-
önsöz
Bismihi Teala
Hamd alemlerin Rabbı olan Allah'a özgüdür. O, bir ve tektir. Ortağı ol*madığı gibi O'ndan başka ne bir güç ne de bir güç kaynağı yoktur. Yüce o-lan Allah, başlangıcı olmayan ezelî ve sonu olmayan ebedîdir.'Ey Allahim! Evveli ve ahiri olmayan sermedi sensin.
Muhammed'in (as), Allah'ın kulu, elçisi ve yaratıklar arasından seçtiği dostu olduğuna tanıklık ederim. Allah Azze, elçisi Muhammed'i (as), inkarcı*lar çirkin karşılayıp kabul etmeseler de İslam'ın tamamını insanlara açıklasın diye hidayet ve hak din (İslam) ile göndermiştir.
Allah Teala A'raf suresi 157. ayetinde, "hemen yanıbaşında -ellerinde-bulunan Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları ve kendilerine iyiliği emredip kötülükten sakındıran, güzel şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılan, ü-zerlerine olan ağırlığı (günahı) ve boyunduruğu kaldıran resul ve nebi olan ümmi elçiye inananlara rahmetimi yazacağım..." buyurmuştur.
Resulullah (as) ise şöyle buyurmaktadır: "Helal de haram da açıkça an*laşılır. Bu ikisi arasında ise henzeşimli şeyler vardır. Tıpkı sürüsünü bir ko*runun hemen civarında otlatan çoban gibidir ki (sürüyle beraber) koruya düşecek gibi olur. (Helal mi haram mı olduğu) kuşkulu olan -benzeşimli-şeyleri îerkeden, malını, dinini ve ırzını korumuş demektir".
Yapılan işlerde böylesi bir karışıklık ve zanların oluşturduğu bir kuşku*lanma olduğu zaman böyle şeyleri terketmek, bunlardan ve bunların güzergahlarından uzakta durmak bu hususta gösterilecek en tedbirli ve en uygun davranıştır.
Fetva istemenin anlamı, bir açTÎTSfca ve bir proDieme çozum getirilmesini temektir. Kötülenmemiş, yani haram olduğu kesinlikle belirtilmemiş her-angi bir şeyin hükmü bu şey hakkında problemine çözüm arayan kişinin ururnuna göre verilir. Bu hususta kendisine soru sorulup cevap istenen kişi )ru soran ve çözüm isteyenden daha bilgili olmayabilir.
Zaten ötedenberi helal ve haram kılma ikilemi hurafelerden ve. delilikle zdeşleşmiş ve onunla -âdeta- bir terkib oluşturmuş delilik alametleri olan ıçmahklann başgöstermesinden kurtulabilmiş değildir.
Helal ve haram kılma olgusu hemen her millette çağdaş ilerlemeden al*ığı nasibe göre anlık bir tutuma sahiptir. Yani zamana ve zemine göre deği-r. Ama tevhid olgusu pek çok toplumda tek bir değere sahiptir. Nübüvvet LÜessesesi her gittiği topluma bir zaman dilimiyle sınırlandırılmış, yere ve imana göre değişebilen -helal, haram yasaları ve inanç temelleri gibi- yeni sni şeriatlar getirmekteydi. Bu nedenle de yeryüzünün çeşitli bölgelerinde ışayan insanlara aynı çağ içerisinde pek çok Allah elçisi gelmişti. Mesela a'kub efendimiz (as) Allah'ın bir elçisi iken efendimiz Yusuf da (as) Allah'ın çişi idi. Nitekim -her ikisinin uyguladığı yasalar farklı olsa da- Hz. Yusuf apiste iken bile tevhide (Allah'ı birlemeye) ve Allah'a eş koşulanları kaldırıp :maya davet ediyordu. Bu kuşaktan olan İshakoğullarmdan da Allah elçisi [anların bulunduğu söylenmiştir.
Dünyanın şu kalan Ömrü içerisinde İnsanoğlunu mutlu etmek üzere ge-:n İslam'ın -bugünlerde aşağı yukarı hesaplayabildiğimiz- şu ana kadarki unvanın geride kalmış ömrü sınırlarında insanoğlunun mutluluğuna yönelik erşeyde bir helal-haram dengesi kurması kaçınılmazdı. Bu nedenle İslam îriatı bir hayat programı ve düsturu olarak toplumun destekleyicisi ve ihti-jçlarını gidericisidir.
Allah Azze Şöyle buyurmuştur: "Ve Tevrat'ta bulunanı tasdik ederek ve zin için haram kılınmış olan bazı şeyleri helal kılmak üzere gönderildim". U-i İmran 50)
Gerçekten uzun bir sı" re gazetecilikle uğraşmış olmanın yanında çokça kumuş, çeşitli araştırmalar yapmış ve topyekün bir etüdle uğraşmış olmam edeniyle Resulullah'ın (as) fetvalarına ve açıklamalarına çok şey borçlu ol*uğumu gördüm. Her çeşit durumda bıkmadan, yorulmadan ve usanmadan ir emir, bir yasaklama, bir yasa koyma, bir açıklama, ve bir mensuh yahut ir nasih vs. gibi bir hususu belirten Resulullah'ın (as) bunlarla gerçekten ne-i kastettiğini anlayıncaya kadar sürekli olarak araştırma ve incelemeler yap-lamız kaçınılmazdı.
Belki de hadislerin nüzul sebepleri, illetleri, müşkilleri, Kur'an-ı Kerim'in inneti neshetmesi (hükümsüzleştirmesi) ve sünnetin Kur'an neshi[4] gibi im benzeri hususların herşeyden önce araştırılması, incelenmesi gerekir. Ki-ıplann, yazıların tefsir sayfalarının ve hadislerin ana kaynaklarına yönelip aşvurmakla birlikte sahih olanları esas tutularak çeşitli konuların ve Resulullah Kur'an ayetlerinin -bir çözüme kavuşturup- koruduğu meseleler hakkın*da çekişmek asla helal değildir. Onu kaldırıp bir kenara atmak yahut onun hakkında bir takım hileler düzmek ne şekilde olursa olsun imkansızdır. Bu hususta mecaz yapılamayacağı gibi, gerekmedikçe yorum da yapılamaz ve İçtihad da söz konusu değildir. Nitekim kural, "nassın yanında içtihad yok*tur" demektedir.
Haklarında kesin bir nass (ayet) getirilemediğinden bir sonuca ulaşma*mış olan durumlarda, güvenilirliği ve senetlerinin sağlamlığı kesinlik kazan*mış sahih hadislere başvuruyoruz. Buradaki problemin çözümünü, özellikle kasdettiğimiz herhangi bir yargıyı bulamaz isek içtihad etmek gerekecektir.
Hadis alimlerine göre sünnet, Resulullah'ın (as) sözleri ve uygulamaları*dır. Allah Azze, "(Peygamber) kendi hoş arzu ve isteklerine uyarak konuş*maz. (Konuştuğu) o şey, yalnızca kendisine vahyedilen bir vahiydir" buyur*muştun (Necm 3-4)
Bir başka ayette ise, "Resul size ne vermişse onu alın, neden nehyettiyse ondan sakının" denilmektedir. (Haşr 7)
Bazı alimlerin ise, "sahabenin Resuluttah 'ö (as) uyan söz ve hareketleri de sünnet sayılmaktadır" dedikleri görülmektedir.
Resulullah (as), "benim sünnetime ve benden sonra da doğru yola götü*ren raşid halifelerin sünnetine aynlmaksızın sıkıca tutunun" buyurmuştur.
Hadisi Ebu Davud ve Tirmizî rivayet etmişler. Tirmİzî hasen olarak de*ğerlendirmiştir.
İmam Malik şöyle diyor: "Herkesin sözünden alınanlar da olur atılan*lar da; Resulullah (as) ise bunun dışındadır".
İşte bu delillerle kanıtlanmış olan şanı yüce davanın gecesi gündüz gibi*dir. Bundan asla vazgeçilemez. Bu davayı terkeden yalnızca helak olur.
Resulullah'ın (as) sünneti, icma ile birlikte Kur'an-ı Kerim'den sonra i-kinci esastır. Eğer Sünnet-i Nebeviyye olmasaydı pek çok Kur'an ayetini an*lamamız bir hayli zorlaşırdı.
Allah Azze, "Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş demektir." (Nisa 80), "Allah'a itaat edin ve Resule de." (Nisa 59), "Allah'a ve Resulüne itaat edin." (Al-i İmran 32) ve "ve Resule itaat edin" (Nur 56) buyurmaktadır.
İmam Ahmed şöyle diyor: "Sünnet, şeriatın (Kur'an'm) yasalarından kaynaklanır. Mesela balık cinsinden ölü bulunmuş birdeniz hayvanının he*lal oluşu, parçalayıcı dişi olan her yırtıcının ve pençeli olan kuşların etleri*nin yenilmesinin haram kılınışı bunlardandır".
El-Hakim, Müstedrek adlı hadis kitabında Abdullah b. Salih'ten, O, İbn-i Mehdi'den, ikisi Muaviye b. Salih'ten şöyle rivayet etmiştir: Bana Hasan b. Cabir rivayet etti, bu hadisi Mikdam b. Ma'dikerb'den duymuş, diyor ki, "Hayberin fethi günü Resulullah (as) bazı şeyleri haram kıldı; ehil eşeklerin etlerinin yenmesinin yasaklanması ve daha başka hususlar bunlar arasın*daydı". Resulullah (as), "içinizden biri koltuğuna yaslanmış bir halde iken
Hiâselâ söruldllgtlfUJBl^tratoızda Allah Azze'nin kitabı hakem* ir. Orada neyi helal bulursak onu helal ve neyi de haram bulursak onu ha-xm sayarız' derse dikkat edin, Resulullah'in haram kıldığı da Allah'ın ha-ım kıldığı gibidir" buyurmuştur.
Bu nedenle sünnet Kur'an nassı ile birlikte delil oluşturmaktadır.
Resulullah (as) Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken O'na sorduğu so-ılara aldığı cevaplar çok hoşuna gitmişti: Resulullah (as), "sana bir olay in~ kal edecek olursa ne ile hüküm verirsin?" dediğinde, Muaz, "Allah'ın kıla*nda bulduğum hükümlerle" diye cevap verdi. Resulullah (as), "aradığını Uah'ın kitabında bülamazsan?" diye sordu. Muaz cevap olarak, "Resulul-h'ın sünnetiyle"dedi. Resulullah (as), "ya Resulullah'tn sünnetinde de bu-mazsan?" deyince, Muaz, "kendi reyimle (görüşümle) hükmümü veririm, :iz de kalmam" dedi. Muaz diyor ki, "Resulullah (as), bunun üzerine be*nt göğsüme şöyle bir vurdu ve 'Resulullah'tn (as) razı olduğu şekilde îsuluUuh't (as) başarıya götüren Allah'a hantdolsun' dedi". Bu hadisi rica Şu'be Muaz'ın senediyle rivayet etmiştir.
Resulullah (as), "bizden bir söz işitip onu insanlara tebliğ eden kimseye lah Azzeyardım etsin"dedi.
İbn-i Kudame kitabında şunları söylemiştir: "İçtihadın şartlan altıdır, ınlar; Kitap, sünnet, icma, ihtilaflar, kıyas ve Arap dilidir",
Ali b. Şekik ise şöyle diyor: Abdullah b. el-Mübarek'e, "bir kimse ne za-an fetva verir?" diye soruldu. Abdullah, "hadis ilmini bilir ve görüşünde i-betli kararlar verirse" dedi.
Yahya İbn-i Eksem'e, "bir adamın ne zaman fetva vermesi gerekir?" di-sorulunca, "görüşleri kuvvetli ve hadis ilmini iyi bilirse" dîye cevapladı.
İbn-i Abbas, fetvaları çok iyi bilir ve bu hususta çok titiz davranırdı. Re-Eullah (as) O'nu çağırarak, "ey Allahım, bunu dinde hukuk bilgini kıl ve na te'vüi öğret" diye dua etti. Burada "te'vil"den kasıt, aramızda bilinen ge-leksel anlamdaki te'vil değildir. Öteden beri bilinen anlam, te'vil'in tefsir, ni açıklama ve yorum anlamına geldiğidir. Bu nedenle bir tek hukuk bilgi-fakih, şeytan için bin âbidden daha şiddetlidir.
Allah Azze kendisinden korktuğumuz, kendisine yöneldiğimizdir. Huşu-ımız O'na, korkumuz O'ndan ve kulluğun tatlılığı da Ondandır.
Ey Allahım, kuşkusuz sen acısan da azab etsen de, gerek rıza gerekse eab anında senin mutlak adaletli olduğuna şehadet ediyoruz.
Allahım! Zenginin nimete nankörlük etmesinden ve yoksulun aşağılan-sından sana sığınırız.
Ey Allahım! Uzun süren gafletten ve fitnenin aşırılığından sana sığınırız. ;i söylediklerini yapmayan ya da yapmadıklarını söyleyenlerden kılma, a-ilerimizi hayra ulaştır ve hayır içerisinde tut. Ömrümüzün son demlerin-amellerimizm kötülüklerinden bizi uzak tut.
Allahım! Günahlarımızı bizden uzak kıl, zira günahların en şiddetlisi gü-ıı işleyen kimsenin küçük gördüğü günahtır. Küçük günahlarımızın de*fi etmesini ve büyük günahlarımızın tevbesiz olmasını nasip etme.
Allahım! îki bedduadan korkuyorum: Biri kendisine yardım ettiğim bir mazlumun ve diğeri de kendisine haksızlık ettiğim zayıf kimsenin.
Allahım! Salih temiz insanlar ölüp gittikten sonra bizi geride bırakma.
Alin hım! Dünyaya muhtaç etmemekle bize yardımcı ol. Ahiretteh de korkmamıza karşılık bize ahirete karşı yardım et. Amellerin derecelerine ula*şıp karşılıklarını almak için bizi amellerin salih olanlarıyla gıdalandır.
Allahım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana layık olduğun şekilde ibadet etmek İçin bize yardım et.
Allahım! Bir göz kırpması'süresinde de olsa bizi nefislerimize emanet et*me.
Allahım! Bana dualarında bile sürekli olarak düşkünlüğünü ifade eâen anneme rahmet et, onu naim cennetine mirasçı eyle.
Allahım! Müslümanlardan ölmüş olanlara da diri olanlara da rahmet et. Çünkü onlar senin rahmet ve affına salih amellerinden çok daha muhtaçlar.
Allahım! Bizden yaşattıklarını Müslüman olarak yaşat, öldürdüklerini i-man etmiş mü'minler olarak öldür.
Davamızın sonu alemlerin rabbına hamd etmektir.