-
Müellifin Terceme-i Hali
Müellif, Bulgaristan'ın Şumnu vilâyetine bağlı Kalaycı köyünde 1912 yılında doğmuştur. Fakirce bir çiftçi aiiesine mensuptur. İlk tahsilini kö*yünde, ruşdiye (yani orta) tahsilini köyüne yakın Ekizce nammdaki bir köyde bitirmiştir. Babası dini ilimlere âşık, ulemâya son derece bağlı ol*duğu için orta tahsilden sonra oğlunu Şumnu'daki Nüvvâb mektebine gön- . dermiştir. Bu mektep dört senelik orta ve beş senelik lise, üç senelik yük*sek kısımları bulunan bir külliyyedir. Bütünü ile bizim İnıam-Hatip okul*ları ve Yüksek İslâm Enstitüleri ayannda hattâ müfredat programlan iti-bârile onlardan çok daha mükemmelmiş.
Sıra ile Nüvvâb'm bütün kademelerini ikmâlden sonra 1936 yılında Baş Müftülük kendisini iki arkadaşile birlikte Mısır'a ihtisasa göndermiş*tir. Orada beş sene kadar kalmış; bu müddet zarfında Ezherin Şeriat (yâ*ni İslâm Hukuku) fakültesini bitirmiştir. 1942'de Bulgaristan'a dönmüş ve az sonra Nüvvâb mektebinin îise ve yüksek kısımlarına Öğretim üyesi tâ*yin edilmiştir. 1944'de Bulgaristan Ruslar tarafından işgal edilince bü*yük inkılâplar olmuş; hükümet idaresi komünistlerin eline geçmiştir. Yal*nız bir müddet Dışişleri Bakanlığı eski halile bırakılmıştır. Bulgaristan'da azınlıkların maârif işleri Dışişleri Bakanlığına bağlıdır.
Bu arada bazı komünist idarecilerin teşvikile Nüvvâb talebesi bitmez tükenmez grevlere girişmiştir. Mektebin bünyesi ile te'lifi kabil olmayan şeyler istemektedirler. Talebe her gün biraz daha şımartılarak ne istedi*ğini kendisi de bilmez bir hale getirilmiştir. Grevlerin en ateşli zamanın*da mektebin müdürü istifa eder. Yerine Bakanlık Davudoğlu'nu tâyin eder.Davudoğhı bir yandan Şumnu'nun milis (yâni komünist) idaresine, bir yandan da henüz komünistleşmemiş olan Bakanlığın emirlerine uy*mak mecburiyetindedir. Bu şartlar dahilinde iki sene grevci talebe ile uğraşmış. Fakat grevler bitmemiş; nihayet Şumnu milis kumandanı tara*fından gizlice Türkiye casusluğu ile suçlandırılarak tevkif ettirilmiştir. Suç ağırdır; Davudoğlu casus şebekesi kurmak ve işletmekle itham olun*muştur. Bu münasebetle muhtelif köy ve kasabalardan 23 kişi tutuklan*mış ve hepsi doğrudan doğruya Sofya'daki Divan-i Harbe gönderilmiş*lerdir. Burada, hayat bahasına 17 gün çok ağır hesaplar verilmiş; sonra mucize kabilinden bir vesile ile kurtularak Sofya milisi idaresindeki em*niyete teslim edilmişlerdir. Burada da bir ay çile doldurduktan ve ecnebi sefaretlerin baskısı ile yeni yeni soruşturmalar yapıldıktan sonra maznun*ların ekserisi tahliye edilmiş; yedi tanesi Rositsa vadisindeki toplama kam*pına gönderilmiştir, Davudoğlu bunların içindedir.
Bu vadide su barajı bahanesile 3.000 tutuklu biçâre firavnlarm esirleri gibi çalıştırılmaktadır. Çalışan bu muazzam kitle ekseriyetle generaller*den büyük rütbeli subaylardan, doktor, mühendis, avukat, öğretmen, ga*zeteci ve polislerden müteşekkildir. İçlerinde çiftçi gibi işçi sınıfı pek az*dır. Davudoğlu bu kampda 4-5 ay çalıştırıldıktan sonra hastalığı dolayısile tahliye edilmiş ve yine Şumnu'daki müdürlük vazifesinin basma gönde*rilmiştir.
Bu arada grevler bir parça hafiflemiştir. Nihayet bir münasebetle mü*dürlükten istifa etmiş, bir kaç sene öğretmen olarak vazife görmüştür. Fa*kat son derece huzursuzdur. Hatta milis kumandanından korkunç bir ihtar almıştır. Bu ihtar: ebediyyen evine dönmemek şartile tevkif edileceğini bildirmektedir...
Bunun üzerine Davudoğlu Varna'daki Türk konsolosuna müracaat ederek iltica etmek ister. Buna imkân bulunamasa da konsolosa kendisine Türkiye'deki bir akrabasından teahhüdnâme getirtir. Aylarca uğraşıp bek*ledikten sonra nihayet 1949 yılı sonunda bu teahhüdnâmeye istinaden dört kişilik aile efradile Türkiye'ye göç etmesine izin verilir. Ve göçeder. Ana vatana kavuşunca yaptığı ilk iş Edirne'nin meşhur Selimiye Camiinde secde-i şükrana kapanmak olmuştur. Artık kurtulmuştur. Türkiye'de ilk zamanlarda hayli maddi sıkıntılar çekmişse de bilâhare rızık yollan pey-der pey açılmıştır. Evvelâ Yedikule'deki Küçükefendİ camiine imam ve hatip tayin edilmiş; bir kaç ay sonra Diyanet İşleri Reisliğinde gezici vaiz kadrosu ile vazife almıştır. Bu vazifede sekiz ay kaldıktan sonra kendi is*teği ile Bursa'nm Orhangazi müftülüğüne naklen tâyin edilmiştir. Üç sene bu vazifede kaldıktan sonra isteği üzerine İstanbul Fatih Camii Kütüpha*nesi memurluğuna nakledilmiş; bir müddet sonra ayni küyüphanenin baş-memurluğuna tâyin olunmuştur. Bilâhare kütüphane, memurlarile birlik*te Süleymaniye Umumî Kütüphanesine ilhak edilmekle Davudoğlu da oranın memuru olmuş; ayni zamanda İstanbul İmam-Hatip okulunda lek-tör olarak ders okutmuştur. 195ft'da İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü açı*lınca oraya naklen Öğretim üyesi ve Müdür yardımcısı tayin edilmiştir. On sene Enstitüde Arap Dil ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış; bir kaç se*ne müdür başyardımcılığı ve müdürlük vazifelerini de ifa etmiştir. Nihayet 1967'de Diyanet İşleri Başkanlığının Konya'da açtığı Vilâyet Müftüleri seminerine fetva konusunda ders vermek için davet olunmuş. Mezkûr se*minerde layikliğe aykırı konuştu iddiası ile Milliyet Gazetesi tarafından ihbar mahiyetinde İsrarlı yazılar yazılmış. Neticede Davudoğlu bir yıl ağır hapis ve dört ay sürgün cezasına mahkum olmuştur. Bu dâvayı tem*yizde kazanmasına rağmen Cumhuriyet Başsavcısının itirazı üzerine hü küm bozularak mahkumiyet kararı tazelenmiş ve müellif cezasını, hapist* yatmak ve sürgüne gitmek suretile ödemiştir.
Halen emeklidir. Arapça ve Bulgarca bilir. (Selâmet Yollan, Ölün Daha Güzeldi, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi namlarında eserlei vardır.