Bu Sorulara Verecek Cevabınız Var mı?
Arzularının Kuyusuna Düşenler
Ezelden ebede uzanan şu yolculuğumuzda, dünya durağında bulunduğumuz zamanları nasıl geçiriyoruz? Nefsimizin dediklerini yaparak mı? Yoksa Allahu Teala’nın dediklerini yaparak mı?
Birkaç yabancı dil bilip Kur’an okuyamamak, profesör olup kendinden habersiz olmak, üniversite imtihanında çok yüksek bir puan alıp en basit ilmihal bilgisinden habersiz olmak…
Allah’ın verdiği akılla, Allah’ın yarattığı tabiatı ve koyduğu kuralları öğrendikten sonra, Allah’ı bu işlerin dışına itmek, Allah’ın bizi donattığı sayısız nimetleri fani şeyler için fanileştirerek harcamak… Muhtarın, apartman yöneticisinin bile çağrısına koşup ezan sesine aldırmamak, çok çirkinleşmek olmuyor mu?
Kafayı dünya hayatının imarına takıp tek hedefi olan nefsinin konforlu bir hayatı peşinde koşarken, Ashabı Kehf’in köpeğinin bile amacına yabancılaşmak ne de acı…
Hz. Mevlana (kuddise sırruhu) şöyle buyurur: “Kim seni Hak’tan soğutursa şeytan onun içindedir. Şeytan ve hile onda gizlenmiştir.”
Hak ve hakikatlerin çiğnenmesine devam mı? Allah’a çağıran, Resulullah’a değil de kendine çağıranlara koşmaya devam mı? İslam’la şereflenmeyi bekleyen kitlelere karşı kayıtsız kalmaya devam mı? Allah’ın hükümlerini hiçe saymaya devam mı? Dünyanın insana verdiği değer konusunda yeterince deliller mevcutken, hala dünyanın peşinden koşmaya mı devam? Yoksa yetmedi mi hala?...
“Meğer ne kadar ucuza gitmiş ne kötü aldanmışız...” diyerek devam mı edeceğiz? Yoksa tamam mı diyeceğiz? Düşünmek lazım: Dünya arzularının kuyusuna düşeni hangi ip çıkartabilir?...
Ne Yaptık Biz?
Nice liderlerin çizdikleri yollar, savundukları ideolojiler, gösterdikleri hedefler, kimseye bir fayda sağlamadığı, mutlu etmediği, insanı tatmin etmediği görülüp dururken, neden Peygamberimizin (sallallahu aleyhi vesellem) getirdiklerine itibar etmez insan? Yoksa Allah’la aramıza nefsimizi mi koyduk? Allah’ın değil, nefsimizin bir dediğini iki etmiyorsak vah bize!...
Şu dünya hayatını yaşarken, Peygamberimizin (sallallahu aleyhi vesellem) izini takip etmezsek, o yoldan ve o yolun sonundan ne umabiliriz ki?
Evet, hayat çok hızlı akıp geçiyor. Gençlik günlerimiz nasıl geçti? Hangi yol hoşumuza gitti? Gençliğimiz medyadaki ‘star’ların ayakkabı numaralarıyla, kullandığı parfümlerle vs. ile mi? Yoksa sahabelerin yaşadığı yiğitlikleri öğrenerek mi geçti?
Hangi kitapları okuduk? Allah’a değil kendisine davet eden, Kur’an’dan değil, hevasından konuşan, Allah’ın kurduğu sistemden Allah’ı dışlayan kitapları mı okuduk; yoksa Allah’ın kitabını, Allah’a ve Resulüne davet eden irşad kitaplarını, Allah’ın hükümlerini anlatan kitapları mı okuduk?
Ne için çalıştık, neydi hayatın amacı? Ne söylediler bize? Hangi yolu gösterdiler? Yoksa sadece bütün gayemiz konforlu bir hayat mıydı? Varlığımızın amacı, yaradılışımızın gayesi, nefsimize hitap eden her türlü konfora ‘evet’ demek miydi?
Ötelere ait tarlalara ekin ekmenin zamanı hala gelmedi mi? Farkında mısınız? Fena huyun kökü kuvvetlenirken, biz giderek kuvvetten düşmekteyiz.
İlahi hükümleri, ejderha olmuş nefsimize dinletebilme, hayatın her alanında “Allahsız” yaşamamayı ilke edinme, gözümüzü ve gönlümüzü; ev, araba, servet, makam, şöhretten, Arş’a doğru çevirebilme duasıyla... n
CAN YILMAZ
GÜLİSTAN DERGİSİ