Fakire Mühlet Vermenin Faziletş Babı
26- (1560) Bize Ahmed b. Abdillâh b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr, Ribl b. Hırâş'-dan rivayet etti. Onlara da Huzeyfe rivayet etmiş. Demiş ki: Resûlüllah {Salîailahü A leyhi ve Seîlem) şöyle buyurdular:
«Melekler sizden öncekilerden bir adamın ruhunu karşıladılar da : "Hayır nâmına bir şey İşledin mi?" diye sordular. O zât:
— Yok (işlemednn) cevâbını verdi.
— Duşun! dediler. Adam:
— Ben insanlara veresiye mal verir; hizmetkârlarıma: Fakire müh*let vermelerini, zengine de müsamahakâr davranmalarını emrederdim; dedi.
«Allah (Azze ve Celi): "O kulumu affedin!"» buyuran.
27- (...) Bize Alî b. Hucr ile tshfik b. İbrahim rivayet ettiler. Lâ*fız İbni Hucr'undur. (Dediler ki) : Bize Cerir, Mugîre"den, o da Nuaym b. Ebî Hrâd'den, o da Bibi b. Hırâş'dan naklen rivayet etti. Ribt şöyle demij:
Huzeyfe ile Ebû Mes'ûd bir araya geldiler de Huzeyfe şunları söy*ledi : Bir adam Rabbine kavuştu. Rabib ona: Ne yaptın? diye sordu. Adam:
— Hayır nâmına hiç bir şey yapmadım; ancak ben servet sahibi bir adamdım. Bu sebeple insanlardan alacak isterdim. Ama miimkin olanı alır; olmayana da müsamaha gösterirdim; cevabını verdi. (Teâlâ Hazret*leri meleklerine) :
«Kutumu affedin!» buyurdu.
Ebû Mes'ûd: «Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'i böyle bu*yururken işittim, demiş.
28- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca*fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Rib'î b. Hırâş'dan, o da Huzeyfe'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'den naklen rivayet etti ki:
— Bir adam ölmüş de cennete girmiş. Kendisine: (Dünyada) ne ya*pıyordun? diye sormuşlar. Ya hatırlamış yahut hatırlatılmış da :
— Ben insanlarla alış-veriş yapardım. Fakire mühlet verir; para pul hususunda müsamaha gösterirdim; cevâbını vermiş. Bu sebeple de affo*lunmuş. .
Bunun üzerine (orada bulunan) Ebû Mes'ûd: «Bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'den ben -de işittim.» demiş.
29- Bize Ebû Saîd-i Eşecc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid-i Ahmar, Sa'd b. Târık'dan, o da Rib'î b. Hırâş'dan, o da Huzeyfe'den nak*len rivayet etti. Huzeyfe £öyle demiş:
Allah (in huzurun) a kullarından Allah'ın kendisine mal verdiği bir kul getirilmiş de ona: Dünyada ne yaptın diye sormuş. Kullar Allah'dan hiç bir söz gizleyemezler ya! O kul:
— Yâ Rabbi! Bana malını verdin. Bu sebepten insanlarla alış veriş yapıyordum. Âdetim (alış verişte) müsamaha göstermek idi. Binâenaleyh zengine kolaylık gösterir; fakre de mühlet verirdim; demiş. Bunun üze*rine Allah (Azze ve Celi):
«Ben buna senden daha layı ki m; kulumu affedin!» buyurmuş.
Bunun üzerine Ukbetü'bnü [6] Âmir-i Cühenî ile Ebû Mes'ûd-i En-sârî: «Biz bunu Resû\ü\lah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ağzından işittik.» demişler.
30- (1561) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebt Şeybe, Ebû Küreyb ve İshâk b. tbrâhîm rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Ebû Muâviye, A'meş'-den, o da Şakîk'den, o da Ebû Mes'ûd'dan naklen rivayet etti, dediler. Ebû Mes'ûd şunu söylemiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyur*dular ki:
«Sizden Önceki ümmetlerden bir zât (kabirde) hesaba çekildi; ama hayır namına hiç bir şeyi bulunmadı. Yalnız insanlarla düşüp kalkardı; zengindi. Hizmetkârlarına fakiri (borcundan) affetmelerini emreylerdi. Al*lah (Azze ve Celi): Bİz buna ondan daha lâyıkız; onu affedin! buyurdu.
31- (1562) Bize Mansûr b. Ebî Müzâhim ile Muhammed b. Cafer b. Ziyâd rivayet ettiler. Mansûr: Bize İbrahim b. Sa'd, Zühri'den riva*yet etti, dedi. İbni Ca'fer ise: Bize İbrahim —ki tbni Sa'd'dır— İbni Şi-hâb'dan, o. da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi, ki Resülüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selİem) şöyle buyur*muşlar; dedi:
«Vaktiyle bîr adam insanlara borç para verir; hizmetkârına : Bir fakîre varırsan onu affedİver; umulur kî Allah da bizi affeder; derdi. Niha*yet bu zât Allah'a kavuştu; Allah da onu affetti.» :
(...) Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen ha*ber verdi. Ona da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe rivayet etmiş. Ubey*dullah da Ebû Hüreyre'yi: Ben Kesûlüllah(SaIlallakü Aleyhi ve Sellem) 'i bu hadisin mislini irâd buyururken işittim; derken dinlemiş.
32- (1563) Bize Ebul-Heysem Hâlid b. Hidâş b. Aclân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Yahya b. Ebî Ke-sîr'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den naklen rivayet etti, ki Ebû Ka-tâde bir borçlusunu aramış da borçlu ondan gizlenmiş. Sonra onu bulmuş. Borçlu : Ben fakirim, demiş. Ebû Katâde: Allah'a yemin eder mi*sin? diye sormuş. Borçlu:
— Billahi, diye yemin etmiş. Ebû Katâde:
— Zîrâ ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem)V :
«Her Icimİ Allah'ın kıyamet gününün dehşetinden kurtarması memnun ederse fakire nefes aldırsın; yahut alacağını ona bağışlasın!»buyururken işittim; demiş.işi; deş.
(...) Bu hadîsi bana Ebu't-Tâhir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Cerîr b. Hâzim, Eyyûb'dan naklen bu hadîsin benzerini haber verdi.
Hz. Huzeyfe rivayetini Buhârî «Kitâbü'1-Büyû'», «Benî îsrâîl* ve «İstikraz» bahislerinde; İbni Mâce «Ahkâm»da; Ebû Hüreyre (RadİyaUahü anh) rivayetini Buhâri «Büyü'» ve «Benî tsrâîl», bahislerinde; Nesâî «Büyû'»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Fityân: Fetânın cem'idir. Fetâ: Hür veya köle hizmetçi demektir. Rivâyetlerdeki tecevvüz ve tecâvüz tâbirleri: Alacak isterken müsamaha göstermek; affetmek mânâlarmadır.
Bu hadîsler borçlu fakire mühlet vermenin ve borcunun ya tamamını vâhut bir kısmını bağışlamanın; borç isterken zengin, fakır kim olursa olsun herkese müsamaha göstermenin faziletine delildirler.
Ulemâ zenginliğin hududunu tâyinde ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları: Nafakası üzerine vacib olan kimselerin geçimini te'mîn eden zengin sa*yılır, demişlerdir. Sevrî, îbni Mübarek, İmam Ah-med ve îshak'a göre elli dirhem gümüşe veya o kıymette altına sahip olan zengin sayılır. İmam Şafiî: «Bir kimse bâzan ka*zandığı bir dirhemle zengin, bâzan da bedenen zayıf ve aile efradı kala*balık olması sebebiyle bin dirhem kazansa fakır olur.» demiştir. Bir ta*kımları zenginliği zekâttaki nisâb miktarına mâlik olmakla, bâzıları da zekât almağa ehil olmamakla tahdîd etmişlerdir. Elbisesinden, meskenin*den, hizmetçisinden, borcundan ve aile nafakasından İazla malı bulunan kimsedir; diyenler de olmuştur.
Hanefîler'e göre zenginlik üç mertebedir:
1) Zekât îcâbeden zenginlik;
2) Sâdaka-i fıtır ve kurban îcâbeden, zekât almayı haram kılan zenginlik; ve
3) Dilenmeyi haram kılan zenginlik. Bâzıları bunu elli dirhem, kıy*metinde malı olmakla tahdîd etmişlerse de ekseriyete göre günlük yiye*ceğini ve avret yerini örtecek elbisesini te'mîn eden kimseye dilenmek haramdır. Kazanmaya kudreti olan fakirin hükmü de budur.
Aynî diyor ki: «Bütün bunlar dilnmesi ve sadaka alması caiz olup olmayan kimse hakkındadır. Burada yâni fakire mühlet verilmesi husu*sunda îtimad edilen cihet zenginliğin, fakirliğin Örfü âdete râci' olması*dır. Emsaline nisbetle vakti hâli yerinde plan, zengin; böyle olmayan fa*kirdir.»
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
1- Borçluya zengin olsun, fakir olsun müsamahakâr davranmanın, fakirin borcunu ya tamamen yahut kısmen bağışlamanın fazileti pek bü*yüktür. Yapılan iyiliği az görmemelidir. Çünkü az da olsa ebedî saadete ve rahmet-i İlâhİyyeye sebep teşkil edebilir. Bu hüküm bizden önceki*lerin de şeriatıdır.
2- Kölenin çalışıp kazanması mubahtır.
3- İnsan öldüğü vakit bir nevi' hesaba çekilir.