Diyarbakır Saray, Sur ve Kaleleri
Diyarbakır’da Osmanlı döneminden herhangi bir saray günümüze gelememiştir. Bununla beraber, Diyarbakır ile ilgili bazı kaynaklarda Diyarbakır İçkalesi’nde bir sarayın olduğu ve sonradan yıkıldığı belirtilmiştir. Evliya Çelebi, Diyarbakır’ı ziyareti sırasında bu sarayı görmüş ve Seyahatnamesinde ondan söz etmiştir:
“İçinde yüz elli odalı, birkaç divanhaneli bir büyük saray vardır. Her gelen vezir ve vükela buraya birer oda ve hamam, havuz, şadırvan yaptırmakla kat kat süslü bir saray olmuştur. Bütün pencereleri, balkonları Şattülarap’a Sahraya ve Karatepe adlı vadilere bakan manzaralı bir yerdir. Sarayın bir eski divanhanesi var. Eski sultanlar binasıdır. Burada olan tarz bukalemun nakışları, meğer Kahire’deki Sultan Kalavun divanhanesinde ola. Bu sarayın yapıcısı I.Selim veziri Bıyıklı Mehmet Paşa’dır. Hayli geniş bir büyük saraydır. Daima bekçileri hazır olup beklerler.”
Diyarbakır konusunda araştırmaları olan Basri Konyar, “İçkale’de Evliya Çelebi’nin bahsettiği saraydan bir iz ve eser kalmamıştır. Ne havuz, ne hamam ve ne de bir şadırvan mevcut değildir. Yalnız çeşme vardır. Hamamın bu çeşme karşısında bulunan Evkaf Dairesinin bitişiğinde olduğu ve eski sarayın da umum müfettişlik garajı önündeki çınar ağacının bulunduğu sahanın yakın zamanlara kadar harap ve yıkık vaziyette işgal ettiği mervidir” demektedir. Osmanlı döneminde buraya gelen her vezirin bir takım yapılar eklediği bu sarayın karşısında Virantepe’de yapılan kazılar Artukoğulları dönemine ait sarayı ortaya çıkarmıştır.
Artukoğulları (Artuklu) Sarayı (Merkez)
Diyarbakır surlarının kuzey doğusunda, İçkale’nin sur duvarları içerisinde yer alan Artuklu Sarayını Prof. Dr. Oktay Aslanapa l96l-l962 yıllarında burada yapmış olduğu kazılarda ortaya çıkarmıştır. Bu sarayın Artukoğullarından Nasirüddin Salih bin Muhammed tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Sarayın mimari kesin olmamakla beraber İbrahim bin Cafer ile oğlu Yahya İbrahim ve Cafer bin Mahmut olmalıdır. Ayrıca sarayın yapım çalışmalarını büyük olasılıkla Nasirüddin Salih Mahmut yönetmiştir.
Diyarbakır Viran Tepe’de (Top Tepe) iki yıl üst üste yapılan kazılar sonunda bu sarayın, XIII. yüzyıla ait bir Artuklu Sarayı olduğu anlaşılmıştır. Burada bulunan çift başlı siyah kartal figürünün benzeri Artuklu Meliki Mahmut’un h.614 (1221) ve h.617 (1220) tarihli sikkelerinde görülmektedir. Bu benzerlik de sarayın tarihlendirilmesinde büyük rol oynamıştır.Böylece sarayın mimari yapısının yanı sıra bu kartal figürüne dayanılarak XIII,yüzyılın ilk yarısına ait olduğu kesinleşmiştir.
Kazılarda sarayın divanhane bölümünün haçvari düzende, dört eyvanlı bir plan şemasında yapıldığı da anlaşılmıştır. Eyvanların birleştiği kare planlı bölümde bir de fıskiyeli bir havuz ortaya çıkmıştır. Bu bölümün sarayın en görkemli yeri olduğu ilerleyen kazılar sonunda anlaşılmıştır. Ortaya çıkan ilginç bir nokta da havuzun zemininde cam bir mozaik süslemenin oluşudur. Anadolu’da benzeri örneklerde bu tür süsleme ile karşılaşılmamıştır. Buradaki şekillerde ördek, balık gibi suyla ilgili hayvanlar kullanılış, diğer bezemeler de onları tamamlamıştır.
Sarayın üst örtüsü ile ilgili olarak yeterli bilgiler kazı sırasında edinilememiştir. Havuzun bulunduğu yerin üzerinin açık, diğer bölümlerinin ise tuğla kalıntılarına dayanılarak tonoz ile örtülü olduğu sanılmaktadır. Saray duvarlarının büyük bir bölümünün çinili olduğu da duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Sarayın bulunduğu yerde, sonraki yıllarda yapılan iki büyük su deposu divanhane bölümüne büyük ölçüde zarar vermiştir. Yapının temelleri düzgün muntazam taşlardan yapılmıştır.
Güney eyvanında yaklaşık 30 cm yüksekliğinde çini kaplı bir kerevet ve onun önünde de fıskiyeli bir havuz bulunmaktadır. Sarayın duvarlarındaki ve buradaki kerevetteki çiniler renkli sır tekniğinde yapılmış olup bunlar Selçuklu çinileri ile tam bir benzerlik göstermektedir. Sarayın batıya ve doğuya açılan yan eyvan kollarının iki yanından yan mekanlara geçişler bulunmaktadır.
Diyarbakır’da Artuklu devrinden kalan bu Saray Anadolu’daki diğer saraylar arasında ayrı bir yeri vardır. Kalan izlere dayanılarak sarayın surlarla çevrili olduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda bu saray Karahanlılar, Gazneliler, Anadolu Selçuklulardan beri gelişen tüm özellikleri burada bütünleştirmiştir.
Beyler Sarayı (Çermik)
Diyarbakır, Çermik ilçesinin kuzeyindeki Saray Mahallesi’nin üst kesiminde bulunan bu sarayı XVI.yüzyılda Çermik Ocaklı Beyleri yaptırmıştır.
Tepenin üstünde yer alan, yüksek ve kalın duvarları ile Ortaçağ şatolarını andıran sarayın harem ve selamlık daireleri, mescidi, hamamı ve zindanları bulunmaktadır. Beyaz ve siyah mermerden yapılmış olan harem ve selamlık bölümleri sarayın en ilginç bölümüdür. Buradaki görkemli giriş kapısı, köşk, hazine odaları da iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir.
Saray içerisinde renkli mermerden taş sütunlar ve bezemeli pencereleri bulunmaktadır.
Diyarbakır Surları
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033892.jpg
Diyarbakır’ın simgesi niteliğinde olan Diyarbakır surlarının ilk defa MÖ.3.000-4.000 yıllarında Huriler tarafından bugünkü İçkale’nin olduğu yerde yapılmıştır. Bu surlardan günümüze yok denilecek kadar az kalıntı gelebilmiştir. Bugünkü surlar MS.346 yılında İmparator II.Constantinius tarafından yaptırılmıştır.
Diyarbakır surları, dünyadaki en uzun surlardan Çin Seddi’nden, Antakya surlarından ve İstanbul surlarından sonra gelmektedir. Ancak bu surların hiç birisi Diyarbakır surları kadar üzerindeki yazıtları, burçları ile bezemeleri yönünden görkemli değildir.
Günümüzde bir açık hava müzesi konumunda olan Diyarbakır sur ve kaleleri Roma döneminden sonra bölgeye egemen olan Bizans, Abbasi, Mervan, Selçuklu, Artuklu, İnallı, Nisanlı, Eyyubi, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde de önemini korumuş ve yeni eklemeler yapılarak onarılmıştır. Ancak yapılan bütün bu onarım ve korumaya karşılık ana mimari özelliğini kaybetmemiştir. Bununla beraber her dönem kendi özelliğini de buraya yansıtmıştır. Nitekim burçlar üzerinde değişik dillerde yazılmış kitabeler, güneş, yıldız, çift başlı kartal, aslan, kaplan, boğa, at ve akrep gibi kabartma motifler de bunu açıkça göstermektedir.
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033894.jpg
Diyarbakır sur ve kaleleri, Diyarbakır’ın yakınındaki Karacadağ’dan getirilen bazalt bir tabaka üzerine yine bazalt taşlardan yapılmıştır. Bu surların uzunluğu yaklaşık 5.700 m. olup, yükseklikleri 8-12 m. arasında değişmekte, genişliği de 3-4 m.dir. Surlar üzerinde yuvarlak, dörtgen, beşgen, altıgen şekillerinde 82 burç yapılmıştır. Bu surlar Dağ Kapısı (Harput Kapısı), Urfa Kapısı (Rum veya Halep Kapısı), Mardin Kapısı (Tell Kapısı) ve Yeni Kapı (Satt veya Dicle Kapısı) isimli dört ünlü kapısı bulunmaktadır. Bu kapılar daha çok Mezopotamya’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Diyarbakır’a giriş ve çıkışların kontrol altında tutulmasında önemli rol oynamıştır. XIX.yüzyılın başlarına kadar sur kapıları güneşin doğuşu ile açılır, güneşin batışı ile kapanırmış. Kapılar kapanınca kimse ne içeri girebiliyor nede dışarı çıkabiliyormuş. 1853 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gezgin H.Petermann’ın anılarında; güneş battıktan sonra Diyarbakır’a ulaştığı, kapıların kapalı olması nedeniyle sur dışında sabaha kadar beklemek zorunda kaldığını yazmıştır.
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033897.jpg
İki silindirik burcun arasında bulunan Dağ Kapısı’nın (Harput Kapısı) üzerinde Roma İmparatoru Valentininaus’un Latince, Bizans İmparatoru II.Teodosius’un Grekçe kitabelerinin yanı sıra Abbasi ve Mervani dönemlerine ait onarım kitabeleri yer almaktadır.Bu kapı iki katlı olup, alt katta Mervani döneminde yapılan bir mescit bulunmaktadır. Günümüzde Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılmaktadır.
Mardin Kapısı (Tell Kapısı) Halife Murtezid Billah’ın Diyarbakır’ı ele geçirmesinden sonra burasının asilerin barınağı olarak kullanılmasını önlemek amacı ile surların güney tarafını yıktırmıştır. Bu bölümde bulunan kapı üzerindeki kitabeye göre; 909-910 tarihlerinde Halife Muktedir Billah ve veziri Ali bin Muhammed’in yardımlarıyla, Cerceralı İshak oğlu Yahya’nın idaresinde Cemil oğlu Diyarbakırlı mühendis Ahmet tarafından onarılmıştır.
Surların doğusundaki Yeni Kapı (Dicle Kapısı) 1240-1241 tarihlerinde Bizans döneminde yapılmış, basık kemerli tek girişli bir kapıdır.
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033899.jpg
Surların batısında bulunan Urfa Kapısı (Rum Kapısı) üç girişli olup, V.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kapı üzerindeki bir kitabeden Artuklu döneminde Sultan Mehmet tarafından onarıldığı ve üzerinde insan ve hayvan figürlerinin bulunduğu demir kapı kanatlarının buraya eklendiği öğrenilmiştir. Bu kapı diğerlerinden daha farklı ve büyük olup, ortadaki kapı Osmanlı döneminde Saltanat veya Hümayun Kapısı olarak tanınmıştır. Osmanlı padişahları bu kapıdan sefere çıkar ve dönüşlerine kadar da kapının taşla örüldüğü söylenmektedir.
Yedi Kardeş, Evli Beden, Nur, Keçi, Kral Kızı ve Akrep burçları en ünlü kale burçlarıdır. Bu burçların üzerinde çeşitli kabartmalar, hayvan figürleri ve kitabeler başta olmak üzere çeşitli bezemeler bulunmaktadır. Roma ve Bizans dönemine ait yazıt ve figürler daha çok Dağ Kapı’da, Abbasi dönemine ait yazıtlar Dağ Kapı ile Mardin Kapı’da bulunmaktadır. Abbasi dönemine ait kitabelerden birisinde Anadolu’nun bilinen ilk mühendislerinden söz edilmektedir: “Allah adıyla başlarım. Müslümanların emiri imam Cafer el-Muktedir Billah’ın emriyle Cercera’lı İshak oğlu Yahya’nın yönetiminde ve mühendis Cemil oğlu Amid’li Amhed’in gözetiminde yapıldı.”
Diyarbakır Mervaniler döneminde büyük bir onarım faaliyetine sahne olmuştur. Surların pek çok yerinde de Mervanilerin kitabelerine rastlanmaktadır. Bugün sanat galerisi olarak kullanılan Mervanilerin yapmış olduğu mescit’te şunlar yazılıdır: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allaha ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve Allah’tan başkasından kokmayanlar doldurur.”
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033902.jpg
Büyük Selçuklular Dönemi’nden günümüze gelebilen kitabeler daha çok Nur Burcu’nda görülmektedir. Artuklu kitabeleri daha çok Yedi Kardeş, Evli Beden, Urfa Kapı ve İçkale’de görülmektedir. Bu kitabelerin birinde de şöyle denilmektedir: “Yapılmasını efendimiz, bilgin, adil ve mücahid kral, muzaffer ve güçlü insan, dinin ve dünyanın yardımcısı, İslam’ın ve Müslümanların sultanı Sultan Melik Salih emretmiştir.”
Diyarbakır Surları Eyyübiler döneminde büyük bir onarım görmüştür. Bugün “Hindibaba Kapısı” ile “Dağ Kapı” arasında kalan burç ve bedenlerde Eyyübi’lere ait kitabelere rastlanmaktadır. Bunlardan birisinde; “Eyyüpoğlu Ebubekir’in yükseklikler sahibi Sultan Melik Kamiloğlu, Müslümanların ve İslamın Padişahı, din ve dünyanın yıldızı Ebu’l-fet Eyüp Melik Salih Sultan Efendimiz aziz olsun.” Yazılıdır.
Diyarbakır surlarını daha da gösterişli ve görkemli yapan figürlerin büyük bir kısmı Selçuklu ve Artuklu dönemlerine aittir. Bu figürlerin çoğunda Şamanizm’in etkisi görülmekte olup, Orta Asya sanatı ile İslam sanatı burada bir karışım halindedir.
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033903.jpg
Sur duvarları arasında bulunan 82 burçtan çoğu yuvarlaktır. Bazıları da 6 veya 4 köşelidir. Şehrin Dicle vadisine bakan ve savunması daha kolay olan cephelerindeki burçlar daha çok 4 köşeli ve seyrektir. Dağ Kapı isle Urfa Kapısı arasında kalan ve saldırıya açık olan bölgedeki burçlar daha sık ve yuvarlaktır. Ayrıca bunlar takviye duvarları ile daha da sağlamlaştırılmış olup, Artuklu döneminde buraya eklenen burçlar büyüklük ve taş bezeme yönü ile de diğerlerinden ayrılmaktadır.
Burçlar genellikle iki katlı, bazıları da üç veya dört katlıdır. Bunların alt katları depo ve ambar olarak, üst katları da savunma amaçlı kullanılmıştır.
Evlibeden Burcu ile Yedi Kardeş Burcu surların güneyinde yer almakta olup, 1208 yılında Artuklu hükümdarı Melik Salih adına Mimar Caferoğlu İbrahim tarafından yapılmıştır. Silindirik yapısı, onu çevreleyen kitabesi, çift başlı kartal, kanatlı aslan kabartmalarıyla oldukça görkemli olan Ulu Beden Burcu ile Yedi Kardeş Burcu plan ve bezeme yönünden birbirine benzemektedirler. Bu burçlarla ilgili bir de efsane vardır:
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033904.jpg
Bu efsaneye göre devrin hükümdarı bir yarışma düzenlemiş ve bu burçların bulunduğu yerde planlarını da kendisinin çizdiği, çok sağlam ve çok yüksek iki ayrı burç yapılmasını istemiştir. Diyarbakır’da bu işi başarabilecek iki kişi varmış. Bunlardan biri usta, diğeri de onun kalfası imiş. Ustanın dileği ustalığını bir kez daha göstermek; kalfanınki ise ustasını geçmekmiş. Usta Yedi Kardeş’ler Burcu’nu, kalfa da Evli Beden Burcu’nu yapmıştır. Burçların yapımı tamamlanınca hükümdar kalfanın burcunu daha çok beğenmiş, buna çok üzülen usta da kendini burçlardan aşağıya atmıştır.
Diğer bir efsaneye göre ise, düşmanlar Diyarbakır’ı kuşatmış, günler süren çatışmalardan sonra yedi kardeşin savunduğu burç dışında tüm kent düşmüştür. Kenti kuşatan kral anlaşmak için kardeşlere bir elçi yollamıştır. Yedi kardeş elçiye teslim olma koşullarını şöyle iletmişlerdir; Burcu teslim almaya kral ve komutanlar gelecek ve teslim olduklarında yedi kardeşin canları bağışlanacaktır. Kral kardeşlerin koşullarını kabul etmiş ve komutanlarıyla birlikte burca girmiştir. Ancak onlar içeri girer girmez yedi kardeş barut deposunu havaya uçurmuşlardır. Patlamayla birlikte kral, komutanları ve yedi kardeş ölmüş, şehir de kurtulmuştur.
Mardin Kapısı’nın doğusunda, yontulmuş kaya kütlesinin üzerinde yer alan Keçi Burcu surların en eski ve en büyük burcudur. Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen bu burcun üzerinde, 1223 yılında Mervanoğlu tarafından onarıldığını belirten bir kitabe bulunmaktadır. On bir kemerli bu burcun bir dönem mabet olarak kullanıldığı sanılmaktadır.
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00033907.jpg
Yedi Kardeş Burcu’na bitişik olan Nur Burcu Selçuklu döneminin en güzel eserlerinden biridir. Bu burç, 1268 yılında Selçuklu Hükümdarı Melik Şah tarafından yaptırılmıştır. Duvarlarında kabartma halinde koşan at, aslan, geyik ve kadın figürleri işlenmiştir. Ayrıca burada İslam ikonografisinde ender görülen “çıplak kadın” kabartmasının işlenmiş oluşu dikkat çekicidir.
Diyarbakır surları birçok kuşatmalarda, istilalarda tarih boyunca önemli rol oynamıştır. 1930’lu yıllarda Diyarbakır’ın hava alabilmesi için bu surların yıkılması yönünde bir görüş ortaya atılmış ve şehir valisi bu surları birkaç yerden yıkmaya çalışmışsa da 1932 yılında buraya gelen Prof.Dr.Albert Gabriel ve şehir aydınlarının çabaları sonucunda bu yıkım engellenmiştir.
XX.yüzyılın ikinci yarısından sonra Diyarbakır nüfusunun sur içerisinden dışarıya taşması ile Diyarbakır’ın tarihi ve mimari dokusu yozlaşırken bundan en çok da surlar ile sur içerisindeki evler ve sokaklar etkilenmiştir. Özellikle surların Mardin Kapısı ile Urfa Kapısı arasında kalan dış bölümleri, Mardin Kapısı ile İçkale arasındaki bölümler tahribata uğramış ve bu bölgeler gecekondu yapılanması ile karşı karşıya kalmıştır.
Günümüzde Diyarbakır Valiliği, Büyükşehir Belediyesi ve Çekül Vakfı’nın imzaladığı bir protokol ile “koruma projesi” hazırlanmıştır.
Diyarbakır Kalesi
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00034302.jpg
Diyarbakır Kalesi’nin hangi tarihte yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Dicle Nehri’nin 100 m. kadar yükseğindeki Fis Kayası, İçkale’nin ilk yerleşme yeri olduğu düşünülebilir. Ayrıca bu bölgede Huriler zamanında da bir kale yapıldığı sanılmaktadır. MS.349’da Roma imparatoru II.Constanius bu kalenin etrafını surlarla çevirmiştir.
Diyarbakır Kalesi, Dışkale ve İçkale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Diyarbakır’da hüküm süren devletler bu kaleyi onarmıştır. Bu bakımdan kalede her dönemin izlerine rastlanmaktadır.
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00034303.jpg
Dışkale’nin kuzeydoğu köşesinde İçkale bulunmaktadır. Bu kale de surlarla çevrilmiştir. İçkale içerisinde Virantepe denilen yerde surlarla çevrili bir bölüm daha bulunmaktadır. Virantepe’de yapılan kazılar XIII.yüzyılda Artukoğulları döneminde bir saray yapıldığını ortaya çıkarmıştır. İçkale Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1524-1526 yıllarında genişletilmiş, on altı burç ile iki kapı eklenmiş ve surlarla çevrilmiştir. Bu kalenin fethi Oğrun, Saray ve Küpeli isimli kapıları Diyarbakır şehrine açılmaktadır.
Çermik Kalesi (Çermik)
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...5/00034367.jpg
Diyarbakır, Çermik ilçesinin batısındaki bir tepe üzerinde kale kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Ancak, Osmanlılar burayı ele geçirdikleri zaman yörede yaşayan halkın büyük çoğunluğu bu kalede idi. Çermik’in fethinden sonra halk burasını terk ederek ovaya inmiştir.
Çermik Kalesi Osmanlı fethi sırasında top ateşleri ile yıkılmış ve yeniden onarılmasına da gerek görülmemiştir. Kale, yüksek ve oldukça kayalık bir yerde olup, kalenin içerisinden Sinek Çayı’na kayaların oyulması sureti ile 150-170 m. uzunluğunda bir yer altı geçiti yapılmıştır.
Günümüzde harap halde olan kalenin kitabesi bulunamamıştır. Yalnızca İçkale’nin kapısı birkaç sarnıç, dört su kuyusu ve bir de eski bir kiliseye ait duvar kalıntısı dikkati çekmektedir. Kale içerisinde Berber Dükkanı diye isimlendirilen, kayalara oyulmak sureti ile 3.00x4.50 m. ölçüsünde bir mekan ortaya çıkarılmıştır. Bu mekanın yüksekliği 1.55 m. olup, kuzey, güney ve batısında oturma yerleri bulunmaktadır. Kalede çok sayıda ok uçlarının bulunması yerleşimin oldukça eski yıllara kadar indiğinin kanıtıdır.
Eğil Kalesi (Eğil)
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00034294.jpg
Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde, Dicle Vadisinin kıyısında bulunan kale, yöredeki en eski kalelerden birisidir. Ancak ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemekle beraber, MÖ.VII.yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır.
Kale tek parça büyük bir kayanın üzerine yapılmıştır. Kalenin bulunduğu kayanın etekleri ve yanları yontulmuş ve böylece daha dik bir konuma getirilmiştir. Günümüze yalnızca surların kalıntıları, sur içerisindeki bazı yapıların temelleri ve sarnıçlar gelebilmiştir. Kalenin batısındaki bir kaya üzerinde de Asur hükümdarlarına ait yazılı bir stel bulunmuştur. Burada Asur hükümdarlarına ait kaya mezarları da bulunmaktadır. Ayrıca kaleden Dicle Nehri’ne inen, kayaların oyulması ile yapılmış merdivenli bir de yolu vardır.
Silvan Kalesi (Silvan)
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...4/00034295.jpg
Diyarbakır, Silvan ilçesinde bulunan bu kalenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber MÖ.77 yılında Büyük Tigrat Krallığı zamanında yapıldığı, sonraki yıllarda da Bizanslılar tarafından yeni eklerle kale genişletilmiş ve onarılmıştır. Hamdaniler, Mervaniler döneminde kaleye yeni burçlar ve sur duvarları eklenmiş, böylece daha korunaklı bir duruma getirilmiştir.
Kale yörede bulunan kalker taşından yapılmıştır. İçkale kareye yakın planlı olup, bunun dışında dış ve iç surlarla çevrelenmiştir. Kale 25 m. aralıklarla 50 burçla sağlamlaştırılmış ve dört yöne de dört kapı açılmıştır. Kale kapılarında bezemeli kitabeler bulunmakta olup, bunlar Eyyubilerden Melik Eşref zamanından kalmıştır. Ayrıca kalenin diğer kapılarında da Melik Kamil, Selahattin Eyyubi, Melik Evhad, Artukoğulları ve Mervanoğullarına ait çeşitli kitabeler de bulunmaktadır. Sonraki devirlerde kale içerisine Ulu Cami eklenmiştir.
Antak Kalesi (Lice)
Diyarbakır, Lice ilçe merkezinin 15 km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabak Kaya Köyü’nde bulunan Antak Kalesi’nin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü’l Vakadi’nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17.yılında, VII.yüzyılda Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin Velid tarafından Diyarbakır’ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini yazmaktadır.
Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü’l-Ezrak da Hatak olarak bu kaleden söz etmişlerdir. Bununla beraber bir çok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.-XIII.yüzyıl) önemli bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan selim’in Çaldıran Savaşı’ndan (1514) sonra kale Osmanlıların eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir.
Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır.
Zülkarneyn Kalesi (Çeper Kalesi) (Lice)
Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir konumdadır. Halk arasında bu kaleye Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i Zülkarneyn’in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir. Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla MÖ.VI.yüzyılda bölgeye hakim olan Persler tarafından kurulduğu sanılmaktadır.
Kale surlarının büyük bir bölümü yıkılmış, günümüze ancak sur temelleri, surlara ait üç burç kalıntısı gelebilmiştir. Kalenin çevresindeki köyler bu kalenin taşlarını sökerek kullanmışlardır. Bu da kalenin harap olmasını hızlandırmıştır.
Evliya Çelebi bu kaleden söz etmiştir: “Makdisi tarihine göre meşhur İskender-i Zülkarneyn buradaki hayat suyunu içince iyileşmiş ve boynuzları düşmüş. Bunun üzerine 315 gün içinde bu kale tamamlanmıştır. Burç ve kuleleri büyük taşlarla yapılmış olup beşgen şeklindedir.”