-
Hudeybiye Gazvesi Babı
Yüce Allah'ın şu kavli: "Andolsun ki, Allah müzminlerden -seninle o ağacın altında bey'at ederlerken- razı olmuştur da kaîblerindekini bilerek üzerlerine ma'nevî kuvvetim indirmiş ve onları yakın bir feth ile ve alacakları birçok ganimetlerle mükafatlandırmıştır. Allah mutlak gâlibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir" (ei-Feth: i8).
177-.......Zeyd ibn Hâlid (R) şöyle demiştir: Hudeybiye yılın*da Rasûlullah'ın beraberinde (Medine'den sefere) çıktık. Bir gece bi*ze bir yağmur isabet etti. Akabinde Rasûlullah (S) bizlere sabah namazını kıldırdı. Namazdan çıktıktan sonra yüzünü bizlere döndürdü de:
— "Bitir misiniz Rabb'iniz ne buyurdu?" diye sordu. Bizler:
— Allah ve Rasûîü en bilendir, diye cevâb verdik. Rasûlullah şöyle dedi:
— "Allah şöyle buyurdu: Kullarımdan kimi bana îmân etmiş, kimi de kâfir olmuş oldu. Her kim Allah'ın rahmeti, Allah'ın rızkı ve Allah'ın fadlı ile üzerimize yağmur yağdı dediyse, işte o, bana imân etmiş, yıldıza kâfir olmuştur. Her kim de fulan yıldtz(m batıp doğ*ması) ile üzerimize yağmur yağdı dediyse, işte o yıldıza îmân etmiş, bana îmân etmemiştir" .
178-.......Hemmâm ibn Yahya, Katâde'den tahdîs etti ki, ona Enes (R) haber verip şöyle demiştir: Rasûlullah (S) dört umre yaptı. Bunlardan Veda Hacci'yla beraber yaptığı umresi müstesna olmak üzere, hepsi de zu'1-ka'de ayında oldu. Hudeybiye'den zu'1-ka'de için*de bir umre, ertesi yıl zu'1-ka'de içinde bir umre, Cı'râne'den Hu-neyn ganimetlerini taksim ettiği yerde zu'1-ka'de içinde bir umre ve bir de haccı ile beraber yaptığı umre .
179-.......Abdullah ibmı Ebî Katâde'ye, babası Ebû Katâde tah*dîs edip şöyle demiştir: Hudeybiye senesi biz de Peygamber'in bera*berinde gittik. Peygamber'in sahâbîleri ihrama girdiler, fakat ben ihrama girmemiştim .
180-.......el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Siz, büyük fethi Mekke'nin fethi sayarsınız -Vakıa Mekke'nin fethi (Kur'ân'ın şehâ-det ettiği) parlak bir fetih ve zafer idi-. Hâlbuki biz büyük fethi, Hu-deybiye günündeki Rıdvan Bey'ati sayarız (ki o gün cihâd için Rasûlullah'a verdiğimiz sözden Allah razı olmuştur). Biz o gün Pey*gamberdin maiyyetinde yüzer mevcûdlu ondört bölük (bindörtyüz) er idik. Hudeybiye bir kuyudur, Biz oraya varınca kuyunun suyunu ta*mamen çekmiştik de içinde bir damla su bırakmamıştık. Bu hâl Pey-gamber'e ulaştı. Peygamber kuyunun yanına geldi, kenarına oturdu. Sonra içinde biraz su bulunan bir kap istedi. Getirilen su ile abdest aldı, sonra ağzını çalkaladı ve dua etti. Sonra bu abdest ve çalkantı suyunu kuyuya döktü. Bunun üzerine biz az bir zaman kuyuyu bu hâlde bıraktık. Sonra kuyu bize istediğimiz kadar su verdi. Hem biz, hem de bütün hayvanlarımız suya kandık.
181-.......Ebû İshâk tahdîs edip şöyle demiştir: el-Berâ ibn Âzib (R) bize şöyle haber verdi: Kendileri Hudeybiye senesi Rasûlullah'ın beraberinde bindörtyüz yâhud daha çok kişi olarak bulunmuşlar. Ni*hayet bir kuyu başında konaklamış ve içindeki suyu tamamen çek*mişler. Akabinde Rasûlullah'a varıp durumu arzetmişler. Rasülullah kuyunun yanına gelip kenarına oturmuş. Sonra "Bana içinde su bu*lunan bir kova getirin" diye buyurmuş. İstediği su kendisine getiri*lince içine tükürüp duâ etmiş. Sonra "Bir saat (yânı bir müddet) kuyuyu ter kedin" buyurmuş. Bir süre sonra sahâbîler oradan hare*ket edinceye kadar hem kendilerini, hem de binek hayvanlarını suya kandırmışlar .
182-.......Câbir (R) şöyle demiştir: Hudeybiye gününde insanlar susadılar. Rasûlullah'ın önünde ise küçük bir su kabı vardı. Ra-sûlullah o kapdan abdest aldı. Sonra insanlar O'na doğru yönelip geldiler. Rasûlullah (S):
— "Size ne oluyor?*' diye sordu. Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, yanımızda abdest alacağımız ve içeceğimiz hiç*bir su yoktur, ancak Sen'in bu su kabındaki su vardır, dediler.
Râvî dedi ki: Bunun akabinde Peygamber elini o su kabının içi*ne koydu, derhâl parmakları arasından pınarlar emsali su fışkırma*ğa başladı.
Râvî dedi ki: Artık bizler su içtik ve abdest aldık.
İkinci râvî Salim ibn Ebi'1-Ca'd şöyle demiştir: Ben Câbir'e:
— Siz o gün kaç kişi idiniz? diye sordum. Câbir:
— Yüzbin kişi de olsaydık o su bizlere muhakkak yeterdi; biz binbeşyüz kişi idik, diye cevâb verdi .
183-.......Katâde şöyle demiştir: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'e: Bana Câbir ibn Abdillah'ın "Hudeybiye'deki sahâbîler bindörtyüz kişi idiler" demekte olduğu haberi ulaştı, dedim.
Saîd bana, Hudeybiye gününde Peygamber'e bey'at etmiş olan sahâbîlerin binbeşyüz kişi olduklarını tahdîs etti, dedi.
el-Buhârî'nin üstadı es-Salt'a kendi rivayetinde Ebû Dâvûd Süleyman et-Tayâlîsî mutâbaat etmiştir: Bize Kurre ibn Hâlid, Katâ-de'den tahdîs etti. Ona Muhammed ibn Beşşâr mutâbaat etti: Bize Dâvûd tahdîs etti: Bize Şu'be tahdîs etti .
184-....... Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Amr ibn Dînâr şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdi'lah(R)'tan işittim, şöyle dedi: Hu*deybiye günü Rasûlullah (S) bize: "Sizleryeryüzündeki insanların en hayır/ısısınız" buyurdu. Biz ise bu seferde bindörtyüz kişi idik. Bu gün (gözlerimde körlük olmayıp da) görebilseydim, altında bey'at et*tiğimiz ağacın yerini size muhakkak gösterirdim.
Sufyân ibn Uyeyne'ye Süleyman eı-A'meş "Bindörtyüz" riva*yetinde mutâbaat etmiştir. Çünkü el-A'meş, Salim ibn Ebi'l-Ca'd'den işitmiş, Salim de Câbir'den bindörtyüz sayısını işitmiştir.
Ve Ubeydullah ibn Muâz şöyle dedi: Bana babam tahdîs etti: Bize Şu'be, Amr ibn Murre'den tahdîs etti (O, şöyle demiştir): Bana Ab*dullah ibn Ebî Evfâ' el-Eslemî (R) şöyle tahdîs etti: Ağaç altında bey'at eden sahâbîler binüçyüz kişi idiler. Eşlem kabîlesi halkı Muhacirler'-in sekizde biri idiler.
Muhammed ibn Beşşâr kendi rivayetinde Ubeydullah ibn Mu-âz'a mutâbaat edip şöyle demiştir: Bize Ebû Dâvûd et-Tayâlisî tah*dîs etti: Bize Şu'be ibnu'l-Haccâc tahdîs etti [231].
185-.......Kays ibn Ebî Hazım, Mirdâs ibn Mâlik el-Eslemî(R)'den işitmiştir -Mirdâs, ağaç altında bey'at eden sahâbîlerden idi-. Şöyle diyordu: Salih (yânî iyi) kimseler birbiri arkasınca Tanrı dîvânına alı*nırlar, geriye de hurmanın yâhud arpanın çalkantı kozalakları gibi değersizleri kalır ki, Allah onlara hiçbir kıymet vermez .
186-....... Bize Suyfân ibn Uyeyne, ez-Zuhrî'den; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti ki, Mervârt ibnu'l-Hakem ile Mısver ibn Mahrame (R) şöyle demişlerdir: Peygamber (S) Hudeybiye yılında sa-hâbîlerden on küsur yüz kişi içinde (Medine'den) yola çıktı. Nihayet Zu'1-Huleyfe'de bulundukları sırada Peygamber kurbanlık develeri*ne gerdanlık taktı ve hörgüçlerinin sağ taraflarını çizip kanatarak kur*banlık alâmetini yaptı, kendisi de oradan umre niyetiyle ihrama girdi...
(Alî ibnu'I-Medînî şöyle demiştir:) Ben bu hadîsi Sufyân ibn Uyey-ne'den kaç kerre işittiğimi saymam. Nihayet Sufyân'dan şöyle der*ken işittim: Ben Muhammed ibn Müslim ez-Zuhrî'den kurbanlık develeri nişanlamayı ve gerdanlık takma fıkrasını ezberimde tutmu*yorum, nişan yapma yerini ve gerdanlık takma yerini de bilmiyorum; yâhud da hadîsin tamâmım bilmiyorum.
187-.......Mucâhid ibn Cebr şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ, Ka'b ibn Ucre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah onu, yüzü üzerine bitler düşer hâlde görmüş de:
— "Haşerelerin sana eza veriyor mu?" demiş, o da:
— Evet ezâ veriyor, demiş.
Akabinde Rasûlullah ona Hudeybiye'de bulunurken başını tıraş etmesini emretti. Bu sırada Rasûlullah ve sahâbîleri Mekke'ye gir*me arzusu üzerinde bulunuyorlar ve Rasûlullah kendilerinin Hudey*biye'de ihramdan çıkacaklarını onlara beyân etmemişti. Akabinde Allah tıraş olmanın fidyesini bildiren el-Bakara: 196. âyetim indirdi. Bunun üzerine Rasûlullah, ona bir farak yânî onaltı rıtl buğdayı altı fakîre yedirmesini yâhud bir davar kurban etmesini yâhud da üç gün oruç tutmasını emretti .
188-.......Bana imâm Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den tahdîs etti;
babası ve Umer'in hizmetçisi Eşlem şöyle demiştir: Ben Umer ibnu'l-Hattâb(R)'ın beraberinde çarşıya çıktım. Çarşıda Umer'i genç bir ka*dın karşıladı ve:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Eşim şehîd oldu ve arkasında küçük çocuklar bıraktı ki, vallahi bunlar davar ayağı pişiremiyorlar, bunla*rın hiç ekini ve sağım hayvanları da yoktur. Ben bunları sırtlanın yemesinden endîşe ediyorum (yânî öleceklerinden endîşe ediyorum). Ben Hufâf ibnu îmâ el-Gıfârî'nin kızıyım. Babam Hudeybiye'de Pey-gamber'in beraberinde hazır bulunmuştur, dedi.
Bunun üzerine Umer ileri gitmeyip, o kadının yanında durdu. Sonra kadına hitaben:
— Kureyş'e yakın bir nesebe merhaba! dedi.
Sonra evde bağlanmış olan kuvvetli bir deveye doğru gitti ve ona buğdayla doldurduğu iki büyük çuvalı yükledi. O iki hararın ortası*na da yiyecek ve giyecek şeyler yükledi. Sonra o deveyi yularıyla ka*dına uzatıp verdi. Sonra:
— Bu yükü rızk edin, bu tükenmeden Allah sizlere hayır, yânî mal getirecektir, dedi.
Orada bulunan bir adam:
— Ey Mü'minlerin Emîri, bu kadına çok atıyye verdin, dedi. Umer de:
— Anan seni yitirsin! Vallahi ben bu kadının babasını ve erkek kardeşini gördüm ki onlar bir kaleyi bir zaman muhasara etmişler, sonunda fethetmişlerdi. Sonra biz onların oradaki paylarının bize geç*mesini istiyorduk (yânî o kaledeki paylarımızı ister olduk), dedi .
189-.......Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in babası, Müseyyeb ibn Hazn (R) -"ki bey'atta hazır bulunmuştu- : Yemîn ederim ki, ben altında bey'at yapılan o ağacı görmüşümdür, daha sonra o ağacın yanına git*tim, fakat bu sefer o ağacı bilemedim, demiştir.
Mahmûd ibn Gayîân'm rivayetinde: Daha sonra o ağaç bana unutturuldu, demiştir.
190-.......Tâbiün'dan Tank ibnu Abdirrahmân şöyle demiştir:
Ben hacca gittim. Yolda namaz kılmakta olan bir topluluğa uğradım da onlara:
— Burası ne mescididir? diye sordum. Onlar:
— Bu Rasûlullah'ın Rıdvan Bey'atı'nı yapmış olduğu yerdeki Şe*cere Mescidi'dir, dediler.
Akabinde ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'e geldim de bunu ona ha*ber verdim. Bunun üzerine Saîd şöyle dedi:
— Bana babam Müseyyeb tahdîs etti. Kendisi ağaç altında Ra-sûlullah'a bey'at eden kimseler içinde bulunmuştur. O şöyle dedi: Hu-deybiye'nin ertesi sene kaza umresine çıktığımızda bizler o ağacı unuttuk, onu tanımaya muktedir olamadık!..
Saîd:
— Muhammed'in sahâbîleri o ağacı bilemediler, onu sizler mi bildiniz; sizler sahâbîlerden daha iyi mi bilenlersiniz? dedi.
191-.......Târik, Saîd'den; o da babası Müseyyeb(R)'den olmak üzere tahdîs etti. Müseyyeb ibn Hazn (R) ağaç altında bey'at eden kimselerdendi. O:
— Bizler Hudeybiye'nin ertesi sene, o ağacın yanına dönüp var*dık, fakat o ağaç bize örtülüp gizlendi, demiştir.
192- Bize Kabîsa tahdîs etti: Bize Sufyân es-Sevrî tahdîs etti ki, Târik ibn Abdirrahmân şöyle demiştir: O ağaç Saîd ibnu'l-Müsey*yeb'in yanında zikredildi. Bunun üzerine Saîd güldü de şöyle dedi: Bana babam haber verdi, kendisi Hudeybiye'deki bey'atta hazır bu*lunmuştur .
193-.......Amr ibn Murre şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'dan işittim, kendisi ağaç altında bey'at eden sahâbîlerden idi; şöyle dedi: Peygamber (S) bir topluluk kendisine bir sadaka malı getirdikleri zaman:
— "Yâ Allah, bunlar üzerine salât et" diye duâ eder idi. Babam Ebû Evfâ da sadakasını getirdiğinde Peygamber:
— "Yâ Allah, Ebû Evfâ ailesine salât eyle!" diye duâ ederdi .
194-.......Abbâd ibnu Temîm şöyle demiştir: Harre vak'ası günü olduğu zaman insanlar Abdullah ibn Hanzala'ya bey'at ediyorlardı. Abdullah ibn Zeyd:
— Abdullah ibnu Hanzala insanlarla ne üzerine bey'at ediyor? diye sordu.
Kendisine:
— Ölmek üzerine bey'at ediyor, denildi.
Abdullah ibn Zeyd:
— Ben RasûlulIah(S)'tan sonra kimse ile ölmek üzere bey'at et*mem, dedi.
Kendisi Hudeybiye'de Rasûlullah'ın beraberinde hazır bulunmuş*tu .
195-.......Iyâs ibnu Selemete'bni'1-Ekva' şöyle demiştir: Bana babam Selemetu'bnu'1-Ekva' tahdîs etti. Kendisi ağaç altında bey'*at eden sahâbîlerden idi. Şöyle dedi: Biz Peygamber(S)'le birlikte cu-mua namazını kılardık, sonra dönerdik de, duvarların, kendisinde gölgelenebileceğimiz bir gölgesi olmazdı .
196-....... Yezîd ibnu Ebî Ubeyd şöyle demiştir: Ben Seleme ibnu'l-Ekva'ya:
— Sizler Hudeybiye günü hangi şey üzerine Rasûlullah (S) ile bey'at ettiniz? diye sordum.
Seleme (R):
— Ölmek (ve kat'iyyen dönmemek) üzere, dedi.
197-.......el-Alâ ibnu'l-Müseyyeb'den babası Müseyyeb ibn Rafı' et-Tağlebî şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib(R)'e kavuştum da:
— En güzel yaşayış sana kutlu olsun! Sen Peygamber'e sahâbî-lik ettin ve onunla ağaç altında bey'at yaptın! dedim.
Bunun üzerine el-Berâ:
— Ey kardeş oğlu! Peygamber'den sonra bizim ne fitneler çı*kardığımızı sen bilmezsin, dedi .
198-.......Muâviyeibnu Sellâm, Yahya ibn EbîKesîr'den; o da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Sabit ibnu'd-Dahhâk, kendisinin ağaç altında Peygamber'le bey'at yaptığını haber vermiştir.
199-.......Bize Şu'be ibnu'I-Haccâc, Katâde'den haber verdi ki, Enes ibn Mâlik (R) "Biz hakikat sana apâşikâr bir fetih (yolu) aç*tık... " (ei-Feth: i) âyeti hakkında şöyle demiştir:
— O feth, Hudeybiye'dir. Rasûlullah'ın sahâbîleri:
— Bu sana kutlu ve mutlu olsun yâ Rasûlallah (Allah geçmiş ve gelecek günâhlarını mağfiret etti)! Bizim için ne var (yânı Allah bu husûsda bizlere ne hükmetti)? dediler.
Allah: "(Bütün bu lütuflar) erkek mü 'mirilerle kadın mü 'minleri altlarından ırmaklar akan cennetlere -içlerinde ebedî ve sermedi olarak-sokmak, onların günâhlarım keffâret etmek içindir. İşte bu, Allah indinde en büyük kurtuluş ve saadettir" (el-Feth: 5) âyetini indirdi.
Şu'be dedi ki: Ben Kûfe'ye geldim ve bu hadîsin tamâmını Ka*tâde'den olmak üzere tahdîs ettim. Sonra Katâde'ye döndüm ve bu*nu kendisine zikrettim. Katâde:
— Amma "înnâfetahnâ leke"rûn Hudeybiye ile tefsîri Enes'in rivâyetindendir; "Henîen vemerîen"\se İkrime'nin rivâyetindendir, dedi .
200-.......Meczeetu'bnu Zahir el-Eslemî'den; o da babası Za*hir ibnu'l-Esved'den: Bu Zahir, ağaç altında yapılan bey'atte hazır bulunanlardan idi. Şöyle demiştir: (Hayber'de) ben eşek etlerini pi*şirmek için tencerenin altına ateş yakıyordum. Tam bu sırada Rasû*lullah'ın nidâcısı:
— Rasûlullah sizleri eşek etlerinden nehyediyor! diye bağırdı.
Yine Meczee'den; o da Eslemîler'den yâhûd sahâbîlerden ve ağaç altında bey'at eden kimselerden bir adamdan ki, onun ismi Uhbân ibnu Evs'tir. Bu zâtın dizi rahatsız olmuştu da secde ettiği zaman di*zinin altına bir yastık kor idi .
201-...... Ağaç altında bey'at yapan sahâbîlerden olan Suveyd ibnu'n-Nu'mân (R) şöyle demiştir: (Hayber seferine gittiğimizde) Ra-sûlullah ile sahâbîlerine kavud getirildi de onlar bunu ağızlarında evirip çevirip çiğnediler...
Basra Kaadısı Muâz ibn Muâz, Şu'be ibnu'l-Haccâc'dan riva*yet etmekte bu hadîsin senedindeki râvîlerden İbnu Ebî Adiyy'e mu-tâbaat etmiştir.
202-....... Ebû Cemre (Nasr ibnu Imrân) şöyle demiştir: Ben, hem Peygamber'in sahâbîlerinden ve aynı zamanda ağaç altında bey'at eden kimselerden olan Âiz ibn Amr(R)'dan:
— (Vitr namazını kıldıktan sonra uyuyup uyanınca, tekrar nafi*le namaz kılan kimse için evvelce kıldığı) vitr namazı bozulur mu? diye sordum.
Âiz:
— Vitr namazını gecenin evvelinde kıldığın zaman, artık gece*nin sonunda vitr namazı kılma, diye cevâb verdi .
203-.......Bize Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da babası Eslem'den şöyle haber verdi: Rasûlullah (S) seferlerinden birinde yol alıyordu. Umer ibnu'I-Hattâb da bir gece Rasûlullah'ın beraberinde gidiyor*du. Bu sırada Umer, Rasûlullah'a birşey sordu. Fakat Rasûlullah (vahy ile meşgul bulunduğu için) Umer'e cevâb vermedi. Umer sonra yine sordu. Rasûlullah bu defa da cevâb vermedi. Umer, (Rasûlullah işit*medi sanarak) sonra bir daha sordu. Rasûlullah yine cevâb vermedi. Bunun üzerine Umer içinden kendi kendine:
— Anan seni kaybetsin yâ Umer! Bak üç kerre Rasûlullah'a (sor*guda) ısrar ettin de bu sorguların hepsinde Rasûlullah sana cevâb ver*medi, dedi.
Umer (rivayetine devamla) şöyle dedi: Ben bunun üzerine deve*mi hareket ettirip sürdüm. Sonra hakkımda (tevbîh edici) Kur'ân in*mesinden korkarak müslümânlann önüne geçtim. Fakat çok bekleme*dim. Bir çağırganın bana seslendiğini işittim. Ve (kendi kendime) de*dim ki:
— Yemîn olsun şimdi hakkımda Kur'ân inmiş olmasından hakî*katen korktuğumu i'tirâf ettim. (Ve bu korku içinde) Rasûlullah'ın huzuruna geldim de kendisine selâm verdim. Rasûlullah bana (sevinç içinde):
— "Yemîn olsun bu gece bana bir sûre indirildi ki, o sûre bana, üstüne güneş doğan herşeyden çok sevimlidir" buyurdu; sonra da: "Biz hakikat sana apâşikâr birfeth (ve zafer) yolu açtık. (Bu,) geç*miş ve gelecek günâhını Allahhn mağfiret etmesi, senin üzerindeki nVmetini tamamlaması, seni (bu sayede) doğru yola iletmesi içindir. Ve Allah'ın sana çok şerefli bir muzafferiyetle yardım etmesi için*dir... " (el-Feth: 1-3) .
204-.......Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip şöyle dedi: Ben bu hadîsi ez-Zuhrî'den tahdîs ettiği zaman işittim. Bir kısmını Zuh-rî'den ezberledim. Ma'mer ibn Râşid de beni Zuhrî'den işittiğim kı*sımda sabit ve kararlı kıldı. O da Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da el-Mısver ibn Mahrame'den ve Mervân ibnu'l-Hakem'den. Bu son ikisinden biri, arkadaşı üzerine bâzı artırma yapıyordu. Mısver ile Mer*vân şöyle demişlerdir: Peygamber (S) Hudeybiye yılında sahâbîlerin-den yüzer kişilik on bu kadar bölük içinde sefere çıktı. (Medîneliler'in ihrama girme yeri olan) Zu'1-Huleyfe'ye geldiği zaman kurbanlık de*velerin boyunlarına kurbân nişanesi olan gerdanlıklarını taktı, hör-güçlerini de bıçakla çizip kanatarak nişanladı. Ve buradan i'tibâren umre niyetiyle ihrâmlandı. Rasûlullah, Huzâa kabilesinden (Busr ibn Sufyân adlı) bir gözcüsünü de keşif için ileri gönderdi. Kendisi de (ma-iyyetiyle beraber) yürüdü. Tâ Gadîru'l-Eştât mevkiine kadar ilerle*di. Burada gözcüsü geldi ve şu haberleri söyledi:
— (Yâ Rasûlallah!) Kureyş Senin aleyhinde birçok halk topla*mış ve Ehâbiş denilen toplulukları da aleyhinde kendi ittifakına al*mış. Müşrikler Seninle muhakkak harb edecekler ve Ka'be'yi ziyaretten Seni men' edecekler ve Mekke'ye girmene mâni' olacaklar, dedi. Bu haber üzerine Rasûlullah (istişare için sahâbîlerini toplayıp onlara):
— "Ey insanlar! Bana fikrinizi söyleyiniz: Bizi Ka'be'yi ziya*retten men1 etmek isteyen şu müşriklerin aileleri ve çoluk çocukları üzerine akın etmemi uygun buluyor musunuz? Eğer bu sırada müş*rikler bize karşı gelirlerse (onlarla harb eder ve onları yeneriz). Çün*kü Azız ve Celîl olan Allah müşriklerden bir gözü kesmiştir (yânî bir casusumuzu müşriklerin gözünden korumuştur). Eğer müşrikler üze*rimize gelmezlerse bu düşmanlarımızı (aileleri, çoluk çocukları ve mal*ları) baskına uğramışlar, zorla alınmışlar hâlinde bırakırız" buyurdu.
Bunun üzerine Ebû Bekr:
— Yâ Rasûlallah! Sen şu Beyt'i ziyaret kasdedici olarak yola çık*tın. Bir kimseyi öldürmek ve bir kimse ile harbetmek istemezsin. Şu hâlde Ka'be'ye doğru yürü. Her kim bizi Ka'be'yi ziyaretten men' ederse, onunla vuruşuruz! dedi.
(Bunun üzerine) Rasûlullah:
— "Allah'ın ismi üzere yürümeğe devam edin!" buyurdu.
205-.......Bana İbn Şihâb'm kardeşinin oğlu, amcası(Muhammed ibn Müslim ibn Şihâb)ndan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, kendisi de Mervân ibnu'l-Hakem ile Mısver ibn Mahrame'den işitmiştir. Bu iki sahâbî Rasûhıllah'ın Hudeybiye umresi hakkındaki haberinden bir haber naklediyorlar*dı. (İbn Şihâb şöyle dedi:) Urvenin o iki sahâbîden bana haber verdi*ği şeyler içinde şu fıkralar vardı:
Rasûlullah (S) Hudeybiye günü ta'yîn edilen sulh müddeti üze*rine Süheyl ibn Amr ile yazışma yaptığı zaman, Süheyl ibn Amr'ın ileri sürdüğü şartlar içinde şunlar da vardı: Süheyl:
— Sana bizden bir erkek gelirse, o gelen kimse senin dîninde ol*sa bile onu bize geri vereceksin ve onunla bizim aramızı boşaltacak*sın, dedi ve Süheyl ancak bu şart üzerine Rasûlullah ile barış andlaş-ması yapacağında diretti.
Müslümanlar bu şartı istemeyip öfkelendiler ve bu şart aleyhin*de konuştular. Süheyl, Rasûlullah ile ancak bu şart üzere andlaşma yapmakta dayatınca Rasûlullah (o şartı kabul edip) onunla anlaşma*ya vardı.
Bu madde uyarınca daha o gün Rasûlullah, Süheyl ibn Amr'ın oğlu Ebû Cendel'i babasına geri verdi. O anlaşma müddeti içinde Ra*sûlullah'a gelen herbir erkeği, müslümân olarak gelmiş de olsa mu*hakkak geri çevirmiştir.
Bu arada mü'min kadınlar da Muhacir olarak geldi. Ve Ukbe ibn Ebî Muayt'm kızı Ümmü Kulsüm de kadınlık çağına erişmiş ol*duğu hâlde o günü Rasûrullah'ın yanına çıkıp gelenlerdendi. Arka*sından ailesi de geldiler de Ümmü Kulsüm'ü kendilerine geri vermesini Rasûlullah'tan istiyorlardı. Fakat Yüce Allah, mü'min kadınlar hak*kında indirdiğim indirdiği için -el-Mümtehine: 10. âyeti indirdiği içiri-(Rasûlullah, Ümmü Kulsüm'ü ailesine geri vermemiştir).
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber ver*di ki, Peygamber'in zevcesi Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) mü'min kadınlardan muhacir olup gelenleri şu âyet ile imtihan edi*yordu:
'Ey Peygamber, mü 'min kadınlar -Allah 'a hiçbirşeyi eş tutma*maları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlâdlanm öldürme*meleri, elleriyle ayakları arasından bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredeceğin) herhangi bir iyilik hususunda sana âsî olmamaları şartıyle- sana bey'atleşmeye geldikleri zaman, bey'atlerini kabul et. Onlar için Allah'tan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (ei-Mümtehine: 12).
Yine amcasından o, yânı İbn Şihâb: O zaman Allah'ın, kendi Rasûlü'ne, müşrik erkeklerin mü'min olarak hicret etmiş kadınları*na yaptıkları mehr ve diğer harcamaları müşrik erkeklere geri ver-
meşini emrettiği haberi de bize ulaştı, demiştir. Ve yine bize Ebû Ba-sîr kıssası da ulaştı, deyip o hadîsi de uzunluğu ile zikretmiştir .
206- Bize Kuteybe ibn Saîd, (İmâm) Mâlik'ten; o da Nâfi'den şöyle tahdîs etti: Abdullah ibn Umer (Haccâc'ın Abdullah ibn Zubeyr'le harb etmek için Mekke üzerine bir ordu ile yürüdüğü) fitne senesi içinde umre niyetiyle yola çıktı da:
— Eğer ben Beyt'i ziyaretten men' olunursam, ben de Rasûlul-lah (S) ile yaptığımız gibi yaparım, dedi ve akabinde telbiye ederek (Zu'1-Huleyfe'de) umre niyetiyle ihrâmlandı.
Çünkü Rasûlullah da Hudeybiye senesinde böyle umre niyetiyle ihrama girmişti.
207-.......İbn Umer (fitne zamanında) umre niyetiyle ihrama girdi de: Eğer benimle Beyt arasına engel olunursa, ben de Kureyş kâfirlerinin Peygamber'le Beyt arasına engel oldukları zaman Peygamber'in Hudeybiye'de yaptığı işleri yaparım, dedi ve şu âyeti oku*du: "Andolsun ki, Allah 'in Rasûlü 'nde sizin için güzel bir tâbV olup uyma numunesi vardır..." (ei-Ahzâb: 2i).
208-.......Abdullah ibn Umer'in iki oğlu Ubeydullah ile Salim, babaları Abdullah ibn Umer'le konuştuklarını Nâfi'e haber vermiş*lerdir.
H ve yine bize Mûsâ ibn İsmâîl tahdîs etti: Bize Cuveyriye, Nâ*fi'den şöyle tahdîs etti: Abdullah ibn Umer'in oğullarından bâzısı İbn Umer'e:
— Bu yıl yerinde kalsan (hacca gitmesen elbette daha hayırlı olur)! Çünkü ben senin bu sene Beyt'e ulaşamayacağından korkuyorum, dedi.
İbn Umer dedi ki:
— Biz Peygamber'in beraberinde yola çıktık. Kureyş kâfirleri Beyt'e varmağa mâni' oldular. Bunun üzerine Peygamber kurbanlık*larını kesti, başım tıraş etti, sahâbîleri de saçlarını kısalttılar.
İbn Umer devamla şöyle dedi:
— Sizi şâhid tutuyorum ki, ben kendime umre yapmayı vâcib kıldım. Eğer benimle Beyt'in arası serbest bırakılırsa Beyt'i tavaf ede*rim. Eğer benimle Beyt'in arasına engel olunursa, ben de Rasûlul-lah'ın (Hudeybiye'de) yaptığı gibi yaparım, dedi (ve Zu'1-Huleyfe'de umre niyetiyle ihrama girdi).
Bir saat gittikten sonra:
— Mâni' olunmakla ihramdan çıkmanın cevazında hacc ile um-
renin ikisini de bir görüyorum (aralarında fark görmüyorum). Sizle*ri şâhid tutuyorum ki, ben umrem ile beraber haccı da kendime vâcıb kıldım, dedi (ve kıran haccına niyet etti).
Mekke'ye girdiği gün bir tavaf ve bir sa'y yaptı (ikaamet etti). Nihayet (nahr gününde kurbanını kesip) iki ibâdetten beraberce ih*ramdan çıktı .
209-....... Nâfi' şöyle demiştir: İnsanlar "İbn Umer, babası Umer'den önce müslümân oldu" diye konuşuyorlar. Hâlbuki iş böyle değildir. İş şöyledir: Umer, Hudeybiye günü oğlu Abdullah'ı, Ensâr'-dan bir kişinin yanında bulunan atın, üzerine binip harbetmek mak-sadiyle getirmesi için, atının yanma göndermişti. Bu sırada Rasûhıllah ağacın yanında insanlardan bey'at alıyordu. Hâlbuki Umer bu bey'-at işini bilmiyordu. Abdullah, Rasûlullah ile bey'at edip, sonra atı almaya gitti ve atı Umer'e getirdi. O sırada Umer, harbetmek için zırhını giymekle meşguldü. Abdullah babasına Rasûlullah'ın ağaç al*tında insanlardan bey'at almakta olduğunu haber verdi.
Râvî dedi ki: Hemen Umer bey'at yerine gitti, kendisiyle bera*ber oğlu da gitti..Nihayet Umer de Rasülullah'a bey'at etti. İşte in-sanlar'ın "Abdullah ibn Umer, babası Umer'den önce müslümân oldu" diye konuşur oldukları söz, budur.
Ve Hişâm ibn Ammâr şöyle demiştir: Bize el-Velîd ibnu Müslim tahdîs etti. Bize Umer ibnu Muhammed el-Umerî tahdîs etti. Bana Nâfi', İbn Umer'den haber verdi (o şöyle demiştir): Hudeybiye günü-insanlar Peygamber'in beraberinde idiler; ağaçların gölgelerine da*ğılmışlardı. Derken birdenbire insanlar Peygamber'in etrafını çevir*diler. Umer:
— Yâ Abdallah! Bak bakalım, insanların hâli nedir; Rasûlullah'ın etrafını kuşatmışlar? dedi.
Abdullah insanları bey'at yapıyor hâlde buldu ve kendisi de bey'at etti. Sonra Umer'in yanına döndü. Akabinde Umer de varıp bey'at yaptı .
210-.......Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Peygam*ber (S) -anlaşma hükmüne göre îfâ ettiği- umreyi yaptığı zaman, biz de beraberinde idik. Peygamber Ka'be'yi tavaf etti; biz de berabe*rinde tavaf ettik. O namaz kıldı; biz de beraberinde namaz kıldık. O, Safa ile Merve arasında sa'y yaptı. Bu sırada biz Peygamber'i Mekke ahâlîsinden herhangibir kimse O'na bir zarar isabet ettirmesin diye koruyorduk .
211-.......Mâlik ibn Mığvel tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ebû Husayn Usmân ibn Âsim el-KûfîJden işittim, şöyle dedi: Ebû Vâil şöyle dedi: Sehl ibn Huneyf el-Ensârî (R) Sıffin vak'asından geldiği zaman, biz ondan haber istemek üzere yanma geldik. (O, bu harb gününde taksîr yapmakla ittihâm ediliyordu.) Şöyle dedi:
— Sizler bu harb hakkında kendi re'yinizi ittihâm ediniz. (Çün*kü ictihâd ettiğiniz bir ictihâdla İslâm içinde kardeşlerinizle harb edi*yordunuz.) Yemîn olsun ben kendimi Ebû Cendel gününde gördüm, eğer Rasûlullah'a karşı O'nun emrini reddetmeye muktedir olaydım, muhakkak O'nun Ebû Cendel hakkındaki emrini reddederdim. Al*lah ve Rasûlü en bilendir. Biz Allah yolunda bize ağır gelen herhan-gibir iş için kılıçlarımızı omuzlarımızdan her indirişimizde muhakkak o kılıçlar (şu müslümânlar arasında meydana gelen) fitne işinden ön*ce tanımakta olduğumuz işe doğru bizlere kolaylıklar yapmışlardır (yânî kılıçlarımız bizi o işe yaklaştırmış ve bizi o işin içine girdirmiş-lerdir. Bu fitne ise, içinde müslümânları öldürmek olduğu için müş-kildir). Bu fitneden herhangi bir tarafı kapattıkça muhakkak üzerimize diğer bir taraf fışkırmıştır ki, biz ona nasıl varacağımızı bilmiyoruz .
212-.......Ka'b ibn Ucre (R) şöyle demiştir: Hudeybiye zamânında yüzüm üzerinde bitler dağılır vaziyette iken, Peygamber (S) ya*nıma geldi ve:
— "Başındaki haşereler sana eziyet veriyor mu?" buyurdu. Ben de:
— Evet (eziyet veriyorlar), dedim. Peygamber:
— "Öyleyse başını tıraş et de üç gün oruç tut yâhud altı fakiri doyur yâhud da bir kurban kes" buyurdu.
Bu hadîsin senedindeki râvîlerden Eyyûb es-Sahtıyânî: Peygam-ber'in bu oruç tutmak, altı fakiri doyurmak yâhud bir kurban kes*mek şıkklarından hangisi ile söze başladığını bilmiyorum» demiştir .
213-.......Ka'b ibn Ucre (R) şöyle demiştir: Biz Hudeybiye'de Rasûlullah'ın beraberinde umre niyetiyle ihrama girmiş hâlde bulun*duk. Müşrikler bizi Ka'be'ye ulaşmaktan habsetmişlerdi. Ka'b şöyle devam etti: Benim kulak memelerime kadar uzayan bol saçım vardı. Haşereler yüzümün üzerine düşüşmeye başladı. Bu sırada Peygam*ber yanıma uğradı da:
— "Başının haşereleri sana eziyet veriyor mu?" diye sordu.
Ben de:
— Evet (eziyet veriyor), dedim. Ka'b, şu âyet indirilmişti, dedi:
"Haca da umreyi de Allah için tam yapın. Fakat (bunlardan) ahkonursamz, o hâlde kolayınıza gelen kurban yerine varıncaya^ ka*dar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden kim hasta olur, yâhud başından bir eziyeti bulunursa ona oruçtan* ya sadakadan yâhud da kurbandan biriyle fidye (vâcib olur)..."(ei-Bakara: 196)