Misafire İkram ve Onu Tercih Etmenin Fazileti Babı
172- (2054) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rir b. Abdul Hamid, FudayI b. Gazvan'dan, o da Ebû Hazım EI-Eşcaî'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle, demiş) :
Bîr adam Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek:
— Ben muhtacım! dedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallaiiahü Aleyhi ve Sellem) kadınlarından birine haber gönderdi. O da :
— Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun ki, evimde sudan başka bir şey yok, dedi. Sonra başka bir hanımına hater gönderdi, bu da bunun gibi söyledi. Hattâ bütün hanımları böyle söylediler.
— Hayır! Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun ki, evimde sudan başka bir şey yok, dediler. Bunun üzerine :
«Bu zâtı bu gece kim misafir edecek? Allah ona rahmet eylesin!» buyurdu. Hemen ensardan fcir zât ayağa kalkarak:
— Ben yâ Resûlallah! dedi. Ve onu evine götürdü. Karısına evinde bir şey var mı diye sordu. Kadın:
— Hayır! Yalnız çocuklarımın yiyeceği var, cevâbını verdi.
— Sen onları bir şeyle oyala! Misafirimiz girdiği vakit kandili sön*dür ve ona biz de yermişiz gibi göster. O yemeğe eğildi mi sen hemen kandile kalk ve onu söndür, dedi. Böylece oturdular ve misafir yemeği*ni yedi. Sabahlayınca Peyganiler (Sallallahu Aleyhi ve Sellemj'e vardı. O da (kendisine) :
«Bu akşam (karı koca) her ikinizin misafirinize yaptığınıza Aliah te-accûb buyurdu.» dedi.
173- (...) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Veki', FudayI b. Gazvan'dan, o da Ebû Hazim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, ensardan bir adama fcir gece misafir gelmiş. Evinde kendi yiyeceği ile çocuklarının yiyeceğinden başka bir şey yokmuş. Karısına :
— Sen çocukları uyut; kandili söndür ve ne yemeği varsa misafire takdim etî demîş.
Râvi diyor ki, arkacığından şu âyet indi :
«Onlar başkalarını kendi nefislerine tercih ederler, velev ki kendileri muhtaç olsunlar.» [12]
(...) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Fudayl, babasından, o da Ebû Hazim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) ; Bir adam misafir olmak için Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellemje geldi. Fakat evinde onu misafir edecek bir şey yoktu. Bunun üzerine:
«Bu zâtı misafir edecek kimse yok mu? Allah ona rahmef eylesin!» dedi. Hemen ensardan Ebû Talha denilen bir zât kalkarak onu evine gö*türdü...
Râvi hadîsi Cerir'in hadîsi gibi nakletmiş; bu hadîste Vekî'İn zikret*tiği gibi âyetin inişini de anmıştir.
Bu hadîsi Buhâri «Menâkıb» ve «Tefsir» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî de «Tefsîr» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Misafiri evine götüren ensârînin kim olduğu ihtilaflıdır. Bir rivayete göre Ebû Talha Zeyd b. Sehl 'dir. Kaadî İsmail «Ahkamu'l-Kur'an» ismindeki eserinde bu zatm Sabit b. Kays olduğunu söylemiş. Bâzıları Abdullah b. Revaha , bir ta*kımları da hadîsin râvisi Ebû Hüreyre olduğunu söylemişlerdir.
Hane sahibinin karısına : «Sen onları bir şeyle oyala!» demesi; ço*cukların aç olmayıp, çocuk âdeti veçhile bir şey istediklerine hamledilmiş-tir. Zira yememek kendilerine zarar verecek kadar aç olsalar, müsâfir-den önce onları doyurmak vâcib olurdu. Bu karı kocayı Allah ve Resulümethû sena etmişlerdir. Bu da gösterir ki, onlar bir vacibi terk etmemiş. Bilâkis güzel ve makbul bir iş yapmışlar, misafiri kendi nefislerine ter*cih etmişlerdir. Bu âyet-i kerîmeyi Allah Teâlâ onlar hakkında indir*miştir.
Hadîs-i şerifteki Allah'ın teaccûbundan murad yapılana razı olması*dır. Bundan meleklerin teaccûbu kasdedilmiş de olabilir. Bu takdirde te-accûbü Allah'a izafe etmekten murad, meleklerin şerefini beyân içindir.
Hadis-i Şeriften Şu Hükümler Çıkarılkıştır:
1- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ailesi efradı son derece kanaatkar; darlık ve açlığa karşı sabırlı idiler.
2- Bir kavmin büyüğüne yaraşan hareket, gelen misafire bizzat ken*di malından ikramda bulunmak, buna imkân yoksa dostlarından veya komşularından yardım istemektir.
3- İhtiyaç ve sıkıntı zamanında yardımda bulunmak müstehabdır.
4- Misafire ikram ve onu kendi nefsine tercih etmek fazilettir.
5- Misafire yedirilen yemek ev sahiplerine yetmeyecek kadar az ise hile yaparak ışığı söndürmeleri ve onlar da yermiş gibi görünmeleri ca*izdir.
6- Hadîs-i şerîf hâne sahibi ensârî ile karısının menkabelerine de*lildir
174- (2055) Bize Efaû Bekr b- Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe b. Sevvâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğîre Sabitten, o da Ahdurrahman b. Ebî Leylâ'dan, o da Mikdad'dan naklen rivayet etti. Mikdâd (şöyle demiş) ; Ben ve iki arkadaşım yoldan geldik. Açlıktan gözlerimiz, kulaklarımız gitmişti. Kendimizi Resûlüllah ($alUıllahü Aıeyhive Sellenı) 'in ashabına arzetmeye başladık. Ama onlardan hiç biri bizi kabul etmiyordu. Derken Peygamber (Seüallahü Aleyhi ve Sellem)'e gel*dik, bizi hanesine götürdü, bîr de baktık üç keçi!.. Peygamber (ScülaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Şu sütü aramızda (paylaşmak üzere) etıgtrtl» buyurdu. Attık sütü sa*ğıyor ve bizden her birimiz nasibini içiyordu. Peygamber (Saîlaiiahü Aleyhi ve Sellem)!e de nasibini takdim ediyorduk. O geceleyin gelerek Öyle bîr selâm veriyordu ki. uyuyanı uyandırmak, fakat uyanık olana îşîHirirdi. Sonra mescide gelir. Namaz kılar. Sonra sütünün kaşına gelerek içerdi. Derken bir gece hana şeytan geldi. Tam nasibimi içmiştim. (Dedi ki) :
— Muhammed ensâra geliyor, ona hediye veriyorlar, onların yanında hissemend oluyor. Onun bu bir yudum süte ihtiyacı yoktur! Bunun üze*rine ben sütün başına gelerek onu içtim. Karnıma yerleştiği ve onu çı*karmaya bir çare olmadığını anladığım vakit şeytan bana pişmanlık ver*di. Ve :
— Yazık sana! Ne yaptın seni Muhammed'in sütünü nıü içtin? Bir gelir de onu bulamaz ve sana beddua ederse helak olursun, dünyan da, âhirelin de (heba olup) gider, dedi. Üzerimde bir peştemaî vardı, onu ayaklanma koyarsam Başım meydana çıkar; fcaşıma koyarsam ayaklarım meydana çıkardı. Uykum gelmemeye başladı. İki arkadaşını ise uyudu*lar; onlar benim yaptığımı yapmadılar. Derken Peygamber (Sallahahü Ateyhi ve Selle/n) geıerek eskiden verdiği gibi selâm verdi. Sonra mescide geldi ve namaz kıldı. Sonra sütünün naşma gelerek onu açtı. Ama kabın için*de bir şey bulamadı. Bunun üzerine başını semaya kaldırdı. Ben (içim*den) : Şimdi bana beddua ediyor ve helak oluyorum, dedim, (.Halbuki) O:
«Atlahıml Bana yiyecek verene, sen de yiyecek ver! Su verene, sen de su ver!» dedi. lien peştemala dönerek onu üzerime bağladım. Ve bıçağı alarak keçilerin yanına gittim. Hangisi semiz ise onu JResüiüliah (Saüahahü Aleyhi ve Seliem) kesecektim. Bir de baktım keçinin sütü toplanmış. Bak-, tim hepsinin sütleri toplanmış. Bunun üzerine Munammed (SaliaUahü Aleyhi ve Seliem) ailesinin bîr kabını ele geçirdim. Onun içine süt sağmaya ta*ma' etmezlerdi, İçine sağdım. Hattâ südün üzerine köpük çıktı. Sonra Resûiüllah (SaliaUahü Aleyhi ve Selİemj'e geldim.
«Bu akşam sütünüzü içtiniz mi?» dedi. Beü ;
— Yâ Kesûlallah iç! dedim. İçti, sonra bana verdi. Ben (yine) :
— Yâ Kesûialîah iç! dedim, içti, sonra bana verdi. Peygamber (Saliaüahü Aleyhi ve Sellem)'in kandığın ve duasına nail olduğumu anlayın*ca güldüm. Hattâ yere düştüm. Bunun üzerine Peygamber I SaliaUahü Aleyhi ve Sellem)ı
«Bu senin yaramazlıklarından biri (olacak) yâ Mikdad!»dedi. Ben de
— Yâ KesûlaİIah! Halim şöyle idi, fren de şöyle yaptım, dedim. Peygamber (SaliaUahü A ieyhi ve Seliem) :
«Bu Allah'ın rahmetinden başka bir şey değildir. Sen benden izin is-tesen de arkadaşlarımızı uyandırsak. onlar da bu sürten naisbedâr olsa*lardı ya!» buyurdu. Ben:
— Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun ki, ondan sen ve seninle beraber ben de nasibedar olduktan sonra, insanlardan kimin on*dan nasibedar olacağına aldırış etmem, dedim.
(...) Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Şümeyl hafcer verdi. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğîre bu isnadla ri*vayette bulundu.
Hz. Mikdad ile iki arkadaşını kimsenin misafir etmemesi, baş vurdukları zevatın hep fakir olup, yiyecek bir şeyleri bulunmadığına hamledilmiştir.
«Bu senin yaramazlıklarından biri (olacak) yâ Mikdad!» cümlesiyle ondan önceki cümlelerden anlaşılıyor ki, Hz. Mikdad yaptığına çok pişman olmuş, buna son derece üzülmüş. Ve Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemjin bedduasına uğrıyacağindan korkmuşken, onun bu sefer sütü içerek kandığını ve duasının kabul edildiğini görünce pek ziyade sevin*miş, gülmüş, üzüntüsü bir anda sevince inkılâb etmiştir.
Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'in :
«Bu Allah'ın rahmetinden başka bir şey değildir.» sözünden murad : Bu sütü vakitsiz halk edip âdeti hilâfına biriktirmesi Allah'ın bir rahme*tidir, demektir.
Hadisi Şeriften Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
1- Uyku uyuyan veya o mânâda olan kimselerin yanında uyanık olanlara selâm vermenin âdabı, bağırmayıp orta sesle oradakilere işittir*mektir.
2- Hizmetçiye, iyi bir iş yapan kimseye ve hayır yapacak olanlara dua etmek müstehabdir.
3- Hadîs-i şerîf Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seliem) 'in kemal-i ah*lâkına delildir.
4- Keçilerin zamansız sütlenmesi Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'in bir mucizesi ve bereketi eseridir.
175- (2056) Bİze UbeyduIIah b. Muaz El-Anberî İle Hamid b. Ömer EI-Bekrâvî ve Muhammed b. Abdi'1-A'lâ toptan Mu'temir b. Süleyman'*dan rivayet ettiler. Lâfız İbni Muaz'ındir. (Dediler ki) : Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze babam Ebû Osman'dan ve bir de Abdurrah-man b. Ebî Bekr'den naklen rivayet etti. Abdurrahman şöyle demiş : Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yüz otuz kişi bulunuyorduk. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Sizden hiç birinizin yanında yiyecek var m;?» diye sordu. Bir de baktık, bir adamın yanında bir ölçek zahire veya bunun gibi bir şey bu*lunuyormuş. Hemen hamur karıldı. Sonra saçları dağılmış uzun boylu müşrik bir adam bir sürü koyun sürerek (yanımıza) geldi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ona) :
«Satılık mı, hediyye mi? —Yahut hibe mi?—» diye sordu. Adam:
— Hayır! Bilâkis satılık, dedi. Ve ondan bir koyun satın aldı. Ko*yun hasıllandi. Ve Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ciğerinin kızar*tılmasını emir buyurdu. Allah'a yemin ederim yüz otuz kişiden hiç bir kimse yoktur ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o koyunun ciğerin*den bir parça vermemiş olsun. Mevcut ise kendisine verdi. Gaibse onun için sakladı. Abdurrahman : «Akide çanak doldurdu, bunlardan hepimiz yedik ve doyduk. Kaplarda yemek de arttı da, ben onu deveye yükledim.» demiştir. Yahut dediği gibidir.
Bu hadîsi Buhârî «Buyu'» ve «Hibe» bahislerinde tahrîc et*miştir. Peygamfcer (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in müşrik çobana:
«Satılık mır hedîyye mi? —Yahut— Satılık mı, hibe mi? dediğinde râvi şekketmiştir. Hadis-i şerîfde dört mucize vardır. Bunların birincisi kabı büyültmek, ikincisi ciğeri çoğaltmak, üçüncüsü çanakların genişle*mesi, dördüncüsü herkes karnını doyurduktan sonra yemeğin artmasıdır.
Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
1- Yiyecek kıtlığında herkes aç kalınca imkânı olanların yardımda buîunmaîarı gerekir.
2- Yemek için toplanmakta bereket vardır.
3- Haberi yeminle te'kid caizdir. Velev ki, haberi veren zat doğru söyiemiş olsun.
176- (2057) Bize UbeyduIIah b. Muâz El-Anberî i!e Hâmîd b. Ömer Eİ-Bekrâvi ve Muhammed b. Abdi'l-A'lâ El-Kaysî hepsi Mu'temirden ri*vayet ettiler. Lâfız İbni Muâz'ındır. (Dediler kij : Mu'temir b. Süleyman rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam şunu söyledi. Bize Ebû Osman riva*yet etti. Ona da Abdurrahman b. Ebî Bekr rivayet etmiş ki : Eshab-i Suffe. fakir insanlarmış. Resûiiilîah (Sa'ılaîlahii Aleyhi ve Settem) bir defa:
«Kimde iki kişilik yemek varsa, üç kişi götürsün! Kİmde dört kişilik yemek varsa beşinciyi, altıncıyı götürsün.» buyurmuşlar. Yahut buyurdu*ğu gibidir. Gerçekten Ebû Bekr üç kişi getirmiş. Nebiyyuliah (Solİallahü Aleyhi ve Sellem) on kişi (yine) Ebû Bekr üç kişi götürmüş. Râvi şöyle demiş :
— Şan şu ki: Annem, babam ve ben — bilmiyorum karım da dedi mi — bizim evimizle Ebû Bekr'in evinin arasında bir hizmetçi vardı. Ebû Bekr Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında akşam yemeği ye*di. Sonra yatsı kılmıncaya kadar durdu. Sonra döndü ve Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) uyukjaymcaya kadar yanında durdu. Gecenin Allah'ın dilediği kadarı geçtikten sonra geldi. Hanımı ona :
— Misafirlerinin yanma gelmekten yahut misafirinin yanına gelmek*ten seni alıkoyan nedir? dedi. Ebû Bekr :
— Sen onlara akşam yemeği vermedin mi? diye sordu. Kadın :
— Sen gelinceye kadar yemek istemediler. Onlara yemek (evdekiler) arzettiler. Fakat onlar galebe çaldı, dedi. Abdurrahman demiş ki: Ben giderek gizlendim. Ebû Bekr:
— Ey alçak! dedi. Beddua ve sitem etti. Ve :
— Yeyin, afiyet olmasın! dedi. Bir de:
— Vallahi ben bu yemekten ehediyyen tatmam! dedi. Abdurrahman diyor ki: Biz bu yemekten hiç bir lokma almıyorduk ki, altından o lok*madan daha fazla artmasın. Nihayet doyduk ve yemek öncekinden daha fazla oldu. Ebû Bekr ona baktı, ne görsün, olduğu gibice yahut daha Çok!.. Hanımına :
— Ey Benî Firâs'ın kız kardeşi! Bu ne? dedi. Hanım :
— Hayır iki gözüm! Şimdi o öncekinden üç kere daha çoktur, dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr ondan yedi. Ve yeminini kasdederek :
— Bu ancak şeytandandı, dedi. Sonra yemekten bîr lokma yedi. Ve yemeği ResûlüIIah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'e götürdü. Yemek onun ya*nında sabahladı. Bizimle bir kavm arasında akid vardı. Müddet geçti. Biz de on iki adamı reis yaptık. Her adamla birlikte onlardan bir takım insanlar bulunuyordu. Her adamla kaçar kişi bulunduğunu Allah bilir. Şu kadar var ki, onlarla beraber gönderdi ve yemekten toptan yediler. Yahut dediği gibidir.
177- (...) Bana Muhammed fa. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh EI-Attâr, Cüreyrî'den, o da Ebû Osman'dan, o da Abdur*rahman b. Ebî Bekir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Bize bir takım misafirlerimiz geldi. Babam geceleri ResûlüIIah (SaHaliahü Aleyhi ve Sellem)'le konuşuyordu, hemen geldi ve:
— Ey Abdurrahman! Misafirlerine akşam yemeği ver, dedi. Akşam*layınca' biz misafirleri ağırlamaya geldik, fakat onlar kabul etmediler. Evimizin babası gelerek bizimle beraber yemedikçe olmaz, dediler. Ben kendilerine :
— O hiddetli bir admdır. Eğer siz (dediğimi) yapmazsanız, ondan bana ezâ isabet edeceğinden korkarım, dedim. (Yine) kabul etmediler. Ebû Bekr geldiği vakit onlardan önce hiç bir şeye başlamadı:
— Ziyafetinizi bitirdiniz mi? diye sordu :
— Hayır! Vallahi bitirmedik, dediler.
— Ben Abdurrahman'a emretmedim mi? dedi. Ben ondan (bir tara*fa) çekildim. O:
— Ey Abdurrahman! dedi. Ben (yine) çekildim. Bunun üzerine:
— Ey alçak! Sana yemin ediyorum, sesimi işitirsen mutlaka gel! dedi. Ben de geldim. Ve:
— Vallahi benim bir suçum yok! İşte misafirlerin! Onlara sor! Ken*dilerine yemeklerini getirdim ama onlar sen gelmedikçe yemekten çe*kindiler, dedim. Bu sefer (onlara) :
— Size ne oldu? Bizden yemeğinizi kabul etmiyor musun? diye sor*du. Abdurrahman demiş ki: Bunun üzerine Ebû Bekr:
— Vallahi bu gece ben bu yemekten tatmam, dedi. Onlar da :
— Vallahi sen tatmadıkça, biz de tatmayız, dediler. Ben bu gece gibi kötü bir gece görmedim. Yazık size! Ne oluyorsunuz da bizden yemeği*nizi kabul etmiyorsunuz? dedi. Sonra şunu söyledi :
— Birinciye gelince o (yâni yemin) şeytandandır. Yemeğinize gelin! Arkacığından yemek getirildi. Ebû Bekr besmele çekerek yedi. Misafirler de yediler. Sabahlayınca Peygamber (SaHaliahü Aleyhi ve Seltem)'in yanma gitti ve :
— Yâ Resûlallah! Onlar yeminlerinde durdu. Ben yeminimi bozdum, dedi. Ve (olanı) ona haber verdi. O da :
«Bilâkis sen onların en yemininde duranı ve en hayirlısssın!» buyur*dular.
Abdurrahman : «Keffâret (verip vermediği) benim kulağıma gelme*di» demiş.
Bu hadîsi Buhârî «Mevâkıtu's-Salât», «Alamâtu'n-Nûbûvve» ve «Edeb» bahislerinde: Ebû Dâvud «Kitabu'l-Eyman ve'n-Nuzûz»'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Hadîsin ikinci rivayeti birincideki İbhamlan oldukça tefsir etmiştir. Yerinde de görüldüğü veç*hile Ashab.ı Suffe, Mescid-i Nebevi 'nin sofasında yaşayan fakirlerdir. Bunlar muhtelif yerlerden gelerek mescidin arkasın*daki sofaya sığınırlar, orada yatıp kalkarlardı. Bâzan âdetleri azalır, ba-zan yetmişe kadar çıkardı. Resûl-i Ekrem (SaUallahü Aleyhi ve Seîîem) 'den en çok hadîs rivayet eden Hz, Ebû Hüreyre de onlar meyamnda idi. ResûlüIIah (SaUallahü Aleyhi ve Seîlem) bu rivayetlerde Ashab-ı Suffe 'nin yemeğe davet edilmelerini teşvik etmektedir. Müs1im'in birinci rivayetinde :
«Kimde iki kişiye yetecek yemek varsa.. Ashab-ı Suffe'den üç kişi gö*türsün...» buyurulmakta; Buharı 'nin rivayetinde ise üç kişi yerine :
«Ashab-ı Suffe'den üçüncü bir zât götürsün...» denilmektedir. Doğ*rusu da budur. Zaten MüsIim'in rivayetinde de hadîsin devamında :
«Kimin evinde dorf kişilik yiyecek varsa besinciyi, altıncıyı götürsün.» bu vurulmaktadır ki, bu da ondan evvel zikredilen üç kişiden üçüncü bir şahıs kastedildiğini te'kîd eyîer. Maamafih Nevevî. Müslim rivayetinin de bir vechi olduğunu bu rivayetin :
«Üçü tamamlayan ktmsevî götürsün » Yahut «Tam üç kişi götürsün.»
MüsIim'in birinci rivayetinde Ebû Bekr'in üç kişi getir*diği iki defa tekrarlanmıştır. Bundan sonra Abdurrahman : «Şân şu ki: Annem, babam ve ben...» diyerek bir cümle yapmıştır. Bu cümle mübteda haber cümlesidir. Yalnız haberi bazfediimistir. Cümlenin tama*mı şov]e takdir edilebilir. «Ben, annem ve babam vardık.»
«Bilmiyorum karım da dedi mi?» diye şekkeden hadîsin râvisi Ebû Osman 'dır. «Karım da» dediğini farzedersek Hz. Abdurrah*man 'm cümlesi şöyle olur: «Ben, annem, babam ve karım mevcuttu. İki evin arsında bir hizmetçi vardı.» Demek oluyor ki. oğul-baba ikisinin evlerine müştereken bir hizmetçi bakıyormuş.
Hz. Ebû Bekr'in hanımı Ümmü Rûman 'dır. SüheyIî adının Da'd olduğunu söyler. Bazılarına göre Zeynebdir. Bu kadın Benî Firâs kabîlesindendir.
Hz. Ebû Bekr'in ona : *Ey Benî Firâs'm kız kardeşi» diye hitab etmesi : «Ey Benî Firâs kabilesinden olan hanımım» manasınadır. Kadının Hz. Ebû Bekr'e : «Seni misafirlerinden alıkoyan nedir?» mi, yoksa «Misafirinden alıkoyan nedir?» mi dediğinde râvi şekketmiştir. Misafirlerin yemek yememeJeri Hz. Ebû Bekr’e acıdıkları içindir. Onsuz yerlerse tamamıyla aç kalacağından endişe etmişlerdir.
Hz. Abdurrahman 'm oradan giderek gizlenmesi babasından korktuğu içindir. Nitekim babası vaziyeti görünce hiddetlenerek Abdurrahman orada olmadığı halde ona söylenmiştir. Bunun sebebi de misafirlere ikramda kusur ettiği zannma kapılmasıdır. Buradaki çe*kingenliğin misafirlerden geldiğini anlayınca onları te'dib için «Yeyin, afiyet olmasın!» demiş ve yemekten yemeyeceğine yemin etmiştir.
Bazıları bunun beddua olmadığını, vaktinde yemedikleri için yeme*ğin midelerine iyi gelmeyeceğini haber vermekten ibaret olduğunu söy*lemişlerdir.
Nihayet yemeğin eksüeceği yerde artmakta olduğunu görünce Ebû Bekir (RadiyaUahu anh) da yemiş; yeminini kasdederek : «O ancak şey*tandandı.» demiştir. Hz. Ebû Bekr :in yeminini bozması daha fazi*letli olanı yapmak içindir. Çünkü RcsûlüDah .'SaİUıllahü Aleyhi ve Seilem) bir hadisinde :
«Bir kimse bir şeye yemin eder de, başkasını ondan daha hayırlı* gö*rürse, o hayırlı gördüğünü yapsın. Yemininden dolayı da keffâret versin.»
buyurmuştur. Ebû Bekr (RadiyaUahu anh)'in yemininden «Sizinle beraber yemem» yahut «Bu saatte» veya «Öfkeli iken yemem» mânâla*rını kasdetmiş olması da mümkündür.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- Hükümet reisi halkın açlık ve sıkıntı çektiğini görürse onları —herkese haline göre olmak üzere— zenginlere misafir verebilir. Teymî «Ulemâdan birçokları malda zekâttan başka haklar bulunduğunu söylemişlerdir» diyor.
2- Hadîs-i şerif yardımın ve başkasını kendisine tercih etmenin fa*ziletine delildir.
3- Yine bu hadîs Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Seîlemyin daima ef-dal olanla amel ettiğine cömertlik hususunda eşi olmadığın? delildir. Çün*kü evdeki yij'eceğinin yarısını getirdiği gece evinde misafirlerinin sayı*sına yakın ev halkı vardı. Hz. Ebû Bekr de yiyeceğinin üçte biri*ni yahut daha fazlasını getirmişti.
4- Evinde misafirlerinin hizmetini görecek adamı olan bir kimse büyüklerden birinin yanında yemek yiyebilir.
5- Ev sahibinin misafirine ne derece hizmet ve ikramda bulunması gerekiyorsa, çoluk çocuğuna da o derece gereklidir.
6- Misafirlerin terbiyeli olmaları ev sahibinin az veya çok; er veya geç getirdiği yemekler v.s-. hususunda itirazda bulunmamalıdır. Ancak ev sahibinin utandığı için büyük masrafa katlandığını görürlerse nezaketle vazgeçirmeğe çalışmaları caizdir.
7- Bereketi umulan bir şeyi fazilet ehli kimselere hediyye etmek müstehabdır.
8- Peygamber (Salîailahü Aleyhi ve Sellem)'in mucizeleri başkasının elinde de zahir olabilir. Buna keramet derler.
9- Hadîs-i şerîf Hz. Ebû Bekr'in kerametine ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i son derece sevdiğine delildir.
10- Hadîs-i şerîf evliyanın kerametlerini isbat etmektedir. Ki; ehj-i sünnetin mezhebi de budur.
11- Askere reis ve kumandanlar tayin etmek caizdir.
12- Evlâdan babasına karşı işlediği bir kusurdan dolayı ondan gizlen*mesi caizdir,
13- Yeminden dönmek daha hayırlı ise yemine muhalefet caizdir.
14- Ev sahibi yokken misafirin onun evinde yemek yemesi mubah*tır. Buna izin verilmişse misafirin yemekten çekinmemesi gerekir.