Hayadan hayata yayılan güzellik
http://dareyndergisi.com/11/haya.jpg
Sevda-yı dildârdan gönül usandı / Güzelim cefadan niçin usanmaz / Demek ki üftadem odlara yandı / Hak'tan haya kılmaz kuldan utanmaz / (Dertli)
Yalnızca iyilik getirendir o; yalnızca sevgi biriktirendir... Kat kat şimdilik; dosya dosya güzelliktir hem... Elimizden tuttu mu bir kez yükseltir yükselttikçe kişiliğimizi de yüceltir yüceltilecek kadar... Haya, hayatın güzelliği...
''El-haya ve'l-edeb!'' der eskiler; hayasızca bir tavır gördüklerinde, edep dışı bir söz işittiklerinde. Haya ki bir utanma duygusudur; ar ve namus perdesinden bestelenir zaman notalarında. Perde açıldı mı da bir kez; küser sahibine ve kaçar gider coğrafyamızdan bütün güzel nağmelerini toplayarak. Kişi ancak haya sermayesi kadar edîb olur çünki; ancak hayası ölçüsünde müeddeb sayılır. Yakışıksız işlerden alıkoyan da, kötüleri iyi kılan da odur hep.
Hayamızı yitirdik ve silinmiş boş kağıtlara döndü şimdi hayat. Lalezarlarımızda ayrıklar bitti hayasızlıktan; medeniyet birikimlerimiz ağıt sütunlarında kırıldı, yontulmuş mermerlerimiz damar damar çatladı. Zümrüdü ankanın kanatlarından kavruk baharlara döküldü safirler. İmkanın en dar kapısında oturup ruhumuzu şer ile şerh ettik; ve hayayı unuttuk. Esir kentlerin mahpusları gibi puslu sokaklara serpildi fırtınalı akşamlarda hayasızlık; ve göz kapaklarımıza kan damladı süveydalarımızdan. Her karanlıkta yağmurlar büyüttü acılarımızı ve her solukta biraz daha savaş, biraz daha şiddet, biraz daha kin, biraz daha vahşet, biraz daha.. biraz daha...
Hayamızı yitirdik ve Leyla'lar leylî renklere bağlar oldu zülüflerini. Hayalî ahlâk bezirganları bir nane çöpüyle tarttılar hayalarımızı hayal terazilerinde; haya içinde yaşarken hayal içinde öldük. ''Hayalî'' tahallus eden şairler ''Haya-lı'' hayatlar sürerlerdi hani de, kirpiklerinin arasından eski zaman sevdalarını damıtırken ''Geçmiş zaman olur ki hayalı cihan değer'' derlerdi... Heyhât!.. Hayal meyal şeylermiş... Hayalî yükler bükmede şimdi belimizi.
Hayamızı yitirdik; ve tımarsız, kaşağısız, pusatsız bıraktık küheylanlarımızı; kılıçsız, kargısız, cevşensiz koyduk süvarileri. İkonlara gizlenmiş ruhbanlara çaldırdık ruhlarımızı. Akrep yuvalarından ecinni raksların ateşi sıçradı üzerimize. Kevn ü fesadda anılmamacasına yıktık eski ahitlerimizi, yeni ahitlerimizi. Ahdimiz haya üzerineydi, kaybettik ve ahlâkımız eskidi. Dönüş biletini giderken yırttık ahitleşmeye de, kutsal vadilerde nalınlarımızı ayağımızda unuttuk. Parlayan yıldızlarımızdan astroitler düştü bahtımıza. Filmin son karesiyle birlikte elif ve lam ve he de karardı. Kelamlarımızda yorulan harfler laf kılığında yağdı dünyamıza. Efsunlu sözlerle dolu hamayılların çörekotlarınca küçüldü ruhlarımız. Gizi çözen gecelerimiz, geceyi düğümleyen gizlerde gizlendi. Kafesinde sindirilmiş aslanlara dönünce ahlâk, avcıların tarihinde kötü figüranlar olarak anlatıldı haya; ve aslanlar kendi tarihlerini yazamadılar hiç.
Hayamızı yitirdik; ve münzevi hayallerde eklemledik âhlarımızı birbirine, düşlere karışan hayatımızı zincir yaptık. Huzurun ak sayfalarına derunî sağanaklardan kan revan acılar gönderdik. Gazeller ve kasideler hep yitik sevdalarda döndü mersiyeye... Ağladık geceler ve gündüzler boyu, ağlayacağız aylar ve yıllar yılı...
Haya... Aaah, en eski yitiğimiz...
Hayadan ötesi hayal, aslı yok bir düşünce...
Hayadan öte hayat, esası bozuk günce...
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
http://dareyndergisi.com/11/fotograf.png
Bir zamanlar hali tavrımızda bir üslup vardı. Büyüklere saygı küçüklere sevgi vardı. Yerini bilen haddini aşmayan insanlık vardı.
Giyinirken edebini takınırdı süs niyetine insanlar. Başına örtüsünü edebinden takardı kadınlar. Gözünü edebinden kaldırmazdı yerden, erkekler...
Bir zamanlar yürekler sevmeye korkardı edebinden.Kıyamazdı vermeye taviz ahlakından...
Bir zamanlar yerli yerindeydi herşey... Şimdi yerli yerinde olan tek şey fotoğraflar... Öncemizi yüzümüze vururcasına
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
http://dareyndergisi.com/11/anahtar.png
Edep anahtarınız
hangi dala asılı?
Hangi mevsimlerde veriyor meyvesini?
Ve açıyor mu gönül kapınızı?
Sessiz sedasız...
Edeplice...
?
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
Ey insanoğlu! Allah'ı sevmek, Allah'a gitmek istiyorsan,maddi ve mânevi her işinde edeb ile gir, irfan ile çıkmaya çalış.
- Beni Rabbim edeblendirdi. Ve ne güzel edebledi.
- Âdemoğlunun edebden nasibi yoksa, insan değildir.
- Edeble süslenmeyen akıl, silâhsız kahramandır.
- Edeb: Aklın dıştan görünüşüdür.
- Edeb: Eline, diline ve beline sahip olmaktır.
- Edeblerin anası, az konuşmaktır.
- Edeb olmadıkça asalet düzelmez.
- Edeb, şeytanı öldüren bir silahtır.
- Edeb, en hayırlı sanattır. Hakk'a giden yolun azığıdır.
- Edeb, olgunlaşmanın ilk şartıdır.
- Edebi terk eden, ârif değildir.
- Edebden mahrum olanlar, Hak dergâhından kovulurlar.
- Edebi olmayanın güvenilir ilmi yoktur.
- Hakikat'ten maksat, ancak edebdir.
- Hakiki edeb, nefsi terketmektir.
- Ayıplarınızı edeble örtünüz.
- Hakiki güzellik, ilim ve edeb güzelliğidir.
- İnsanın ziyneti, edebin tamamıdır.
- Evlâdına edeb öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir.
- Ruhen yükselmek, ancak edeble mümkündür.
- Akıllı, edebi edebsizden öğrenir.
- İlim şerefi ve edeble Âdem, melekten üstün oldu.
- Şeytan Allah'ın huzurundan, edebi terkettiği için kovulmuştur.
- Edeb dışı hareketler, feyzi keser. Ve sahibini sultanın gönlünden uzaklaştırır.
- Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur.
- İmanın hakikatine ermek için, yakîn bilgi; yakîn için, ihlâslı amel; ihlâslı amel için,farzları edâ; farzları eda için, sünneti tatbik; sünneti tatbik etmek için de, edebi korumak lâzımdır.
- Edeb; insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır.
- Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar.
- Edeb, kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir.
- Üstadının edebi ile edeblenmeyen, sünnet ve hadisle edeblenemez. Sünnet ve hadisle edeblenemeyen de âyet ve Kur'an'la edeblenemez.
- Edeb güzelliği, kişiyi nesebe muhtaç etmez.
- Edeb, insanı utanılacak şeylerden koruyan melektir.
- Edeb, Rasûlullah'ın sünnetine uygun hareket etmektir.
- Edebden daha üstün şeref yoktur.
- Edeb kaidelerinin en alt derecesi, bir kimsenin, cehaletini sezdiği yerde durup, onu gidermesidir.
- İlim elde etmek isteyen, edebli olsun.
- İyi amel sahibi olmak isteyen, edebli bir şekilde ilim sahibi olmaya baksın.
- Muhabbet ehli, sevgi işinde iyi niyete sahip oldukça, edebleri artmaya başlar.
- Edeb, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlâk ile süslemektir.
- Edeb, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır.
- Cennet'teki makamlara, amel ve edeble ulaşılır.
- Edebin dostları: Hayâ, Samimiyet, Teslimiyet, Muhabbet, Niyet, İtaat,
AH EDEB AH...
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan terimdir. Terbiye, kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek, güzel ahlak, usluluk, haya, sünnete uygun hareket etmek demektir.
İmamı Rabbanî, edebi şöyle tarif eder: “Bilesin, âdaptan velev ki bir edebi muhafaza, mekruhlardan velev ki tenzihi olsun bir mekruhu terk etmek, zikirden, tefekkürden, murakabe ve teveccühten çok daha eftaldir.”
Şair ne güzel söylemiş:
Ehli diller arasında aradım, kıldım talep.
Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep.
Allah’a karşı edep
Allahu Teala’nın emirlerini yerine getirmek, nehiylerinden kaçınmak, ihsan derecesine ulaşmaktır edep. Kişinin Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmesidir. Rabb’ini göremiyorsa da Allah (c.c.) onu görüyor. Hatta Allah’ın ayetleri okunurken, ayetlerin bizim şahsımıza hitap ettiğini hissedebilme... Kalbimizde imanın lezzetini tadarak yaşayan bir Kur’an olabilmek edeplerin en üstünüdür.
Sufilerin dilinde: Hakk’a karşı edep; nerede, ne zaman ve kimde zahir olursa olsun, Hakk’ı kabul edip, ona boyun eğmek, ondan geleni asla reddetmemek ve her vakit ondan razı olmaktır. Hakiki edep, Hak’ta kulun fani olmasıdır.
Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c.) kulunu şöyle görmek istiyor:
- Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir. (Hadid 4)
Edep, Allah’la beraberliği hissetmektir.
- Rabb’in her an gözetlemektedir. (Fecr 14)
- Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. (Nisa 1)
- Şüphesiz biz ona (insana) şah damarından daha yakınız. (Kaf 16)
Allah’a karşı edebin en güzeli, bu yakınlığı her an hissedebilmedir. Davud-i Taî şöyle anlatır: Yirmi yıl Ebu Hanife hazretleri ile birlikte bulundum. Bu zaman zarfında ayaklarını uzattığını hiç görmedin. Kendisine:
- Yalnızken ayağını uzatmanda ne mahzur var? dedim.
Bana:
- Cenab-ı Hak karşısında edepli olmak daha eftaldir, dedi.
İhsan derecesine ulaşan ehlüllah hep böyle düşünürler.
Gönül ehillerinin dilinde edep şu dizelelerle tarif edilir:
Edep; bir tac imiş Nur-u Hüda’dan.
Giy ol tacı, emin ol her belâdan.
Rasulullah’a karşı edep
Fahri kainat (s.a.v.) efendimizi beşerî istidat ve takat dahilinde kavrayabilmek mümkün değildir. Allah (cc), Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizin ahlakını şöyle beyan buyuruyor:
“Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem 4)
Peygamberimiz (s.a.v.) ise şöyle buyuruyor: “Beni Rabbim edeplendirdi de ne güzel edeplendirdi.” İşte nuri Muhammedî, edepte insanlık için en güzel örnektir.
Onun edebi ile edeplenmek bize emanet olarak bıraktığı Kur’an ve sünnet emanetine sarılmakla mümkündür. Çünkü Allahu Teala, “Peygamber size ne verdi ise onu alın ve size neyi yasakladı ise ondan sakının.” (Haşr 10) buyuruyor.
Sünneti dikkate almadan Kur’an-ı Kerim’i bütünüyle anlamak mümkün değildir. Zira dinin bütün hükümlerini Kur’an-ı Kerim’den öğrenemeyiz. Mesela namazdan bahseder Kur’an, fakat nasıl kılınacağı, rekatı, rükusu, selamı ve ayrıntıları sünnetle öğrenilir. Zekatın verilmesini emreder, fakat zekatın hangi cinsinden kaçta kaçı verileceği; kurbanın cinsi, yaşı, insanî ilişkilerde edebin sınırları ancak sünnetle anlaşılır. Nur-i Muhammedî’den ve sünnetinden uzak kalanların sonları hüsrandır..
Hz. Aişe annemize göre de O’nun ahlakı Kur’an’dı.
Peygamberimizi ümmet için hatta insanlık için her konuda en güel örnektir. O’nun sünnetini hayatlarına düstur edinenler ebediyyen nasibini alan bahtiyar insanlardır. Bu anlatılanlara bir kaç örnek:
Peygamberimizin edebinden nasibi olan, onun nurlu yolundan istifade edebilir. İşte bu istifadeye mazhar güzel insanlardan birkaç örnek:
Mescidi Nebevî’nin tamirinde abdestsiz hareket etmeyen Osmanlı’nın güzide insanları, çekiçlerine keçe bağlayarak Rasulullah’ın ruhaniyetini tedirgin kılmaktan teeddüb etmişlerdir.
İmamı Malik, Allah Rasulü’nün bastığı toprağa hürmeten Medine-yi Münevvere’de hayvan üstüne binmedi, ayakkabı giymedi.
Peygamberimiz orduya yardım talebinde bulununca Hz. Ebu Bekir (r.a.), servetinin tamanını getirmiş, Rasulullah’ın: “Çoluk çocuğuna ne bıraktın ya Ebu Bekir?” sualine de büyük bir iman vecdi ile:
- “Allah ve Rasulünü.” diye cevap vermiştir.
Bugün ümmet-i Muhammed olan biz müminler edebimizi ne kadar muhafaza ediyoruz? Çocuklarımızın giysisi, tahsili, kısaca hayatımız Rasulullah (sav)’ın hayatı, edebi ile ne kadar benzerlik taşıyor?
Küfür ve şirk sistemlerinde müminlerin Muhammedî edeple edeplenmeleri pek de kolay değil. Çünkü beşerî sistemlerin Kur’an’a ve sünnete imanları yoktur. Onların özelliği kötülüğü emredip, iyiliği yasaklamalarıdır. Neticede edebini kaybedenler hem dünyasını, hem de ahiretini kaybeder. Belki de bunu bile fark edemezler.
Hz. Mevlana buyurur: “Kalbim, ‘İman nedir?’ diye aklıma sordu. Aklım da, kalbimin kulağına, ‘İman, edepten ibarettir.’ diye fısıldadı. Onun için edepsiz kimseler, yalnız kendisine kötülük etmiş olmaz. O belki edepsizliği yüzünden bütün dünyayı ateşe vermiş olur.”
Müminlere karşı edep
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat 10)
“Birbirinizin gizli hallerin araştırmayın.” (Hucurat 12)
“Bazınız bazınızın gıybetini yapmasın.” (Hucurat 12)
“Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın.” (Al-i İmran 103)
Mü’minler hakkında Allah (cc) işte böyle buyuruyor. Mü’minler, Ensar ve Muhacir gibi kardeş oldukları zaman her şey güzel olacak. Ensar ve muhacirler kendi ihtiyaçları olmalarına binaen gönüllerinde hiç sıkıntı duymaksızın kardeşlerini kendilerine tercih ediyorlardı. İşte kardeşlikteki isar bu halde idi.
Peygamberimiz (sav) ise mü’minlerin vasıflarını ne güzel ifade buyuruyor: “Mü’minlerin dertleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir.”
“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu zelil etmez, ona harekette bulunmaz, onu terk etmez, ona hakaret etmez.”
Neticede mü’minler ancak Kur’an ve sünnet ölçüleri içerisinde hayatlarını devam ettirirlerse, o zaman edeplerini muhafaza edebilirler. Aralarınde huzur, güven ve muhabbet oluşur.
Kadınların edebine gelince
Kadınlar da tıpkı erkekler gibi eşref-i mahluktur ve yaratılış gayeleri Allah’a kulluktur. Bu halin muhafazası ise ilahî ikazlara kulak vermek, dinin emirlerini yerine getirmekle mümkündür. Aksi halde bu değerlerini muhafaza edemezler. Özellikle bazı kadınların giysileri Kur’an’a, sünnete ve edebe uymayan bir giysidir. Bu giysiler, cehennemlik alameti ve cahiliyye adetlerinden olan giysilerdir.
Ey hanımlar! Sizler günah aleti olamazsınız. Bu sizin imanınızla hiç bağdaşmaz. Gelin takva elbisesini giyinin de Hz. Fatıma ve Hz. Aişe annelerimize benzeyin. Bilin ki cehennem ateşinin azabı pek şiddetlidir. Bizi yaratan Rabb’imiz her an bizimle beraberdir. Bunu düşünelim.
Ey hanımlar! Edebinizi muhafaza edin. Peygamberimiz (sav) kadınların biatını alırken perde arkasından biatlarını kabul etti. Sahabe-i Kiram Peygamberimizin evine geldiklerinde, Peygamberimizin hanımlarından bir şey soracakları ve isteyecekleri zaman bir perde arkasından sormalarını Allah (cc) emretti. (Ahzab 53)
Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc) “Peygamber’in hanımları, onların analarıdır.” (Ahzab 5) buyuruyor.
Yine ayette,“... hanımlarını nikahlamanız asla caiz olmaz.” buyuruyor. (Ahzab 53)
Buna rağmen görüşmelerde edeplerinin bozulmaması ve bize de örnek olmaları için haremlik, selamlık farz kılınmıştır. Bu emir, tüm mümin hanımlar için geçerlidir. Kur’an ve sünnette edebin sınırları bellidir. Bu sınırlara dikkat edelim, şartlar ve ortam nasıl olursa olsun biz edebimizi koruyalım.
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i Kur’an’a mahkum et. Amin.
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
Allah Resulu (sav) Ensar’dan bir kişinin yanından geçerken, onun kardeşini utanmaktan vazgeçirmeye çalıştığını gördü. “Onu kendi haline bırak; çünkü haya imandandır!” buyurdu.
Haya mümin ahlâkıdır. Edep, kulluk ve tüm güzellikler haya ile gelir. Şimdilerde anne-babasının, öğretmeninin yanında bacak bacak üstüne atabilen, uzanabilen, kendinden büyüklerin huzurunda hiç çekinmeden sigara içebilen gençlik, haya duygusundan yoksun olduğu için bu halde.
Eskiden bir şarkıyı güftesindeki bazı uygunsuz cümlelerden ötürü reddederken şimdi güftesi bir uçtan bir uca ahlâksız, klibi tamamıyla müstehcen şarkıları çocuğumuzun dilinde duyduğumuzda "Ne güzel de sesi varmış benim yavrumun!" demekle yetiniyoruz.
Genç kızımız ve oğlumuzla beraber izlediğimiz dizilerde hoşumuza gitmeyen bir bölüm olursa zaplayıp, bir müddet sonra aynı kanala dönerek eğlencemizden ödün vermiyoruz. Eğlence, espri, popüler kültür derken çoğalan eksilerimizin arasında çocuklarımıza “haya”dan bahsetmek aklımıza çoğu kez gelmeyebiliyor.
“Rasulullah, perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi”
Gençlere haya duygusunu aşılayabilmenin en güzel yolu yaşayarak göstermektir. Onlara bu konuda öncelikle büyükler örnek olmaya çalışmalı. Eğer kendimiz örnek olmada yetersiz kalıyorsak, onları örnek alabilecekleri şahsiyetlerle tanıştırmayı ihmal etmemeliyiz. Bu şahsiyetlerin ilki Efendimiz (sav) olmalı. Gençleri, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz'deki (sav) zirve ahlâkın izlerini sürmeye teşvik etmeliyiz. Ebu Said el-Hudri'nin (r.a) ifade ettiğine göre Allah Resulu (sav), perdenin arkasındaki bir genç kızdan daha fazla haya sahibiydi. O'nun gençlik çağında, Arap yarımadası hayasızlıklarla dolu bir görüntü arzetse de Efendimiz (sav) cahiliye âdetlerinden uzak kalmış ve ömrünü, hususiyetle gençlik dönemini, eşine az rastlanır haya örnekleriyle süslemiştir. O’nun gençliğinde halk Kâbe'yi çıplak bir şekilde tavaf etmeyi âdet edinmişken Efendimiz (sav), gerek tavafta gerek sair vakitlerde hiçbir zaman böyle bir tutuma yeltenmedi. Kötülüklerin yer aldığı meclislere gitmekten haya etmiş, çirkinliklerden bahsetmemeye özen göstermişti. Efendimiz (sav), haya hakkında en güzel öğüdü ashabına şöyle ifade buyurmuştur: "Haya insan için zinettir…"
Haya duygusu, yanlıştan uzaklaştırır
Gençlere haya duygusunu anlatırken Allah’tan (c.c) utanmanın önemine değinmeyi ihmal etmemeliyiz. Çünkü Allah'tan utanmak, hayanın hem kökü ve hem de meyvesi mesabesindedir. Allah'tan utanan bir kul, o utancı sayesinde insanlardan da haya eder. Allah’a karşı duyduğu haya hissiyle dini müeyyidelere tâbi olur.
Bir gün İbn-i Ömer koyun otlatmakta olan bir çocuğun yanına giderek koyunlardan birini kendisine satmasını ister. Çocuk, satamayacağını çünkü koyunların kendisine ait olmadığını söyler. İbn-i Ömer, “Sahibine, ‘Koyunu kurt yedi!’ dersin. Böylece para da cebinde kalır” der. Çocuğun cevabı kendisindeki güzel ahlakı yansıtır: “Sahibime ‘kurt yedi!’ diyeceğim. Peki söyle bana, Allah (c.c) bunu görmeyecek mi!...”
Haya duygusu kişiyi yanlış işlerden alıkoyar. Efendimiz (sav), "Utanmıyorsan dilediğini yap!" buyururken, insanın fıtratında bulunan haya hissinin nasıl kuvvetli bir otokontrol sistemi olduğuna dikkat çeker. Hayanın sembolleştiği Peygamberlerden biri olan Yusuf Aleyhisselam, ona yaklaşmayı arzu ettiğinde odadaki putun üzerini örten Züleyha’ya neden böyle yaptığını sormuştu. “Puttan utandığım için” demişti Züleyha. Yusuf Peygamber’in sözleri manidardı: “Sen sahte olan ilahından haya ediyorsun, ya ben Rabbim’den nasıl utanmam!”
Utanma duygusuna sahip gençlerimize her zamankinden daha çok muhtaç durumdayız. Çünkü haya eden bir genç, ne ebeveyninin ne de kanunların ikazına ihtiyaç duyar. Hayası onu kötülüklerden uzak durmaya sevk eder.
H. Bektaşoğlu
Haziran 2006
Semerkand Aile
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
Güzel ahlak, iyi terbiye, edep, adap her iklimde yüreklere yağan bir yağmurdur.Bizler gönlümüzde ki bulutları gerçek pamuklardan örelim ki, bu yağmurda ıslanmayı hak edelim...
ve's-selam..
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
http://dareyndergisi.com/11/anahtar.png
Edep anahtarınız
hangi dala asılı?
Hangi mevsimlerde veriyor meyvesini?
Ve açıyor mu gönül kapınızı?
Sessiz sedasız...
Edeplice...
Allah razı olsun güzel paylaşımların için teşekkür ederim..
Cevap: Hayadan hayata yayılan güzellik
Alıntı:
Hayrun-Nisa Nickli Üyeden Alıntı
http://dareyndergisi.com/11/anahtar.png
Edep anahtarınız
hangi dala asılı?
Hangi mevsimlerde veriyor meyvesini?
Ve açıyor mu gönül kapınızı?
Sessiz sedasız...
Edeplice...
Allah razı olsun güzel paylaşımların için teşekkür ederim..
Ecmain Olsun Ben teşekkür ediyorum nisa