Hızır (Aleyhisselâm)’ın Faziletlerine Ait Bir Bab
170- (2380) Bize Amr b. Muhammed En-Nâkıd ile İshâk b. İbrahim El-Hanzali, Ubeydullah b. Saîd ve Muhammed b. Ebî Ömer EI-Mekkî hep bîrden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebî Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr b. Dînar, Saîd b. Cübeyr'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : İbni Abbas'a:
— Nevi El-Bikâlî Benî İsrail'in Peygamberi Musa (Aîeyhisselâm) 'in Hızır (Aleyhisselâm)'m arkadaşı Musa olmadığını söylüyor, dedim. Bunun üzerine şunu söyledi:
— Allah'ın düşmanı yalan söylemiş. Ben Übey b. Kâ'b'ı dinledim. Diyordu ki: Ben Kesûlüllah (Sallallohü Aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururkea işittim;
«Musa (Aîeyhisselâm) Benî israil'in orasında hutbe okumak için aya*ğa kalktı da kendisine insanların hangisi en âlimdir dîye soruldu. Musa : En âlîm benim, dedi. Bunun üzerine Allah onu muaheze eyledi. Çünkü ilmi Allah'a tefviz etmedi. Allah ona : İki denizin kavuştuğu yerde benim kul*larımdan bir kul var, o senden daha âiimdir, dîye vöhy indirdi. Musa :
«Ey Rabbîm! Benim için onunla buluşmanın yolu nedir?» diye sordu. Kendisine :
— Bir zenbilin içine bîr balık koyarak sırtına al. Bu balığı nerede kay*bedersen, o zat oradadır, denildi. Musa yola revan oldu. Onunla birlikte hizmetçisi de yola çıktı. Bu zat Yûşa' b, Nûn idi. Musa (Aîeyhisselâm) bir zenbilde bir balık taşıyordu. Hizmetçisi ile birlikte yürüyerek gittiler. Niha*yet bîr kayaya vardılar. (Orada) gerek Musa (Aîeyhisselâm) gerekse hiz*metçisi uyukîadılar.Derken zenbildeki balık harekete gelerek zenbilden çıktı. Ve denize düştü. Allah ondan suyun akıntısını kesti. Hattâ (su) kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Musa ile hizmetçisi için şaşacak bir şey olmuştu. Günlerinin kalan kısmı ile o geceyi de yürüdüler. Musa'nın arkadaşı ona haber vermeyi unutmuştu. Musa (Aîeyhisselâm) sabahlayınca hizmetçisine :
— Sabah kahvaltımızı getîr. Gerçekten bu yolculuğumuzda müşkilâtla karşılaştık, dedi. Ama emrolunduğu yeri geçinceye kadar yorulmadı. Hiz*metçi :
— Gördün mü, kayaya geldiğimizde gerçekten ben balığı unuttum. Ama onu hatırlamayı bana ancak şeytan unutturdu. Ve denizde şaşılacak bir şekilde yolunu tuttu, dedi. Musa :
— İşte bizim istediğimiz buydu, dedi. Hemen izlerini takib ederek ge*riye döndüler. Kendi İzlerini takİb ediyorlardı. Nihayet kayaya geldiler. Orada örtünmüş bir adam gördü. Üzerinde bir elbise vardı. Musa ona se*lâm verdh Hızır ona :
— Senin bu yerinde selâm ne gezer.
— Ben Musa'yım!
— Benî İsrail'in Musa'sı mı?
— Evet!
— Sen Allah'ın İlminden bir ilmi bilmektesin ki, Allah onu sana öğret*miştir. Onu ben bilmem. Ben de Allah'ın ilminden bir ilim üzerindeyim ki, onu bana öğretmiştir. Sen bilmezsin, dedi. Musa (Aleyhisselâm) ona :
— Sana öğretilenden hakkı bana öğretmek sortiyle sana tâbi olabilir miyim? diye sordu. (Hızır) :
— Sen benimle beraber sabra takat getiremezsin, iyice bilmediğin bir şeye nasıl sabredebilirsin ki? dedi. (Musa)
— Beni İnşaallah sabırlı bulacaksın. Sana hiç bîr hususda karşı gel*mem, dedi. Hızır ona :
— O halde bana tâbi olursan, bana hiç bir şey sorma. Tâ ki kendim sana ondan bir şey anıp söyleyinceye kadar! dedi. Musa :
— Pekâlâ! cevâbını verdi. Müteakiben Hızır'la Musa deniz sahilinden yürüyerek yola revan oldular. Derken yanlarına bir gemi uğradı. Bunlar kendilerini gemiye almaları hususunda gemicilerle konuştular.Gemiciler Hızır'ı derhal tanıdılar. Ve ikisini de ücretsiz olarak gemiye bindirdiler. Derken Hızır geminin tahtalarından birine vurarak onu çıkardı. Bunun üze*rine Musa ona :
— Bir cemâat bizi parasız gemilerine bindirdiler. Sen onların gemİ-sîne kastederek yolcularını boğmak için onu yaraladın. Gerçekten çok bü*yük bir iş yaptın, dedi. Hızır:
— Ben sana benimle beraber sabra güç yetiremezsin demedim mi? dedi. Musa :
— Unuttuğumdan dolayı beni muaheze etme. Bu iş d e benim başıma güçlük de çıkarma, dedi. Bundan sonra gemiden çıktılar. Sahilde yürür*lerken bir de baktılar ki, bir çocuk sair çocuklarla oynuyor. Hızır hemen onun kofasından tutarak eliyle onu kopardı ve çocuğu öldürdü. Bunun üze*rine Musa :
— Masum bir nefsi kısas hakkın olmaksızın öldürdün mü? Gerçekten yadırganacak bir şey yaptın! dedi. Hızır:
— Ben sana benimle beraber sabra güç yetiremezsin demedim mi, dedi. Musa :
— Ama bu birinciden daha şiddetli idi, dedi ve ilâve etti: Bundan sonra sana bir şey sorarsam bir daha benimle arkadaşlık etme. Benim ta*rafımdan özür derecesine vardın! dedi. Yine yürüdüler. Nihayet bir köye vararak köylülerden yiyecek istediler. Onlar kendilerini misafir kabul et*mekten çekindiler. Bu sefer o köyde yıkılmak üzere olan bir duvar bul*dular. Hızır onu doğrulttu. Hızır eliyle şöyle işaret ediyor. Eğrilmiş diyor*du. Onu doğrulttu. Musa ona :
— Bir kavim ki, kendilerine geldik de bizi ne misafir aldılar, ne do*yurdular. Dilesen bunun için ücret alabilirdin, dedi. Hızır:
__Artık bu senle, benim aramızın ayrılmasıdır. Sabredemediğin şeyin te'vilini sana haber vereceğim, dedi.»
Resûlüllah (Sallaiiahü Aleyhi ve Seliem) buyurmuşlar ki: «Allah Musa'ya rahmet eylesin. Dilerdim ki, sabrefmeliydi de Hızır'la beraber görüp geçirdiklerini bize anlatmalıydı...»
Kavi diyor ki: Resûlüllah (Sallaiiahü Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurdular: «Birincisi Musa'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kena*rına kondu. Sonra denize bir gaga vurdu. Bunun üzerine Hızır ona : Benim ilmimle senin ilmin Allah'ın ilminden ancak şu serçenin denizden azalttığı su kadar azaltmıştır, dedi.»
Saîd b. Cübeyr şöyle demiş : İbni Abbâs şu âyeti okuyordu: «Önlerinde bir hükümdar vardı ki, işe yarar geminin hepsini gasben alacaktı.»
Şu âyeti de okuyordu:
«Çocuğa gelince : O kâfirdi.»
171- (...) Bana Muhammed b. Abdi'1-A'Ia Eİ-Kaysî rivayet etti. (De*di ki) : Bize Mu'temir b. Süleyman Et-Teymî, babasından, o da Rakabe'-den, o da Ebû İshâk'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den naklen rivayet etti. Saîd şöyle demiş: İbni Abbas'a : Nevf ilmi aramağa giden Musa'nın Benî İs*rail'in Musa'sı olmadığını söylüyor, dediler.
— Sen onu işittin mi yâ Saîd! dedi.
— Evet! cevâbım verdim.
— Nevf yalan söylemiş, dedi.
172- (...) Bize Ubey b. Ka'b rivayet etti. (Dedi ki) : Resûlüllslh (Sullallahü Aleyhi ve Sellem)’ı şöyle buyururken işittim:
«Haluşân şu ki ; Bir defa Musa (Aleyhisselâm) kavminin içinde oh-lara Allah'ın günlerini hatırlatıyordu. Allah'ın günleri nimetleriyle belâla*rıdır. Bir ara şöyle dedi : Yeryüzünde benden daha hayırlı yahut daha âlim bir kimse bilmiyorum. Bunun üzerine Allah kendisine şunu vahyetti : Ben hayrı yahut hayrın kimde olduğunu ondan daha âlâ bilirim. Gerçekten yeryüzünde bir zat var ki, o senden daha âlimdir. Musa :
— Yâ Rabbi! Onu bana göster, dedi. Kendisine :
— Azık olarak yanına tuzlu bir balık al. O zat senin balığı kaybede*ceğin yerdedir, denildi. Müteakiben Musa ile hizmetçisini bırakarak yürü*meye devam etti. Derken balık suda harekete geçti. Su üzerine kapanmaz oldu. Dehliz gibi olmuştu. Bunun üzerine hizmetçisi : Nebiyyullah'a yetişip ona haber versem mi ki, dedi. Arkaağından, kendisine unutturuldu. Kayayı geçtikleri vakit Musa hizmetçisine :
— Sabah kahvaltımızı getir. Gerçekten bu yolculuğumuzda müşkîlâtla karşılaştık. Ama kayayı geçinceye kadar onlara güçlük isabet etmemişti. Hizmetçisi hemen hatırladı :
— Gördün mü, kayaya geldiğimiz vakit ben balığı unuttum. Ama onu hatırlamamı bana ancak şeytan unutturdu. Hem denizde şaşılacak şekilde yolunu tuttu gitti, dedi. Musa :
— Aradığınızı buydu, dedi. Ve izlerini takibederek gerisin geriye dön*düler. Hizmetçisi ona balığın yerini gösterdi. Musa :
— Bana da burası tarif olundu, dedi ve aramaya gitti. Bir de ne gör*sün Hızır! Bir elbiseyle örtünmüş. Arkası üstü başının üzerine (yahut başı*nın ortası üzerine) yatıyor.
— Esselâmualeyküm! dedi. Bunun üzerine Hızır yüzünden elbiseyi açtı:
— Vealeykümüsselâm! Sen kimsin?
— Ben Musa'yım!
— Hangi Musa?
— Benî İsrail'in Musa'sı!
— Seni büyük bir iş getirmiş olmalı.
— Sana öğretilen hakdan bana öğretmen için geldim.
— Ama sen benimle beraber sabretmeye güç yetiremezsin. İyice bil*mediğin bir şeye nasıl sabredebilirsin kİ? Bir şey ki, ben onu yapmaya memur olurum. Sen onu görürsen sabredemezsin.
— Inşaallah beni sabırlı bulacaksın! Sana hiç bir şeyde karşı gelmem.
— O halde bana tâbi olursan; bana hiç bir şey sorma. Tâ ki kendi*liğimden sana ondan bir şey anlatıncaya kadar.
İkisi yola revan oldular : Nihayet gemiye bindikleri vakit Hızır gemiyi yaraladı. Ûnu kasden yaptı. Musa (Aleyhisselâm) kendisine :
— Bu gemiyi üzerindekîleri boğmak İçin mi yaraladın gerçekten şa*şacak bir iş yaptın, dedi.
— Ben sana benimle beraber sabretmeye güç yetıremezsin demedim mi?
— Unuttuğumdan dolayı beni muaheze buyurma. Bu işde benim ba*şıma güçlük de çıkarma!
Yjne yürüdüler. Nihayet oynayan bir takım çocuklara rastladılar. Hızır hemen bunlardan birinin yanına vararak hiç düşünmeden onu Öldürdü. O anda Musa (Aleyhisselâm) yadırganacak bir şekilde ürktü.
— Masum bir nefsi kısas hakkın olmaksızın öldürdün mü? Gerçekten yadırganacak bir şey yaptın, dedi.»
Sonra Resûlüllah tu yerde şöyle buyurdular :
«Allah'ın rahmeti bize ve Musa'ya olsun! Eğer acele etmeseydi şaşı*lacak şeyler görecekti. Lâkin ona arkadaşından utanmak geldi. Bundan sonra sana bir şey sorarsam bir daha benimle arkadaşlık etme. Benim ta*rafımdan özür derecesine vardın, dedi. Eğer sabretmiş olsaydı şaşılacak şeyler görecekti.»
Râvi diyor ki: Peygamber fSaUaîîahü Aleyhi ve Sellem), Peygamberler*den birini andığı vakit, kendinden başlar:
«Allah'ın rahmeti bize ve kardeşim filâna olsun! Allah'ın rahmeti bize olsun.» derdi.
«Sonra yürüdüler. Nihayet alçak bir takım köy halkına vardılar. Ve bütün meclislerde dolaşarak köy halkından yiyecek istediler. Fakat onlar kendilerini misafir etmekten çekindiler. Derken Hızır o köyde yıkılmak üze*re olan bir duvar buldu. Ve onu doğrulttu. Musa : İsteseydin buna karşılık ücret alırdın, dedi. Hızır:
— Bu benimle senin ayrılığımızdir, dedi ve elbisesinden tuttu. Sana sabredemediğin şeylerin îe'vİlini haber vereceğim, dedi: Gemi denizde ça*lışan bir fakım fakirlerin idi... âyetini sonuna kadar okudu. Onu zabdede-cek hükümdar geldiği vakit delinmiş bulacak ve bırakıp gidecek.
Fakirier de onu tahta ile tamir edecekler. Oğlan ise yaratıldığı an kâ*fir olarak yaratılmıştı. Anası, babası ona karşı şefkatli idiler. Oğlan yetiş*miş olsa onları azgınlık ve küfre sevkedecekti. Bu sebeple biz onun yerine annesiyle babasına Rablerinin ondan daha yararlı ve daha merhametli bîr evlât vermesini diledik. Duvara gelince : Bu duvar şehirde iki yetim çocu*ğa ait idi. Altında...» âyeti sonuna kadar okudu.
(...) Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhamnved b. Yûsuf haber verdi. H.
Bize Abd b. Humeyd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah h. Musa haber verdi. Her iki râvi İsrail'den, o da Ebû İshâk'dan naklen Teymîn'in Ebû İshâk'dan naklettiği isnadla onun hadîsi gibi rivayette bulunmuşlar dır.
173- (...) Bize Amru'n-Nakıd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyne Amr'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs'dan, o da Übeyy b. Kâ'b'dan naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallaltahü Aleyhi
ve Sellem):
«Buna karşılık ücret alabilirdin...» âyetini okumuş.
174- (...) Bana Harmele b. Yahya rivayet etti; (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şihab'dan, o da Ubeydul-lah b. Abdillab b. Utbe b. Mes'ud'dan, o da Abdullah b. Abbâs'dan naklen haber verdi ki, İbni Abbas ite Hur b. Kays b. Ilısn El-Fezârî, Musa (Aleyhisselâm) 'in arkadaşı hakkında münakaşa etmişler. İbni Abbâs : O Hızır'dır! demiş. Az sonra yanlarından Übey b. Kâ'b El-Ensârî geçmiş. İbni Abbâs.onu çağırarak:
— Ey Ebû't-Tufeyl yanımıza gel! Çünkü ben ve şu arkadaşım Mûsa'-nın görüşmek için çare sorduğu arkadaşı hakkında münakaşa ettik. Sen ResûlüMah (Sallailahü Aleyhi ve SeLlem) 'in onun hakkında bir şey söylediğini işittin mi? demiş. Bunun üzerine Übeyy şunu söylemiş :
— Ben Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)'ı şöyle buyururken İşit*tim ;
«Bir defa Musa, Benî İsrail'den bir cemâatin içinde bulunuyordu. An*sızın kendisine bir adam gelerek : Sen kendinden daha âtim bir kimse bi*liyor musun? diye sordu. Musa : Hayır! diye cevab verdi. Bunun üzerine Allah Musa'ya bilâkis kulumuz Hızır {senden daha âlimdir) diye vahy in*dirdi. Musa da onunla görüşmenin yolunu sordu. Allah bunun için balığı alâmet yaptı. Musa'ya denildi ki : Balığı kaybettin mi hemen geri dön! Ona rastlayacaksın! Artık Musa Allah'ın dilediği kadar yürüdü. Sonra hizmet*çisine :
— Sabah kahvaltımızı getir, dedi. O kahvaltıyı istediği vakit, hizmet*çisi :
— Gördün mü, kayaya vardığımızda ben balığı unuttum. Ama onu hatırlamayı bana unutturan ancak şeytandır, dedi. Bunun üzerine Musa hizmetçisine :
— Bizim aradığımız buydu, dedi. Hemen kendi İzlerini takib ederek geri döndüler. Ve Hızır'ı buldular. Artık onların halüşanlan Allah'ın kita-bmda hikaye ettiği şekilde oldu.»
Yalnız Yûnus: «Denizde balığın izini takib ediyordu.» demiştir.
Bu hadîsi Buhârî «İlim», «Ehâdisû'l-Enbiya», «Tevhid», «Nüzûr», «Tefsir», «İcâre» ve «Şurût» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî «Teisir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Bu hadîste bahsi geçen Musa, 'Benî İsrail'in Peygamberi Musa b. İmrân (Aleyhisselâm) 'dır. Ve Hz. Yakub'un sülâle-sindendir. Yüzyirmi sene yaşamıştır. Yüzaltmış sene yaşadığını söyleyen*ler de vardır. Bir rivayete göre tufandan binaltıyüzyirmi sene sonra Tıh sahrasında vefat etmiştir. Bâzılarına göre Musa Mûşî'den alınmıştır. Bu ismi kendisine veren Firavunun karısı Âsiye binti Müzâhim'dir. Hz. Musa, Ni1 nehrinde ağaçlar arasında bir tabutta bulunduğu için kendisine hâline göre bu isim verilmiştir. Çünkü kipti di*linde «Mû» su demektir. «Şî» de ağaç mânâsına gelir. İki kelime yanyana getirilerek «Muşî» olmuş. Sonra Musa denilmiştir. Bâzılarına göro Musa Arabcadır. Ve nekre halde munsarif bir isimdir. Kisâî , gayrı munsarif olduğunu söylemiştir.
Anlaşılıyor ki, Nevf El-Bikâlî ismindeki zât Kehf sû*resinde zikri geçen Musa 'mn Firavun‘un sarayında büyüyen ve ona Peygamber gönderilen Musa b. İmrân olmadığını Hizır'la görüşen bu Musa 'mn Yûsuf (Aleyhisselâmym. torunu Musa b. Mişa olduğunu söylemiştir. İlk Musa bu zâttır. O da Peygamber olmuştur. Tevrat ehline göre Hızır'la görüşen bu zat ise de, gerek Müslim 'in, gerekse Buhârî ve diğer «Sünen» sa*hiplerinin rivayet ettikleri sahîh hadîse göre Hızır'la görüşen o değil, Firavunun sarayında büyüyen Musa b. îmran 'dır.
Babımızın birinci rivayetinde bu husûsda sual soranın Saîd b. Cübeyr, cevap verenin de îbni Abbâs olduğunu, son riva*yetinde ise bu babdaki münakaşanın Hur b. Kays ile îbni Abbâs arasında geçtiği bildirilmektedir, İhtimal ki, tbni Ab*bâsla Hur b. Kays'in bu babdaki münakaşalarından sonra Saîd b. Cübeyr de aynı meseleyi îbni Abbâsa sormuş, her ikisinden rivayet bundan ileri gelmiştir. Hz. Musa 'mn, Musa b. Mışa olduğunu iddia eden Nevf Şl-Bikâlî, Hımyer kabilesine mensub Nevf b. Fedâle 'dir. Bu zât Ka'bul-Ahbar'm o&ullugu yâni karısının çocukudur. Bâzıları kardeşi oğlu olduğunu söylemişlerdir. Künyesi Ebû Yezid imiş. Ebû Rûsd olduğunu söyleyenler de vardır. Âlim, fâzıl, hakîm bir zât onu, kadılık yapmıştır. Dimesklilerin imamı sayılır. îbni Abbâs (Radfyo^ahu anh) in onun hakkında: «Allah'ın düşmanı va'an söylemiş» seklinde konulması onun hakikaten Allah'ın düşmanı oldu&una inandığı için de&il, sözimü mübalâğalı bir şekilde reddetmek, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)*in hadîsine aykin düsen iddiasından ağır sözlerle vazgeçirmek içindir. İbni Abbâs bu sözleri öfke ile söylemiştir. Ulemânın beyânına göre: Gadap halinde söylenen sözlerin hakikatlan kastedilmez. îbni Tîn diyor ki: «İbni Abbas, Nevfî Allah'ın velîsi olmaktan çıkarmak is*tememiştir. Lâkin ulemânın kalbleri hakikatin gayrisini işittikleri zaman nefret duyar ve bu gibi sözleri söyleyerek onu men etmek, ondan sakın*dırmak isterler. Söylediklerinin hakikatini kasdetmezler.
Hızır yahut Hazır Belya b. Melkân ismindeki zattır. Künyesi Ebû'l-Abbâs 'dır, İsminin Kely ân yahut Ahmed olduğunu söyleyenler de vardır. Kendisine Hızr denilme*sinin sebebi sahih rivayetlere göre beyaz bir postekinin üzerine oturup bostekinin arkadan yemyeşil olarak sallanmaya başlamasıdır. Bu postekiden murad yeryüzüdür. Bâzılarına göre Hızr denilmesine sebep yüzünün güzelliği ve parlaklığıdır. Ulemâdan bazıları onun Nûh (Aleyhisselâm)’ın sülâlesinden geldiğini, bir takımları da İshak (Aleyhisselâm)'in torunlarından olduğunu söylerler. Hattâ Musa (Aleyhisselâm)'in Firavnımn oğlu olduğunu söyleyenler de olmuşsa da bu kavi cidden garib görülmüştür. îbni Abbâs 'dan bir rivayete göre Hızr (Aleyhisselâm)’ın Hz. Âdem'in oğlu olduğu, eceli te'hir edile*rek Deccal'm yalancılığını meydana çıkarmcaya kadar kendisine Ömür ve*rildiği rivayet olunmuştur. Fakat bu hadîs de munkatı ve garibdir.
Rivayete göre Hızr (Aleyhisselâm) Hayat Suyu denilen sudan iç*miş, onun için kendisine uzun ömür verilmiştir. Buharı Jnin bir riva*yetinde bu suyun bir ağacın dibinden kaynadığı, içine düşen her şeyin canlandığı, Hz. Musa 'nm balığına da ondan isabet ettiği için dirildiği bildirilmektedir. Hızr (Aleyhisselâm) 'm Peygamber mi, yoksa Velî mi olduğu ve halen yaşayıp yaşamadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Peygam*berliğine kal olanlar, çocuğu öldürdüğü zaman : «Ben bu işi kendiliğim*den yapmadım...» demesiyle istidlal ederler. Çünkü kendiliğinden yapma*ması onu Allah'ın emriyle öldürmüş olmasını iktiza eder. Bu da onun vahye mazhar bir Peygamber olduğunu, hattâ Hz. Musa 'dan daha âlim bulunduğunu gösterir. Zira velî olsa Musa (Aleyhisselâm) 'dan da*ha âlim olması mümkün sayılamazdı.
Velî olduğunu iddia edenler Hızr'a bu emrin o zamanın Peygam*beri tarafından verilmiş olması caizdir, demişlerdir.
Müfessirlerden Sa1ebî'ye göre Hızr (Aleyhisselâm) uzun ömürlü bir Peygamberdir. İnsanların ekserisine görünmez. Âhir zamana, yâni Kur'ân-ı Kerîm'in kaldırılmasına kadar yaşayacağı söy*lenir. Yine Sa1ebi'nin beyânına gb're Hızr (Aleyhisselâm) Hz. İbrahim zamanında yaşamıştır. Bu husustaki üç kavilden biri budur. Diğer bir kavle göre onun zamanından az sonra dünyaya gelmiş; üçüncü kavle göre Hz. İbrahim 'den çok zaman sonra doğmuştur.
Nevevî diyor ki: «Cumhûr-u ulemâya göre' Hızr (Aleyhisselâm) sağdır; aramızda bulunmaktadır. Bu cihet Safiyye ile Salah ve Marifet erbabına göre ittifak dir. Onu gördüğünü söyleyenler ve onunla buluşarak kendisinden ilim aldığını, aralarında sualli cevaplı mu*havere geçtiğini söyleyenler, şerefli ve hayırlı yerlerde bulunduğunu nak*ledenle/1 sayılmayacak kadar çok; gizlenmeyecek kadar meşhurdur.»
Ebû Amr îbni Salah: «Cumhûr-u ulemâ ile sulehaya göre Hızr sağdır. Avam tabakaları da bu hususta beraberdir; onu inkâr hususunda yalnız bazı hadîs imamları şüzûz göstermişlerdir. O bir Peygamberdir.» diyor.
Kuşeyrî ile ulemâdan birçoklarına göre Hızr (Aleyhisselâm) Peygamber değil, yelidir. Ma'rûdi bu hususta üç kavil olduğunu söylemiştir. Bunlardan birinciye göre Hızr (Aleyhisselâm) Peygamber, ikinciye göre velî/üçüncüye göre melekdir. Nevevî bu üçüncü kav*lin garib ve bâtıl bir söz olduğunu söylemiştir.
Buhârî, İbrâhimi Harbî, İbni Münâvî, îbni Cevzîve diğer bir takım ulemâ Hızr (Aleyhisselâm)'m vefat etti*ğine kânidirler.
Hz. Musa 'nın hizmetçisinden murad Yuşab. Nûn'dur. Bu zat Yûsuf (Aleyhisselâm)'ın sülâlesindendir. Rivayete göre Hz. Mu*sa'nın hizmetinde bulunur, ona tabî olurdu. Ondan ilim alırdığım söy*leyenler de vardır.
Allah Teâlâ Hazretlerinin Hz. Mûsa'yi muaheze buyurması ilmi Allah'a havale etmeyip, kendisinin herkesten âlim olduğunu söylediği içindir. Übey (Radiyallahu anh): «Musa, ilmine mağrur oldu. Allah da onu Hızr'dan gördüğü şeylerle muaheze eyledi» demiştir. Ulemâ Hz. Mu*sa ile Hızr görüşmesini Mûsa (Aleyhisselâm) için bir tenbih, ondan sonra gelecekler için, kendilerini temize çekerek büyüklenmesinler diye bir ta'lim kabul etmişlerdir.
Mecmaul-Bahreyn: îki denizin toplanıp bir araya geldiği yer demek*tir. Bundan murad ne olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bunun Sebte Boğazı Basra Körfezi ile Akdeniz, hattâ İstanbul Boğazı olduğunu söyleyenler vardır. Bu rivayetlere göre iki denizin bir*leştiği yerden murad kimi Süveyş Kanalı, İstanbul Boğazı gibi bir boğaz, kimi de bir berzah olduğu hatıra gelir. Elmalılı Muham-med Hamdi Yazır merhuma göre hadîsdeki sahradan murad büyük bir ihtimal ile Kudüs 'deki sahradır. Balığın oradan denize dö*külen bir çaya atlayarak denize gitmiş olması pek mümkündür. Müfessir-ler dâima iki denizin birleştiği yerden bahsetmiş, fakat Bahreyn is*mini taşıyan bir yerden söz etmemişlerdir. Halbuki Hind Okyanusu sahilinde Basra ile Umman arasında bulunan bir kıt'anın adı da Bahreyn 'dir. Muhamnied Hamdi Yazır bunun da üzerinde durmuştur. Ona göre daha evvel Medren'e gitmiş olan Hz. Musa 'nın, daha sonra Bahreyn'e bir seyahat yapmış olması ihtimalden uzak değildir.Bahreyn 'den muradın biri acı, biri tatlı iki büyük su olduğunu söyleyenler de vardır. Ki bu takdirde iki deryanın toplandığı yerden murad bir nehirle denizin birleştiği yer olur.
Hz. Mûsa'ya Hızr (Aleyhisselâm) burada yâni iki deryanın birleştiği yerde bulacağı bildirilmiş. Balığı kaybetmesi Hızr (Aleyhisselâm)'ı bulmasına alâmet olarak gösterilmiştir. Hızr (Aleyhisselâm) ile buluştuktan sonra gemiye ikisinin bindiğinden bahse*dildiğine göre, hizmetçiyi karada bıraktıkları hatıra geliyorsa da onu da yanlarından bırakmamışlardır. Ondan bahsedilmemesi maksadda dâhil olmadığı piçindir. Çünkü maksad Hz. İsâ ile Hızr'in buluşmaları ve Hızr (Aleyhisselâm) 'm Hz. Musa 'dan daha âlim olduğunu gös*termektir,
Hızr (Aleyhisselâm) 'in Hz. Musa 'dan âlim olması mutlak suret*te değil, kendinin de beyân ettiği vecihle bir hususa dâir bilgilerdedir. Yâni gaibe ait bilgilerde Hızr, Mûsâ'dan; şeriata ait bilgilerde Mu*sa (Aleyhisselâm) Hızr'dan daha âlimdir. Şöyle de denilebilir; Bütün Peygamberlerin bilmesi lâzım gelen umumî bilgilerde Hz. Musa 'nın ilmi daha geniş, Peygamberlerin bilmedikleri gaibe ve kadere ait hususî bilgilerde Hızr daha âlimdir.
Ulemânın beyânına göre Hızr (Aleyhisselâm)'in öldürdüğü çocuk henüz sabi olup bulûğa ermemişti. Cumhurun kavli bu olmakla beraber bir taifeye göre çocuk bulûğa ermiş, fakat fâsıt amellerle meşgul oluyor*du. Çünkü hadîsde kısasdan bahsedilmektedir. Çocuk âkil baliğ olmasa kısasdan bahsedilemezdi. Zîra sabiden dolayı kısas yoktur. Bir de İbni Abbâs'in kıraatine göre çocuk kâfir idi. Maamafih bunlara cevab ve*rilmiş : Hadîsden murad çocuğu haksız yere öldürdüğüne tenbihdir. Bir de o kavmin şeriatına göre ihtimal ki sabî için de kısas lâzım gelirdi. Ibni Abbâs Hazretlerinin okuduğu âyetse şâzzdır. Onunla amel vâcib olmaz, denilmiştir.
Hızr 'la Musa (Aleyhisselâm)'m beraberce vardıkları karye İbni Abbâs'a göre Antakya 'dır. İbni Şîrîn bunun Eyle olduğunu söylemiştir.
Hızr (Aleyhisselâm)'m denizden gagasıyle sular alan kuşu göstere*rek : «Benimle senin ilmin Allah'ın ilminden ancak şu serçenin denizden azalttığı su kadardır.» sözünden murad zahiri mânâsı değildir. Burada onun mânâsı: Allah'ın ilmine nisbetle senin ve benim ilmim şu kuşun gagasmdaki suyun denize nisbeti gibidir. Yâni son derece azdır, demektir.
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
1- İbni Battal ilim hususunda her iki tarafından hak peşin*de olmaları şartiyle münakaşa ve mücadele etmenin caiz olduğunu söyle*miştir.
2- Münakaşa esnasında İlim ehlinin sözünü kabul etmek gerekir.
3- Âlimin bildiği ile yetinmeyip daha fazla şeyler öğrenmeye ça*lışması icab eder. Nitekim Hz. Musa öyle yapmıştır.
4- Sefer için yiyecek hazırlayıp beraberinde götürmek caizdir. Bu husûsda sofiyye muhalefet etmiştir.
5- Âlim bir zâta, ondan daha aşağı mertebede bulunan bir kimsenin hizmet ederek ihtiyacını karşılaması caizdir,
6- İlim tahsili için karada ve denizde seyahat caizdir.
7- Haber-i Vâhid makbuldür.
8- Evliyanın kerameti haktır.
9- İcabında başkasından yiyecek istemek caizdir.
10- İcâre yâni kiraya verme caizdir.
11- Sahibinin rızasıyla deniz ve kara vâsıtalarıyle benzerlerine ücret*siz binmek caizdir.
12- Hilafı anlaşılıncaya kadar zahirle' hükmetmek caizdir.
13- Ehveni şerreyn irtikab olunur. Nitekim Hızr (Aleyhisselâm) bütün geminin gasbedilmesini önlemek için gemiyi yaralamıştır.
14- Hikmeti anlaşılsın anlaşılmasın şeriatın getirdiği her şeyi kabul ve teslim vâcibdir. Bu büyük bir kaidedir.
15- Hadîs-i şerif Hızr (Aleyhisselâm)'m peygamberliğine kail olan*lara delildir.
16- Musa (Aleyhisselâm) Hızr kıssası Benî îsrâi1'in Tih sahrasında bulundukları yıllara rastlar. Hızr'la mülakatından sonra Hz. Musa yine oraya dönmüştür. Maamafih bu vak'anm Mı*sır 'dan çıkmazdan önce olduğunu söyleyenler de vardır.