Siz hiç zehirli bal duydunuz mu?
Siz hiç zehirli bal duydunuz mu?
Kelimeler vardır hayatımızda; kendimizi ve bir şeyleri ifade etmenin parçası olan. Ve muhatabımıza iletmek istediklerimizin çoğunu lisan-hal (hal dili) ile aktarırız. Bir de hem kelime hem de hal dili’nin anlatamadıkları vardır. Duygu selinin esrarengiz buğulu ve büyüleyici kabuğundan haykıranlar! Dil ile ifade edilemeyenler bazen hal diline bırakır kendisini, lisan-ı halin de sukut vakti gelip çattığında mürekkep ve kağıt olur mümessil.
Gel der! Ben büyük bir okyanusum ne istiyor ve nasıl hissediyorsan yoğur fikrin nihayetsiz derûnunde sadece sana ait olan sanatı ve sukuneti.
Sabah güneşin doğmasıyla başlar hareket ve telaş. Bir önceki günden yorgun argın uyanır insan, işe gidecektir. Ceketini kaptığı gibi biniverir dolmuşa. Trafik sıkışır, yol kenarında simitçi çocuk fırından sıcacık çıkmış olan simitlerini satmaya başlar ‘taze simit vaaar abiii! diye. Bir çocuk ağlar oyuncakcının önünden geçerken, görmüştür çünkü rengarenk topları, oyuncakları. İki yaşlı dede sohbet eder köprünün kenarında sabahın o harika atmosferinde . İki kuş birbirine bir şeyler fısıldar. Bir kedi yanıma gelir benle dost olmak istercesine. Ve her şeye bedel tek şeydir o hayatta ‘tebessüm’.
İnsanlar, canlılar ve tüm yaratılan şeyler ne kadar da güzeller. Hayretnüma bir surette baktırıyorlar kendilerine. Elimde olmadan düşünüyorum onlar hakkında. Derince düşünüyorum hem de. Ve ben en önemli olan şeyi buluyorum. Evet evet ben kendimi çok seviyorum. Kendimi sevdiğim için insanlara saygı duyuyor ve onları da çok seviyorum. Yolda giderken bir kişiye tebessüm etmek o günün sıkıcı ve yorucu işlerini nasıl da hafiflettiriyordur kim bilir. Ben tebessüm etmesini seviyorum ve bundan keyif alıyorum, alabiliyorum. Mutlu olabilirsen mutlu edersin etrafında dönen insanları. Eğer ağlıyorsan şayet işte o zaman üzersin yanındakileri. Neden mi? Çünkü sen, ben ve bizler birer ayineyiz. Koca bir kainat var fakat bir de her bir insanın kendi içinde ona has bir dünyası vardır. Renk renk, şekil şekil, desen desen. Asıl düzene koymaya başlamanın merkezidir orası. Hayvanlar, bitkiler hizmet eder biz insanlara. Meğer ne değerliymişik bizler! Ama unutuyoruz bazen! Aslında biliyoruz ama ödevlerimizi tekrar etmiyoruz belki de! Koşuşturma, iş, güç diyoruz hep bahane olarak. Tamam da nereye kadar! başlamanın zamanı değil mi artık unuttuklarımızın. Yada sihirli sevgi, şefkat tohumlarını nereden alacağımızı mı unuttuk?
Hayır unutmadık elbette. Ama biraz boşverdik sanırım bu manidar ve luzumlu pırlanta taşlarını. Size yine bir sır vereceğim. Ne yapalım biliyor musunuz? Ne geçmişin elemiyle dert yanalım ne de geleceğin kaygısıyla güçsüz kalalım. Hemen şimdi eskiciye tahribi geri verip tamiri satın alalım. Ne dersiniz? Bence kulağa hoş geliyor, muhteşem!
Kalktığınızda bu sabah bakın aynaya kendinize şöyle bir. Ve deyin ki, gözlerinizin içine bakarak; Allah beni ne de güzel yaratmış kainatın en değerli varlığı olarak. Ben değerliyim ve bu yüzden çok değerli vazifelerim var. Kendimi seviyorum ve kendimi sevdiğim için başkalarına da saygı duyuyor onları da sevebiliyorum. Ben buyum ve her şeyin en güzelini yapmalıyım (Allah’ın izni dairesinde). Ve giderken işinize, küçük bir çocuğun başını okşayıverin. İnsanlara teşekkür edin. Zira teşekkür bir parça bal gibidir. Sunulunca muhabbete ve dialoğa tatlılık, hürmet katar.
Çekinmeyin be kardeşim! Biz buyuz işte insanız. Ve insanlık da böyle güzel bir şey. Severseniz sevilirsiniz, sevilirseniz bir sonraki aşamada katlı kar elde edersiniz. Merak etmeyin kazançlı hep siz olursunuz. Çünkü kötülük, şer nereden geliyor sanıyorsunuz. Tabiî ki insandan! Ne lüzumu var o halde üzmeye ve üzülmeye.
Çarşıda zehirli bal satarlar. Evvela hoş görünür o bal çünkü adı üstünde baldır,çekicidir,süslüdür. Ama o bal tadı; ilk yudumda tatlıdır ve sonrasında acıya dönüşür.
Hakiki baldan tadabilmek temennisiyle.
22 Nisan 2009 Çarşamba günü yazarlık yaptığı alanda yayınlanmıştır.
İsimle birlikte alıntı yapılabilir.
Saygılar
Nur AYDINER (Zemahşeri)