Artık Yanlış Yapmak da Yok!
“Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.”
Biz Müslümanlar; hiçbir konuda, hiçbir meselede ve hiçbir işte gönlümüzün istediği veya sadece maslahatımızın gereği gibi bir söylem ve davranış içine giremeyiz. Hiçbir zaman ve hiçbir yerde, herhangi bir iş ve konuda hissi, nefsi ve duygusal davranma hakkına sahip değiliz ve davranamayız. Bazen bize ağır da gelse, hoşumuza gitmese bile, İslam dairesi içinde tepki göstermekle sorumluyuz ve bununla yükümlüyüz. Normal faaliyet ve işlerimizde İslamî sorumluluk ve yükümlülüğe nasıl dikkat etmemiz gerekiyorsa; gördüğümüz ve göreceğimiz zulümler karşısında da, karşılaştığımız, karşılaşacağımız haksızlıklar karşısında da aynı sorumlulukla hareket etmeliyiz ve davranmalıyız.
Allah’a iman etmek, imanın gereklerini, sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirmek ve bu anlayışa sahip olmak, büyük bir nimettir. İnsanlara ve cinlere gönderilen, kendisinden sonra kıyamete kadar başka peygamber gönderilmeyecek olan Hatemü’n–Nebiyyin, Resulü’s–Sakaleyn Aleyhisselatu Vesselam’a ve Ona indirilene iman etme, Sünnetine tabi olma, emirlerine uyup neyhettiklerinden sakınma, yaptıklarını yaparak sakınmamızı istediği şeylerden de sakınmanın gerektiği anlayışına sahip olmak ve bu anlayış doğrultusunda hareket etmek, ölçüsü olmayan bir nimettir.
Bu nimet ve lütfe sahip çıkmanın sorumluluğu olduğu gibi, bunun beraberinde getirdiği birtakım sıkıntıları da vardır. Bu nedenle her İslam âlimi, her İslam davetçisi, bir yönüyle de olsa Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’a varis olmak isteyenler, Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın sevgisine ve davetine talip olanlar; fiziki baskının yanı sıra, hakaretlere uğrayacağını, iftiralarla ve karalamalarla yıpratılıp etkisizleştirilmek için her türlü olumsuz durumla karşılaşacaklarını peşinen kabul etmelidirler. Tevhid tarihi, bunun böyle olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla bundan sonra da böyle olacağı bilinmektedir ve olacağı muhakkaktır.
Peki, İslam’ı kendisine dert edinen, Allah rızası ve İslamî yaşamın ihyası için çalışanlar bütün bunlarla karşılaşınca elini–kolunu bağlayıp hiçbir tepki göstermeden duracak mı, yoksa ye’s ve ümitsizliğe kapılıp davasından vaz mı geçecek?
Elbette tepkisiz kalmayacak ve hiçbir şey yapmadan durmayacaklar. Durmaları da mümkün değildir zaten. Çünkü durmak, vazgeçmek, hatta gevşek davranmak kişiyi sorumluluktan kurtarmadığı gibi, belki vebal altına bile sokabilir. Dolayısıyla yere, zamana ve şahsa göre lazım olan ve gereken ne ise, hikmetli bir şekilde ve İslam dairesi içinde tepki gösterilmelidir.
İşte burası bizim için çok mühimdir: Gösterilecek tepki, gerek fiili, gerek sözlü, gerekse de yazılı her ne şekilde ve ne vasıta ile olursa olsun, kesinlikle hissi, nefsi ve haddi aşma olmamalıdır. Yapılan saldırılar çok zor ve tahammül edilmeyecek olsa bile, haddi aşma ve İslam dairesinin dışına çıkmaya müsaade yoktur.
Uhud Savaşı’nda, Hind ile Vahşi işbirliğiyle Hz. Hamza Radıyallahu Anh’uya yapılanlara çok fazla üzülen Resul-i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın, bu tahammül edilemez acıya rağmen şu ayet–i kerime’ye muhatap olması, bizim için de bir ölçüdür.
“Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır.”
Ceza verilse bile, ancak misliyle ceza verilebilir. Haddi aşmak, İslam ahlakında yoktur. Gerçek İslamî şahsiyete sahip olan Müslümanlar; öfkelerini, kin ve gazaplarını nefislerinin gösterdiği doğrultuda değil, ancak Allah rızası doğrultusunda kullanırlar. Savaş esnasında yere attığı ve cehenneme göndermek üzere kılıcını boğazına dayadığı esnada mübarek yüzüne tüküren Allah düşmanı müşriki, sırf işin içine Allah rızasından başka nefsin de karışmaması için öldürmekten vazgeçen Hz. Ali radıyallahu anh örneğinde olduğu gibi…
Tahammül sınırlarını aşan ve kabul edilemeyecek derecede ithamlar, karalamalar, jurnallemeler ve ispiyonculuklar kimden gelirse gelsin, çok çirkindir. Ancak Müslüman olarak bilinenlerden gelirse veya bazı şer güçlerin, Müslüman olarak bilinenlerin ağızları ve imkânlarıyla, İslam’ı kendisine referans olarak kabul eden Müslümanlara karşı yapılırsa, çok daha tehlikeli, korkunç ve daha çirkindir. Mürtedler bunu Müslümanlara yapsa, bir yere kadar tahammül edilebilir bir yanı vardır. Zira o şekilde davranmakla, belki de görevlerini yerine getiriyorlar. Müslümanlar, bu durumda olanların cevaplarını, onların anlayacağı dille vermiş ve vermeye devam edecektir.
Peki, aynı şeyler bilerek veya bilmeyerek ya da bazı şer ve karanlık güçlerin de yönlendirmesiyle, Müslüman olarak bilinen ve tanınanlardan gelirse, gereken cevaplar verilmeyecek mi? Elbette verilecektir.
Allah’ın davası için her şeylerini ortaya koyanlara yapılan saldırılara, ithamlara, ispiyonculuklara, karalamalara ve töhmet altında bırakma girişimlerine göz yumamayız ve sessiz kalamayız. İtidalli ve adalet ölçüleri içinde kendimizi, kardeşlerimizi ve davamızı savunacağız. Bu, İslamî bir sorumluluk ve meşru bir haktır.
Şahsi olarak bize taalluk eden bir mesele, bir konu varsa ve bundan dolayı İslam’a ve Müslümanlara bir zarar dokunmayacaksa, kendi payımıza sessiz kalabiliriz. Ama bir cemiyetin, bir cemaatin hakkı ve hukukuna dokunuyorsa; hikmetle, haddi aşmadan, İslam dairesi içinde ne yapılması ve nasıl yapılması gerekiyorsa yapmakla, bu doğrultuda var olan imkânları kullanmakla mükellefiz.
Rabbimizden temennimiz; şahsımızda İslam’a ve Müslümanlara yapılan saldırılara cevap verip tepki gösterirken, imanımıza, ahretimize ve davamıza zarar vermeye sebep olacak şeylerden korusun ve sakındırsın.
Onların yanlış yaptıklarını, yaptıklarının doğru olmadığını, İslamî kimlik ve şahsiyete yakışmadığını, İslam’da yerinin olmadığını, Müslümanlar arasında hüsn–ü zannın esas olması gerektiğini yazacağız ve anlatacağız.
Bu yanlışın içinde olanların üzerinde etkili olan ve olabilecek çevre ve şahsiyetlere; atılan bu iftiraların, çirkin ithamların, yapılan karalamaların ve Müslümanlara yakışmayan ispiyonların İslam’da yerinin olmadığını, İslam’a ve Müslümanlara fayda getirmeyeceğini, bundan ancak İslam düşmanlarının fayda görebileceklerini, bir zaman fayda görseler bile bundan kendilerinin de muhakkak bir şekilde zarar göreceklerini, en kötüsü de dünya ve ahiretlerini heba edebileceğini anlatacağız.
Bunu yapmamızın bir nedeni; bir kötülüğün, bir yanlışın önünü almak, saldırganları durdurmak niyetiyle olmalıdır.
Kendimizi savunma hakkını kullanırken, saldırganların üzerine ölçüsüz bir şekilde giderek ve çirkin taraflarını ortaya dökerek başka yönlerden İslam’a ve Müslümanlara zarar vermemeliyiz. Başka Müslümanların aleyhinde kullanılmak üzere kâfirlerin ve İslam düşmanlarının eline koz olabilecek zaaflarını ortaya dökmek de, doğru olmaz.
Yapılan itham ve saldırılara cevap verirken, İslamî şahsiyetimize yakışmayan sözlerden, kelime ve kavramlardan sakınmak için çok dikkatli ve hassas davranmalıyız. Bir yanlışı düzeltmeye çalışırken, benzer bir yanlışın içine düşmek; İslamî kimliğimize, şahsiyetimize ve duruşumuza yakışmayacaktır. Bu nedenle de zamanın ve şartların hesabını yaparak her şeyin hikmetle ve yerli yerinde olmasına dikkat edeceğiz İnşaallah.
Bize saldıranların maddi imkânları ve yolları bizimkilerden daha fazla olabilir. Dış görünüşleri yani görünenleri bizi yıldırmayacak, gevşetmeyecek ve azmimizi kırmayacaktır inşallah. Zira netice; muttakilerin, Allah’ın hudutları içinde hareket edenlerin, haddi aşmayanların, adalet ölçüsüne dikkat edenlerin ve Allah’ın emirleri doğrultusunda hareket edenlerindir. Yani yapılan saldırılar, hiçbir kardeşimizin kalbine sıkıntı getirmesin ve azmini kırmasın. Hiç şüphesiz hileleri ve tuzakları onlara dönecektir. Hilekâr ve düzenbazların yaptıkları, ancak kendilerine zarar verecektir. Şimdi olmazsa bile gelecekte, onlar da ve herkes de böyle olduğunu görecektir.
Şunu herkes çok iyi bilsin ve inansın ki, düşmanlıkta ne kadar ileri de gitseler, ne kadar kötülük etmeyi arzulasalar, onlara karşı bize Allah yeter. Yeter ki, O’nun hudutlarını muhafaza edelim.
Rabbim, bizi hakka yöneltip onunla adaleti ayakta tutanlardan eylesin! Âmin!
Allah’a emanet olun!
Cevap: Artık Yanlış Yapmak da Yok!
“Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.”
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.”
“…Eğer bilmiyorsanız ehl–i zikre (âlimlere) sorun!”
İnsanları kendisine ibadet etmek için yaratan Cenab–ı Allah, yapılacak ibadetin çerçeve ve hudutlarını çizmiş, belirlemiştir. Bununla beraber yarattığı insanların, dünyada kaldıkları müddet içerisinde işlerini yoluna koymaları ve hallerini düzeltmeleri için de hudut ve yollar belirlemiştir. Belirlenen hudut ve yolları; hak ve hakikatleri peygamberler vasıtasıyla ortaya koymuştur. Bütün peygamberler kendi kavimlerine bunları anlatmış, tebliğ etmiş, her konuyla ilgili pek çok hüküm koymuş ve Allah (cc)’ın emirlerine uymalarını sağlamıştır.
Bununla birlikte, Allah (cc)’ın hudutları içinde kalma ve Allah (cc)’ı razı etme görevini en mükemmel şekliyle eksiksiz bir şekilde, peygamberler yerine getirmişlerdir. Hatta Cenab–ı Allah’ın, diğer insanlardan istemeyip de onlara özel, onların yapmasını istediği görevler de olmuştur.
Peygamberler dâhil bütün insanların Yüce Allah’ın ikaz, tehdit ve azabına maruz kalmamak için kendilerine belirlenen çerçeve ve hudut içerisinde hareket etme zorunlulukları vardır. Hiç kimseye ayrıcalık yoktur. Hz. Adem aleyhisselam, Hz. Nuh aleyhisselam, Hz. Yunus aleyhisselam hatta enbiyanın serveri Resulullah aleyhissalatu vesselam bazı hadiselerden dolayı ikaz ve tehdit almışlar. Yine başta Hz. Adem aleyhisselam olmak üzere Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen bir çok peygamber, ikaz ve tehditten dolayı Cenab–ı Allah’tan bağışlanma ve esirgenme talebinde bulunmuş, aksi halde hüsrana uğrayacaklardan olacaklarını beyan etmişler.
Enbiyadan sonra insanların en faziletlisi olan sahabelerin (radiyallahu anhum), Kur’an-ı Kerim’in emirlerini yerine getirme, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın sünnetine bağlılık ve İslam’ı korumadaki azimleri, Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber, dost ve düşmanların şehadetiyle ortadadır. Kur’an-ı Kerim’in; “Ey mü’minler” hitabıyla başlayan ayetlerindeki emir ve nehiylerini yerine getirmek ve evde, pazarda; barışta, savaşta kısacası hayatın her safhasında en güzel şekilde Allah’ın şeriatı doğrultusunda hareket etmek için gayret göstermişler. Buna rağmen, insan olmaları hasebiyle zaman zaman yaptıkları yanlışlık, hata ve günahlardan dolayı hem Allah (cc) hem de Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam tarafından ikaz ve tehdit edilmiş, azapla korkutulmuşlardır.
Bu örnek nesil ikaz, tehdit ve Cenab–ı Allah’ın azabıyla karşılaşmamak, O’nun çizdiği hudutların dışına çıkmamak; yanlışa, günaha ve harama düşmemek için her işte, her konuda, her meselede; yapacakları, karşılaştıkları ve karşılaşacakları en mahrem meseleleri bile, direkt veya dolaylı olarak Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselamdan sormuş, öğrenmiş ve bu doğrultuda hareket etmeye çalışmışlardır. Bir yanlış yaptıkları, bir günaha tevessül ettikleri veya bulaştıkları anda korkmuş, titremiş ve helak olacakları korkusuyla Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’a koşmuşlardır.
Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın irtihalinden sonra ise fetva merciinde olan ashaba müracaat etmişler ve onlardan sormuşlardır. Fetva merciindekiler de yanlış yönlendirmemek ve vebal altına girmemek için meseleleri birbirlerine havale etmişlerdir. Ta ki en doğrusu bulununcaya kadar. Bütün bu korku ve hassasiyet, Allah’ın hududunu aşmamak ve Allah’ın istediği çizgide kalmak için yapılıyordu.
Hiçbir zaman “Biz İslam’ın ilk inananlarıyız, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın ilk koruyucularıyız, İslam’ı ilk tebliğ edenleriz, ilk muhacirleriz, ilk şehidleriz…” gibi hasletlere sığınıp “Bazı eksik, kusur, hata, haram, günah ve yanlışlıklarımız olsa bile zarar görmeyeceğiz” düşüncesine kapılmamışlardır. Onlar, her zaman yanlış ve ihmalkârlığın karşılıksız kalmayacağının farkında olmuşlardır. Zira İslam’ın ilk müntesipleri olmalarına rağmen Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam tarafından ikaz edildiklerini, edileceklerini biliyorlardı. Allah (cc)’ın çizdiği hudutların dışına çıktıkları takdirde, en zor zamanlarda İslam için yaptıkları büyük hizmetlerin, kendilerini kurtarmayacağının bilincinde idiler.
En hafifinden “… Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” ayetiyle ilgili Ebu Eyyub el–Ensarî’nin meşhur izahı her şeyi ortaya koyuyor: “Bu ayet–i kerime biz Ensar hakkında nazil olmuştur. Allah, Peygamberine yardım ve zafer verip dinini üstün kılınca kendi aramızda şöyle dedik: ‘Haydi gelin, artık mallarımızın başında duralım, onları düzene koyalım.’ Bunun üzerine Yüce Allah bu ayeti indirdi. “Ellerinizle tehlikeye atılmak” mallarınızın başında durup onları çekip çevirmek isterken cihadı terk etmek olur.”
Allah’ın dinine gönülden bağlananlar ve teslim olan bizler, inşaallah kendimizin, bizimle beraber olanların ve bizden sonra geleceklerin imanlarının kurtuluşuna vesile olmak için hayırlı bir hizmet bırakmaya ve çığır açmaya talibiz. Bununla, bizden sonra geleceklerin hayırlarına ortak olmaya, onları haram ve günahtan kurtarmaya ve doğruya sevketmeye vesile olacak şeylere talibiz.
Bu görev zor ve külfetlidir. Ancak, dünya ve ahiret saadetine vesile olacak bu güzel işi başarmak için ashabın duyarlılığı gibi bir duyarlılık içinde olmalıyız. Yaptığımız ve yapacağımız her işte, konuşacağımız her konuda Kur’an-ı Kerim’in bu konuda ne dediğini; Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın bu konudaki sünnetini; müctehid imamlarımızın ve ilmiyle amil çağdaş davetçi İslam âlimlerinin bu konuyla ilgili fetva, beyan, düşünce ve tavsiyelerinin ne olduğunu öğrenmeli ve ehlinden sormalıyız.
Bütün Müslümanlar fiili hayatları, günlük yaşantılarıyla ilgili her meselelerini Kur’an-ı Kerim ve sünnete dayandırmakla mükelleftir.
İnsanları Yüce Allah’ın hudutları içinde hareket etmeye çağıran, her işte Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın sünnetini esas alma gayreti içerisinde olan kardeşler daha çok dikkat etmelidir. Doğru yapmak, doğru yaptırmak, yanlışa ve harama girmemek ve yönlendirmemek için bütün söz ve davranışlarını Kur’an-ı Kerim ve sünnete dayandırmalıdır. Yanlışa düşmemek ve yanlışa yönlendirmemek için yapılanların ve yapılacakların doğruluğu noktasında kalpler Allah korkusuyla çarpmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’den, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselamın siretinden ve ashabın hayatından anlaşıldığı kadarıyla İslam ve Müslümanlar için hizmet gayreti içerisinde olma, bu konuda fedakârlık gösterme, hatta bu yolda bedel ödeme bir ayrıcalığa sebep olmaz. Müslümanlar yaptıklarını, yapacaklarını, düşünce ve fikirlerini Kur’an-ı Kerim ve sünnete dayandırmalıdır. Aksi halde yanlış yapmaya, yanlış yönlendirmeye ve kendimizle beraber başkalarını dalalete götürmeye sebep olunabilir. Bunun da neticesinde, dünyada zelil olma, ahrette ise Allah’ın azabına müstahak olma vardır.
Yüce Allah, kendisine iman eden kullarından İslam’ın bütün kurallarına ve hükümlerine sıkı sıkıya yapışmalarını, bütün emirleriyle amel etmelerini, bütün güç ve imkânlarıyla nehiylerinden uzaklaşmalarını istiyor. Dünya ve ahiretin selameti için her şeyleriyle İslam’a teslim olmalarını emir buyuruyor.
İslam’a hizmeti kendisine esas alan Müslüman’ın bariz vasfı, bütün işlerinin Allah için olmasıdır. Bütün işlerinde Allah’ın hudutları dairesinde hareket etmesidir. Kendini bu özelliklerde ve konumda gören her kardeşten şunu istemek inşaallah hayırlı olacak:
Yaptığımız, yapacağımız, yaptıracağımız her işin, ‘İslami dayanağı nedir?’ sorusuna, Kur’an-ı Kerim ve sünnetteki yeri ve konuyla ilgili müctehid imamların veya ilmiyle amil çağdaş davetçi İslam âlimlerinin görüşlerinden cevaplarımız ve delillerimiz olsun.
Kaynağını ve dayanağını bilmediğimiz konuları ehlinden sormayı bir eksiklik olarak görmemeli, bilakis sormayı ve öğrenmeyi bir fazilet olarak görmeliyiz.
Bu duyarlılığı, tüm topluma yaygınlaştırma gayretimiz olsun. Konuştuğumuz, gezdiğimiz, oturduğumuz, dertleştiğimiz her Müslüman’a, yapacakları ve yapmak istedikleri işlerde, “İşin İslami boyutunu ve çerçevesini sormuş musunuz, öğrenmiş misiniz ve ona göre hareket ediyor musunuz?” hatırlatmalarını yapmalı, bilinçlendirmeli ve yönlendirmeliyiz.
İş arkadaşlarımızla işimizle ilgili, aile ortamında ailemizle ilgili yapacağımız işlerde haram ve günaha düşmemek için sürekli, “Bu işin İslami çerçevesi ve İslamî yönü nedir?” endişemiz olsun. Biliyorsak ne güzel… Bilmiyorsak, sorma ahlakını yaygınlaştıralım.
Yazımızı, Bediüzzaman Said Nursî’nin şu veciz sözüyle bitiriyoruz: “Hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin selâmetini dilersen ve sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar ve selâmet-i kalb istersen, muhkemât-ı Kur'âniyenin mizanlarıyla ve Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle a'mâl ve hâtırâtını tart.”
Cenab–ı Allah her yerde, her zaman yapacağımız ve yaptıracağımız her işte Allah’ın hudutları içinde hareket etmeyi bizlere nasip etsin.
Allah (cc)’a emanet olun.
1-Bakara: 151
2-Enfal: 24
3-Enbiya: 7
4-Lem’alar
Cevap: Artık Yanlış Yapmak da Yok!
Müslüman, diğer müslüman kardeşini en az kendisi kadar düşünür. Kendisine yapılmasını uygun görmediği şeylerin başkalarına da yapılmamasını ister. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendisi için sevdiğini, din kardeşi için sevmeyen kâmil mümin olamaz.) [Buhari]
Müslüman, başkalarına güzel öğüt verir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Siz, din kardeşinizin aynasısınız. Onda gördüğünüz lekeyi siliniz!) [Ebu Davud]
Müslüman, herkesin gönlünü hoş etmeye, üzüntüsünü gidermeye çalışır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir mümini sevindireni, Allahü teâlâ kıyamet günü sevindirir.) [İbni Mübarek]
(Bir kimsenin üzüntü ve sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allahü teâlâ yetmiş üç defa mağfiret eder.) [Harâiti]
(Allah indinde en makbul amel, bir mümini sevindirmek, kederini gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır.) [Beyheki]
(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.) [Hakim]
Müslüman, baştan sona faydalı kimse demektir. O halde, diğer müslümanlara elinden gelen yardımı yapmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu iki şeyden daha kötüsü yoktur: Allah’a şirk koşmak ve Onun kullarına zararlı olmak. Şu iki hasletten de daha üstünü yoktur: Allah’a iman etmek ve Onun kullarına faydalı olmak.) [Deylemi]
(Din kardeşinin işini bir müddet takip eden kimse, o işi görsün veya göremesin, iki aylık itikâftan daha çok sevap alır.) [Hakim]
Peygamber efendimiz, (Mazlum da, zalim de olsa din kardeşinize yardım ediniz) buyurunca, (Ya Resulallah zalime nasıl yardım ederiz?) dediler. Cevabında buyurdu ki:
(Onun zulmüne mani olmak suretiyle yardım etmiş olursunuz.) [Buhari]
Bir kimse, müslümanlara her gün dua ederse, makbul insan olur. Namaz kılan mümin tehiyyatta salih kullara dua etmektedir. Onun için namaz kılmayan kimse, müminleri bu duadan mahrum bırakmaktadır.
Aksırınca Elhamdülillah demeli, bunu duyan müslüman da, Yerhamükellah yani (Allah sana rahmet etsin) demelidir! Üçüncü biri varsa Yehdina ve yehdikümullah demelidir! Üçüncü bir kimse yoksa, aksıran cevap olarak aynı şeyi söylemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aksırınca "Elhamdülillah" diyen göz ağrısı görmez.) [Taberani]
İnsanların haklı işlerinde vasıta olmak, onlara yardım etmek, imkan nispetinde ihtiyaçlarını görmek gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanlardan bana gelip ihtiyaç talebinde bulunanlar oluyor. O anda yanımda bulunanlar, onlara yardım etmeli ki, ecir kazansınlar. Allahü teâlâ, sevdiği şeyi peygamberlerin eli ile verir.) [Müslim]
(İhtiyaçları için bana gelenlere, siz de yardımcı olun! Ben yapmayı murad ettiğim şeyleri, sizlerin vasıta olup, ecir kazanmanız için biraz geciktiririm.) [Nesai]
(Dil ile yapılan yardımdan daha faziletli bir sadaka olamaz. Aracı olmak sayesinde kan davası önlenir, menfaat sağlanır ve zararın önüne geçilmiş olur.) [Harâiti]
Müslümanlara yapılacak iyiliklerin en büyüklerinden birisi de selam vermektir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Size bir amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız!) [Müslim]
(Abdeste devam et ve güzel abdest al ki, ömrün uzasın. Karşılaştığın herkese selam ver ki, hasenatın çoğalsın! Evine girince, ev halkına selam ver ki, evin iyiliği ve bereketi artsın!) [Harâiti]
Selam vermek sünnet, almak farzdır. Selam almayan müslümana melekler çok hayret eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Selam verip müsafeha eden iki müslümanın arasına yüz rahmet iner. Bunun doksanı, önce selam verip elini uzatana, onu ise ötekine verilir.) [Bezzar]
Bir kimse selamsız, izinsiz girince, Resul-i ekrem efendimiz buyurdu ki:
(Geri dön, selam ver, sonra içeri gir.) [Ebu Davud]
Dünyadaki Müslümanlara dua etmek
Bütün dünyadaki Müslümanlar bir ailenin fertleri gibidir. Hatta hepsi bir vücut sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buhari]
Müslümanlar dünyanın çeşitli yerlerinde [mesela Bosna’da, Afganistan’da, Afrika’da, Çeçenistan’da, Irak’ta] zulme uğruyor. Diğer Müslümanların bunlara, güçlerinin yettiği ölçüde yardım etmesi, herhangi bir yardımda bulunamayanın da, dua etmesi farz olur. Dünyanın öteki ucundaki bir Müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.) [Hakim]
Yiyecek, içecek, giyecek, barınacak, canını, malını savunacak ve başka ihtiyaçları için Müslümanlara yardım etmek, hem vazife, hem de çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir Müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allah affeder.) [Buhari]
(Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu ibadet etmiş gibi sevap kazanır.) [Buhari]
(Din kardeşini savunan Müslümanı Allahü teâlâ, Cehennem ateşinden korur.) [Taberani]
(Bir mümini, bir münafığın zulmünden koruyan, Cehennem ateşinden korunur.) [Ebu Davud]
(En kıymetli amel, bir müminin sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmak suretiyle onu sevindirmektir.) [Taberani]
(Din kardeşinin aleyhinde konuşulurken, onu savunmaya gücü yeterken, susanı, Allahü teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.) [İbni Ebiddünya]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(İşte bugün, her Müslüman, elinden gelen yardımı yapmayıp, İslamiyet baskı altına düşerse, yardımı esirgeyen her Müslüman, ahirette mesul olur. Bunun için kuvvetim olmadığı halde, yardıma koşmaya özeniyorum. Güçlükleri yenerek, İslamiyet’e ufacık bir hizmet edebilmek yolunu arıyorum. "İyilerin çoğalmasını isteyen de, onlardan sayılır" buyuruldu.) [1/47]
(Bugün İslamiyet’e yardım için az bir şey vermek, binlerce altın vermiş gibi kıymetlidir. Hangi talihliye, bu büyük nimet ihsan edilirse, ona müjdeler olsun! Dinin yayılmasına hizmet eden, cihad sevabına kavuşur. Hele bu zamanda Müslümanlara yardım etmek daha güzel, daha sevaptır.) [1/193]
(Dua ordusunun askerlerinin kalbleri kırık olduğu için savaş ordusunun askerlerinden daha ileridir. Dua ordusunun askerleri, gaza ordusunun askerleri, onların bedenleridir. O halde, gaza ordusunun askeri, dua ordusu olmadıkça, iş başaramaz. Çünkü ruhsuz bedene hiçbir yardımın faydası olmaz.) [3/47]
Eğer bir Müslüman, diğer Müslümanlara eli ile, malı ile yardım edemiyorsa, dua ederek yardım etmelidir! Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkından biri, ona gıyabında dua etmektir.) [Deylemi]
Hiçbir yardım yapamayan dua etmelidir. Duanın belli bir zaman ve saati yoktur. Hemen edilmelidir.
Müslümanın görevleri
Sual: Müslümanın kaç çeşit görevi vardır?
CEVAP
Üç çeşit görevi vardır:
1- Şahsi görevi:
Her Müslüman, kendini iyi yetiştirmesi, sıhhatli, edepli, iyi huylu olması, ibadetlerini yapması, ilim ve güzel ahlak öğrenmesi, helal lokma kazanmak için çalışması şahsi görevidir.
2- Aile içindeki görevi:
Eşine, ana-babasına, çocuklarına, kardeşlerine olan haklarını yerine getirmesi aile içindeki görevlerindendir.
3- Toplumdaki görevi:
Komşularına, hocalarına, öğrencilerine, ailesine, emrinde olanlara, hükümete ve devlete, bütün vatandaşlara, dini ve milleti başka olanlara karşı görevleridir.
Herkese iyilik etmesi, eli ile, dili ile kimseyi incitmemesi, kimseye zarar vermemesi, hıyanet etmemesi, herkese faydalı olması, devlete, kanunlara karşı isyan etmemesi, herkesin hakkını ödemesi toplumdaki görevlerindendir.
Cevap: Artık Yanlış Yapmak da Yok!
Müslüman, diğer müslüman kardeşini en az kendisi kadar düşünür. Kendisine yapılmasını uygun görmediği şeylerin başkalarına da yapılmamasını ister. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendisi için sevdiğini, din kardeşi için sevmeyen kâmil mümin olamaz.) [Buhari]
Müslüman, başkalarına güzel öğüt verir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Siz, din kardeşinizin aynasısınız. Onda gördüğünüz lekeyi siliniz!) [Ebu Davud]
Müslüman, herkesin gönlünü hoş etmeye, üzüntüsünü gidermeye çalışır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir mümini sevindireni, Allahü teâlâ kıyamet günü sevindirir.) [İbni Mübarek]
(Bir kimsenin üzüntü ve sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allahü teâlâ yetmiş üç defa mağfiret eder.) [Harâiti]
(Allah indinde en makbul amel, bir mümini sevindirmek, kederini gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır.) [Beyheki]
(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.) [Hakim]
Müslüman, baştan sona faydalı kimse demektir. O halde, diğer müslümanlara elinden gelen yardımı yapmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şu iki şeyden daha kötüsü yoktur: Allah’a şirk koşmak ve Onun kullarına zararlı olmak. Şu iki hasletten de daha üstünü yoktur: Allah’a iman etmek ve Onun kullarına faydalı olmak.) [Deylemi]
(Din kardeşinin işini bir müddet takip eden kimse, o işi görsün veya göremesin, iki aylık itikâftan daha çok sevap alır.) [Hakim]
Peygamber efendimiz, (Mazlum da, zalim de olsa din kardeşinize yardım ediniz) buyurunca, (Ya Resulallah zalime nasıl yardım ederiz?) dediler. Cevabında buyurdu ki:
(Onun zulmüne mani olmak suretiyle yardım etmiş olursunuz.) [Buhari]
Bir kimse, müslümanlara her gün dua ederse, makbul insan olur. Namaz kılan mümin tehiyyatta salih kullara dua etmektedir. Onun için namaz kılmayan kimse, müminleri bu duadan mahrum bırakmaktadır.
Aksırınca Elhamdülillah demeli, bunu duyan müslüman da, Yerhamükellah yani (Allah sana rahmet etsin) demelidir! Üçüncü biri varsa Yehdina ve yehdikümullah demelidir! Üçüncü bir kimse yoksa, aksıran cevap olarak aynı şeyi söylemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aksırınca "Elhamdülillah" diyen göz ağrısı görmez.) [Taberani]
İnsanların haklı işlerinde vasıta olmak, onlara yardım etmek, imkan nispetinde ihtiyaçlarını görmek gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanlardan bana gelip ihtiyaç talebinde bulunanlar oluyor. O anda yanımda bulunanlar, onlara yardım etmeli ki, ecir kazansınlar. Allahü teâlâ, sevdiği şeyi peygamberlerin eli ile verir.) [Müslim]
(İhtiyaçları için bana gelenlere, siz de yardımcı olun! Ben yapmayı murad ettiğim şeyleri, sizlerin vasıta olup, ecir kazanmanız için biraz geciktiririm.) [Nesai]
(Dil ile yapılan yardımdan daha faziletli bir sadaka olamaz. Aracı olmak sayesinde kan davası önlenir, menfaat sağlanır ve zararın önüne geçilmiş olur.) [Harâiti]
Müslümanlara yapılacak iyiliklerin en büyüklerinden birisi de selam vermektir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Size bir amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız!) [Müslim]
(Abdeste devam et ve güzel abdest al ki, ömrün uzasın. Karşılaştığın herkese selam ver ki, hasenatın çoğalsın! Evine girince, ev halkına selam ver ki, evin iyiliği ve bereketi artsın!) [Harâiti]
Selam vermek sünnet, almak farzdır. Selam almayan müslümana melekler çok hayret eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Selam verip müsafeha eden iki müslümanın arasına yüz rahmet iner. Bunun doksanı, önce selam verip elini uzatana, onu ise ötekine verilir.) [Bezzar]
Bir kimse selamsız, izinsiz girince, Resul-i ekrem efendimiz buyurdu ki:
(Geri dön, selam ver, sonra içeri gir.) [Ebu Davud]
Dünyadaki Müslümanlara dua etmek
Bütün dünyadaki Müslümanlar bir ailenin fertleri gibidir. Hatta hepsi bir vücut sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır!) [Buhari]
Müslümanlar dünyanın çeşitli yerlerinde [mesela Bosna’da, Afganistan’da, Afrika’da, Çeçenistan’da, Irak’ta] zulme uğruyor. Diğer Müslümanların bunlara, güçlerinin yettiği ölçüde yardım etmesi, herhangi bir yardımda bulunamayanın da, dua etmesi farz olur. Dünyanın öteki ucundaki bir Müslümanın derdi, bizim derdimiz demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.) [Hakim]
Yiyecek, içecek, giyecek, barınacak, canını, malını savunacak ve başka ihtiyaçları için Müslümanlara yardım etmek, hem vazife, hem de çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir Müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allah affeder.) [Buhari]
(Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu ibadet etmiş gibi sevap kazanır.) [Buhari]
(Din kardeşini savunan Müslümanı Allahü teâlâ, Cehennem ateşinden korur.) [Taberani]
(Bir mümini, bir münafığın zulmünden koruyan, Cehennem ateşinden korunur.) [Ebu Davud]
(En kıymetli amel, bir müminin sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmak suretiyle onu sevindirmektir.) [Taberani]
(Din kardeşinin aleyhinde konuşulurken, onu savunmaya gücü yeterken, susanı, Allahü teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.) [İbni Ebiddünya]
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(İşte bugün, her Müslüman, elinden gelen yardımı yapmayıp, İslamiyet baskı altına düşerse, yardımı esirgeyen her Müslüman, ahirette mesul olur. Bunun için kuvvetim olmadığı halde, yardıma koşmaya özeniyorum. Güçlükleri yenerek, İslamiyet’e ufacık bir hizmet edebilmek yolunu arıyorum. "İyilerin çoğalmasını isteyen de, onlardan sayılır" buyuruldu.) [1/47]
(Bugün İslamiyet’e yardım için az bir şey vermek, binlerce altın vermiş gibi kıymetlidir. Hangi talihliye, bu büyük nimet ihsan edilirse, ona müjdeler olsun! Dinin yayılmasına hizmet eden, cihad sevabına kavuşur. Hele bu zamanda Müslümanlara yardım etmek daha güzel, daha sevaptır.) [1/193]
(Dua ordusunun askerlerinin kalbleri kırık olduğu için savaş ordusunun askerlerinden daha ileridir. Dua ordusunun askerleri, gaza ordusunun askerleri, onların bedenleridir. O halde, gaza ordusunun askeri, dua ordusu olmadıkça, iş başaramaz. Çünkü ruhsuz bedene hiçbir yardımın faydası olmaz.) [3/47]
Eğer bir Müslüman, diğer Müslümanlara eli ile, malı ile yardım edemiyorsa, dua ederek yardım etmelidir! Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkından biri, ona gıyabında dua etmektir.) [Deylemi]
Hiçbir yardım yapamayan dua etmelidir. Duanın belli bir zaman ve saati yoktur. Hemen edilmelidir.
Müslümanın görevleri
Sual: Müslümanın kaç çeşit görevi vardır?
CEVAP
Üç çeşit görevi vardır:
1- Şahsi görevi:
Her Müslüman, kendini iyi yetiştirmesi, sıhhatli, edepli, iyi huylu olması, ibadetlerini yapması, ilim ve güzel ahlak öğrenmesi, helal lokma kazanmak için çalışması şahsi görevidir.
2- Aile içindeki görevi:
Eşine, ana-babasına, çocuklarına, kardeşlerine olan haklarını yerine getirmesi aile içindeki görevlerindendir.
3- Toplumdaki görevi:
Komşularına, hocalarına, öğrencilerine, ailesine, emrinde olanlara, hükümete ve devlete, bütün vatandaşlara, dini ve milleti başka olanlara karşı görevleridir.
Herkese iyilik etmesi, eli ile, dili ile kimseyi incitmemesi, kimseye zarar vermemesi, hıyanet etmemesi, herkese faydalı olması, devlete, kanunlara karşı isyan etmemesi, herkesin hakkını ödemesi toplumdaki görevlerindendir.
Cevap: Artık Yanlış Yapmak da Yok!
“Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.”Allah razı olsun paylaşımlar çok faydalı yaşayabilmek duasıyla inşaallah....