Asr-ı Saadetten Anılar - 1
MÜSLÜMANLIĞIN TEBLİĞİ VE NEŞRİ
Bilindiği gibi tebliğ iyiliği emretmek ve kötülükten menetmektir. Eğer bu görevi yerine getiren bir topluluk yoksa bundan bütün müslümanlar mesuldürler. Ve içinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten meneden bir cemaat bulunsun. İşte onlar kurtuluşa ve saadete erenlerdir. (Al-i İmran–104).Unutulmamalıdır ki insanın bu görevi getirmesi için mükemmel bir müslüman olması gerekmez. Kişinin önünde caiz olmayan bir iş yapılıyor da onu engellemeye gücü yetiyorsa o kötülüğü durdurmak o kişi üzerine vaciptir. Dinin tebliğ ve neşri için gayret gösterenlerden Allah(c.c.) razı olsun, idrak ve gayretlerini arttırsın âmin. Biz de bu bölümde asrısaadette meydana gelmiş İslamın tebliğ ve neşri ile ilgili olaylardan bahsetmeye çalışacağız.
Cahiliye devrinden beri Resul-i Ekrem’in dostu ve Ezd-i Şenue kabilesinin lideri olan Dımad b. Sa’lebe, Mekke’ye geldiğinde kendisine Hz. Muhammed’in deli olduğu söylenmişti. Dımad tıpla meşgul olduğu için Hz. Peygamberin yanına koşup onu tedaviye hazır olduğu söyleyince Hz. Peygamber ona şu cevabı vermişti: “Hamd O Allah’a ki, her hamde layıktır. Biz her yardımı ondan dileriz. Onun doğru yola ilettiğini kimse saptıramaz, saptırdığını kimse doğru yola iletemez. Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna şehadet ederim.”
Dımad bu sözleri dinledikten sonra birkaç defa daha dinlemek istemiş, sonra da şu cevabı vermişti: “Ben kâhinleri söz söylerken, sihirbazları efsunlarını okurken, şairleri kasidelerini irad ederken dinledim. Fakat bu sözlerin benzerini dinlemedim. Söylediklerin onların bütün sözlerinden daha yücedir. Bu sözler, denizleri coşturacak sözlerdir. Bana elini ver, sana biat edeyim.”
Hz. Peygamber, “Bütün kabilen adına bana biat eder misin?” Dımad bunu kabul etmiş ve bu sayede Dımad’ın bütün kabilesi müslüman olmuştu.
Müslümanlığa düşmanken dost olanların yanında Kur’an’ı tesadüfen dinleyerek kalpleri yumuşayanlar da vardı. Bedir savaşı esirlerinden olan Cübeyr b. Mut’im,
“Resulullah’tan ‘Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar? Yoksa gökleri ve yerleri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.’ mealindeki ayeti dinledikten sonra kalbimin uçtuğunu hissettim” demiştir.
İslam mürşit ve öğretmenlerinden olan Halid b. Said Sa’na”ya gönderilmişti. İslamı kabul eden ilk kişilerdendir. Habeşistan’a giden Müslümanlardan biri olan Halid’in besmeleyi kâğıt üzerine yazan ilk kişi olduğu da rivayet edilir.
Yine İslam mürşit ve öğretmenlerinden olan Cerir b. Abdullah Beceli de Zü’lkela-i Himyeri’ye gönderilmişti. Cerir, ashabın meşhurlarındandı. Zü’lkela bir zamanlar Himyerilerin yeriydi. Himyeri hanedanına mensup hükümdarlara yüz binlerce adam secde ederdi. Cerir, Zülke’la ahalisini müslümanlaştırmış, halk bu hadiseyi kutlamak için dört bin köleyi azad etmişti.
HZ.ÖMER’İN YİĞİTLİĞİ
İbn-i Kesir’in El Bidaye ven Nihaye adlı eserinde anlatıldığına göre Hz. Ömer İslamla şereflendiği ilk gün, kendisinden Peygamberimizin katlini bekleyen Kureyş topluluğunun içine gitti. Onlar Kabe’nin çevresinde oturuyorlardı. Müslüman olduğunu izhar edince Mekke ulularından Utbe bin Rebia hınçla onun üzerine atıldı. Utbe daha önce Hz. Ebubekir’i yere yatırmış ve hırpalamıştı. Bu defa da yanı şeyi yapacağını zannediyordu. Ama Hz. Ömer onu kavradı, yere yıktı, üzerine oturdu, dövmeye başladı. Hatta ellerini o melunun gözlerine soktu. Utbe feryad figan ettiyse de arkadaşlarından kimse yardımına seğirtemedi.Ve nihayet acı bir dayaktan sonra Hz. Faruk-u azam onu bıraktı. Müşriklerin de gözü iyiden iyiye yıldı. Allah ondan razı olsun…
YÜCE BİR GAYE
Bilindiği gibi Hz. Ebubekir (RA) döneminde İranla başlayan savaş, Hz. Ömer (RA)devrinde İran Sasani devletinin çöküşüyle sona ermiştir. Meşhur Kadisiye savaşı bu harplerin nihai bir dönüm noktasını teşkil eder. Bu savaşta İslam ordusunun başkumandanı Sad bin Ebu Vakkas (RA), Rebii bin Amir’i (RA) elçi olarak İran karargahına göndermişti. İran başkomutanı Rüstem, askerlerinin arasında türlü depdebe içinde, altınlar, gümüşler, rahat yastıklar arasında idi. Herkes en şık elbiselerini giymişti. O büyük sahabe ise hiç bunlara iltifat etmeden, kısa boyu, kalın kalkanı ve kaba elbisesi içinde fütursuzca ilerleyip karşısına dikildi. Rüstem Rebii bin Amir’e niçin geldiklerini sorunca, o kahraman insan tarihe altın harflerle geçen şu müthiş cevabı verdi: Biz öyle bir kavimiz ki Allah bizi, dilediğini kula kul olmaktan kendisine kulluğa, dünyanın darlığından bolluğuna ve batıl dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çıkaralım diye gönderdi.
MUS’AB…
İlk Müslümanlardan Habbab bin Eret der ki: “Sırf Allah rızası için Resulullah ile hicret ettik. İyi işler başardık. İçimizden gidenler oldu. Bunlar kazandıkları sevabı hep ahirete yolladılar. İşte Mus’ab bin Umeyr onlardandır. Uhud savaşında şehit düştü. Kefenleyecek bir şey bulamadılar. Nihayet bir aba bulundu. Başını örtsek ayakları açılıyor, ayağını örtsek başı açık kalıyor. Bunun üzerine Nebi(SAV) şöyle buyurdu: Başının kapatın, ayaklarının üzerine de izhîr otu koyun.
Peygamberimiz abaya sarılmış bu gencin baş ucunda durdu. Gözlerinden yaşlar boşanarak şöyle dedi: “Seni Mekke’de görmüştüm. Senden daha kibarı, senden daha güzel elbise giyeni yoktu. Ne kadar derli toplu idin. Ama şimdi boyuna göre bir kefen bulamıyoruz.”
Mus’ab’ın kardeşi Ubeyd der ki: Resulullah Mus’ab’ın baş ucunda durdu. Musab yüzükoyun yatıyordu, şu ayeti okudu: Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehid oldu. Kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler" (el-Ahzab 33/23)
ABİDLİK MİSKİNLİK DEMEK DEĞİLDİR.
Şifa binti Abdullah, cansız cansız hareket eden, ruh gibi bir takım gençler gördü. Şaşkınlık içinde: Bunlar da kim? diye sordu. “abidler(İbadet edenler) dediler. Kendisi de şu cevabı verdi: Hz. Ömer yürüdüğü zaman süratli yürür, konuştuğu zaman işittirir ve vurduğu zaman da acıttırırdı, asıl abid o idi..
KADI ŞÜREYH VE HZ. ALİ
Meşhur tabiin alimi Şabi anlatıyor: Hz. Ali’nin hilafeti döneminde bir zırhı kayboldu. Bir Hıristiyan’ın yanında buldu. Hıristiyan’ı Kadı Şüreyh’e götürdü. “Bu zırh benimdir, ona satmış veya hibe etmiş değilim dedi. Kadı Şüreyh, Hıristiyan’a: Emir-ül mümininin dediklerine bir itirazın var mı? diye sordu. O da: Zırh benimdir dedi. Kadı, Hz. Ali’ye dönerek; İsbatın var mı? deyince. Hz. Ali gülümsedi ve “isbatım yok” cevabını verdi. Kadı da Hıristiyanın lehine karar verip, zırhı kendisine teslim etti. Hıristiyan adam birkaç adım yürüdü, sonra geri dönerek; Şehadet ederim ki bu hüküm peygamberlere yakışır. Halife beni kadıya götürüyor ve o da bana hak veriyor. Şehadet edertim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür.Yemin ederim ki zırh halifenindir. Sıffine giderken düşürmüştü.”dedi. Hz. Ali’de gülümseyerek: “Madem ki Müslüman oldun, zırh senin olsun buyurdu
KAYNAKLAR
1-Son Peygamber- Prof. Dr. M. Ebu Zehra- Kitabevi Yayınları- İst-1997- 3. baskı
2-Muhtasar Hayatü’s Sahabe-M. Yusuf Kandehlevi- Ravza Yayınları- İst-2000- 5.baskı
3-İman Ve Hayat-Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi- Hilal Yayınları-İst-2003
4-Peygamberimizin Risaleti ve Şahsiyeti- Şibli Numani- Timaş Yayınları-İst–2004
5-Fezâil-i A’mal-Muhammed Zekeriya Kandehlevi-Gülistan Neşriyat- İst-