Bir Şey İstendiğinde Asla: «Yok!..» Demediği ve İlhamını Çokluğu Babı
56- (2311) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkid rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, İbni Münkedir'den rivayet etti. O da Câbir b. Abdillah'dan dinlemiş. Câbir şöyle demiş: Resûlüilah (SaUa'.uıhii Aleyhi ve Seliemyden bir şey istenirse asla yok demezdi.
(...) Bize Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eşcaî rivayet etti. H.
Bana Muhammed h. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman (yâni İbni Mehdi) rivayet etti. Her iki râvi Süfyan'dan, o da Muhammed h. Münkedir'den naklen rivayet etmişlerdir, tbni Münke-dir: Ben Câbir b. Abdillah'ı şöyle söylerken işittim, diyerek tamamen yu-karki hadîsin midini rivayet etmiştir.
57- (2312) Bize Âsim b. Nadr Et-Teymî rivayet etti. (Dedi ki) : Bi*ze Hâlıd (yâni İbni Haris) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd, Mûs;ı b. Enes'den, o da babasından naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : İslâm devrinde Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Seliem)'den bir şey istendiyse onu mutlaka vermiştir. Kendisine bir adam geldi de ona iki dağ arası koyun verdi. Bunun üzerine adam kavmine dönerek :
— Ey kavmim, müslüman olun! Çünkü Muhammed öyle ihsanda bu*lunuyor ki, yokluktan korkmuyor, dedi.
58- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun, Hammad b. Seleme'den, o da Sâbİt'ten, o da Enes'den naklen rivayet etti ki: Bir adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den iki dağ arası (nı dolduracak) koyun istemiş, o da vermiş. Arkacığın-dan adam kavmine gelerek:
__ Ey kavmim, Müslüman olun! Vallahi Muhammed öyle ihsanda bu*lunuyor ki, fakirlikten korkmuyor, demiş.
Etıes şunu söylemiş : Bir adam ancak dünyayı murad ederek Müs*lüman oluyor. Fakat Müslüman olur olmaz İslâmiyet onun nazarında dün*yadan ve dünya üzerindekilerden daha makbul oluyordu.
59- (2313) Bana Ebu't^Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh de rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şihab'dan naklen haber verdi. İbni Şihab şöyle demiş : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fetih «azasını yaptı ve Mekke'yi fethetti. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beraberindeki müslümanlarla (gaza*ya) çıktı ve Huneyn'de harb ettiler. Allah dinine ve müslümanlara yar*dım etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o gün Safvan b. Ümeyye'ye yüz tane deve verdi. Sonra yüz daha, sonra yüz daha ilâve etti.
ibni Şihâb şöyle demiş: Bana Saîd b. Müseyyeb rivayet etti ki: Saf-vân : Vallahi Resûlüllah (Saltaliahü Aleyhi ve Sellem) bana verdiğini verdi. Ama kendisi bana insanların en menfuru idi. Bana vermekte devam etti. Nihayet nazarımda insanların en sevimlisi oldu, demiş. Bu rivayeti Buhârî «Kitâbu'l-Edeb»'de tahric etmiştir.
Hadîsin birinci rivayetinde bir adam denilerek ismi zikredilmeyen zat Safvan b. Ümeyye 'dir. Nitekim müteakib rivayette ismi tasrih edilmiştir. Hz. Safvân 'in künyesi Ebû Vehb 'dir. Mekke 'nin fethinden sonra müslüman olmuştur. Hııneyn ve Tâif gaza*larına müşrik olduğu halde iştirak etmiştir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisine ganimetten yüzer yüzer deve verince Safvan onun hak Peygamber olduğuna kanâat getirmiş ve : «Allah'a şehadet ederim bu cömertliği bir peygamberden başka kimse yapamaz» diyerek müsliv-man olmuştur. Hz. Satvân'a verilen iki dağ arası koyundan murad koyunların çokluğudur. Yâni ona iki dağ arasını dolduracak kadar çok koyun vermiştir. Bu koyunlar Huneyn'den alınan ganimetlerdi. Re*sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Safvan ve emsaline ver*diği bu atıyyeler onun sonsuz cömertliğine en açık delildir. Aliyyül-Kâar i «Şifa» şerhinde bu babda şunları söylemiştir: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin bu gibilere bol atıyyeler vermesi bunların kü*für derdinden ancak böylelikle kurtulacaklarını bildiği içindir. Çünkü rnâ-hir doktor hastaya münasib olan ilâcı verir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de Müellefe-i Kulübün derdi mal ve hayvan olduğunu görmüş, onları kendilerine en güzel develer vermek suretiyle tedavi etmiş. Böy*lece küfür nıkmetinden kurtulup İslâm nimetine nail olmuşlardır.»
Müellefe-i Kulub: Kalbleri İslâm'a yatıştırılmak için kendilerine mal verilen insanlardır. Bunların bir takımı müslüman olmuş, fakat kalbleri henüz İslâmiyete yatışmamıştı. Bir takımı ise henüz müslüman olmamış, lâkin müslüman olmaları ümid ediliyordu, Müellefe-i Kulübün müslüman olanlarına ganimetten mal vermenin caiz olduğu hususunda hilaf yoktur. Yalnız onlara zekât verilip verilmiyeceği ihtilaflıdır. Kâfir olanlarına ge*lince onlara zekât verilmez. Zekâttan başka mallardan verilip verilemiye-ceği ihtilaflıdır.
Hâsılı Safvan başta olmak üzere kendilerine bol atıyyeler ve*rilen Müellefe-i Kulub birer birer Müslüman olmuş, İslâm'ın nuru ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bereketi ile çok geçmeden eski düşmanlıkları mahabbete inkılâb etmiş, kalblerinde imanın hakikati par*layarak dünkü düşmanları Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dünyada en sevdikleri insan, buğzettikleri İslâmiyet'te uğrunda canlarını feda et*tikleri dünyalardan daha kıymetli varlıkları hâline gelmiştir,
60- (2314) Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyâıı b. Uyeyne, tbni Münkedir'den rivayet etti. O da Câhir b. Abdillah'dan dinlemiş. H.
Bize İshâk da rivayet etti, (Dedi ki): Bize Süfyâıı İlmi Münkedir'*den, o da Câbir'le Amr'dan, onlar da Muhammed b. Âlî'den, o da Câbir'-den naklen biri diğerinin rivayetine ziyade ederek hater verdi. H.
Bize İbni Ebî Ömer dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Süf*yâıı şunu söyledi : Ben Muhammed b. Münkedir'i, Câbir b. Abdillah'dan dinledim, derken işittim.
Süfyân demiş ki: Ben Amr b. Dinar'ı dahi Muhammed b. Alî'den nak*len rivayet ederken işittim. (Demiş ki) : Ben Câbir b. Abdillah'dan din*ledim. Onların biri diğerinin rivayetine ziyade etmiştir. Câbir demiş ki : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliern):
«Bize Bahreyn'in malı gelmiş olsa cana muhakkak şu kadar, şu kadar ve şu kadar verirdim.» buyurdular. Ve eliyle bütün mala işaret ettiler. Der*ken Bahreyn'in malı gelmeden önce Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellemı vefat etti. Bu mal onun vefatından sonra Ebû Bekr'e geldi. O da bir del-Iâla emrederek:
— Her kimin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellerin 'de alacak bir va'-di veya borcu varsa hemen gelsin! diye seslendi. Bunun üzerine ben kal karak :
— Gerçekten Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bize Bahreyn'in malı gelmiş olsaydı, sana şu kadar, şu kadar ve şu kadar verirdim.» buyurmuştu, dedim. Ebû Bekr bir avuç aldı. Sonra bana : Bunları say, dedi. Saydım. Beşyüz çıktılar. Müteakiben : Al iki mislini daha, dedi.
61- (...) Bize Muhammed b. Hatim b. Meymûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İbnü Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Dinar, Muhammed b. Alî'den, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi: Râvi demiş ki: Bana Muham*med b. Münkedir de Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Câbir şöy*le demiş : Peygamber (Sallalktiıü Aleyhi ve Seüem) vefat edince Ebû Bekr'e Alâ b. Hadramî tarafından mal geldi. Bunun üzerine Ebû Bekr her kimin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'de alacağı veya onun tarafından ve*rilmiş bir vadi varsa bize gelsin... dedi.
Râvi tbni Uyeyne hadîsi gibi rivayet etmiştir.
Bu hadîsi Buhârî «Kefale», «Humas», *Meğazı» ve «Şehâdat» bahislerinde tahric etmiştir.
Bahreyn; Basra ile Umman arasında bir yerdir. Oraya Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) vali olarak Alâ b. Hadramî'yi göndermişti. Bahreyn 'den gelmesi beklenilen mal cizye (ver*gi malı idi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu mal gelmiş olsa Hz. C â b i r 'e ondan üç avuç vereceğine işaret buyurmuştu. Hz. Ebû Bekr 'in üç avuç vermesi bundandır. Yâni Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellemjin va'dini yerine getirmiştir. Her avuçta beşyüz altın veya gü*müş çıktığına göre üç avuçta Hz. Câbir'e binbeşyüz altın veya gümüş verilmiş demektir.
Gelen malların altın mı, yoksa gümüş mü olduğu tasrih edilmemiştir.
Hadis-i Şerif'ten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
1- Bâzı ulemâya göre sahabeden olan âdil bir kimsenin haberi ka*bul olunur. Velevki bu haber kendisine bir menfaat celbeder mahiyette olsun. Çünkü Ebû Bekr Radiyallahü anh Hz. Câbir'den iddia*sının doğruluğuna şahit istememiştir.
2- Cumhuru ulemâya göre verilen va'di yerine getirmek müstehab-dır. Hanefîlerin mezhebi de budur. Mâli kîler 'den bazı*ları vâcib olduğunu söylemişlerdir. Şâfiiyye ulemâsından bazıları bu hadîsle istidlal ederek Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) hakkında va'dini yerine getirmek vâcibdir. Çünkü bu onun hasaisindendir, demiş-lerse de hadîste gerek vucûba, gerekse hususiyete delâlet eder bir şey yoktur.