Asr-ı Saadetten Anılar - 2
ANBER SEFERİNDEKİ YOKSULLUK HALİ
“Malûmdur ki, Ceziretü'l-Arab, suyu ve ziraati az bir yerdir. Onun için, ahalisi, hususan bidayet-i İslâmdaki Sahabeler, dıyk-ı maişete maruzdular. Hem susuzluğa çok defa giriftar oluyorlardı. İşte, bu hikmete binaen, mucizât-ı bâhire-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın mühimleri, taam ve su hususunda tezahür etmiş. Bu harikalar, dâvâ-yı nübüvvete delil ve mucize olmaktan ziyade, ihtiyaca binaen, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma bir ikram-ı İlâhî, bir ihsan-ı Rabbânî, bir ziyafet-i Rahmâniye hükmündedir”
İşte böyle bir misali anlatmak istiyoruz. Ümmetin emini Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri hicretin sekizinci senesi, 300 kadar mücahitle Kızıldeniz yöresini teftişle görevlendirilmişti. Yanlarına bir çuval un erzak olarak verilmişti. Mücahitlerin vazifesinin 15 gün kadar uzaması üzerine erzak tükenmişti. Sahabeler yanlarında buluna birkaç deveyi kesmek zorunda kaldılar. Derken, her gün bir hurma ile yetinmeye başladılar. Ama hurma yemek için değil emmek içindi.Cabir(RA); “O hurmanın kıymetini de bitince anladık” der. O da bitince ağaç kabuklarının suda kaynatmaktan ve bununla tegaddi etmekten başka çare kalmadı.
Herkes helak olmaktan korkmaya başladığı, dizde derman, gözde fer kalmadığı bir sırada deniz kıyısında büyük bir balığın-Anber balığı-bir tür balinanın kıyıya vurduğunu gördüler. Çok sevindiler. On sekiz gün o büyük balığı yediler ve Efendimize(ASM) de ikram ettiler.Allah Resulu(SAV) : “Bu Allah’ın size göndermiş olduğu bir rızıktır” buyurmuştu..
HZ.ALİ’NİN BİR KABİR ZİYARETİ
Hz. Ali’nin hizmetkârı Kumeyl anlatır: “Ben bir defa Hz. Ali ile beraber gidiyordum. Ormanlık bir yere varınca o bir kabristana yöneldi. Ve şöyle buyurdu: “Ey kabirde yatanlar, ey harabedekiler, ey yalnızlık ve ıssızlık içinde bekleyenler! Ne var, ne yok, ne haldesiniz?” Sonra şöyle buyurdu: “Bizim size söyleyeceğimiz haber şudur: “Sizden sonra mallarınız paylaştırıldı, çocuklarınız yetim kaldı, hanımlarınız başkalarıyla evlendi. Size olan haberlerimiz bunlardır. Siz de biraz kendinizden bahsedin.” Sonra bana dönerek; “Kumeyl! Eğer konuşmalarına izin verilseydi, “en iyi azık takvadır” derlerdi. Bunu söyleyip ağlamaya başladı ve “Ey Kumeyl! Kabir amellerin sandığıdır. Bu ancak ölüm anında anlaşılır” dedi.
“ONUN YANINDA BİR GÜN OLMAK YETER”
Tarihin meşhur zalimlerinden Haccac bin Yusuf es Sakafi zamanında valilik yapmış bir kimse Ömer bin Abdülzaziz tarafından bir yere vali olarak gönderilmişti. Ama halife, daha sonra bu zatın Haccac’ın adamı olduğunu öğrenince, anında onu görevden aldı. Adam; “Ben Haccac’ın yanında az bir zaman çalıştım” deyince Ömer Bin Abdülaziz şu cevabı vermişti: “Haccac’ın yanında bir gün veya ondan daha az kalman kötü olman için yeterlidir.”
MUSAB BİN UMEYR’İN ANNESİ
Musab bin Umeyr’in annesi Hunnas binti Malik çok fettan bir kadındı. Musab, Müslüman olduğunda yeryüzünde korktuğu yegâne kimse annesiydi. Musab hazretleri Müslümanlığını gizliyor ve gizli gizli sahabe eğitim merkezi Dar-ül Erkam’a gidiyordu. Bir gün bu gidişi fark eden birisi durumu annesine haber verdi. Musab annesi tarafından evin direklerinden birine bağlandı, kapı üzerine kilitlendi. Günler günleri kovaladı..Ve Müslümanların Habeşistan’a göçleri başladığında bir gün annesini ve muhafızını gaflete getirip, yola düşen kardeşlerine katılıverdi…
Habeşistan’dan döndüklerinde annesi onu tekrar hapsetmek istediyse de, Musab’ın kendisinin hapsedilmesine yardımcı olacak herkesi öldüreceğine yemin etmesi üzerine annesi geri adım attı.
Bu sefer annesi onu başka bir yeden vurmak istedi; “İstediğin yere git! Bundan sonra senin annen değilim” dedi. Evlatlıktan ret edilmiş, mirastan mahrum bırakılmıştı. Ama o bütün bunlara rağmen dönmedi ve bilindiği gibi şehid olduğunda ardından bir kefen bile bırakamamıştı..
EN BÜYÜK MUSİBET DİNİ HAYATA GELENDİR
Sahabe-i Kiram’dan Hz. Ebu Talha(RA) bir gün bağında namaz kılıyordu. Bir kuş dikkatini çekti. Ağaçların sıklığı kuşun çıkış yolu bulmasını güçleştiriyor ve hayvan bir o yana bir bu yana uçuşuyordu. Ebu Talha’nın zihni karışmış, kaç rekât kıldığını unutmuş ve huzurun edebini ihlal edilmişti. Namazı bitirdiğinde soluğu Allah Resulü’nün(ASM) huzurunda aldı ve şöyle dedi; “Bu musibet o bağ yüzünden başıma geldi. Bundan dolayı o bağı Allah yoluna veriyorum, siz nereye dilerseniz oraya harcayınız.”
GÜNAH İŞLEYENE DEĞİL GÜNAHA BUĞZETMEK
Ebu Kılabe naklediyor: Ebu Derda(RA) günah işleyen birisine söven bir topluluğun yanından geçerken onlara: “Eğer siz bu adamın bir kuyuya düştüğünü görseydiniz onu oradan çıkarmaz mıydınız?” diye sordu. “Evet” cevabını alınca: “Kardeşinize sövmeyin, sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd edin” dedi. Onlar; “Demek sen ona buğz etmiyorsun” dediklerinde,”Ben ameline buğz ediyorum” buyurdu.
GÜZEL BİR KUL MİSALİ
Abdullah bin Zübeyir(RA) İslam Tarihinin iftiharla andığı meşhur kahraman. Haccac-ı Zalim’in ordularınca şehid edilen bu “kahraman-ı âlişan” aksiyon yönü kadar kullukta derinleşmesi de ibret verici. Bir gün Ömer Bin Abdülaziz, Ebu Muleyke’nin oğlundan rica eder; “Bana biraz İbn-i Zübeyir’i anlatsana.” Oda şunları ifade eder: “Yemin ederim ki ben böyle fevkalade bir insan daha görmedim. Namaza başladığında sanki maddi ve dünyevi her şeyden sıyrılırdı. Rüku ederken, secde ederken onu cansız bir duvar sanırdın, ya da bir kenara atılmış bir elbise. Bu esnada öylesine ilgisiz, öylesine duyarsızdı dış dünyaya. Bir keresinde namaz kılarken bir mancınık kurşunu tam çenesinin dibinden geçmişti de, kılı bile kıpırdamamıştı. Ne kıraatini kesmiş, ne de hızlandırmıştı. Duymamıştı sanki.”
ŞAŞIRTAN KAHRAMANLIK
Gabe, Medine –i Münevvere’den dört beş mil uzakta bir yerleşim yeriydi. Rasulullah(sallallahu aleyhi vesellem)’ın develeri orada otlardı. Abdurrahman Bin Fezari bir grup kafirle gelip develeri çaldı. Kafirler çobanı öldürerek develeri alıp gittiler. Soyguncular atlı ve silahlı idiler. Seleme Bin Ekva, Allah’ın hikmeti sabah okunu ve yayını almış, Gabe’ye doğru yayan olarak gidiyordu. Aniden gözü soygunculara ilişti. Çocuktu ama çok hızlı koşardı. Koşmakta olan bir atı yakalardı, fakat ata binmiş biri onu yakalayamazdı. Bir de ok atmada çok meşhurdu. Hz. Seleme bir tepeye çıkıp yüzünü Medine-i Münevvere’ye çevirip soygunu haber verdi. Kendisi de yayını alarak soyguncuların peşinde koştu ve nihayet onlara yetişti..Ok atmaya başladı. Ardı ardına öyle ok atıyordu ki, soyguncular arkalarında büyük bir kalabalığın olduğunu zannediyorlardı.
Develeri ve eşyalarını arkalarında bırakıp kaçıyorlardı. Sonra Uyeyne bin Hısn bir grupla onlara yardım için yetişti. Yalnız olduğunu öğrenip Hz. Seleme’nin peşine düştüler. Bir tepeye tırmanıp “Durun… Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” diye sordu. “Söyle sen kimsin” dediler. “Allah‘a yemin ederim ki, sizlerden biri beni yakalamak isterse yakalayamaz, ben sizden birini yakalamak istersem, o benden asla kutulamaz” dedi. Onun çok hızlı koştuğu, hatta bir Arap atının bile onunla yarışamadığı herkesçe biliniyordu.
Onlarla bu şekilde konuşarak Medine’den gelecek yardım için zaman kazanmaya çalışıyordu. Nihayet Medine’ye dikkatlice bakarken atlı bir cemaatin hızla geldiğini gördü. En önde Ahrem Esedi vardı. O, gelir gelmez Abdurrahman Fezari’ye saldırdı. Abdurrahman da ona yöneldi. O, Abdurrahman’ın atına yönelip ayaklarını kesti. At yerde yuvarlanırken Abdurrahman ona doğru saldırdı ve o bu yüzden şehit oldu. Abdurrahman hemen Ahrem Esedi’nin atına bindi. Arkasında Ebu Katade vardı. Derhal Abdurrahman’a karşı hücuma geçti. Abdurrahman, Ebu Katade’nin atının ayaklarını kesti. At yuvarlanıp Ebu Katade attan düşerken bir hamle yapıp Abdurrahman’ı öldürdü. Daha sonra zaten Ahrem Esedi’ye ait olan Abdurrahman’ın atına bindi.
Daha sonra Müslümanlar oraya yetiştiler ancak sağ kalan kafirler kaçmayı başardı. Ebu Seleme Rasulullah’tan onları takip etmek için 100 adamla birlikte takip etme izni istedi. Ancak Rasulullah “onlar kendi topluluklarına ulaştılar” buyurdu. Tarih kitaplarını bir çoğu Ebu Seleme’nin on iki ya da on üç yaşında olduğunu bildirir. On iki, on üç yaşındaki bir gencin atlılardan oluşan bir topluluğu akıllarını başından alacak şekilde kovalaması Allahu Teala’nın sahabeler topluluğuna nasip ettiği o ihlasın bereketiydi…
Salih Okur
KAYNAKLAR:
1-Muhtasar Hayatü’s Sahabe-M. Yusuf Kandehlevi- Ravza Yayınları- İst-2000
2-Yeryüzü Yıldızları-Halid Muhammed Halid- Beka Yayınları-İst-2005
3-Fezâil-i A’mal- Muhammed Zekeriyya Kandehlevi- Gülistan Neşriyat-İst-
4- Son Peygamber-Prof. Dr. M. Ebu Zehra- Kitabevi Yayınları- İst–1997