Cennetin Şehide Sabit Olması Babı
143- (1899) Bize Saîd b. Arar el-Eş'as ile Süveyd b. Saîd rivayet ettiler. Lâfız Saîd'indir. (Dedi ki): Bize Süfyân, Amr'dan naklen haber verdi. O da Câbir'i şunu söylerken işitmiş: Bir adam :
— Ben öldürülürsem nerede olurum yâ ResulâSlah? Dedi.
«Cennette!» buyurdu. Bunun üzerine elinde bulunan hurmaları at*fı. Sonra öîdürülünceye kadar çarpıştı.
Süveyd'in hadîsinde: Uhud harbi günü bir adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e dedi ki...» cümlesi vardır.
Bu hadisi Buharî «Kitâbü'l-Megâzi>'de; Nesâî «Cihad» bahsinde tah-rîc etmişlerdir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e sual soran zatın Umeyr b. Humân olduğu söylenir.
«Et-Tevdîh» adlı eserde: «Bu zât Umeyr b. Humâm b. Cemûh el-Ensârî ıdir. Saîıâbe arasında ondan başka Umeyr b. Humâm yoktur.» denilmektedir.
Bu hadîsde suâlin Uhud harbinde sorulduğu bildiriliyor. Babı*mızın Hz. Enes rivayetinde ise vak'anın Bedir gazasındatiği görülüyor. Aynî: «Zahire göre bunlar iki zatın başına gelmiş iki hâdisedir; doğrusu da budur.» diyor.
Hadîs-i şerif: şehidin cennetlik olduğuna; hayıra koşmanın lüzumuna delildir.
144- (1900) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bİze Ebû Üsâme, Zekeriyyâ'dan, o da Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan nak*len rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Benî Nebît (kabilesin)'den bir zât Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e geldi. H.
Bize Ahmed b. Cenâb el-Missîsî de rivayet etti. (Dedi ki): Bİze îsâ (yâni Ibnİ Yûnus) Zekeriyyâ'dan, o da Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen rivayet etti. Berâ' şöyle demiş :
Ensar'm bir kabilesi olan Benî Nebit'den bîr adam gelerek : Ben Allah'dan başka ilâh olmadığına; senin Allah'ın kulu ve Resulü oldu*ğuna şehâdet ederim., dedi. Sonra ilerledi; ve öldürülünceye kadar harb-etti. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bu adam, az amel işledi ama çok ecir kazandı!» buyurdular.
Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bu hadisi şehidin yüce mertebesine ve yüksek makamına bir şehâdettir. Bâzı amellerde bu im*tiyaz vardır. Meselâ: Kelime-i tevhîd böyledir. Ona hiç bir şey denk olamaz.
145- (1901) Bize Ebû Bekir b. Nadr b. Ebi'n-Nadr ile Harun b. kbdillâh, Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Lâfız-arı birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize' Hâşim b. Kaasinı rivayet etti. ('Dedi kî): Bize Süleyman —ki, Ibni'l-Muğira'dır— Sâbit'den, o da Enes ). Mâlik'den naklen rivayet etti. (ŞÖyle demiş) :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Büseyse'yi [30], Ebû Süfyân'-m kervanı ne yaptığını görmek için casus olarak gönderdi. Büseyse evde ben ve Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den başka kimse yokken geldi. (Râvî: Kadınlarından, birini istisna edip etmediğini bilmiyorum demiş.) Ve kendisine gördüğünü anlattı. Az sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (dışarı) çıkarak konuştu ve şunian söyledi :
«Bizim bîr isteğimiz var! Kİmİn hazır hayvanı varsa hemen bizimle bir*likte binsin!..» «Bunun üzerine bazı kimseler Medine'nin yukarısında bulunan binek hayvanlarım almak için ondan izin istemeye başladılar. Fa*kat o: «Hayır! Yalnız hayvanı hazır oian (binecek)!» buyurdu.
Sonra Resûlüllah (Salîaüahü Aleyhi ve Seîlem) 'Ie ashabı yoîa revan oldular. Ve müşriklerden önce Bedr'e vardılar. Müşrikler de geldi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve S ellem) :
«Ben başında olmadıkça sakın sizden hiç bir kimse bir şeye ilerlemesin!» buyurdu. Derken müşrikler yaklaştı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de :
«Kalkın! Genişliği göklerle yer kadar olan cennete!..»"buyurdu. Umeyr b. Hunıâm El-Ensârî :
— Yâ Resûîâllah! Genişiği göklerle yer kadar olan cennet ha? Dedi. «Evet!» buyurdular. Umeryr :
— Hele hele!.. Dedi. Resûlüliah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem): «Seni hele hele demeye sevkeden nedir?» diye sordu. Umeyr:
— Hayır vallahi yâ Resûîâllah! Cennet ehlinden olmamı ümîd et*mekten başka bir şey yok! dedi.
«Öyle ise sen onun ehlindensin!» buyurdular. Bunun üzerine Umeyr torbasından birkaç hurma çıkararak onlardan yemeye başladı. Sonra şunları söyledi :
—Eğer ben bu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam bu gerçek*ten uzun bir hayâttır!.. Hemen elindeki hurmaları attı. Sonra öldürülün-ceye kadar müşriklerle harbetti.
«Bah bah» kelimesi hayır hususunda bir işi büyültmeye delâlet eder. Bu kelime «bahin bahin» şeklinde de okunur.
Ulemâdan bazılarına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem/in; «Senİ hele hele demeye sevk eden nedir?» diye sormasından Hz. Umeyr biraz telâşlanmış; kendi sözünü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimizin düşünmeden söylenmiş şaka gibi bir şey telakki ettiğini sanmıştır. Cevabına yeminle başlaması bundandır.
«Bu gerçekten uzun bir hayattır.» cümlesinden murâd: acele şehid olmak istediğini bildirmektir. Netekim bunu söyler söylemez hurmaları atmış; ve savaşa atılarak şehîd düşmüştür.
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:
1- Harbler.de düşmanın halini anlamak için casus kullanmak caiz*dir.
2- Harbde kumandanın niyetini gizli tutup nereye hücum edeceğini bildirmemesi müstehabtir. Zira hücum edeceği yeri ve zamanı bildirirse düşman bunu duyarak tedbîr alabilir.
3- Harbde küf farın içine dalarak kendini şehîd olmaya ma'ruz bırakmak cumhuru ulemaya göre kerahetsîz caizdir.
146- (1902) Bİze Yahya b .Yahya Et-Temîmî ile Kuteybe b. Saîd rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Kuteybe: Haddesena tâbirini kul*landı.) Yahya: Bize Ca'fer b. Süleyman, Ebû Imrân El-Cevnî'den, o da Ebû Bekir b. Abdillâh b. Kays'dan, o da babasından naklen haber verdi., dedi. Babası şöyie demiş: Ben babamı düşman karşısında iken şunu söy*lerken ıdinledim: Resûiüllah (Sollallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Muhakkak cennet kapıları kılıçların gölgeleri altındadır.» buyurdu. Bunun üzerine pejmürde kılıklı bir adam ayağa kalkarak:
— Yâ Ebâ Mûsâ! Bunu Resûiüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) söy*lerken sen mi işittin? Dedi. Ebû Mûsâ :
— Evet! Cevabını verdi. Derken arkadaşlarına dönerek :
— Sizlere selâm eylerim! Dedi. Sonra kılıcının kınım kırarak attı. Sonra kılıcı ile düşmana yürüyerek öldürülünceye kadar onunla vurdu.
Ebû Mûsâ, râvi Abdullah b. Kays'm künyesidir. Nevevî'nin.beyânına göre ulemâ: «Bu hadîsin mânâsı: cihâd ve harbe iştirak cennete girmenin yolu ve sebebidir.» demişlerdir. Yahud kılıçlar, harbde düşmana yaklaşmaktan kinayedir. Burada hassaten kılıçların zik*redilmesi araplarm ekseri silâhları kılıç olduğundandır. Yahud hadisden maksad: cihadın neticesi cennettir, demektir. Bu takdirde hadîs bir teşbîh-i beliğ olur.
147- (677) Bize Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Affân rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki): Bi*ze Sabit, Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Enes şöyle demiş :
Bir takım insanlar Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Bize* Kur'ân ve sünneti öğretecek adamlar gönder! Dediler. O da ken*dilerine Ensardan Kurrâ' ednilen ve içlerinde dayım Haram da bulunan yetmiş kişi gönderdi. Bunlar .Kur'ân okuyor; geceleri ders alıp öğreniyor, gündüzleri de su getirip mescide koyuyor; odun top'nyıp salıyor; onunla Sofa halkına ve fakirlere yiyecek satın alıyorlardı. İşte bu zevatı Pey*gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onlara gönderdi. Ama daha yerleri*ne varmadan önlerine çıkarak onları Öldürdüler. Onlar da :
— Allahım! Bizden Peygamberimize ilet ki, biz sana kavuştuk. Ve senden razı olduk; sen de bizden razı oldun! Dediler.
Bir adam da Enes'üı dayısı Harâm'a arkasından gelerek onu okla yaraladı: hattâ oku geçirdi. Bunun üzerine Haram :
— Kâ'be'nin Rabbine yemin ederim ki muvaffak oldum! Dedİ. Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ashabına :
«Şüphesiz ki dîn kardeşleriniz öldürüldüler. Hem de şunu söylediler : Allahım! Bizden Peygamberimize ilet ki, biz sana kavuştuk: ve senden razı olduk. Sen de bizden razı oldun!» buyurdular.
Bu hadîsi Buharı «Cihâd» ve «Megâzî» bahislerinde tahric etmiştir.
Bahis mevzuu vak'a tarihlerde «Bi'ri Maune» vak'ası nâmı ile anılır. Bu vak'a hicretin dördüncü yılında olmuştur. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelen hey'et Benî Sü1eym kabile*sine mensûb idiler. Burada gelenlerin Kur'an ve hadis öğretecek kimseler istedikleri bildiriliyor. Buhârî'nin «Megâzî» bahsindeki rivayetinde, Benî Sü1eym‘m Ri'1- Zekvân, Usayye ve Beni Lahya kollarının Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellevı)'den düş*manlarına karşı imdad istedikleri görülüyorsa da şüphesiz hâdise birdir. İhtimal gelen hey'et hem Kur'an ve hadîs öğretecek hern de icabında düş*mana karşı yardım edecek kimseler istemişlerdir.
Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) bunlara yetmiş kişilik güzide bîr irfan ordusu göndermişti, içlerinde Hz. Enes b. Mâlik 'in dayısı Haram b. Mİlhân da vardı. Hey'et «Bi'r-i Maûne» denilen bir kuyunun yanma varınca içlerinden Hz. Haram'ı Müş*riklerin reisi olan Âmir b. Tufey1'e gönderdiler. Peygamber (SaV.allahü Aleyhi ve Sellem) efendimiz bu adamdan emin değildi. Onun için gelen hey'ete hemen icabet edivermemiş; endişesini bildirmişti. Fakat gelenler j^üzde yüz te'mînatta bulununca muvafakat göstermişti. Netice Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in endişesinde haklı olduğunu gösterdi. Âmir, Hz. Harâm'ı şehid etti. Haram (Radiyallahû anhûma/m: «muvaffak olduin!» diyerek ettiği yemin <
Hz. Haram dönmeyince arkadaşları onu aramak için yola çık*mış; fakat yolda Amir'in adamları tarafından şehîd edilmişlerdi. Bu zevatın şehîd edildiklerini ve son demlerinde söyledikleri sözleri Pey*gamber (SallallahüAleyhweSellem)'e Cebrail (aleyhisselâm) haber vermiştir. Bu cihet Buhâri'nin rivayetinde açıkça zikredilmiştir.
Hadis-i Şeriften Çıkarılan Hükümler:
1- Mescide, içmek ve temizlenmek için su koyarak sebîî yapmak caizdir. Ashab-ı kiram Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) zamanın*da, isteyen yesin diye mescide hurma salkımı asarlardı. Nevevî : «Bunun cevaz ve fazileti hakkında hılâi yoktur.» diyor.
2- Mescide evlerde olduğu gibi so/a yapmak ve orada yatmak caiz*dir. Resulülîab. (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) efendimizin gönderdiği bu yet*miş kişi Mescidâ Nebevî'nin sofasında yatarlardı. Onun için kendilerine eshab-i sofa denilirdi.
3- Hadîs-i şerîf sadakanın ve sadaka için helâl kazancın faziletine delildir.
4- Bu hadîsde şehîdlerin fazileti ve Teâlâ Hazretleri ile şehîdler arasındaki karşılıklı riza göze çarpmaktadır. Ulemanın beyanlarına göre Allahm şehîdlerden rızâsı amel ve tâatlanndan, şehidlerin Allahdan rızâ*sı, da ikram ve ihsanından dolayıdır.
148- (1903) Bana Muhammed b. Hatim de rivayet elti. (Dedi ki): Bize Behz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğira, Sâbit'den rivayet etti. (Demiş ki): Enes şunları söyledi: Bana da kendi adı ve*rilen amcam Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem) 'le birlikte Bedir'de bulunmadığını söyledi. Bu ona güç gelmiş. (Dedi ki) :
Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bulunduğu ilk harbde bu*lunmadım. Allah bana bundan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel*lem) 'le birlikte bir harb gösterdi ise işte ne yaptığımı Allah görüyor!..
Başkasını söylemekten çekindi. Sonrtı ResûİüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'le birlikte Uhud gününde bulundu. Karşısına Sa'd b. Muâz çıktı. Enes ona :
— Yâ Ebâ Amr, nereye? Ah (şu) cennetin kokusu!.. Onu Uhud'un yanında buluyorum! Dedi. Arkacığından küffarla harbetti. Nihayet Öldü*rüldü. Ve cesedinde kimi vurmadan, kimi yaralama ve ok izinden seksen küsur yara bulundu. Kız kardeşi —halam— Rubeyyi' binti Nadr :
— Kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıyabildim! Dedi. Ve şu âyet indi: «Mü/mınlercîen Öyle adamlar kî, Allah'a verdikleri sözde sâdık kaldılar. Onlardan bazısı vefat etti; bazısı da bekliyor. Ama hiç bir tebdil yapmadılar, Bu âyetin onunla arkadaşları hakkında indiğini sa*nırlardı.
Bu Hadîsin benzerini Buhârî «Cİhâd» bahsinde tahrîc etmiştir.
Hadîsin râvîsi Enes b. Mâlik, yararlıklarından bahsettiği amcası da Enes b. Nadr 'dır. Hadîsin muhtelif rivayetlerinden anlaşılıyor ki, Hz. Enes b. Nadr Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in ile iştirak ettiği gazada yâni Bedîr'de bulunamamasma çok üzülmüş ve: «Yâ Resûlâllah, senin müşriklerle yaptığın ilk cenkte bulu*namadım ama Allah bana müşriklerle cengi nasib ederse ne yapacağımı görecektir!» demiş. Bilâhare kendisine Uhud harbî nasîb olmuş. Orada müsîümanlarm bozulduğunu görünce: «Aİlahım, bunların yaptıklarından dolayı senden özür dilerim. Bu müşriklerin yaptıklarından da sana berâet arzederim!» demiş. Bu arada karcısına bozgun halde Sa'd b. Muâz çıkmış. Evs kabilesinin reîsi olan bu zât o gün Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber yerinden sabit kalanlardanmış. Enes (Radiyallahû anhûm) ona Müslîmİn rivayetinde: «nereye?» Buhâri'nin rivayetinde: «Yâ Sa'd b. Muâz! Cenneti! (dilerim) Yemin olsun onun kokusunu Uhud'un yanında buluyorum.» diye seslenmiş. Ve harbe atıl*mış...
Hz. Sa'd: «Yâ Resûlâllah! Ben onun yaptığını anlatmaya kaadir değilim* demiş. «Onu (yâni cennetin kokusunu) Uhud dağının yanında buluyorum!» sözü hakkında İbni Battal ve başkaları şunları söy*lemişlerdir: «Bu sözün .hakikat olması muhtemeldir; ve Hz. Enes hakîkaten cennetin kokusunu duymuştur. Yahud güzel bir koku hissetmiş de onu cennet kokusu diye artmıştır, Şehidler için hazırlanan cenneti gözü*nün önüne getirerek onun burada savaş meydanında olduğunu tasavvur etmiş olması da caizdir. Bu takdirde mânâ şöyle olur: «Ben pekâlâ biliyo*rum ki cennet bu yerde kazanılır. Bundan dolayı ona can atıyorum.»
Hz, Enes'in tanınmaz hale gelmesi, aldığı seksen küsur yaradan ve müşrikler tarafından ağzı, burnu ve sair uzuvları kesildiğîndendir.
Hadîs-i şerif: Enes b. Nadr (Radiyallahû anhûmaj'ın fazile*tine ve cihadda bezli cân etmenin caiz olduğuna delildir.