-
Sirat Köprüsü
Sirat Köprüsü
Yazar alamet
Kur'an-i Kerim ayetleri ve özellikle de hadislerden kiyamet gününde insanlarin hesaplarinin görüldükten sonra cehennem üzerinde kurulu olan bir köprü üzerinden geçecekleri anlasilmaktadir. Mü'minler, hadislerde kildan ince ve kiliçtan keskin olarak tanimlanan ve Sirat ismi verilen bu köprü üzerinden selametle geçip cennete ulasirken; kafir, münafik ve isyan ehli, bu köprü üzerinden geçmeyi basaramayacak ve cehenneme yuvarlanacaklardir.
Allah Teala söyle buyuruyor:
"Sizden oraya (cehenneme) ugramayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmayi üzerine aldigi kesinlesmis bir hükümdür. Sonra Biz, Allah'a karsi gelmekten sakinmis olanlari kurtarir, zalimleri de orada diz üstü çökmüs olarak birakiriz."
Hadislerde ise Sirat köprüsü daha açik bir sekilde açiklanmistir. Hadisler, biri dünyada, digeri ahirette olmak üzere iki Sirat'in oldugunu ve insanlarin dünyadaki Sirat'i izleme durumu aynen ahiretteki Sirat'tan geçisine de yansiyacagini bildiriyorlar. Hadisler, dünyadaki Sirat'i sasmadan ilahi elçilerin önderliginde kat edenlerin ahiretteki Sirat'i da yine onlarin önderliginde kolaylikla geçeceklerini, seytana uyarak dünyadaki Sirat'tan sapanlarin ise, ahiretteki Sirat'i geçmekte de saskinlik ve sapmalara kapilarak cehenneme yuvarlanacaklarini açikliyorlar.
Allah Teala söyle buyuruyor: "Onun (Seytanin) hakkinda söyle yazilmistir: O kendisini dost edinen kimseyi saptirir ve alevli azaba götürür."
Buna karsilik ilahi elçilerin önderligini kabul etmek ise, hem dünyada hem de ahirette insani selamete ve kurtulusa götürür.
Hz. Imam Cafer sadik (a.s)'a Sirat'in ne oldugu sorulunca Hazret su cevabi verir: "Sirat ilahi marifete dogru giden yol ve Allah'i tanimaktir. Sirat iki tanedir, dünyadaki sirat ve ahiretteki sirat. Dünyadaki sirat, itaati vacip olan Masum Imam'dir. Kim dünyada iken onu taniyip, ona iktida ederse, ahirette ates üzerinde kurulan köprüden geçecektir. Kim de dünyada iken imamini tanimayip, itaatinde olmazsa, ahirette Sirat köprüsünden geçerken ayaklari titreyip atese yuvarlanacaktir."
Baska bir hadiste ise, Hz. Imam Hasan Askeri (a.s) söyle buyurmustur: "Sirat-i müstakim (dogru yol) iki sirattir. Dünyadaki Sirat ve ahiretteki Sirat, dünyadaki Sirat ifrat ve tefritten uzak olup, istikamet gösterilen ve hiçbir batila meyledilmeyen Sirat'tir. Ahiretteki Sirat ise, mü'minleri cennete götüren dogru yoldur. O yol onlari ne atese ne de cennet disi baska bir seye götürmez."
Sonra hadisler, ahiretteki Sirat'in kildan ince ve kiliçtan keskin oldugunu belirterek, ondan geçmenin zorluguna isaret etmislerdir. Bunun sirri da dünyadaki Sirat'i kat etmenin zorlugunda yatmaktadir.
Nasil ki, insanin dünyada hem inanç, hem de amel açisindan dogru yol üzerinde istikamet etmesi zor olup, kildan ince ve kiliçtan keskinse, ahiretteki Sirat da böyledir. Hz. Resulullah istikamet emri gelen Hud Sûresi'nin saçlarini agarttigini buyururken iste bu zorluga isaret etmistir. Iste bu zorluk yüzündendir ki, pek az insan hem inanç hem de amel açisindan tam olarak dogru yol üzerinde istikamet edebiliyor.
Büyük filozof Sadr-ül Müteallihin Sirat'in kildan ince ve kiliçtan keskin olma sirrini söyle açikliyor: "Insanin kemale ermesi iki gücünü kullanmasina baglidir. O iki gücünden ilki fikirsel ve düsünsel gücüdür. Insanin bu gücü ile hak ve yakini bulmasi, ince fikirsel çalismayi gerektirir ki, temessül ederse dikkat ve letafet açisindan kildan ince olarak temessül eder. Ikinci gücü olan ameli gücünü kullanmak ise, ancak nefsinin ifrat ve tefritten uzaklasip itidal halini bulmasiyla saglanir. Bu ise ancak sahip oldugu sehvet, gazap ve fikir güçlerinin çalismalarinda itidal halini bulmasiyla mümkündür. Zira ifrat ve tefrit olan bütün uç noktalar kinanmis olup insanin atese düsmesine ve bedbahtlarin yurdunu menzil edinmesine vesile olur. Birbirinin ziddi olan bu uç noktalarin tam anlaminda ortasini bulmak ise, bunlardan hali olmak menzilesinde olup, adalet hali olarak nitelenen bu hal atesten kurtulma menseidir. Bu ise kiliçtan keskindir. O halde Sirat'in iki yüzü vardir. Bir yüzüyle kildan ince, ikinci yüzüyle de kiliçtan keskindir."
O halde Sirat'in kildan ince olmasi, fikrin islah edilmesinin inceligi ve kiliçtan keskin olmasi ise, ameli gücün islah edilmesinin keskinligindendir. Ahiretteki Sirat ise dünyadaki Sirat'in incelik ve keskinliginin tecessümünden ibarettir.
Sirat'la ilgili olan bir baska konu da Sirat'tan geçenlerin geçis seklidir. Hadisler, bazilarinin Sirat'tan surat ve kolaylikla geçerken bazilarinin zorluklarla geçecegini bildiriyor.
Hz. Imam Sadik (a.s) söyle buyurmustur: "Insanlar Sirat'tan tabakalar halinde geçeceklerdir. Sirat ise kildan ince ve kiliçtan keskindir. Bazisi simsek gibi hizli geçecek, bazisi at kostururcasina geçecek, bazisi sürünerek geçecek, bazisi yürüyerek geçecek, bazisi ise ona asili olarak geçecek ve ates onun bazi yerlerini yakacak bazi yerlerini de yakmayacaktir."
Açiktir ki, insanlarin bu ahiretteki Sirat'tan geçis sekli de, onlarin dünyadaki Sirat'tan geçis sekillerinden kaynaklanmaktadir. Zira insanlar dünyada iken bazilari hem inanç hem de amel açisindan ihlas ehli olup, her halûklarda Allah'i görüp, Allah için hareket ederken, bazilari hem inanç hem de amel boyutunda bunun tam aksi durumda olur, bazilari ise, bu iki uç tarafin ortasinda derecelere girmekteler.
Bir baska türlü bakacak olursak
Âhiretin deresini, tepesini, düzlügünü, yokusunu, köprüsünü, yolunu, yordamini, terazisini, mîzânini, atesini ancak dünyadaki benzerleriyle kavrayabiliriz. Baska türlü kavrama imkânimiz yok. Görüs ufkumuz dünyadaki benzerleriyle ve sembollerle çevrili. Âhiretle ilgili haberlerde yer alan uhrevî maddelerin sûretini ve seklini mânâ itibariyle kavrayabilmemiz için dünyadaki benzerleriyle ifâde etmek zorunlulugu var. Âyetlerde ve hadislerde âhireti ve içindekileri anlayabilmemiz için böyle ifâde edilmistir. Meselâ mahserdeki terazi elbette bakkal terazisi seklinde olmayacak. Kaldi ki dünyada bile sekil itibariyle biri digerine benzemeyen çok farkli biçimlerde terâziler söz konusu. Hatta ayni bakkal dükkâninda, o eski bildigimiz klasik terâziden tutun, farkli boy ve ebatlarda ve farkli ölçeklerle çok sayida elektronik terâzi örnekleri görmek mümkün. Öyleyse mahserde sevap ve günahimizi tartan bir terâzîden söz edildiginde, çok hassas ölçüleriyle sonsuz duyarlikli bir tarti âletinin bulundugunu anlariz, gerçek seklini görmeyi âhirete birakiriz.
Sirat köprüsü için de ayni bakis açisi söz konusudur. Sirat Köprüsü, Cehennemin karanlik ve dev alevleri üzerinde kurulmus, dehsetli, kildan ince, kiliçtan keskin bir köprüdür. (“Kildan ince, kiliçtan keskin” ibaresi sirat köprüsünün çok hassas bir ayar içinde olduguna ve dehsetine isâret eder.) Buradan herkes geçecektir. Çünkü Cennetin yolu Sirat köprüsünden geçer. Cennete giden de, Cehenneme düsen de bu köprüye ugrar. Bu köprüden geçerken günahkârlar ve kâfirler ayaklari sürçerek dev atese düserler. Mü’minler ise amellerine göre belirli hizlarda bu tehlikeli köprüyü geçerler. Peygamber Efendimizin (asm) bildirdigine göre bu köprüden ilk geçecek olanlar Peygamber Efendimiz (asm) ve ümmeti olacaktir. Sonra diger ümmetlerin salih amelleri sayesinde sirat köprüsünü sür’atle geçecegi bildirilmistir.1
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri insanin bir yolcu oldugunu beyan eder ve “Sirat”i yolculugun zorunlu ugrak yerlerinden birisi olarak zikreder. Bedîüzzaman, insanin, âlem-i ervahtan, rahm-i mâderden, sabâvetten, ihtiyarliktan, dünyadan, kabirden, berzahtan, hasirden, Sirattan geçer bir uzun sefer-i imtihanda hiç durmadan yürüyen bir yolcu oldugunu kaydeder.2
Sirat ile ilgili Peygamber Efendimizi (asm) dinleyelim:
“Kiyamet Gününde insanlar bir araya toplanacaklar. Rabbimiz:
‘Her kim her neye tapiyor idiyse onun ardina düssün!’ buyuracak. Artik kimi günesin, kimi ayin, kimi taptiklari tâgûtlarin pesine düsecekler. Yalniz bu ümmet, içlerinde münâfiklari da oldugu halde yerinde kalacak. Allah onlara: ‘Ben sizin Rabbinizim!’ buyuracak. Onlar da: ‘El-Hak, Sen bizim Rabbimizsin!’ diyecekler. Allah Teâlâ’nin onlari dâvet buyurmasi üzerine davete uyacaklar. Cehennemin tam ortasina Sirat (köprü) kurulacak. Ümmetini onun üstünden en evvel geçirecek ben olacagim. O gün dehseti ve korkusu nedeniyle peygamberlerden baska hiç kimse konusamayacak. Peygamberlerin o günkü kelâmlari da: ‘Allahümme sellim, sellim’ (=Allahim esenlik ver, Allahim kurtar!’ olacaktir. Cehennemde sa’dân dikenlerine benzer çengeller vardir. Bu dikenlerin ne kadar büyük olduklarini ancak Allah bilir. (Degisik rivâyetlerde: Onlara, ‘Nûrunuzun miktarina göre kurtulusa kosun!’ denilir. Mü’minlerin kimi göz kirpacak kadar zaman içinde, kimi simsek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kus gibi, kimi ala-yörük cinsi bir at gibi, kimi deve gibi sür’atle geçerler. Nihâyet nûru yalniz ayaklarinin bas parmaginda olarak verilen kimse yüzü koyu yürüyerek elleri ve ayaklariyle emekler ve bir kolunu çekse öteki kolu, bir ayagini çekse öteki ayagi takilir ve kurtuluncaya kadar ates yanlarina çarpar durur. Kimi yürüyerek, kimi karni üstünde sürünerek geçer de: ‘Yâ Rab! Beni neden bu kadar geç biraktin?’ der. Cenâb-i Rabbü’l-âlemîn: ‘Seni geç birakan kendi amelindir!’ buyurur. O gün münâfiklar îman edenlere, ‘Lütfen bizi bekleyin de, nurunuzdan biz de istifâde edelim.’ derler. Fakat kendilerine: ‘Geriye dönün. Nûru orada arayin.’ denilir.) Bu çengeller insanlari kötü amellerinden dolayi kapip alirlar. Bunlardan kimi kötü ameli dolayisiyla helâk olur. Kimi hardal gibi ezildikten sonra kurtulur. Nihayet, Allah atese girenlerden kimlere rahmet buyurmayi dilemisse onlari çikarir. Meleklere, dünyada iken Allah’a ibâdet etmis olanlari çikarmalarini emreder. Melekler de onlari çikarir. Melekler onlari secde izlerinden tanirlar. Allah Teâlâ secde izlerini yiyip mahvetmeyi Cehennem atesine haram kilmistir. Cennet ile Cehennem arasinda yüzü atese dönük bir kimse kalir. Ki o, Cennete gireceklerin sonuncusu olacaktir. O kimse:
‘Yâ Rab! Yüzümü su atesten döndür. Kokusu beni zehirleyip duruyor. Alevi beni yakip duruyor.’ diyecek. Adamcagiz mütemadiyen duâ ve niyaz yapmaya devam edecektir. Sonunda Allah Teâlâ:
‘Bu senin dedigin yapilacak olursa, acaba baska bir sey istemeyecek misin?’ buyurur. Adam:
‘Celâl ve Izzetine yemin olsun ki, hayir!’ diyecek. Allah onun yüzünü Cehennem atesinden Cennet’e dogru döndürünce Cennet’in güzelligini görecek. Baslangiçta bir süre hayâ ettikten sonra: ‘Yâ Rab, beni Cennetin kapisina yaklastir.’ diyecek.
Allah: ‘Evvelce baska bir sey istemeyecegine dair yemin etmis degil miydin?’ diyecek. Adam: ‘Yâ Rab! Mahlukatinin en bedbahti ben olmayayim.’ diyecek. Allah:
‘Bunu da verirsem baska bir sey isteyecek misin?’ diyecek. Adam:
‘Izzet ve celâline yemin olsun ki, hayir!’ diyecek.
Cenâb-i Allah onu Cennetin kapisina yaklastiracak. O kimse, Cennetin kapisina varip da, Cennetteki essiz güzelligi ve letâfeti, içindeki hadsiz sevinci ve neseyi görünce, bir süre utancindan susacak, ama sonra:
‘Yâ Rab! Beni içeriye sok!’ diye duâ edecek. Allah:
‘Behey Âdemoglu! Sen ne sözünde durmaz kimsesin! Sen verdigimden baska hiçbir sey istemeyecegine dair yemin vermis degil miydin?’ buyuracak. Adam:
‘Ya Rab! Mahlûkâtinin en bedbahti olmayayim.’ diyecek ve duâ ve niyazina israrla devam edecek. Nihayet Cenâb-i Hak onun da Cennete girmesine izin verecek. Ona:
‘Iste!’ buyuracak. O da uzun boylu isteklerini dile getirecek. Ne arzu ediyorsa isteyecek. Istekleri bitince, Allah Teâlâ: ‘Bunlardan baska sunu da, sunu da, sunu da, bunu da iste!’ buyuracak. Isteyecegi güzel seyleri Cenâb-i Hak onun aklina getirecek. Nihayet adam bunlari da isteyecek. Adamin istekleri bitince Allah Teâlâ:
‘Bunlarin hepsi ve on misli kadar isteklerin hepsi senindir.” buyuracak.”3
Allah için kesilen kurbanlarin Sirat üstünde sahiplerine burak gibi binek olacaklari müjdesi, yapilan ibâdete Allah’in vermeyi vaad buyurdugu bir mükâfâttir.4 Takdir Yüce Allah’indir.
Cenâb-i Hak ibâdetlerimizi ihlâsla ve sirf kendi rizâsi için yapmamizi müyesser kilsin. Âmin.
Dipnot:
1- Ibn-i Mâce, Zühd, 33; 2- Sözler, s. 35; 3- Buhârî, 2/450; 4- Sözler, s. 186.