Ümmü'l-Mü'minin Hadice (Radiyallahû anhûma) 'nin Faziletleri Babı
69- (2430) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Ntimeyr ile Ebû Üsâme rivayet ettiler. H.
Bize Ebû Küteyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme ile İbnü Nümeyr, Vekî' ve Ebû Muâviye rivayet ettiler. H.
Bize İshâk b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde b. Sü*leyman haber verdi. Bu râvilerin hepsi Hişam b. Urve'den rivayet etmiş*lerdir. Lâfız Ebû Üsame'nin hadîsidir. H.
Bize Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsame, Hi-şam'dan, o da babasından naklen rivayet etti. (Demiş ki) ; Ben Abdullah b. Ca'fer'i şunu söylerken işittim. Kûfe'de Ali'yi dinledim. Şunları söylü*yordu: Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i :
«Bunların en hayırlı kadını Meryem binti Imran'dır. Ve bunların en ha*yırlı kadını Hadîce binti Huveylid'dir.» buyururken işittim.
Ebû Küreyb : «VekiJ (bunu söylerken) yerle gökyüzüne işaret etti.»
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu fadlı Hadîce» de; Nesâî ile Tirmizî «Kitâbu'l-Menâkıb»'de tahric etmişlerdir.
Râvi Veki'in yerle gözyüzüne işaret etmesi, hadîsdeki zamirin on*lara râci olduğunu anlatmak içindir. Yâni; «Yerle göklerin kadınlarının en hayırlısı...» denilmek istenmiştir ki: Bundan murad yeryüzündeki bütün kadınlardır.
Nevevî diyor ki: «Hadîsin en açık mânâsı Hz. Meryem'le Hz. Hatice 'nin kendi zamanlarında bütün yeryüzü kadınlarından daha hayırlı olmalarıdır. İkisinin arasındaki farka gelince : Bu hususa dair bir şey söylenmemiştir. Kaadî lyâz: İhtimal ki murad : Bunlar yeryüzü kadınlarının en hayırlılarından dır, demişse de sahih olan birin-cisidir.
Kirmanî'ye göre bu hadîsle Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Meryem 'in Benî îsrâil kadınlarının en hayırlısı Hz. Hatîce 'nin de Arab kadınlarının yahut bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı olduklarını kasdetmiş olabilir.
70- (2431) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet et*tiler. (Dediler ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Müsenna ile tbni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dedi*ler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. Bunların hepsi Şu'be'den Rivayet etmişlerdir. H.
Bize Ubeydullah b. Muâz EI-Anberî dahi rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Amr b. Mür-ra'dan, o da Mürra'dan, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti. Ebû Musa şöyle demiş: Resûlüllah {Saitallahü Aleyhi ve Sellem);
«Erkeklerden kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise Meryem binti Imran ile Fİr'avn'ın karısı Âsiye'den başka kemâle eren yoktur. Kadınlar üzerine Âişe'nin üstünlüğü tiridin sâîr yiyecekler üzerine üstünlüğü gibidir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buharı «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu'l-Et'ime»ıde; Tirmizî ile îbni Mâce «Kitâbu'l-Et'ınıe»'de; Nesâî «Me-nâkıb» ve «Îşretü'n-Nisâ» bahislerinde tahric etmişlerdir.
Bâzıları bununla istidlal ederek Âsiye ile Meryem'in Pey*gamber olduklarını söylemiş ve : «Çünkü insan nev'inin en kemâllileri Peygamberlerdir. Sonra veliler, sıddıklar ve şehidler gelir. Âsiye ile Meryem Peygamber olmasalar, kadınlar içerisinde hiç bir velî, sıddîk ve şehid bulunmamak lâzım gelir. Hakikatte ise bu sıfatlar birçok ka*dınlarda bulunmaktadır. Peygamber (Satlallahii Aleyhi ve SeLİem.) bu hadî*sinde kadınlardan Âsiye ile Meryem 'den başka Peygamber olan yoktur buyurmuş gibidir.» demişlerse de bu mütalâa kabul edilmemiş, kendilerine şöyle cevab verilmiştir : Kemâl sözünden onların peygamber olması lâzım gelmez. Çünkü bu söz birşeyin tamamına ve kendi nev'İnde son dereceye vardığı mânâsında kullanılır. Burada murad Âsiye ile Meryem'in kadınlar arasında bütün faziletlerin en üstün derecesine vardıklarını anlatmaktır.
Kirmanı: «Kadınlardan Peygamber gelmediğine icma naklolun-muştur.» demiş, buna mukabil İmam Eş'arî'nin kadınlardan altı Peygamber geldiğini söylediği rivayet olunmuştur. Bunlar Havva, Sâre , Hz. Musa 'nın annesi, Hâcer, Âsiye ve Mer*yem 'dir.
Kurtubî : «Sahih kavle göre Hz. Meryem Peygamberdir. Çünkü AHah ona melek vasıtasiyle vahy göndermiştir.
Âsiye'ye ge*lince onun Peygamberliğine delâlet eden bir rivayet yoktur.» diyor.
Hâsılı kadınlardan peygamber gelip gelmediği ihtilaflıdır. Ekser ule*ma gelmediğine kaildirler.
Âsiye binti Müzâhım, Firavn'm karışıdır. Rivayete göre Musa (Aleyhisselâm) Firavn'm sihirbazlarına galebe çalınca Âsiye iman etmiştir. Firavn bunu anladığı vakit, onun ellerini, ayaklarını kazıklarla yere çakarak güneşe karşı üzerine büyük bir kaya konmasını emretmiş. Kaya getirildiği vakit Âsiye: «Yarabbi, benim için cennetinde bir ev yap!» diye niyazda bulunmuş. O anda cennette in*ciden yapılmış evini görmüştür. Allah oracıkta ruhunu kabzetmiş, kaya cansız cesedinin üzerine konmuştur.
Meryem binti Imran, İsa (Aîeyhisselâm)'m annesidir. Kıssası Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyetlerinde ve hadîslerinde tafsilâtiyle beyân edilmiş olup, herkesçe malûm ve meşhurdur.
Hz. Âişe'ye gelince, hadîs-i şerif'de beyân buyurulan fazileti bu ümmetin kadınlarına nisbetledir. Hattâ efdaliyyetinden bahsedilmemiştir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) onun faziletini tiride benzet-mistir. Tirid, şâir yiyeceklere nisbetle Arabların o gün için en makbul ye*meklerinden biri idi. Zîra külfeti az, hazmı kolay bir yemekdir. Fakat bu hasletler onun her yönden efdaliyyetini gerektirmez. Hz. Âişe mese*lesi de Öyledir.
Bazı sahîh hadîslerde Hz. Hatice 'nin şâir kadınlardan efdal ol*duğu bildirilmiştir. Hz. Hatice ile Fâtıme (Radiyallahli anha) 'nın başkalarından efdal olduğunu bildiren rivayetler de vardır.
71- (2432) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İbni Nü-meyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Fudayl Umâra'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû Hüreyre'yi şunu söyler*ken işittim, Cibril, Peygamber (Sallallahü Aieyhive Sellem)'e gelerek:
— Yâ Resûlallah! İşte Hatice sana yönelmiştir. Beraberinde bir kab vardır ki, içinde katık yahut yiyecek veya içecek vardır. Sana geldiği va*kit ona Rabbi (Azze ve Celle)'den ve benden selâm söyle! Hem kendisini cennette (inci) kamış (in) dan bir evle müjdele! O evde ne gürültü ola*cak, ne de meşakkat! dedi.
Ebû Bekr kendi rivayetinde «Ebû Hüreyre'den» dedi. «İşittim» deme*di. Bu hadîsde o: «Benden de selâm et!» cümlesini söylemedi.
Bu hadîsi Buhârî «Menâkıbu'l-Ensar» ve «Tevhîd» bahislerin*de; Nesâî «Menâkıb»'de tahric etmişlerdir. Hadîs sahabenin mürsel-lerindendir. Çünkü Hz. Ebû Hüreyre, Hatîc e(RadiyaIlahü anha) nin günlerine yetişmemiştir. Fakat cumhûr-u ulemâya göre sahabenin mürselleri huccetdir. Ebû Hüreyre 'nin bunu ya Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve Sellemj den yahut başka bir sahâbîden işittiğine hamlo-lunur.
Taberanî 'nin rivayetinden anlaşıldığına göre Cibril, Pey*gamber (Sallailahü Aleyhi ve Seüem) 'e, Hira dağında iken gelmiştir. Yi*ne Taberanî 'nin rivâvetine göre ona Hz. Hatîcenin karıştırma getirmekte olduğunu haber vermiştir. Müslim'in rivayetinde râvinm şekkettiği anlaşılıyor. Yâni Hz. Cibri1'in katık mı, yoksa yiyecek ve*ya içecek mi dediğini kestirememiştir. Babımızın rivayetinde Hz. Hatîce'nin selâmı nasıl kabul ettiğinden bahsedilmemiştir. Taberanî'nin rivayetinde bilmukabele : «Selâm odur ve selâm ondandır. Cibril'e de selâm olsun!» dediği bildirilmektedir.
Cumhur ulemâya göre hadîsde zikri geçen kamışdan murad; içi boş inci kamışıdır. Bâzıları üzerine cevher dizilmiş altın kamış olduğunu söy*lemişlerdir. Hattâbi ve diğer bazı ulemâya göre buradaki evden murad da köşktür.
Hadîs-i şerif Hatice (Hodiyallahü anhafnm faziletlerine delildir. Bâ-husüs selâmı alırken Allah'a da selâm olsun demeyip, «Selâm odur» ifa*desini kullanması zekâ ve idrâkinin pek büyük olduğunu gösterir. Çünkü selâm —yerinde de görüldüğü vecihle— Allah'ın isimlerinden biridir. Bundan dolayı Allah'a selâm olsun denilmez. Hz. Hatice 'nin yaptığı gibi, «Selâm odur> denilir.
72- (2433) Bîze Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize baham ve Muhammed b. Bişr El-Abdî, İsmail'den rivayet ettiler. (Demiş ki) : Abdullah b. EM Evfâ'ya:
— Resûliillah (Sallailahü Aleyhi ve Seltem) Hatice'ye cennette bir ev müjdele mi? diye sordum.
— Evet! Ona cennette kamışdan, içinde gürültü ve meşakkat olma-yan bir ev müjdeledi, dedi.
(...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye haber verdi. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki* rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'tenür b. Süleyman ile Cerir hafcer verdiler. H,
Bize İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti. Bu râvilerin hepsi İsmail b. Ebî Hâîid'den, o da İbni Ebî Evfâ'dan, o da Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini ri*vayet etmişlerdir.
73- (2437) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Aişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) Hatice MnÜ Huveylid'i cennette bir evle müjdelemiştir.
Abdullah İbni Ebî Evfâ rivayetini Buhârî «Me-nâkıbu'I-Ensar» bahsinde tahric etmiştir. Hz. Âişe rivayeti mürseldir. Maamafih sahabinin mürselinin hüccet olduğunu az yukarda görmüştük.
Bu rivayetler mânâ itibariyle bundan öncekinin aynıdır.
74- (2435) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etü. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsame rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişam babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben Hatice'yi kıskandı*ğım kadar hiç bir kadını kıskanmamışimdır. Halbuki o benimle evlenme*sinden üç sene evvel vefat etmişti. Onu andığını işitiyordum da onun için (kıskanıyordum). Filhakika Peygamber (Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) 'e Rabbi (Azze ve Celie) ona cennette kamışdan bir ev müjdelemesini emir buyur*muştu. Bir de : — Koyun keser, sonra onu Hatice'nin yakınlarına hediyye ederdi.
75- (...) Bize Sehi b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs h. ıyâs, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet itli. (Şöyle demiş) : Ben Hatice'den başka Peygamber (Sallaliahü Aleyhi e Sellem)'in kadınlarım kıskanmadım. Halbuki ona yetişmedim.
Âişe demiş ki: Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seilenı) koyunu kesti mi:
«Onu Hatice'nin dostlarına gönderin!» derdi.
Bir gün onu kızdırdım:
— Hatice mi? dedim. Bunun üzerine Resûlüllah ($allallahü Aleyhi ve tellem);
«Bana onun sevgisi bahşedildi.» buyurdular.
(...) Bize Züheyr b. Harb ile Ebû Küreyb hep birden Ebû Muâviye'-en rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hişam bu isnadla koyun kıssasına kadar Ebû Üsâme'nin hadîsi gibi rivayette bulundu. Ondan sonraki ziya*deyi anmadı.
76- (...) Bize Abd b. lîumeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-rezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. (ŞÖyle demiş) : Ben Hatice'yi kıskandı*ğım kadar Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seilenı) 'in kadınlarından hiç bi*rini kıskanmamışımdır. Çünkü onu çok anardı. Halbuki onu hiç görmemişdim.
77- (2436) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki).: Bize Ab-dürrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer Zührî'den, o da Urve'den,
o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Hatice vefat edinceye kadar onun üzerine evlenmedi.
Hz. Âişe rivayetlerini Buharı «Menâkıb-i Ensar» bahsin*de tahric etmiştir.
Hz. Âişe 'nin : «Halbuki ben onu hiç görmemişdim...» sözünden muradı; Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında iken görmediği*ni anlatmaktır. Ona yetişmediğini söylemesi de bu mânâyadır. Yoksa ken*disi Hz. Hatice'nin vefatında altı yaşında idi. Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Se!lem)'m Hz. Hatice'yi çok anmasından murad, onu medh-ıi senada bulunmasıdır. Çünkü Hz. Hatice > karşı muhabbeti vardı. Bir kimseyi seven, onu dilinden bırakmaz. Bu rivayetler kıskançlığın en faziletli kadınlarda bile görüldüğüne delildir.
Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Hatice hakkındadır
«Bana onun sevgisi bahşedildi.» buyurması, onu sevmenin bir fazîle-olduğuna işarettir.
78- (2437) Bize Süveyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ali b, Müshir, Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Hatice'nin kız kardeşi Hâle binti Huveylid, Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'in yanma girmek için izin istedi de, Hatice'nin izin istemesini hatırladı. Ve bundan memnuniyet duyarak:
«Allah'ım! Huveylİd'in kızı Hâle!» dedi. Ben derhal kıskandım. Ve: — Allah sana yerine daha hayırlısını vermişken, zaman önce ölmüş
Kureyş'in kocakarılarından çenelerinin içi kırmızı bir kocakarıyı île anıp
duruyorsun! dedim.
Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem), Hâle bİnti Huvey*lİd'in sesini işitince, onu Hz. Hatice 'nin sesine benzeterek sevin*cinden titremiş ve :
«Allah'ım bu Hâle'dir.» demiştir. Hz. Âişe onu kıskanmış ve hadîsde beyan edildiği vecihle karşılık vermiştir. Kocakarıdan muradı Ha*tice (Rad'ıyallahü anha)'âıv.
Şıdk: Ağzın kenarları demektir. Bunun kırmızılığından muradı, son derece ihtiyarlamış hattâ ihtiyarlıktan; dişleri dökülmüş de kıpkırmızı yer*leri kalmış olduğunu anlatmaktır.
İbni Tin diyor ki: «Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Scllem}'in bu söze karşı ses çıkarmaması Âişe'nin Hatice'den efdal olduğuna delildir. Meğer ki, buradaki daha hayırlı tâbirinden şekil güzelliği ve yaş küçüklüğü kastedilmiş olsun.»
Taberî ile diğer bâzı ulemâ kıskançlığın kadınlarda müsamaha götürdüğünü, bu hâl onların tabiatlarında bulunduğu için azabı mûcib ol*madığım, Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem) 'in de bundan dolayı Hz. Âişe'yi men etmediğini söylemişlerdir. Aynî diyor ki: Şu halde Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seiletn)'in bu söze karşı ses çıkarmaması Hz. Aişe'nin Hatice (Radiyatlahü anha) dan efdal olduğuna delâlet etmez. Maamafih bu söze cevab verdiği de rivayet olunmuştur. îmam Ahmed'le Taberanî 'nin tahric ettikleri bir hadîsde Hz. Âişe şöyle Üemiştir : «Allah senin için yaşlı yerine genci verdi, dedim. Bunun üzerine kızdı. Nihayet ben : Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun kî, Hatice'yi bundan sonra ancak hayırla anacağım, dedim.»