Emir Olmayı İstemenin ve Buna Hırs Göstermenin Yasak Edilmesi Babı
13- (1652) Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hâzim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân b. Semûra rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Ya Abdurrahman! Emirliği isterrte! Çünkü isteyerek sana verilirse onunla baş başa bırakılırsın! İstemeden sana verilirse onun uğrunda yar*dım görürsün.»
(...) Bİze Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid h. Abdillâh Yûnus'dan rivayet etti. H.
Bana Alî b. Hucr Es-Sadî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin Yûnus'la Mansûr'dan ve Humeyd'den rivayet etti. H.
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Siraâk b. Atiyye ile Yûnus b. Ubeyd'den ve Hişâm b. Hassan*dan naklen rivayet eyledi.
Bu râvüerİn hepsi Hasen'den, o da Abdurrahmân b. Semura'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen Cerîr'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.
Bu hadîsi Buhâri «Kitâbü'I-Eymân ve'n-Nüzûr» ile «Ahkâm» ve «Keffârât» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Harâo'da; Tirmizî «Eymân»'da; Nesâî «Kaza» ve «Siyer» bahislerinde muhtelif râvi-' lerden tahrîc etmişlerdir.
İmaret: Emirlik, hâkimlik demektir. Hadîste geçen «ükilte» kelimesi birçok nüshalarda bu şekilde rivayet edilmişse de Kaadî Iyâz bunun yanlış olduğunu söylemiştir. Doğrusu «vükilte»'dir. Vükilte : Terk edilirsin mânâsına gelir. Hadîsten murâd şudur : Valilik, kaymakamlık gibi bir hükümet işi isteme! Çünkü güç bir iştir. Onu herkes yapamaz. Eğer nefsim arzu ediyor diye istersen o işde yalnız başına bırakılır; Al*lah'ın yardımını görmezsin, ama istemeden sana verilirse kabul et; bu takdirde Allah sana yardım eder.
Hadîs-i şerif hükümete ait bir vazife İstemenin mekruh olduğuna de*lildir. Burada allâme Aynî: «Mücerred istemek mekruh ise rüşvet vererek iş başına geçmeye çalışanın hali nice olur?» demiş; ve rüşveti verene de, alana da Allah'ın lanet edeceğini bildiren hadisi hatırlatmıştır.
14- (1733) Bize Ebû Bekir b. EM Şeybe ile Muhammed b. El-Alâ' rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme, Büreyd b. Abdillâh'dan, o da Ebû Bürde'den , o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Ben ve amcam oğullarından iki zât. Peygamber (Sailallahii Aleyhi ve in yanına girdik. O iki zâtın biri:
— Yâ Resûlâllah! Bizi Allah (Azze ve Ceıle)'nİn seni hâkim kıldığı yerlerden bazısına hâkim yap! Dedi. Öteki de Lunun gibi bir şey söyle*di. Bunun üzerine Efendimiz:
«Vallahi biz bu işe ne onu isteyen bîrini tayîn ederiz; ne de ona hırs gösteren birini!» buyurdular.
15- (...) Bize Ubeydullah b. Saîd ile Muhaınmed b. Hatim rivayet ettiler. Lâfız İbni Hâtim'indir. (Dediler ki) : Bize Yahya b. Saîd El-Kat-tân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kurre b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd b. Hilâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Eîıû Bürde rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Mûsâ şunu söyledi:
— Yanımda Eş/arîlerden iki zât olduğu halde Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSellemYe geldim. Biri sağımda diğeri solumda idi. Bunların ikisi de vazife istediler. Peygamber (Sailallahii A leyhi ve Selle/n) misvaklanıyordu. Bunun üzerine :
«Ne diyorsun yâ Ebâ Mûsâ?» yûhut «Yâ Abdallah b. Kays!» dedi. lîen de :
— Seni hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, bunlar kalp*lerinde olanı bana söylemediler. Ben bunların vazife İsteyeceklerini bile*medim, dedim. Ama dudağının altında misvakînin yükseldiğini (hâlâ) görür gibiyim. Ya «Ien» edatı ile yahut «lâ» ile (konuşarak) :
«Biz işimize, isteyeni tâyin etmeyiz! Lâkin sen git yâ Ebâ Mûsâ!» yahut «Yâ Abdallah b. Kays!» dedi. Ve onu Yemen'e gönderdi. Sonra onun pe*şinden Muâz b. Cebel'i yolladı. Muâz onun yanına varınca :
— (Ebû Mûsâ ona) Buyur etti; ve ona bir yastık serdi. Bir de baktı ki, Ebû Musa'nın yanında bağlı bir adam var!
— Bu kim? diye sordu. Ebû Mûsâ:
— Bu bir yahudi idi; müslüman oldu. Sonra tekrar kendi dînine, kö*tülük dînine döndü ve yahudî oldu, dedi. Muâz:
— Bu adam öldürülünceye kadar oturmam! Allah'ın ve Resulünün hükmü budur, dedi. Ebû Mûsâ :
— Otur! Evet! Dedi. Muâz :
— O öldürülünceye kadar oturmam! Allah'ın ve Resulünün hükmü budur! Dedi. Bu üç defa tekerrür etti. Nihayet onun öldürülmesini emret*ti; ve öldürüldü. Sonra (Muâz'la Ebû Mûsâ) geceleyin namaz kılmayı müzâkere ettiler, de biri (yâni Muâz) :
— Bana gelince : Ben hem uyurum hem namaza kalkarım. Uykum esnasında da namazımda umduğumu umarım! Dedi.
Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu istitâbeti'l-Mürteddîn» ile «İcâre» ve «Ahkâm» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Hz. Ebû Mûsâ El-Eş'arî 'nin ismi Abdullah b. Kays'dır. Râvi, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i Efendimizin:
«Yâ Ebâ Mûsâ» mı yoksa «Yâ Abdullah b. Kays» mı dediğinde şekk ettiği gibi «Ien» edatı ile mi yoksa «lâ» ile mi söz ettiğinde de şekk et*miştir.
Feyg&mber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. Ebû Mûsâ ile Mu*âz b. Cebe1'in ikisini de Yemen'e ayrı ayrı vilâyetlere vali göndermiştir. Muhtelif rivayetlerden anlaşılıyor ki, orada birbirlerini za*man zaman ziyaret ederlermiş. Ebû Mûsâ (Aleyhisseiâmj'ın Hz. Muâz'in altına yastık koyması ona ikram içindir. Araplar fazla ikram etmek istedikleri müsafirlerini yastık üzerine oturturlardı. Taberâ-n î 'nin rivayetine göre Hz. Muâz Yahudi 'nin bağlı olduğunu gö*rünce Ebû Mûsâ 'ya : «Be kardeşim, sen insanlara işkence için mî gönderildin? Biz ancak onlara dinlerini öğretmek, faydalı şeyleri emret*mek için gönderildik!» demiş. Fakat yahudi 'nin irtidâd ettiğini an*layınca : «Muhammed'i hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, onu ateşle yakmadıkça yerimden ayrılmam!» demiştir. Bunun üzerine odun getirilerek ateş yakılmış; ve yahudî ateşe atılmış. Kitabımızın riva*yeti ile bu rivayetin arası şöyle bulunur: Yahudî evvelâ boynu kı*lıçla kesilerek öldürülmüş; sonra cesedi ateşte yakılmıştır. Bundan anla*şılır ki, Hz. Ebû Mûsâ ile Muâz (Radiyallahû. anh)'nw mezheb-lerine göre ibret için ateşle ta'zîb caizdir. Hz. A1î'nin zındıkları yak*tığı rivayet olunmuştur. Dâvûdî diyor ki: «Hz. A1î'nin zındık*ları yakması hatâ değildir. Çünkü Peygamber SSallallahü Aleyhi ve Sellem) bir cemâate:
«Eğer filân ve filâna rastlarsanız onları ateşle yakın!» buyurmuştu; sonradan :
«Onlara rastlarsanız öldürün! Zîra Allah'ın azabı ile ceza vermek doğru değildir.» buyurdular. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) rizâ ha*linde olsun, gadab halinde olsun ancak hakkı söyler. Teâlâ Hazretleri:
(O nevadan söz söylemez. ) buyurmuştur.
«Bu üç defa tekerrür etti.» cümlesi Hz. Muaz'm sözünün tetim-mesidir. Yâni «Bu adam öldürülmedikçe oturmam!..» sözünü üç defa tek*rarlamıştır. Ebû Dâvûd 'un bir rivayetinde Muâz'la Ebû Mûsâ 'nin ikisi de sözlerini üçer defa tekrarladıkları bildirilmiştir. Bu takdirde bu söz râvinin olur.
Hadisten Çıkarılan Hükümler:
1- Mürtedi öldürmek vaciptir. Ulemâ bu hususta ittifak halinde ise*ler de tevbe etmesini istemek vacip mi yoksa müstehab mı olduğu, tev-benin müddeti ve kabulü, keza bu hususta kadının da erkek gibi olup olmadığı ihtilaflıdır. Cumhûr-u ulemâya göre tevbe etmesi istenir. Mâ1ikî1er'den İbnü'l.Kassâr bu hususta sahabenin icmâı ol*duğunu nakletmiştir. Tavus, Hasen, Hanefîler 'den Ebû Yûsuf, Mâlikîler 'den Mâcişûn ve Zahirîler mür-tedden tevbe istenmiyeceğine kail olmuşlardır. Tevbe ederse Allah indin*de faydası olsa bile katli sakıt olmaz; çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve $ellem) Efendimiz:
«Bîr kimse dînini değiştirirse onu Öldürün!» buyurmuştur. Atâ'a göre mürted müslüman olarak doğdu ise kendisinden tevbe istenmez. Kâfir olarak doğdu da müslüman oldu ve tekrar irtidâd etti ise tevbesi istenir.
Bu tevbe istemenin vâcib mi müstehab mı olduğu İhtilaflıdır. İmam Âzam 'la, îmam Mâ1ik'e, Ahmed ve İshâk'a, bir kav*linde Şâfiî'ye göre tevbe müddeti üç gündür. Hz. Alî'den bir ay olduğu rivayet edilmiştir. Cumhura göre tevbe etmeyen mürted kadın da erkek gibidir; o da öldürülür. İmam Âzam'la bir cemaat öldü*rülmeyeceğine kail olmuşlardır. Hasen ile Katâde'ye göre ka*dın câriye olur. Bu kavil Hz. A1î'den de rivayet olunmuştur.
2- Şehirlerin valileri ölüm ve diğer serî cezaları tatbik ederler. İmam Âzam'la İmam Mâlik, Şafii ve diğer bütün ulemanın mezhepleri budur. Yalnız Küfe ulemâsına göre «hudûd-i şer'iyye» denilen şer'i cezaları ancak şehirlerin fukahası tatbik ederler. Kaymakam ve muhtar gibi köy işleri ile meşgul olan memurlar bu işi yapamazlar.
Vazifeleri mutlak olup bir nevi' hükme mahsus olmayan hâkimlerin hudûd-i şer'iyyeyi tatbik edip edemeyecekleri ihtilaflıdır.