-
Bâb
"O zaman içinizden iki zümre za'f göster (mek istejmişti. Hâlbuki onların yardımcısı Allah 'ft.
Müzminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdır' (Âlu İmrân: 122).
92-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Şu "O zaman içinizden iki zümre za'f göstermişti..." (Âlu İmrân: 122) âyeti, biz En-sâr1 topluluğu hakkında, yânî Hazrec'den Benû Selime ve Evs'ten Benû Harise toplulukları hakkında inmiştir. Ben, Yüce Allah "Hâlbuki onların yardımcısı Allah'tı" buyurup dururken, bu âyetin bu sebeb-le inmemiş olmasını arzu etmem .
93-.......Câbir (ibn Abdillah-R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bana:
— "Yâ Câbir, nikâh ettin mi (yânî evlendin mi).?>> diye sordu. Ben:
— Evet evlendim, dedim. Rasûlullah:
— "Ne ile evlendin; kızla mı yoksa dul ile mi?" diye sordu. Ben:
— Kız ile değil, fakat bir dul ile evlendim, dedim Rasûlullah:
— "Seninle oynaşacak bakire bir kızla evlenseydin yâ!" buyur*du.
Ben de:
— Yâ Rasûlallah! Babam Uhud'da şehîd edildi. O geriye dokuz kız çocuğu bıraktı. Onlar benim dokuz tane kızkardeşierimdir. Ben onlara kendileri gibi bilgisiz, tecrübesiz bir kız getirmemi istemedim de onların saçlarını tarayacak ve onların işlerini görecek bir kadınla evlendim, dedim.
Rasûlullah:
— "Böyle bir kadın almakla isabet ettin, doğru yaptın" buyurdu .
94-.......eş-Şa'bî şöyle demiştir: Bana Câbir ibnu Abdillah (R) tahdîs etti ki, babası Abdullah ibn Amr ibn Haram Uhud harbinde şehîd edilmiş ve arkasında büyükçe bir borç ile (evlenmemiş) altı ta*ne kız çocuğu bırakmış. Nihayet hurma mahsûlünü kesme zamanı gel*miş.
Câbir dedi ki: Ben Rasûlullah'a geldim de:
— (Yâ Rasûlallah) bilmektesin ki, babam Uhud günü şehîd edil*miş ve ardında çokça bir borç yükü bırakmıştır. Ben alacaklı olan kimselerin Seni görmelerini arzu ediyorum! dedim.
Rasûlullah (S):
— "Sen hurmalığına git ve her çeşit hurmayı bir tarafa yığ!" buyurdu.
Ben gidip hurmaları buyurduğu gibi ayrı ayrı yığdım. Sonra ken*disini çağırdım. Alacaklılar Peygamber'i görünce istedikleri alacağın bu saatte ödenmesini ısrar eder gibi davrandılar. Peygamber onların yapmakta oldukları ısrarı görünce, en büyük yığının etrafında üç de*fa dolaşıp yaklaştı da sonra onun üzerine oturdu. Sonra:
— "Alacaklı arkadaşlarını kendine çağır!" buyurdu.
Artık ölçücü kişi alacaklılar için ölçmeye devam etti. Nihayet Al*lah babam adına, onun emânetini tamamen ödedi. Ben ise kizkar-deşlerime bir tek hurma götürmeyerek, sırf babamın emânetim Allah'ın ödemesinden razı oluyordum. Allah yığınların hepsini selâ*mete çıkardı, hattâ ben Peygamber'in üzerinde durduğu yığma bakı*yordum; ondan bir tek hurma eksilmemiş gibiydi.
95-.......Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Ben Uhud günü Rasûlullah'ı, yanında iki kişi olduğu hâlde gördüm. Bu iki kişi Rasûlullah'ı savunmak için harb ediyorlardı, üzerlerinde beyaz elbi*seler vardı. Bunlar-Âdem oğullarının en şiddetli çarpışması gibi sa*vaşıyorlardı. Ben bu iki kişiyi ne Uhud'dan önce, ne de sonra gör*düm .
96-.......Bize Hâşim ibnu Hâşim es-Sa'dî tahdîs edip şöyle de*di: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle diyordu: Ben Sa'd ibnu Ebî Vakkaas'tan işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) Uhud günü ok kabındaki oklarını çıkarıp bana verdi de: "At (yâ Sa'd)/ Ba*bam anam sana feda olsun!" dedi .
97-.......Yahya ibnu Saîd el-Kattân şöyle demiştir: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle dedi: Ben Sa'd ibn Ebî Vakkaas-(R)'tan işittim: Peygamber (S) Uhud günü benim için babasını ve ana*sını feda etmekte birleştirdi, diyordu.
98-.......Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Sa'd ibnu Ebî Vak*kaas (R): Yemîn olsun Uhud günü Rasûlullah (S) ana ve babasmı, bun*ların her ikisini de benim için feda etmek üzere bir yere getirdi, dedi. Sa'd ibn Ebî Vakkaas, kendisi harb ederken Rasûlullah'm kendisine hitaben: "Babam ve anam sana feda olsun" dediğini kasdediyor.
99-.......Abdullah ibnu Şeddâd şöyle demiştir: Ben Alî ibn Ebî Tâlib'den işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber(S)'in Sa'd'dan başka hiçbir kimseye feda etmek üzere, babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim.
100-.......Abdullah ibn Şeddâd'dan: Alî ibn Ebî Tâlib (R) şöy*le demiştir: Ben, Peygamber (S)'in, hiçbir kimseye feda etmek üzere babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim, yalnız Sa'd ibn Mâlik (yânî Ebû Vakkaas) müstesna. Çünkü ben, muhakkak olarak Pey-gamber'in Uhud günü: "Yâ Sa'd, babam anam sana feda olsun, at!" buyurduğunu işittim.
101-.......Ebû Usmân Abdurrahmân en-Nehdî: Kendilerinde mu-
kaatele yapılan bu harb günlerinin bâzı saatlerinde Peygamber(S)'in yanında Talha ile Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan başka kimse kalmamış*tır, demiştir.
Bu bilgi, Talha ile Sa'd'ın hadîslerinden alınmıştır.
102-.......Muhammed ibnu Yûsuf şöyle demiştir: Ben es-Sâib ibnu Yezîd'den işittim, şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Avf a Tal-ha ibnu Ubeydillah, el-Mıkdâd ibnu'l-Esved ve Sa'd ibn Ebî Vak-kaas'la sohbet edip beraber bulundum. Bunların hiçbirinin Peygam-ber'den hadîs tahdîs ettiğini işitmedim. Yalnız Talha'dan Uhud gü*nünü tahdîs ederken işittim.
103-.......Kays ibn Ebî Hazım: Ben Uhud günü Talha'nın ço*lak olan elini gördüm. Talha, bu kesik eliyle Uhud günü Peygam-ber'i koruyordu, demiştir.
104-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Uhud günü olup da insanlar Peygamber'in yanından dağıldıkları zaman Ebû Talha, Peygamber'in önünde kendi kalkanını Peygamber'e siper yaparak, oradan hiç ayrılmadı. Ebû Talha ok yayım çok sert çeken bir atıcı idi. Uhud günü o, elinde iki yâhud üç yay kırdı. Yanından ok dolu kubur ile geçen kimse olurdu da Peygamber ona: "Ok kabını Ebû Talha'ya boşalt!" derdi.
Enes dedi ki: Peygamber yükselir, askere bakarsa hemen Ebû Talha:
— Babam anam Sana feda olsun, yükselme! Düşman okların*dan bir okun Sana isabet etmesinden korkarım. İşte göğsüm Senin göğsüne siperdir! derdi.
Yine Enes dedi ki: Yemîn olsun ki, ben o tehlikeli Uhud günün*de Ebû Bekr'in kızı Âişe'yi ve anam Ümmü Suleym'i gördüm. Bun*ların her ikisi de eteklerini çemreyip sıvamışlar, ben onların bacakla-rındaki halhallan görüyordum. Onlar su kırbalarını taşıyorlar ve onları yaralı askerlerin ağızlarına boşaltıyorlardı. Yemîn olsun o gün Ebû Talha'nın elinden iki yâhud üç defa kılıcı düşmüştü.
105-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Uhud günü olduğu zaman müşrikler bozulunca Allah'ın la'neti üzerine olası İblîs, müslümân-lara:
— Ey Allah'ın kulları, arka tarafınızda bulunanlarınızdan sakı*nın! diye bağırdı.
Bu bağırma üzerine müslümân ordusunun öncüleri, arkaların*da bulunanları müşriklerden sanarak geriye döndüler. Akabinde ön*cüler ve arkalarından gelenler birbirlerini öldürmeye giriştiler. Bu sırada Huzeyfe ibnu'l-Yemân bir de baktı ki, babası Yemân'ı müslümanlar müşriklerden sanarak öldürmekteler. Bu anda Huzeyfe:
— Ey Allah'ın kullan! Bu babamdır, bu babamdır; onu öldür*meyin! dedi.
Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: Allah'a yemîn ederim ki, müslü-mânlar ondan ayrılmadılar ve nihayet onu öldürdüler, Huzeyfe, müs-lümânların bir yanlışlıkla babasını öldürmelerine karşı yalnız:
Sizi Allah mağfiret etsin. O, acıyan*ların en acıyıcısıdır" (Yûsuf: 92) demekle yetindi.
Urve dedi ki: Vallahi Huzeyfe Azîz ve Ceiîl olan Allah'a kavu*şuncaya kadar, babasını öldüren için yaptığı duâ ve istiğfardan olan hayrın bakiyyesi, yânî üzüntüsü Huzeyfe'de devam edip durmuştur .
"Basurtu"; "Basiretten bir iş hakkında bildim"; "Absartu" ise "Gözün görmesinden gördüm" demektir. "Basartu" ve "Absartu" bir ma'nâyadır da denilir