İbrahim Halil (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’ın Faziletlerine Dair Bir Bab
150- (2369) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir ile îbni Fudayl muhtardan rivayet ettiler. H.
Bana Ali b. Hucur Es-Sa'dî dahi rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Alı b. Müshir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhtar b. Fülfül, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle demiş : Bir adam Re*sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)1e geldi de:
— Ey insanların en hayırlısı! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«O İbrahim (Aleyhissclam).» buyurdular.
(...) Bu hadîsi bize Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni îdris rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Amr b. Hufrey'in azatlısı Muhtar b. Fül fül'den dinledim, dedi ki : Enes'i şunu söylerken işittim: Bir adam;
— Yâ Resûlallah!.. dedi.
Râvi vukarki hadîs gibi rivayet etmiştir.
(...) Bana Muhammed h. Müsennâ da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdurrahman Süfyân'dan, o da Muhtar'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben Enes'den, o da Peygamber'den naklen dinledim...
Ve râvi yukarki hadîsin mislini rivayet etmiştir.
Ulemânın beyânına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu sö*zü Hz. İbrâhim'e karşı tevazu ve hörmet için söylemiştir. Çünkü İbrahim (Aleyhisselam) hem Allah'ın Halil'i, hem de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in uzak dedesidir. Yoksa kendisi ondan daha fa*ziletlidir. Nitekim bir hadîs-i şeriflerinde:
«Ben Ademoğullarının seyyidiyim.» buyurmuştur. Bundan maksadı if*tihar değil, tebliğine memur olduğu bir şeyi beyandır. Bundan dolayıdır ki: Bazı çarpık zihinlere gelebilecek bir suali def için:
«iftihar etmiyorum» buyurmuştur. Bazıları: «İhtimal Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (İbrahim insanların en hayırlısıdır.) sözünü kendinin ademoğullarının seyyidi olduğunu bilmezden önce söylemiştir.» demişlerdir.
Resûltillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m bu sözüyle: «Hz. ibrahim kendi asrındakı insanların en hayırlısı idi.» demek is*temiş olması da bir ihtimaldir. Hattâ «Et-Tahrir» nammdaki «Müslim» şerhinin sahibi bu manâyı kat'î olarak kabul etmiştir.
151- (2370) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-ğıre (yâni îbni Abdirrahman Eî-Hızâmi) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Peygamber ibrahim (Aleyhisselam) sekiz yaşında iken keserle sün*net oldu.» buyurdular.
Kadûm: Keser demektir. Buhârî'nin rivayetlerinde bu kelime kimi «kadûm», kimi de «kaddûm» şeklinde rivayet olunmuştur. Keser ma*nâsına gelirse kelime yalnız «kadûm» şeklinde okunur. Şedde ile kaddûm, Şam'da bir yerin ismidir. Aynı yere şeddesiz olarak Kadûm da derler. Şu halde Kaddûm, Şam Maki yer demektir. Kadûm ise hem o yere, hem de kesere muhtemeldir.
Hz. 1brahim'in burada sekiz yaşında iken sünnet edildiği bil*diriliyor. Halbuki «El-Muvatta»'da yüz yirmi yaşında sünnet edildiği, on*dan sonra seksen sene daha yaşadığı haber verilmiştir. Yalnız İmam Mâlik bu hadîsi Ebû Hüreyre'ye mevkuf olarak rivayet et*miştir. Ne.vevî sekiz yaşında sünnet olmasını sahîh, Öteki rivayetin müevvel yahut merdud olduğunu söylemiştir. Fakat îbni Hibban'ın Sahîh'inde bu hadîs nıerfu olarak rivayet edilmiştir. Binâena*leyh merduddur demeye imkân yoktur. Marûdi, Hz. 1brâhim'in yetmiş yaşından sonra sünnet edildiğini hikâye etmiş. îbni Kuteybe de yüzyetmiş sene yaşadığını söylemiştir. İbrahim (Aleyhissem) sünnet edilince artık zürriyetinin de sünnet olması tekar-rür etmiştir, Tevrat'ın Benî İsrail'e getirdiği hükümler arasında bu da vardır. Hz. îsâ zamanına kadar Benî İsrail sünnet olagelmiş, 1sâ (Aleyhissellam)'dan sonra ise hıristiyanlardan bir taife uydurdukları bazı hezeyanlarla Tevrât’ın bu hükmünü değiş*tirmişlerdir. Yahudiler sünnet olmaya devam etmektedirler.
Sünnet olmak İmam Şafii'ye göre vâcib ekser ulemaya göre ise sünnetdir. Fakat bulûğa erdikten sonra sünnet olmak onlara göre de vâcibdir.
Hitan denilen sünnet ahkâmı taharet bahsinin baş taraflarında gö*rülmüştü.
152- (151) Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki).: Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Saîd b. Müseyyeb'den, onlar da Ebû Hürey-re'den naklen haber verdi ki, ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Biz şek ket m ey e İbrahim'den daha haklıyız. Hani: Yâ Rabbi! ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster! demişti. O da : İnanmadın mı yoksa? buyur*muş. İbrahim : Hayır, İnandım! Lâkin kalbim mutmain olsun diye soruyo*rum, demişti. Allah Lût'a da rahmet eylesin. Gerçekten muhkem bir istinad-gâha sığınıyordu. Hapisde Yûsuf gibi uzun zaman kalsam çağırana mut*laka icabet ederdim.» buyurmuşlar.
(...) Bize bu hadisi İnşallah Abdullah b. Muhammed b. Esma da ri*vayet etti. (Dedi ki) : Bize Cüveyriye Mfilik'den, o da Zührî'den naklen rivayet etti. Zührî'ye de Saîd b. Müseyyeb ile Ebû Ubeyde, Ebû Hürey-^e'den, o da ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi veSellem)'den naklen Yûnus'un Zührî'den rivayet ettiği hadîs manâsında haber vermişlerdir.
153- (...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şe-bâbe rivayet etü. (Dedi ki) : Bize Verkâ, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'-dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den naklen rivayet etti.
«Allah Lût'a mağfiret buyursun, o kuvvetli bir istinadgâha sığınmıştı.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî -Kitâbul-Enbiya» ile «Kitâbu't-TefshVde, ibni Mâce «Kitâbul-Fiten-'de tahric etmişlerdir.
Hadîs şerhi ile birlikte îmam bahsinde geçmiştir.
154- (2371) Bana Ebû't-Tahir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Cerîr b. Hâzun Eyyûb'u Sahtiyanî'-den, o da Muhammed b. Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Ttesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Peygamber ibrahim (Aleyhisselam) üç yalandan başka hiç yalan söy*lememiştir. (Bunların) ikisi Allah'ın zâtına aiddir. Biri ben gerçekten pas*tayım; diğeri belki bu işi büyükleri olan şu put yapmıştır, demesidir. Bir tanesi de Sâro hakkındadır. İbrahim yanında Sere olduğu halde bir ceb*barın memleketine gelmişti. Sâre insanların en güzeli idi. İbrahim ona : Bu cebbar senin benim karım olduğunu bilirse, senin için bana galebe çalar. Binâenaleyh sana sorarsa kendinin kız kardeşim olduğunu haber ver. Çün*kü sen İslâm'da benim kıt kardeşimsin. Zira yeryüzünde senle benden baş*ka muslöman bilmiyorum, dedi. Vaktaki Cebbâr'ın memleketine girdiler. Onun bir adamı Sâre'yi gördü. Ve Cebbar'a vararak : Gerçekten senin memleketine öyle bir kadın geldi ki, bu kadının senden başkasına âid ol*ması yakışık olmaz, dedi. Cebbar hemen Sâre'ye adam göndererek onu getirtti. İbrahim (Aleyhisseîâm) namaza kalktı. Sâre, Cebbâr'ın yanına gi*rince Cebbar elini ona uzatmaktan kendini alamadı. Fakat eli şiddetli bir şekilde yakalandı. Bunun üzerine Cebbar ona : Allah'a dua et de elimi salsın! Sana bir zarar vermîyeçeğim, dedi. O da bunu yaptı. Fakat Cebbar saldırışım tekrarladı. Ve eli ilk defakinden daha şiddetli şekilde yakalan*dı. Cebbar, Sâre'ye deminkinin mislini söyledi. O da yaptı. Fakat Cebbar aynı hareketi tekrarladı. Ve eli İlk İkiden daha şiddetli şekilde yakalandı. Artık Cebbar: Allah'a duâ et, benim elimi salıversin. Allah şahidim olsun sana bir zarar vermiyeceçiim, dedi. O da bunu yaptı ve Cebbâr'ın eli sa*lındı. (Bu sefer) Cebbar, Sâre'yi getiren adamı çağırarak : Sen bana an*cak bir şeytan getirmişsin, bana insan getirmemişsin! Bunu hemen memle*ketimden çıkar. Hficeri de ona veri» dedi.
Râce diyor ki: Sâre yürüyerek döndü, geldi. İbrahim (Alcyhisselam) onun geldiğini görünce ona: Ne haber? diye sordu. Sâre : Hayırdır, Allah facirin elini men etti. Bana da bir hizmetçi İhsan etti, dedi.
Ebû Hüreyre: «Ey gökyüzü suyunun oğullan! İşte anneniz bu katlin*dir,» demiş.
Bu hadîsi Buhârî «Nikâh», «Büyü'» ve «Enbiya» bahislerinde tahric etmiştir.
Ma'zirî diyor ki: «AHah'dan gelen bir hükmü tebliğ hususun*da yalan söylemekten bütün peygamberler ma'sumdurlar. Bu husustaki yalanın azı çoğu müsavidir. Ama tebliğ kabilinden olmayıp sıfatlardan sayılan dünya umuruna aid ufak ,bir yalanın vukuu mümkün müdür, de*ğil midir. Bu hususta selefle halefden İki meşhur kavil rivayet olunmuştur.>
Kaadî Iyâz da şunları söylemiştir : «Sahîh olan şudur ki: Teb*liğe ait husûsatta peygamberlerin yalan söylemesi tasavvur olunamaz. Kü*çük günahları onlara caiz görelim, görmeyelim ve keza söylenen yalan az olsun, çok olsun hüküm budur. Çünkü nübüvvet makamı yalana tenezzül etmez. Yalanı caiz görmek Peygamberlerin sözlerine itimadı kaldırır.>
Hz. 1brâhim'in Allah'ın zatına ait söylediği iki yalanla Sâre hakkında söylediği, bir yalandan murad hakikatte yalan değil, ancak mu*hatabın anlayışına nisbetle yalandır. Çünkü îbrâhim (Aleyhisseîâm) tevriye yapmış ve Sâre hakkında İslâm'da kız kardeşim, demiştir. Zahiren tevriye olan bu sözün bâtını bir hakikattir. Çünkü bütün müslü-manlar birbirinin din kardeşidirler. Bu sözün tevriye değil de yalan oldu*ğunu kabul etsek zâlimin zulmünü def için yalan söylemek yine caizdir.,
Bütün fukaha ittifak etmişlerdir ki, zâlimin biri gelerek bir kimse*den evinde gizlediği şahsı öldürmek için istese yahut elinde emanet bu*luna bir malı gasbetmeye çalışsa, hâne sahibinin gizleyip inkâr etmesi vâcib olur. îşte bu caiz hattâ vâcib bir yalandır. Zulmü def için meşru olmuştur. Peygamber (SaHaîlahü Aleyhi ve Selİem) bu gibi zahiren yalan gö*rünen şeylerin haram olan yalan da dahil olmadığına tenbihde bulun*muştur.
Hz. îbrâhim'in Allah Teâlâ'nın zatına ait yalanlan yıldızlara bakıp: Ben hasta olacağım demesi ve böylelikle küffarla birlikte onların bayramlarına iştirakden kurtulması, bir de; bu işi koca put yapmıştır, demesidir. Halbuki küçük putları kendisi kırmıştı. Sâre hakkındaki sözü dahi hakikatte Allah'ın zâtına aittir. Çünkü zâlimi zinadan men et*mek için söylenmiştir. Ancak bunda kâfir zâlim için bir haz ve menfaat bulunduğundan ötekilerden ayrılmıştır.
Cebbar: Zâlim demektir. Bununla kimin kastedildiği ihtilaflıdır. Ba*zılarına göre Mısır hükümdarı Amr b. Îmriil-Kay s 'dır. Bir takımları Ürdün hükümdarı Sâdût olduğunu, daha başka*ları Süfyân b. Arvan nâmmdaki Harran hükümdarı idiğini söylemişlerdir. Siyer ulemâsının beyânına göre İbrahim (Aleyhisselam) bir müddet Şam'da kalmış, sonra orada kıtlık zuhur ederek Hz. Sâre ile birlikte Mısır’a gitmiştir. Orada f iravn sü*lâlelerinin ilk hükümdarına tesadüf etmiş. Bu adam uzun zaman yaşamış. Bir zâlim imiş. Hadîsin bir rivayetine göre zâlim ve cebbar Firavn evvelâ Hz. ibrahim'e haber göndererek huzuruna celbetmiş. Ve ona bu kadının kim olduğunu sormuş. Hz. îbrâhim kız kardeşi olduğunu söylemiş. Sonra Sâre'ye bunu haber vererek, sorulursa onun da aynı şeyi söylemesini tenbih etmiştir. Cebbâr'ın âdeti evli kadınlara tecavüz-müş. Hz. Sâre'yi huzuruna getirdiklerinde hemen tecavüze yeltenmiş-se de eli şiddetle tutulmuş hattâ bir rivayette göğsüne kadar olan kısmı kurumuştur. Bunu görünce Hz. Sâre 'den aman dilemiş, kurtulması için Allah'a dua etmesini istemiş, bir daha tecavüze yeltenmiyeceğine söz vermis Hz. Sâre de dua etmiş, neticede Firavn'ın eli eski haline dön*müşse de zâlim Firavn verdiği sözü hemen unutarak tekrar tecavüze kal*kışmıştır. Bu üç defa tekerrür etmiş. Nihayet sözünde durmuş ve Hz. Sâre'nin bir şeytan olduğu kanaatına vararak onu getireni çağırtmış ve Sâre'nin derhal Mısır toprağından çıkarılmasını, kendisine Hâcer nammdaki hizmetçinin de hediye edilmesini emretmiştir. Çün*kü îslâmiyetten önce insanlar cin ve şeytan meselesini son derece büyül*tür, görülen her hârikanın onlar tarafından yapıldığına inanırlardı. Hz. Sâreye, Hâcer'i bağışlamasının sebebi, onun cin olduğuna inan*ması ve zarar getirmesinden bu suretle kurtulmak istemesi olsa gerektir.
Zâlim hakkında Hz. Sâre'nin duası şu olmuştur: «Allahim! Bi*lirsin ki, Sana ve Resulüne iman etmiş bir kimseyim. Namusumu da korumuşumdur. Binâenaleyh fou kâfiri bana musallat kılma.»
Hz, Ebû Hüreyre 'nin : «Ey gökyüzü suyunun oğulları» tâ*birinden murad bütün Arablardır. Nesepleri saf ve hâlis oldukları için onları safi semâ suyuna benzetmiş olması muhtemeldir. Bazıları Arabların ekseriyetle hayvancılıkta ve gökyüzünden inen yağmurun suladığı mera ve nebatlarla geçindikleri için bu tâbiri kullandığını söylemişlerdir. Kaadî lyâz'a göre: Bu sözle Ebû Hüreyre yalnız ensarı kasdetmiştir. Çünkü onların uzak dedelerinden birinin İsmi yağmur suyu manâsına gelen «Mâû's-Sema»'dır.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- Kardeşim sözüyle din kardeşini kasdetmek meşru'dur.
2- Zâlim hükümdarın ihsanını ve müşrikin hediyesini kabul etmek I caizdir.
3- Halisane edilen dua makbul olur.
4- Başına herhangi bir musibet gelen kimsenin namaza koşması men-duptur.
5- Hadîs-i şerif İbrahim (Aleyhisselâm) 'in mucizesine de*lildir.