol*duğuna delildir. Câbir (Radİyallahû anh) 'in bir rivayete göre yedi, di*ğer bir rivayete göre dokuz kız kardeşi varmış.
10- Hayra delâlet etmek müstehaptır.
11- Sulehanm eserleriyle teberrük etmek müstehaptır. Zîra Hz. RestdüHah (Sallatlahü Aleyhi ve Seliem)'in ziyâdesini Harra harbine ka*dar yanından ayırmamıştır.
12- Seferden dönen asker, kumandanın izniyle ordunun önüne ge*çebilir.