-
Yılbaşı mı, Yol sonu mu?
Her sene adet olmuş, milli ve dini bayram misali kutlamazsak olmazlar arasına girmiş, anlamsız bir kutlama örneğidir bu yılbaşı kutlamaları. Ömrümüzden geçen her gün gibi biten her yıl da aslında bize yolun sonunu görmemiz açısından bir tefekkür aracı değil midir? Oysa biz tefekkür etmek yerine bir yaş daha yaşlanmamızı, ölüme bir yıl daha yaklaştığımızı kutluyoruz adeta.
Şuursuzlukta son noktayı yaşayan, batı özentisi insanların uçuk kaçık model anlayışları ve noel anne, noel baba safsatalarıyla, kutlamaların asıl amacını bilmeden sürü psikolojisi gereği vur patlasın çal oynasın misali kör kütük sarhoş olurcasına kutlama kuklasına dönüşenlerin, evrimlerini tamamlamamış insan müsveddesi konumundan çıkamamalarının en acı göstergesi değil midir?
Küçük bir kız çocuğunun, annesinin yılbaşı alışverişindeki abartısını görünce o masum ve art niyetsiz ama bir o kadar da şuurlu olarak sorduğu:
_ Anne bütün bu hazırlık ve alışveriş, bir yıl daha yaşlanmanın verdiği bir moral bozukluğu mu, yoksa ölüme biraz daha yaklaşmanın verdiği bir telaş ve endişe midir?
Bu soru, kadının o an o çılgınlığın verdiği sarhoşluktan ayılmasına ve kendine gelerek hakikaten ben ne yapıyorum, neyi kutluyorum diyebilecek kadar kendini ve yaptıklarını sorgulamasına neden olmuş ve hayattaki kutlama anlayışını yeniden düzenlemesine sebep olur.
Böyle bir uyanışa vesile olmak kadar güzel bir duygu var mı? Her geçen dakika, o malum sona yaklaşmak, bırakın bir seneyi yarına bile çıkacağımızın elimizde olmayan senedi mi, yoksa her gün karşılaştığımız halde görmezlikten geldiğimiz acılar, ölümler, gözyaşlarına karşı katılaşan kalplerimizin merhamet ve vicdani duygularını köreltmesi mi bizi bu vurdumduymazlık ve umursamazlığa sürüklüyor?
Bizim dinimiz ve inançlarımızla hiçbir alakası olmayan özenti kutlamalara gösterdiğimiz ihtimamı hicri yılbaşı, Mekke’nin fethi, İstanbul’un fethi gibi milli ve manevi değerlerimizi ortaya koyan kutlamalar için neden göstermiyoruz. Bırakın ihtimam göstermeyi bu tarihte çağ açıp kapayan kutlamalardan, bize insan ve millet olarak kattıkları değerlerden ve tarihlerinden çoğumuzun haberi bile yok ne yazık…
Hayat noel anne ve noel babalarının torbalarında sıkışıp kalmış ve bu gibi insanları öz benliğinden, değerlerinden uzaklaştıran göz boyayıcı hediyelerden ziyade, acı gerçeklerle yüzleştiğimiz zamanlarda bile kendimiz gibi olmayı ve yaşamayı bilmenin lezzetine ve zevkine vardığımızdaki yüzümüze yayılan ve iç huzurumuzun en canlı ve net göstergesi olan gülümsememizde gizlidir.
Üstat Musa Eroğlu’nun da dediği gibi;
Bana ne bahardan yazdan bana ne borandan kardan
Aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor
Azrailin gelir kendi ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi yolun sonu görünüyor
Geçtim dünya üzerinden ömür bir nefes derinden
Bak feleğin çemberinden yolun sonu görünüyor
Bu dünyanın direği yok merhameti yüreği yok
Kılavuzun gereği yok yolun sonu görünüyor
Ve son olarak hayatta eğlenmekten başka gayemiz olduğunu da bilen ve unutmayan, vicdan aynasının gösterge panelinde merhamet, şefkat duygudaşlık, mantık gibi özümüze dönük değerlerin ışığını yakılı tutan, ara sıra manevi sıcaklığın eksi değerlere düşmesiyle buğulansalar bile gözyaşı silecekleriyle yıkayıp durulamasını bilen ve her zaman yolun sonunu görebilen herkese selamların en güzeliyle selam olsun…
Hicran ŞENEL