"Ashâb-ı Suffe", Arapça “sâhipler, arkadaşlar” mânâlarına gelen “ashap” kelimesiyle, “eyvan, sed, sofa” gibi mânâlara gelen “suffe” kelimesinden oluşmuş bir tâbirdir. Medîne’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’in Medîne’deki mescidine bitişik gölgelikte barınan ve ilim tahsîli ile uğraşan sahâbîlere verilen genel isimdir.
"Suffa ", Kur’ân’ın hıfzedilip, ahkâmının tedris edildiği bir medrese idi. Orada bulunan sahabiler, Peygamber medresesinin kendilerini Allah’ın dinini öğrenmeye vakfeden talebeleri idi. Bunlar, aynı zamanda çok müstağni, hasbiydiler. Kur’ân, onların bu hâline şu şekilde işaret etmiştir: “Yardımlarınız, kendilerini Allah yoluna vakfeden yoksullar içindir. Bunlar, yeryüzünde dolaşma imkânı bulamazlar. Halktan istemekten geri durmaları sebebiyle, onların gerçek hâllerini bilmeyen kimse, onları zengin sanır. Ey Resûlüm, Sen onları simalarından tanırsın. Onlar, yüzsüzlük ederek halktan bir şey istemezler. Hem hayır adına her ne verirseniz, mutlaka Allah onu bilir” (Bakara/2: 273). Bu âyet, ashab-ı suffa hakkındadır (Kurtubî, 3:340; Âlûsî, 3:46; Elmalılı, 2:940).
SUFFE’NİN OLUŞUMU VE SUFFE SAKİNLERİ
Hz. Peygamber, Medîne’ye hicretten hemen sonra giriştiği mescit inşâsı sırasında bir eğitim-öğretim kurumuna olan ihtiyâcı gözden kaçırmamış ve mescidin bitişiğinde yapılan bir bölümü bu işe tahsîs etmiştir.
Bulundukları kabîle ve topluluklar içinde İslâm’ı yaşama imkânına sâhip olamadıkları için Arap Yarımadası’nın çeşitli yerlerinden Medîne’ye hicret edenler ve bekâr olup herhangi bir yurt-yuva edinemeyenler burada barındırılmıştır. Düzenli bir eğitim-öğretim faaliyetine tâbî tutulan bu öğrenciler, kendilerine ayrılan mekâna “suffe” dendiğinden “Ashâb-ı Suffe” veyâ “Ehl-i Suffe” diye anılmışlardır.
Zaman zaman Hz. Peygamber’i görmek ve İslâm’ın temel esaslarını öğrenmek için gelen ve kalacak başka bir yeri olmayan misafirler Suffe’de kaldığından ve ayrıca evlenip ev-bark sâhibi olanlar Suffe’den ayrıldığından Ehl-i Suffe’nin sayısı dâimâ aynı kalmamıştır.
Aralarında Talhâ b. Ubeydullah (r.a.), Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), Ebû Hureyre (r.a.), Ebû Zer el-Gıfârî (r.a.), Bilâl-i Habeşî (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.a.), Abdullah b. Mes‘ud (r.a.), Berâ b. Mâlik (r.a.) gibi tanınmış sahâbîlerin de bulunduğu Suffe’de yatılı olmayanlarla birlikte öğrenci sayısı zaman zaman 400’e kadar çıkmıştır.
ASHÂB-I SUFFE NE İLE MEŞGÛL OLURDU?
Suffe’de toplanan öğrencilere Kur’ân-ı Kerîm, yazı, hadîs-i şerîfler ve çeşitli dînî bilgiler öğretilirdi. Bu öğrenciler kendilerine ayrılan bölümü dinlenme ve ders çalışma yeri olarak kullanırken sınıf olarak da mescidden yararlanıyorlardı.
Hocaları başta Hz. Peygamber olmak üzere, Abdullah b. Mes‘ud (r.a.), Ubey b. Ka‘b (r.a.), Muaz b. Cebel (r.a.) ve Ebu’d-Derdâ (r.a.) gibi ilim sâhibi sahâbîlerden oluşuyordu.
Ehl-i Suffe nâzil olan âyetleri ve Peygamberimiz’in hadislerini ezberleme husûsunda ön sıralarda yer alıyordu. Muhâcirler çarşı-pazarda ticâretle, Ensar ise bahçelerinde ziraatle uğraşırken Suffeliler olabildiğince Hz. Peygamber’in yanından ayrılmıyorlar, başkalarının duymadıklarını duyuyorlar, görmediklerini görüyorlardı.
İşleri sebebiyle yeteri kadar Resûlullah ile bir arada bulunamayan Müslümanlar yeni gelişmelerin çoğundan Ehl-i Suffe vâsıtasıyla haberdâr oluyorlar, yeni bilgilerin çoğunu onlardan öğreniyorlardı.
Suffe Ehli’nin büyük kısmı kendilerini tamâmen rûhî mânevî hayâta vermiş bulunuyor, geceleri ibâdetle, gündüzleri oruçla ve ilim tahsîli ile geçiriyorlardı. Böylece, bir yandan İslâm’ı öğrenen ve bir yandan da onu tüm incelikleriyle yaşamaya gayret eden bu sahâbîler Hz. Peygamber’in sevgisine ve özel ilgisine mazhâr oluyorlardı.
ASHÂB-I SUFFE NASIL GEÇİNİRDİ ?
Kendilerini tamâmıyla ilme vermiş oldukları için belirli bir gelirleri olmayan Ehl-i Suffe içinde gücü kuvveti yerinde olanlar odun kesmek, su taşımak gibi sınırlı işler yaparak mümkün mertebe ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. İhtiyaç içinde bulunsalar dahî iffet ve vakarları sebebiyle kimseden bir şey istemiyorlardı.
Bunun yanında Hz. Peygamber onların geçimleriyle bizzat ilgileniyor, Beytü’l Mâl’e ve kendisine gelen malların büyük bir kısmını onlara ayırıyordu. Sahâbîler de Hz. Peygamber’in teşvîkiyle bu ilim ve irfan yuvasını destekliyor; bâzen onlardan birkaçını evlerinde misâfir ediyor, bâzen de üzeri hurma dolu dalları getirip burada yüksekçe bir yere asmak sûretiyle onların geçimlerine yardımda bulunuyorlardı.
Ashab-ı suffenin kimi zaman açlıktan midelerinin içeri gçtüğü , açlık hissetmemek için karınlarına taş bağladıkları da rivayetler arasındadır .
ASHÂB-I SUFFE’NİN ÖNEMİ
Suffe, İslâm’ın ilk sistemli eğitim kurumudur.
İlk İslâm “üniversitesi”dir.
Ashab-ı Suffe de hayatlarını Peygamber medresesinden ilim ve irfan tahsil etmeye adamış seçkin kimselerdir.
Hz. Peygamber ile berâberliklerinin fazla olması sebebiyle diğer Müslümanları duymadıkları bir çok hadîs-i şeriften onlar haberdâr etmiş, hadis rivâyetinde ön sıralarda yer almışlardır.
En çok hadîs rivâyet eden yedi sahâbîden üçünün; Ebû Hureyre (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.a.) ve Ebû Saîd el-Hudrî’nin (r.a.) de Suffe Ashâbı'ndan çıkmış olması elbette Hz. Peygamberle bu nevî birlikteliğin ve ilme bu denli düşkünlüğün bir netîcesi olmalıdır.
Suffe ehli, İslâm’ın yayılmasında ve İslâmî ilimlerin öğretiminde önemli hizmetler vermiştir. Medîne dışındaki yeni Müslüman olan kabîleler, Kur’an ve diğer dînî bilgileri öğrenmek üzere muallimler istedikçe onlara Suffe Ehli’nden görevliler gönderilmiştir.
Bunlar Bi’r-i Maûne ve Racî olaylarında olduğu gibi bu görevlerini hayatları pahasına yerine getirmişlerdir. Diğer taraftan Medîne’ye Hz. Peygamber’i (sav) görmek üzere gelen kabîle temsilcilerinden Müslüman olanlar devletin misâfirhâne olarak kullandığı evlerde kalmış ve bu dönemde kendilerine yönelik yoğun eğitim faaliyetinde daha ziyâde suffe ehli vazîfe görmüştür.
Kısacası Suffe, İslâm Târihi’nde örnek ve öncü bir eğitim yuvası olmuştur.
Ashâb-ı Suffe hakkında dikkat çekici bir husus da şudur: Suffe ehlinden bir kısmı kendilerini tamamen rûhî-mânevî hayâta vermiş bulunduklarından bu kısım Suffe Ehli Müslümanlar arasında zâhidâne yaşayışın ve tasavvufî eğilimin öncüleri olmuştur.
yzn : hace esma