Cevap: Ehl-I SÜnnet MezheplerI
Safii Mezhebi ve Imam safii
Imam safii, Hicri 150 yilinda Gazze'de dogdu. Ebu Hanife'nin vefat ettigi sene dogmasi Islam alimlerince manidar karsilanmistir. Imam safii küçük yasta babasini kaybedince yoksulluk içerisinde bir çocukluk dönemi geçirdi.
Mekke'ye gelerek hadis egitimi almaya basladi. Küçük yasta Kuran'i ezberledi. Daha sonra Imam Malik'in yanina gelerek kendini tamamen fikhi konulari ögrenmeye verdi.
34 yasinda Yemen valisi tarafindan siilik propagandasi yaptigi iftirasi ile hapsedildi. safii'ye bagli dokuz kisi öldürüldü. safii'nin öldürülmesi ise nüfuz sahibi bazi sevenlerinin araya girmesi ile son anda önlendi.
Iki yil Mekke'de inceleme ve arastirma yaptiktan sonra tekrar Bagdat'a geri döndü. Bu sirada safii'nin ünü Islam aleminde duyulmaya baslanmisti. Kendisine daha rahat bir çalisma ortami aradi ve Misir'i tercih etti.
Misir valisi ve halki safii'nin ülkelerine gelisini sevinçle karsiladi. Vali tarafindan ömrünün sonuna kadar korunarak, peygamber soyuna ayrilan paydan hisse verildi. Ömrünü Islam yolunda geçiren, ardinda bir çok eser birakan, sayisiz talebe yetistiren, devrinde Mu'tezile ve diger sapkin firkalarla mücadele eden Imam safii, Hicri 204 yilinda Misir'da vefat etti. Ahkamül Kuran, Es-Sunen, Kitabu'l-üm, Müsned-i safii adli degerli eserler birakmistir. Irak, Dogu Anadolu, Hindistan, Filistin, Hicaz, Filipinler, Yemen, Misir ve Suriye'den bir çok Müslüman safii mezhebi ile amel etmektedir. Imam safii, olusturdugu mezhebinin kaynagini söyle açiklamistir: "Herkes peygamberlerimizin hadislerini bilmeyebilir. Ben Resulullah'in sünnetine muhalif olarak bilmeden herhangi bir fikir ileri sürersem veya bir esas ortaya koyarsam, uyulmasi gereken Resulullah'in sözüdür. Iste benim mezhebim budur. Resulullah'tan bir hadis rivayet ettigim halde onunla amel etmezsem, hangi yer beni tasir ve hangi gök gölgelendirir. Peygamberin hadisinin basim gözüm üzerinde yeri vardir."
Imam safii söyle buyuruyor: "Içinizden biri bütün halki memnun etmek isterse; yapamaz. Kul ihlas sahibi olmaya dikkat etmeli. Yaptigi her iyi amel Allah ile arasinda kalmali."
Ilim talebi, fazilet bakimindan nafile namazdan daha hayirlidir. Zira nafile namazin faydasi sahsa, ilmin faydasi ise umuma aittir.
Bir kimse mümin kardesine gizli ögüt verirse; tesirli nasihatte bulunmus ve onu iyi huylarla süslemis olur. Açiktan halk arasinda ögüt vermeye kalkilirsa tesirsiz olur. Bir bakima ayiplamis, dolayisiyla utandirmis olur. Ahiretin saadetini isteyen, ilimde ihlas sahibi olsun. Yaptigi islerle ögüt vermeye çalisan da hidayetçi olur. Su üç hal, din kardesine dair sevgi isinde dogruluga alamettir:
1) Bazi ufak hatalari hos görüp yüzüne vurmadan, oldugu gibi kabul etmek.
2) Bazi açiktan yapilan yersiz hareketleri varsa, üzerini kapamak.
3) Kendisine karsi yanlis harekette bulunursa bagislamak.
Maliki Mezhebi ve Imam Malik
Imam Malik bin Enes, en saglam rivayetlere göre Hicri 93 yilinda Medine'de dünyaya gelmistir. Hadis ilmiyle ugrasan, bilgili bir ailenin çocugu olmasi dolayisiyla kisa sürede bu konuda kendisini gelistirmistir. Küçük yasta ünlü alim Ibn-i Hürmüz'ün yanina verilmis ve 13 yil onun yaninda kalmistir. 17 yasinda ders vermeye baslayinca ona gösterilen alaka, hocalarina gösterilen alakadan fazla olmustur. Ebu Hanife, kendisinden 13 yas büyük oldugu halde onun önünde diz çökerek ders almistir.
Imam Malik hakkinda yazilan eserlerde, genelde hafiza ve zekasinin çok üstün oldugu anlatilmakta, sabri, tahammülü, ihlasi, feraseti ve heybeti örnek verilmektedir.
Hadis ilminde önemli bir yeri olan Imam Malik rivayetlerin sahihligi konusunda çok titizdi. Hadis rivayet edenleri iyice arastirir ve ancak güvenilir olanlarin rivayetlerini alirdi.
Imam Malik fetva vermekte acele davranmazdi. Kendisine bir mesele soruldugunda, "Sen git ben bu meseleyi arastirayim" derdi. Bu davranisinin sebebini soranlara, "Ben fetvalarin hesabini verecegim. Çok çetin olan kiyamet gününden korkuyorum" derdi.
Ebu Hanife gibi Imam Malik de halife El Mansur'un gazabina ugramis ve hapishanelerde günlerce iskence görmüstür. Fakat, El Mansur yillar sonra hatasini anlayarak Hicaz'da, Imam Malik'ten özür dilemistir.
Ömrünün son yillarini rahatsizliklarla geçiren Imam Malik, Hicri 179'da Medine'de vefat etmistir.
Günümüzde, Trablus, Libya, Tunus, Fas, Hicaz, Misir, Cezayir ve Afrika sahillerinde Maliki mezhebine mensup Müslümanlar mevcuttur.
Imam Malik'in en önemli eseri 40 yilda yazdigi "Muvatta"dir. 100 binden fazla hadis üzerinde yaptigi çalismalar sonucu bu eserinde 1.720 hadise yer vermistir. Bediüzzaman Said-i Nursi, külliyatinda Imam-i Malik'ten ve büyük eseri Muvatta'dan övgü ile söz etmistir.
Hanbeli Mezhebi ve Imam Ahmed b. Hanbel
Imam Ahmed b. Hanbel, Hicri 164 yilinda Bagdat'ta dogdu. Hayati, Abbasi Devleti'nin en parlak dönemlerine rastlar. Babasini küçük yasta kaybetmesine ragmen çok parlak bir tahsil hayati geçirmistir. Birçok ünlü alimden ders almasina ragmen en fazla Imam-i safii'den etkilenmistir. Bu yüzden genç yasta memleket memleket dolasmayi gerektirecek zor bir ilim olan hadis ilmiyle ugrasmaya baslamistir.
Kendisini yetistiren hocalarina karsi çok saygiliydi. Onlar hayatta iken hadisler konusunda kendisine ait hiçbir görüs açiklamadi ve olgunluk yasi olan kirk yasina gelene kadar hiçbir konuda fetva vermedi. Böylelikle ilmi ve tevazusu ile kisa sürede saygi duyulan bir alim olarak anilmaya baslandi.
Onun sohbetlerini dinleyenler genelde üç hususa dikkat çekiyorlardi. Onun sohbetlerinde, vakar, ciddiyet, tevazu ve ruhi huzur hakimdi. Kimse ile alay etmeyi sevmezdi.
Hadisleri, ancak rivayet etmesi istendiginde anlatirdi. Yanlislik yapmamak için hadisleri aklindan degil, kaynagindan okurdu.
Talebelerine anlattigi hadislerin özellikle yazilmasini isterdi. Verdigi fetvalar yanlis anlasilir düsüncesiyle yazilarak anlatilmasini isterdi.
Ömrünün sonuna kadar sapkin akimlarla mücadele etti. Bu yüzden Halife Mu'tasim ile basi derde girdi. Tutuklanarak Bagdat'ta hapishanede kaldi. Yasadigi zorluklar, onu halkin gözünde daha da yüksek bir konuma getirdi. Serbest birakildiktan sonra baskilar devam etti. Sohbetleri yasaklandi, namaz kilmak için camiye gitmesine bile izin verilmedi. Talebeleri birer birer zindana atildi. Ayaklari zincirlenerek Halifenin huzuruna çikarilmak üzere Bagdat'tan Tarsus'a dogru yola çikarildi ve Hicri 128'de yolda vefat etti.
Hanbeli mezhebinin çikisi sirasinda Hanefi, Maliki, safii mezheplerinin Islam ülkelerinde yayginlasmis olmasi bu mezhebin yayilmasini engellemistir. Bu yüzden mezhebi sadece Suudi Arabistan'da yaygindir.
Imam Ahmed b. Hanbel'in en önemli eseri "Müsned"idir. Hadîs ilminde üstün bir yetkiye sahibti. Ezberinde bir milyon hadis-i serif bulundugu rivayet edilir. "Müsned"de otuz bin hadis vardsr. Büyük alim Kuhistanî'nin sözüne göre, hadislerin saysss ellibin yedi yüzdür. Zühd ve takvass, yüksek ahlâks her türlü övgünün üstündedir.
Mezhepler Arasinda Ihtilaf Sanilan Konular Aslinda Müslümanlar için Kolayliktir
Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat mezhepleri arasindaki farkliliklar Islam dünyasina zarar degil aksine büyük fayda saglamistir. Mezhep imamlarinin her biri kendi içtihadini anlatmis ama birbirlerini ortadan kaldirma gibi bir yola gitmemislerdir. Hadiste de belirtildigi gibi saygi içinde olusan bir ihtilafin rahmet olacagi açiktir ve tarih, bunun rahmet oldugunu göstermistir. Zaruri durumlarda bir mezhep mensubunun baska bir mezhebi taklit edebilmesi kolayligi bu rahmetin en açik göstergesidir.
Zira Ömer b. Abdulaziz bu konu ile ilgili olarak söyle buyurmaktadir:
"Resulullah'in ashabinin fikhi meselelerde ihtilafa düsmemesini istemezdim. Çünkü onlar bir görüste toplansalardi insanlar zora düserdi. Bir kimse onlardan birisinin sözüne sarilirsa, bu kendisi için sünnet olur." (Muhammed Ebu Zehra, Islam'da Siyasi, Itikadi ve Fikhi Mezhepler Tarihi, s. 21)
Ehl-i Sünnet itikadi içerisinde, uygulama alanindaki her türlü samimi düsünce, içtihat ve yorumun Islam'in degisik çevre ve cografyalara yayilmasini kolaylastirdigi bilinen bir gerçektir.
Sahabenin farkli yorumlarina zemin hazirlayan sebeplerin en basinda hadislerin degisik yorumlanmasi gelir. Islam'in, Kuran'dan sonra en önemli kaynagi sünnet, yani hadislerdir. Mezhep imamlari sünnete sarilmanin önemi üzerinde durmus ve sünnetten kopanlarin hüsrana ugrayacagini söylemislerdir.
Mezhep imamlari, Sünnet-i Seniyye'ye uymanin önemini su sözleriyle vurgulamislardir.
Imam-i Azam, "Içlerinde hadisle mesgul olanlar bulundugu müddetçe insanlar kurtulmuslardir. Ne zaman ilmi, hadisin disinda ararlarsa, o zaman bozulurlar. Allah'in dini ile ilgili bir konuda sahsi görüsünüze göre hüküm vermekten sakininiz, sünnete tabi olunuz. Kim sünnetten ayrilirsa sapitir." (Es-sa'rani, el-Mizanü'l Kübra, 1:51)
Imam safii, "Resulullah'tan bir hadis rivayet ettigim halde o hadisten baska bir hükme varirsam, beni hangi gökyüzü gölgelendirir, hangi yeryüzü tasir."
Imam Malik, "Sünnetler Nuh'un gemisi gibidir. Kim o gemiye binerse kurtulur, kim binmezse bogulur."
Imam Ahmed bin Hanbel, "Bir çok bid'at ortaya çikti. Her kim hadis bilmiyorsa o bid'atlara düser."
Ehl-i Sünnet mezhep imamlarinin, sünnetin fazileti konusunda aralarinda bir ayrilik yoktur. Ancak kimi zaman bu hadisleri anlamada birbirinden farkli görüsler ortaya çikmistir. Bunun yanisira mezhep imamlarinin hadis bilgisinin birbirinden fazla veya farkli olusu degisik hükümlerin çikmasina sebebiyet vermistir. Mezhep imamlari bir konu kendilerine ulastirildiginda ilk önce Kuran'a basvururlardi. Kuran'da o konu ile ilgili hükme rastlamadiklarinda Peygamberimiz (sav)'in sünnetine bakilirdi. Sünnette de bulunamazsa sahabenin o meseledeki tavrina bakilirdi. Bundan da bir sonuç alinamazsa, içtihat ile karar verilirdi. Içtihadlar farkli olabildigi için mezhepler arasinda bazi farkliliklar meydana gelmistir.
Teknik olarak hadislerin tam olarak bir kisi tarafindan bilinebilmesi imkansizdir. Nitekim Imam safii söyle söylemistir.
"Sünnetlerin hepsini bilen, bilmedigi hadis olmayan herhangi birisini bilmiyorum. Bütün hadis alimlerinin ilimleri bir araya getirilirse o zaman bütün sünnet bilinmis olur. Alimlerin hadisleri daginik olduguna göre, her alimin bilmedigi hadis elbette olacaktir. Birinin bilmedigi hadisleri bir baskasi bilmektedir."
Peygamberimiz (sav)'in kimi zaman yaptigi fiiller bazilarina göre zorunlu ibadet kapsaminda görülmüs, bazilarina göre nafile olarak yorumlanmistir. Ehl-i Sünnet mezheplerinde bunun bir çok örnegi bulunmaktadir. Ayrica Peygamberimiz (sav)'in yaptigi bir hareketi tam anlayamamak ya da hareketin yarisindan itibaren sahit olmak bazi farkliliklara sebebiyet vermistir.
Sahabelerin sözleri mezhepler arasindaki farkliliklarin diger bir unsurudur. Mesela Hanefi ve Malikiler sahabenin sözlerini kiyasa tercih ederlerken safiiler sahabe sözünü bazi durumlarda kabul etmezler. Bu durum farkli fetvalarin olusmasina neden olur.
Bütün bunlarin yanisira farkli iklimin, cografi özelliklerin, örf ve adetlerin mezhepler arasindaki farkliligin olusmasinda büyük etken oldugu bir gerçektir.
Mezhep imamlari, ihtilaflari sahsi arzularinin çok disinda tutmuslar ve yalnizca Allah (cc) rizasini gözetmislerdir. Hepsi de sadece kendi görüslerinin dogru oldugunu iddia etmemis, böyle olmasinin daha uygun olabilecegini söylemislerdir.
Nitekim Imam-i Azam söyle söylemistir:
"Bizim düsüncemiz bir görüsten ibarettir ve elde ettigimiz en güzel görüstür. Birisi bizim görüsümüzün daha güzelini ortaya koyarsa, bizden çok ona uyulmasi gerekir." (Muhammed Ebu Zehra, Islam'da Siyasi, Itikadi ve Fikhi Mezhepler Tarihi, s. 354)
Mezhep imamlarinin hayatlari incelendiginde birbirlerini incitmek bir yana, daima birbirlerinden istifade ettikleri ve aralarinda saygi bagi oldugu görülür. Ömer Nasuhi Bilmen, Ilmihalinde bu sayginin Ehl-i Sünnet'in bir alameti oldugunu söyle bildirmektedir:
... Bu dört müçtehide ait dört mezhebden her birinin baglilari, kendi mezheblerinin daha dogru, daha isabetli, sünnet ve maslahata daha uygun ve daha elverisli olduguna inanir. Aksi halde o mezhebi seçmelerinin bir manasi kalmaz. Bununla beraber diger mezheblerin kiymetini azaltmak da akillarindan geçmez. Bu dört mezhebin dördüne de saygi duyarlar. Bu saygi Ehl-i Sünnet'in bir alâmetidir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Islam Ilmihali, s.42)
Mezheplerin aralarindaki ihtilaf yikici degil yapicidir. Ayrica bu ihtilaf Allah (cc)'in "ayriliga düsmeyin" emriyle çelismez, çünkü daha önce de belirttigimiz gibi mezheplerin birden fazla olusu, inananlar için her zaman rahmet olmustur.