Büyük Yeni Han
Mahmutpaşada, Çakmakçılar Yokuşu,Sandalyeciler ve Çarkçılar sokakları arasındadır. 1764 de III. Mustafa tarafından Mimar Mehmet Tahir Ağa’ya yaptırtılmıştır. Avlu duvarında bugün sadece bulunduğu çerçeve kalmış olan kitabesinin ne olduğu bilinmemektedir. Eski kaynaklar bu kitabede inşa tarihi olan 1764 ile III. Mustafa ve mimarının adının yazılı olduğunu kaydederler. Hanın planı düzgün olmayan bir dikdörtgen şeklindedir. Üç katlı olan bu yapının biri 42 m. diğeri ise 25 m. uzunluğunda iki avlusu olup bu avlulara üç ayrı yerden girilmektedir. Avlular birbirlerine kemerli ve beşik tonozlu geçitlerle bağlanırlar ve her katta üç taraftan yuvarlak kemerli revaklarla çevrilidir. Zemin ve birinci katlarda 58 er,ikinci katta ise 57 odası bulunmaktadır. Dış tarafta ise 40 dükkan vardır. Çakmakçılar Yokuşundaki cephedeki giriş ana giriştir. Çok hareketli olan bu cephede yokuşun eğiminden dolayı zemin kat üzerinden başlayan ve cephe boyunca devam eden beş çıkma yapılmıştır. İkinci katta bu çıkmalar konsollarla biraz daha genişletilerek cephede daha bir hareketlilik sağlanmıştır. Cephedeki pencereler dikdörtgen taş sövelerin üzerinde sağır sivri kemerlerle dekore edilmiştir. Sandalyeciler sokağına bakan uzun cephenin üst tarafında bir kuş evi ve maşallah yazısı bulunur. Çakmakçılar tarafındaki köşesinde bir çıkma bulunur buradan itibaren bütün sokak boyunca cephe düzdür. Buradaki odalar dükkanların gerisinde kaldığı için pencereleri avluya açılmaktadır. Daha sonraları bu dükkanlar arkadaki odalarla aradaki duvar yıkılarak birleştirilmiştir. Çarkçılar sokağındaki cephe yolda eğim olmamasından dolayı düzdür. Yalnız bu cephe Çakmakçılar ile birleşirken kot farkı meydana geldiğinden dolayı iki kata iner. Hanın bütün cephe mimarisinde kefeki taşı arasında iki sıra tuğla hatıllar kullanılmıştır. Hanın her iki avlusundaki revakların üzerleri beşik ve çapraz tonoz ile örtülüdür. Odaların üst örtüleri ise çapraz tonozdur.
Büyük Yeni Han yapıldığında içeride sarraf dükkanlarının bulunduğu bilinmektedir. Hatta ticaret sicil kayıtlarına göre Emekli Sandığına bağlı olan günümüzde bulunmayan memurlara borç veren bir kuruluş olan “Emniyet Sandığı” da burada açılmıştır. Bankalar Caddesindeki hanların yapılmasından sonra sarraflar buradan ayrılmışlardır. I. Dünya Savaşından sonraki işgal yıllarında bir müddet işgal kuvvetlerinin karargâhı olarak da kullanılmıştır.
Beyazıd- Çemberlitaş- Aksaray- Unkapanı bölgesindeki Hanlar
Ağa Hanı I (Hatip Eminoğlu Hanı)
Kapalıçarşı’nın batısında Yorgancılar Sokağındadır. Arkasında Cebeci Hanı bulunmaktadır. Kitabesi olmadığından yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Mimarisi, kullanılan inşaat tekniği ve civarındaki hanların tarihine bakarak 18. inci yy. ın ikinci yarısına tarihlendirilir. Bulunduğu araziye uyarak üç kenarı 19 m. bir kenarı ise 16. m. olan yamuk plânlı iki katlı bir yapıdır. Yamuk olan avlusuna Yorgancılar sokağı tarafındaki dar bir yol ile girilen giriş kapısındandır. Bu giriş yuvarlak taş kemerli ve tonozlu bir geçit ile yamuk avluya bağlanır. Günümüzde avlu içine yapılan birtakım mekanlarla özgün halini tamamen kaybetmiştir. Alt kat depolara ayrılmış üst kat ise oturma mekanları olarak düşünülmüştür. Avluyu iki katlı altta sivri kemerli üstte ise basık kemerli bir revak çevrelemekte idi. Günümüzde bu revak sistemi neredeyse tamamen kaybolmuştur. Han bu bölgedeki diğer hanlarda olduğu gibi taş ve tuğla hatıllı inşa edilmiş olup bugün cephe mimarisi de özelliğini kaybetmiştir.
Ali Paşa Hanı
Küçükpazar’da Unkapanı Caddesi ile Kıble Çeşmesi Sokağı arasındadır. Çorlulu Ali Paşa (ölm.1711) tarafından 18. inci yy. da yaptırılmıştır. Bulunduğu arsanın konumuna uydurularak yapıldığından dolayı muntazam bir plânı yoktur. Sivri tuğla kemerlerin çevrelediği yamuk bir avlunun etrafında iki katlı bir handır. Hanın cephesi sokağa uyum sağlamak için kırık cephelidir. Buradaki sivri kemerli bir kapı ile beşik tonozlu bir geçit avluya bağlanır. Bu girişin üzerinde dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış bir kitabe yeri varsa da günümüze kitabesi gelmemiştir. Girişteki geçidin her iki yanında da kapı ve pencereler bulunmaktadır. Avluyu çevreleyen iki katlı yuvarlak tuğla payelere oturan kemerlerin meydana getirdiği revaka mekanların kapıları açılmaktadır. Kıble Çeşmesi Sokağına bakan cephesi muntazam kesme taştandır. Girişin üzerindeki taş konsollara oturan çift pencereli mekan cepheye bir hareket vermektedir. Bu mekân günümüzde mescit olarak kullanılmaktadır. Üst örtüsü zaman süreci içinde değişmiş olmasına rağmen çatı altında yer-yer kalmış barçalardan anladığımıza göre tuğladan bir kirpi saçak dolaşmaktadır. Osmanlı devri ticaret hanlarının güzel bir örneği olup kentin yoğun ticaret bölgesinde esas işlevini hala sürdürmektedir.
Ali Paşa Hanı III
Kapalıçarşı bölgesinde Çadırcılar Caddesi ile Yorgancılar Sokağı arasındadır. Hekimoğlu Ali Paşa tarafından yaptırıldığı kesin olmamakla beraber ileri sürülmektedir. Kitabesi olmayan bu yapı 18. inci yy. a aittir. Dikdörtgen bir plan şeması bulunduğu arsanın konumuna uydurulmaya çalışılmıştır. Yorgancılar Sokağına açılan ana cephesinde bir sıra dükkan bulunmaktadır. Buradaki giriş yuvarlak kemerli bir açıklık şeklinde olup tonoz örtülü bir koridorla dikdörtgen avluya açılır. Bu avluyu iki katlı revaklar çevrelemektedir. Bu revakların arkasındaki mekânların bazı bölümleri avluya eyvanlar şeklinde açılmaktadır. Bu eyvanlarda,kalan izlerden anlaşıldığına göre ocak nişleri bulunmakta imiş. Avludan üst kata çıkışı sağlayan taş merdivenlerin yerini bugün demir bir merdiven almıştır. Günümüze oldukça bozulmuş bir plân şemasıyla gelmiştir.
Baltacı Münhedim Hanı
Beyazıt’da Kalpakçılar Caddesi ile İskender Boğazı sokakları arasındaki dar bir ada’nın üzerindedir. Yaptıranını ve mimarını bilmediğimiz bu han inşaat tekniğinden anlaşılacağı gibi 18. inci yy. a aittir. Yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Plân şeması cephede İskender Boğazı sokağının konumuna uydurulmuş olup diğer cepheler sağındaki Kebabçı ile solundaki Sorguçlu han ile bitişik nizamdadır. Taş ve tuğla karışımı ile inşa edilmiş olan cephe bulunduğu arsaya uymak zorunda olduğundan yukarıya doğru kırılarak devam eder. Giriş kapısı bindirmeliksiz yuvarlak taş kemerli ve gösterişsiz bir mimariye sahiptir. Sağ ve sol tarafında pencereler açılmış olan giriş dar bir geçitle 6 x 12 m. lik ortadaki küçük avluya bağlanır. İki katlı olan bu handa avlunun etrafını çevirmesi gereken revaklar tamamen ortadan kalkmıştır. Avludaki merdiven ise orijinal değildir. Cephe ve avluya bakan pencereleri dikdörtgen söveli ve yuvarlak kemerlidir. Yapının üst örtü sistemi de tamamen değiştiğinden orijinaline ait hiçbir iz de kalmamıştır.
Bodrum Hanı
Kapalıçarşı’da Yorgancılar Kapısı ile Çadırcılar Caddesi ve Bitpazarı Sokağının çevrelediği adadadır. Fatih Sultan Mehmed’in vakfiyesinde “ Bodrum Kârbansarayı müsâfirûn için inşa buyurup vakfeylediği” diye adı geçen bu han vakfiyede şöyle tarif edilmektedir: “Mahmiyye-i Konstantiniyye’de Sarây-ı Âmir-i Sultânî civarındadır, süflî ve ulvî otuz bir bab hücerâtı müştemildir. Dîvârına muttasıl ondört bâb hücresi dahi vardır,cümlesi vakf-ı şeriftendir.” Bu vakfiyeye dayanarak bu hanın İstanbul’un en eski hanlarından biri olduğu ve Topkapı Sarayının inşasından sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. Yine bazı iddialara göre de eski bir Bizans yapısı kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Bu hipotez 1940 da buraya giren R.E.Koçu hanın altında bizans kemerlerine sahip bir mahzenden bahsetmektedir. Günümüzde zeminin üzeri tamamen örtülü olduğundan mahzene giriş yeri tamamen kapatılmış olmalıdır. Zemin katın alt kısımlarında ise Bizans özelliğinde tuğla kemer ve tonoz kalıntıları görülmektedir. Vakfiyeden anlaşılacağı üzere hanın altında ve üstünde otuzbir adet oda,dışarıda cepheye bitişik ondört dükkanı varmış.
İstanbul kadısına yazılmış olan 18 Muharrem 1018 (=23 Nisan 1609) tarihli bir hükümdeki yazıya göre eskiden beri İstanbul’a gelen keten bezleri,tüccarlara bu handan dağıtılırmış. Bu hüküm bazı tüccarların dışarıdan mal getirip başka yerlerde dağıtım yapılması üzerine yazılmış olup gelen bezlerin Bodrum hanında Kethüda ve Yiğitbaşılar eliyle tüccara dağıtılmasını sağlamaktadır.
Dikdörtgen plânlı,avlulu ve iki katlı bir bina olan bu hanın girişi Bitpazarı Sokağı tarafındadır. Her üç cephesinin dışında sıra halinde dükkanlar bulunmaktadır. 1895 zelzelesinde büyük zarar gören bu han yeni baştan onarılmış ve dıştaki dükkanlar eski özelliklerini kaybederek batı tarzında yeniden inşa edilmiştir. Hanın dış cephesi taş ve tuğla karışımı,iç kısımları ise moloz taşla inşa edilmiştir. Giriş Bitpazarı sokağı tarafında olup beşik tonozlu bir mekanla ortadaki avluya geçilir. Avlunun etrafı ve üst kat revaklarla çevrilidir. Üst kattaki mekanlar birer kapı ve pencere ile revaka açılır. Alt kattaki mekanların pencereleri cepheye açılmaktadır. Yuvarlak kemerli üst kat revakları köşelerde çapraz tonoz,diğer kısımlarda ise beşik tonoz ile örtülmüştür.
Günümüzde yapılan çeşitli ilave inşaatlarla bütün özelliğini kaybetmiştir.
Cebeci Hanı
Kapalıçarşının kuzeyinde Yağlıkçılar Caddesi üzerinde olup Astarcı ve Sarraf hanları ile çevrelenmiştir. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Yapı inşa tekniği bakımından 18. inci yy. a ait olarak tarihlendirilir. İstanbula gelen tüccarların konaklaması için yapıldığı ileri sürülen bu hanın avlusunda hayvanları sulamak için bir havuz ve küçük bir de namazgah varmış. Muntazam bir dikdörtgen plâna sahip olan hanın girişi Yağlıkçılar Caddesi üzerindedir. Ard arda iki avlulu ve iki katlı bir binadır. Günümüzde özgün mimarisinden çok kaybetmiş olan bu hanın girişi yuvarlak bir kemer halinde olduğu kalan inşaat parçalarından anlaşılmaktadır. Bu giriş beşik tonozlu bir geçitle 17 x 37 m.lik birinci avluya bağlanır. Buradaki ikinci bir geçitle de hanın esas avlusu olan 37 x 37 m. lik ikinci avluya girilir. Her iki avlunu çevresi klasik han şemasında olduğu gibi tuğla kemerli revaklarla çevrilidir. 72 x47 m. ölçüsünde bir alana inşa edilmiş bu han 1894 depreminde neredeyse tamamen yıkılmış ve uzun müddet harabe halinde kaldıktan sonra onarılarak tekrar kullanıma açılmıştır. Bu onarımlarda ilk plân şemasına olduğunca sadık kalınmaya çalışılmıştır.
Çuhacı Hanı
Mahmutpaşa Yokuşunun başında Kılıççılar sokağı ile Çuhacı Han sokağı arasındadır. Kitabesi olmayan yapının mimarı bilinmemektedir .Vakıf kayıtlarına göre Lâle devrinde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1718-1730) tarafından bir tür yünlü kumaş olan Çuhacıların ticaretleri için yaptırılmıştır. Hatta Çuhacılar loncası Kethüdasının da bu hanın içinde oturduğu ve bu esnaftan dolayı da adının “Çuhacılar Hanı” olduğu bilinir. Hanı daha sonra Çuhacı esnafı terk etmiş ve onların yerini kuyumcu ve gümüşçüler almıştır. Han yapılmadan önce yerinde İğneci El-hac Hasan Ağa’nın mescidi olduğunu Hüseyin Ayvansarayi Hadikatü’l-Cevâmi isimli eserinde yazmaktadır. Muhtemelen Nevşehirli, hanı yaptırırken bu mescidi de hanın kapısı üzerindeki mekânda yeniden yaptırmış olmalıdır.
Çuhacı Han 29 Eylül 1755’deki büyük Hocapaşa yangınında yanmış ,günümüzdeki bina ise bu yangından sonra kısmen yenilenerek yapılmıştır.
Tuğla ve taş karışımı olarak inşa edilmiş olan bu yapı iki katlı ve dikdörtgen avluludur. Çuhacı Hanı sokağındaki girişi sade,yuvarlak taş kemerli bir açıklık şeklindedir. Bu girişin üzerinde yedi adet ve üç sıralı taş konsollar üzerine oturan taş ve tuğla karışımı bir bindirmeliği vardır. Han inşa edildiği sırada yeniden yapılmış olan mescit bu mekanda idi ve 1914 yılına kadar kullanılmış olup bu tarihten sonra atölye haline getirilmiştir. Bu bindirmeliğin sivri kemerli,sağır alınlıklı iki büyük dikdörtgen pencerenin alt ve üstünde daha küçük pencere bulunur. Giriş 21 x 28 m. ölçüsündeki dikdörtgen avluya uzun ve çapraz tonozlu bir geçit ile bağlanır. Avlunun etrafında payelere oturan sivri kemerli üzerleri manastır tonozu ile örtülü iki katlı revak bulunur. Revakların iki yanındaki taş merdivenlerle üst kata çıkılmaktadır. Köşelerdeki iki merdiven ise depo olarak kullanılan bodruma inmektedir.
Günümüzde yapılan ilavelerle orijinal özelliklerini tamamen kaybetmiş olan bu hanın 1964 de 1/4 hissesi Vakıflar’a geri kalanı ise şahıslara aittir.
Çukur Han
Kapalıçarşı’da Yağlıkçılar,Perdahcılar ve Tığcılar Sokağının çevrelediği üçgen alanın içindedir. Kitabesi bulunmadığı için yaptıranı ve mimarını bilmediğimiz bu yapının inşa tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirebiliriz. Avlulu ve iki katlı hanlar tipindedir. Hanın ana girişi Yağlıkçılar sokağında sade yuvarlak taş kemeri bir açıklıktır. Buradan beşik tonozlu dar bir mekanla ortadaki 11 x 8 m. ölçüsündeki küçük avluya bağlanır. Orijinalinde bu avluyu iki katlı bir revak sistemi çevirmesine rağmen bugün bu revaklardan zemin katta olanları tamamen ortadan kalkmıştır. Tuğla hatıllı taştan yapılmış bir duvar sistemine sahip olan bu han yanındaki Mercan Ağa Han ve Safran han ile bitişik nizamdadır. Tek cephesindeki pencereler dikdörtgen sövelidir.
Elçi Hanı
Çemberlitaş’daki yabancı devlet konuklarının misafir edildiği bu han ticarethaneden ziyade konaklama tesisi idi. Atik Ali Paşa külliyesi’nin bir parçası olarak 1510-11 de inşa edilmiştir. Burada kalan elçi ve gezginlerin yazdıkları notlarında han hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler edinmekteyiz . Burada 1553 de kalan Hans Dernschwam’ın hanın ahırında görüp kopyasını çıkarttığı bir yazıt önemli bir tarihi belgedir. Bu yazının metni şöyledir: “ binbeşyüzonbeş yılında bunu yazdılar. Kral Laslo’nun beş elçisini burada beklettiler. Bilayı Barlabaş burada iki yıl kal mış idi...Hükümdar Kedeyi Sekel bunu yazdı. Hükümdar Selim Bey buraya onu yüz at ile koydurdu.” Bu yazıt han yıkılırken kaybolmuştur. 23 Temmuz 1587 deki büyük Çemberlitaş yangınından Elçi hanı kurtulabilmiş sadece kubbelerindeki kurşunları erimiştir.
Burada kalan ve yazılarında Elçi Hanından bahsedenlerin anlattığına göre kare biçimindeki binanın ortasında büyük bir avlu ile kuyu bulunuyordu. İkamet edilen .zemini tuğla döşeli,her birinde ocak ve demir parmaklıklı pencere bulunan 43 adet kapalı mekan üst katta olup arkadaki odaların önünde bir üzeri kurşun kaplı 28 kubbeli bir revak bulunuyordu. Alt katta ise ahırlar vardı ve avluya açılan mazgallardan ışık ve hava alıyordu. Avluya yük arabalarının girebileceği büyüklükte üç kapı bulunuyordu. Bu kapıların iki yanında ise dükkanlar vardı. 1646 senesinden itibaren elçilerin Galata bölgesindeki kalmaya başlamaları ile Elçi Hanı bu vasfını kaybetmiştir. 1652 de çıkan ve üç gün boyunca süren bir yangında Elçi Hanı harap olmuş 1766 depreminde de büyük hasar görmüştür. 19 uncu yy. da “Tatar Hanı” adı ile anılmaya başlayan bu han posta tatarlarının konakladığı yer olmuştur. Çok harap bir durumda olan Elçi Hanı 19 Eylül 1865 Hocapaşa yangınında yanmış ve uzun süre virane halinde kalmıştır. II. Abdülhamit zamanında onun serkatibi Osman Bey’in mülkiyetine geçmiş ve kalıntıları tamamen yıkılarak yerine “Matba-i Osmaniye” denilen bina inşa edilmiştir. Bu binanın temel kazısı sırasında Bizans devrine ait kemer ve tonoz kalıntıları ile mezar stellerine rastlanılmıştır. Yeniden inşa edilen bu bina daha sonra “Çemberlitaş Sineması” olarak sinema da kapanarak şimdiki iş hanına dönüşmüştür.
Hasan Paşa Hanı (Süpürgeciler Hanı)
Beyazıt –Laleli arasındaki Ordu caddesi üzerinde olan bu yapı 1745 de Sadrazam Seyyid Hasan Paşa (ölm. 1748) tarafından bu bölgede yaptırtmış olduğu hayır eserlerinin arasında inşa ettirmiştir. Mimarı Mustafa Çelebidir. Hanın kitabesinin de bulunduğu kuzey kanadı 1958 de Ordu caddesi açılırken yıktırılmış olduğundan özgün durumunu tamamen kaybetmiştir. Bu tarihten sonra süpürge yapan esnaf hanın geriye kalan mekanlarına yerleşmiş olduğundan “Süpürgeciler Hanı” olarak adlandırılmıştır. Günümüzde ise süpürgeciler burayı terk etmiş ve yerine deri ve sair malzemeleri satan dükkanlar yerleşmiştir.
İki katlı avlulu bir plan tipine sahip olan bu han misafir hanı olarak düşünülmüş ve Elçi Hanı gibi ikamet için yaptırılmıştır. Gurlitt’in han yıkılmadan evvel yapmış olduğu resimlerine bakarak giriş cephesinin Cadde üzerinde olduğunu ve her iki yanında da üçer dükkan bulunduğunu anlamaktayız. Yine aynı resime göre bu girişin iki yanında mermerden rokoko tarzında iki çeşme varmış. Bu İstanbul hanlarında gördüğümüz tek örnektir. Girişin üzerinde üç sıralı dokuz adet taş konsolun bindiği bir çıkma bulunmakta imiş. Yıkılmadan önce üst kattaki odaların ocaklı olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze gelebilen avlu cephesinin taş işçiliğinin çok itinalı olduğu görülmektedir.
İmameli Han
Kapalıçarşı bölgesinde Tığcılar ve Tarakçılar sokakları arasında Zincirli Han’a bitişiktir. Arka tarafında ise Kalcılar Hanı bulunur. Kitabesi olmayan ve yaptıranını bilmediğimiz bu han kendisine bitişik nizamdaki hanlarla aynı yapı tekniğine sahip olup 18. inci yy. a tarihlendirilir. Tek avlulu ve iki katlıdır. Tığcılar sokağındaki dar ve tek cephesindeki girişi yuvarlak taş kemerli bir açıklık şeklinde olup buradaki beşik tonozlu bir geçit ile yamuk biçimindeki avluya geçilir. Bu geçidin iki yanındaki merdivenler üst kata çıkışı sağlamaktadır. Avluya bağlanan bu geçidin iki yanında iki katlı mekanlar vardır. Bunların dikdörtgen pencere ve kapıları bu geçide açılır. Esas mekanda bulunduğu arsaya uydurulduğundan o da yamuk biçimindedir. Avluda revak sistemi olmasına rağmen günümüzde bu revaklar kaldırılarak dükkan yerleri ilave edilmiştir. Üst kat tamamen harap ve orijinalliğinden tamamen uzaklaşmış olduğundan mimarisi hakkında bir fikir ileri sürülememektedir. Cephe de ilave inşaatlarla tamamen bozulmuş olup kalıntılardan tuğla derzli taş işçiliği olduğu anlaşılmaktadır.
Kalcılar Hanı
Kapalıçarşı bölgesinde Tarakçılar sokağındadır. Kitabesi olmayan bu yapının yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. İnşaat tekniği ve civarındaki hanlar ile benzerliği göz önüne alınarak 18. inci yy. a tarihlendirilir. Kuyumcuların atık altın tozlarından altın ayıran kalcı (ramatçı) esnafının toplandığı bir han olmasından ötürü bu ismi almıştır. Arsa durumuna uymak zorunluluğundan dolayı düzgün bir plân şeması yoktur. Avlulu ve iki katlı hanlar grubundan olan bu hanın Tarakçılar sokağındaki tek cephesindeki sade ve çıkıntısız yuvarlak kemerli kapıdan üzeri çapraz tonozlu bir geçit ile ortadaki yamuk biçimindeki avluya girilir. Avluye çevreleyen iki katlı revakın etrafındaki mekanlar buraya kapı ve birer pencere ile açılmaktadır. Kubbeli olduğunu kalıntılarından anladığımız üst örtüsü günümüzde tamamen bozulmuş olup çinko,kiremit ve çimento şap ile örtülüdür. Orijinalliğini tamamen kaybetmiş olan cephenin evvelce tuğla hatıllı taş olduğunu kalan izlerden anlamaktayız. Katları birbirine bağlayan avludaki merdivenlerde tamamen değişmiş olup günümüze son derece yoz bir şekilde gelmiştir.
Kaşıkçı Hanı
Mahmutpaşa yokuşundu Tarakçılar sokağında olan bu han Kalcılar Hanı’na bitişiktir. Kitabesi olmayan bu hanın inşa tarihini mimari ve çevresindeki hanlar ile olan benzerliğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirilir. Mahmutpaşa Yokuşu ve Tarakçılar sokağına açılan iki cephesi olan bu bulunduğu arsanın konumuna uydurulduğundan düzenli bir plân şeması göstermez. Avlulu ve iki katlı bir yapı olan bu hanın Tarakçılar Sokağındaki girişi sade yuvarlak bir kemerle beşik tonozlu bir geçit ile avluya bağlanır. Günümüzde çok değişmiş ve orijinalliğini tamamen kaybetmiş olan bu avlu iki katlı bir revak sistemi ile çevrilidir. Bu revaklar alt katta yuvarlak üst katta ise yuvarlak tuğla kemerlidir. Kalan izlerden anlaşıldığına göre odalarda bugün var olmayan ocak nişleri bulunmakta imiş. Özgün yapısı tamamen bozulmuş olan bu hanın dış cephesi tuğla hatıllı muntazam taştandır. Dış cephede üst örtünün altında testere dişi iki sıra bir saçak frizi vardır. Avluda yapılan ilave inşaatlar avlunun formunun sebep olmuştur.
Kızlarağası Hanı
Kapalıçarşının kuzeyinde Tığcılar,Perdahçılar ve Tacirler sokağının çevrelediği alandadır. Kitabesi olmayan bu yapının hangi Kızlarağası tarafından yaptırıldığını belirten bir belge elimize ulaşamamıştır. İnşaat tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirilen bu yapı yamuk bir avluya sahip iki katlı bir ticaret hanıdır. Zemin kat depolar, üst kat ise kullanıma ayrılmış olan bu hanın cephesi yola uyum sağlaması dolayısıyla muntazam olmayıp kırık hatlıdır. Cephe tuğla hatıllı taştan yapılmıştır. Tığcılar sokağındaki tam ortada olmayan girişi yuvarlak sade bir taş kemerle üzeri beşik tonozlu geçit ile ortadaki avluya bağlanır. Avluyu iki katlı bir revak çevrelemektedir. Avlunun sağındaki merdiven üst kata çıkışı sağlamakta olup bu merdiven orijinalliğini kaybetmiştir. Alt kattaki revak kemerleri ilave mekanlarla bozulmuştur. Üst katın revakları ise kısmen orijinalliğini korumakta olup sivri kemerlidir. Üst kattaki mekanlar galeriye birer kapı ve pencere ile açılmaktadır. Örtü sistemi tamamen bozulup betonlaştırılmış olmasına rağmen üst kattaki kalıntılardan çapraz tonoz ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır.
Kumrulu Han
Çakmakçılar Yokuşunda Sandalyeciler sokağındadır. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı bilinmemektedir. İnşaat tekniği 18. inci yy. yapısı olduğunu gösterir. Hanın ön cephe duvarından geri kalan kısımlar tamamen değişmiş olduğundan özgün mimarisi hakkında fazla bir şey söyleyemiyoruz. Yalnızca ön cephedeki tuğla hatıllı taş duvarlar İstanbul hanlarının geleneksel özelliğini gösterir. Ortasında avlusu olan iki katlı hanlar gurubundan olan bu binanın avlusu yeni yapılaşmalarla adeta tamamen ortadan kalkmıştır. Sandalyeciler sokağındaki girişinin iki yanındaki dükkanlar da sonradan ilave edilmiştir. Orijinalliğini tek muhafaza eden giriş kemerinin etrafında dikdörtgen bir taş bant çevrelemektedir. Bu girişin üzerinde cephe boyunca plân eğriliğini düzelten beş adet taş konsolun taşıdığı çıkma orijinal yapıdan kalan nadir bir kısımdır. Sadece izlerini gördüğümüz revak kemerleri ortadan kalkmış,pencere ve kapı biçimleri değişmiş örtü sistemi de betona dönüşmüştür.
Küçük Yeni Han
Çakmakçılar yokuşunda Sandalyeciler sokağındadır. Kitabesi olmadığından ve Vakıf Kayıtlarında da adı geçmediğinden kimin yaptırdığını bilmiyoruz. İnşaat tekniği ve karşısındaki Büyük Yeni Han ile olan benzerliğini dikkate alırsak 18. inci yy. yapısı olmalıdır. göstermektedir. 27 x 35 m. lik bir alanı kaplayan bu han üç katlı ve avlulu plân tipindedir. Sandalyeciler Sokağındaki bazı bölümleri değişmiş olan cephesi tuğla hatıllı ve muntazam kesme taşlı bir duvar örgüsüne sahiptir. Çakmakçılar yokuşu tarafı ise yolun meyiline uydurulmak için kırık hatlıdır. Burada zemin katın üzerindeki bir ve ikinci katlar taş konsollara bindirilmiş çıkmalara sahiptir. Bu konsollar Çakmakçılar Caddesinin köşesine doğru azalarak bir taş silme olarak biter. Zemindeki cephede yuvarlak tuğla kemerli dükkanlar bulunmaktadır. Buradaki yuvarlak taş kemerli giriş kapısı beşik tonozlu bir geçitle 7 x 10 m. ölçüsündeki avluya bağlanır. Avlunun etrafındaki üç katı çevreleyen tuğladan yuvarlak kemerler taşıyıcı köşeleri kare olmak üzere revakları meydana getirir. Alt kat depolara ayrılmış olduğundan pencereleri sadece avluya açılmaktadır. Üst katın cephe pencereleri ise dikdörtgen taş söveli ve hatılı olup üst kısımları sağır sivri kemerlidir. Üst örtüsünün kalan bazı izlerden anladığımıza göre tonoz kaplı olmalıdır. Saçak kısmında iki sıralı bir kirpi saçak izleri görülmektedir. Günümüze yapılan yeni ilâvelerle özgün durumu bozularak gelmiştir.
Silahtar Hanı
Tahtakalede Uzunçarşı Caddesindedir. Kitabesi olmayan bu hanın 18 inci yy. ait olduğu inşaat tarzından anlaşılmaktadır. Mimarının Mustafa Ağa olduğu ileri sürülen bu hanın bu devirde yaşamış ve bir takım hayır eserleri olan Silahdar Abdullah veya Yahya Efendi olması muhtemeldir. 29 x 27 m. lik bir alanı kaplayan, 12 x 14 m. lik bir avlusu ve iki katı olan bu hanın üç tarafı bitişik nizam olduğundan tek cephesi Uzunçarşı Caddesindedir. Cephede tuğla hatıllı taş kullanılmıştır. Tuğla hatıllı kesme taştan cephesindeki yuvarlak taş kemerli giriş beşik tonozlu bir koridorla ortadaki avluya bağlanır. İki katlı revaklar son derece bozulmuş olup girişin karşısındakiler tamamen yıkılmıştır. Özgün mimarisi iki katlı olan bu hana yakın bir zamanda üçüncü bir kat ilave edilmiştir. Kalan izlerden revakların tuğladan ve sivri kemerli olduğu anlaşılmaktadır. Kapı ve pencerelerin çoğu değişmiş ve bütün özelliklerini kaybetmişlerdir. Bazı odalarda ocak izleri görülmektedir. Hanın iç bölümleri çok harap olup özgün mimarisini tamamen kaybetmiştir.
Simkeşhane
Cephesi Beyazıd’dan Laleli’ye inen Cadde üzerinde olan bu hanı Darphane ve Kalaycı Sokakları çevrelemektedir. Batısında ise Hasan Paşa hanı bulunmaktadır. 1463 tarihli kitabesine göre fetihten sonra İstanbulda ilk yapılan eserlerdendir. Simkeşhanenin bulunduğu alan Bizans döneminde ortasında I. Theodosius’a ait üç gözlü bir Zafer Takı olan Tauris Forumu idi. Fetihden sonra ,harap olmuş bu alana Fatih’in Sekbanbaşısı Yakub Ağa bir cami inşa ettirmiştir. Bu caminin yanına Fatih 1470-1475 sikke basılan bir darphane yaptırmış olup Fatih’in fetihden sonraki ilk altın sikkeleri burada kesilmiştir. Evliya Çelebi ,Fatih’in bir rahibin evinin yıkıntıları üzerine bu darphaneyi yaptırdığını yazmaktadır. 1645,1660 , 1683 yıllarındaki büyük üç yangından ve depremlerden bu bina büyük zarar görür. IV. Mehmet (1648-1687)’ in karısı ve III. Ahmet (1703-1730) in annesi Râbia Gülnüş Sultan (ölm.1715) 1707 de bu iyice harap olmuş binayı Sarayın Başmimarı Mehmet Ağa’ya adeta yeniden yaptırtır ve adını da değiştirerek “Simkeşhâne-i Âmire” koyar. Bu inşaat sırasında üst kısmını değiştirmiş bir sebil.çeşme,sıbyan mektebi ve mescit ilave ederek 18. inci yy. görüntüsünü kazandırmıştır. Cepheye ilâve ettiği dükkanlar ve arkadaki mekânda altın ve gümüş sırma çeken esnaf toplanır. Darphane ise 1726 da Topkapı Sarayı kompeksinde yapılan yeni binaya taşınarak para basma işi Simkeşhaneden çıkartılır. 1826 daki bir yangında tekrar zarar gören bina 867 de yeniden onarılır. 1913 yılında çok harap olmuş bina adeta tekredilirse de 1926 yılına kadar bazı yerleri kullanılır. 1957-58 de ki İstanbul’un imar çalışmaları sırasında Beyazıd’dan Aksaray’a doğru inen yol bir bulvar halinde genişletilirken harap hale gelmiş olan ön cephesi kesilerek yola verilmiş ve özgün görünümü çok şey kaybetmiştir. 1974-76 senelerinde Simkeşhaneden arta kalan bölümler Prof. Bedii Şehsuvaroğulu’nun çalışması ile Başkanı olduğu “Şehir Kütüphanesi Kurma ve Yaşatma Derneği” Derneği tarafından İstanbul Belediyesinden 49 yıllığına kiralanarak onartılmıştır. Bu çalışmalar sırasında kazılardan çıkan Tauris Forumuna ait parçalar bir Açıkhava Müzesi şeklinde yerleştirilmiş, yapının var olmayan ön kanadının bulunduğu yere de bir sıra dükkanın bulunduğu bir pasaj yapılmıştır. Simkeşhane binası günümüzde İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Simkeşhanenin cephesi İstanbul Hanlarının genel dış örgü yapısı gibi tuğla hatıllı taştan yapılmıştır. Tuğla örgü cephe dışında revaklarda,pencere kemerlerinde ve örtü sisteminde kullanılmıştır.Taş ise cephede,pencere söve ve hatıllarında,bindirmelikleri taşıyan konsollarda
payelerin örgü sisteminde görülmektedir. Restitüsyon plânına baktığımızda üç katlı ve avlulu olan orijinal yapının yola uyma nedeniyle cephede kırık bir hat olarak uzandığını görmekteyiz. Yuvarlak taş kemerli girişin üzerinde taş konsollarla taşınan bir bindirmeliği vardır. Giriş beşik tonozlu bir geçitle avluya bağlanır. Bu geçidin iki yanında yer alan mekanların geçide açılan birer kapı ve penceresi ile ocak nişleri vardır. Hanın batı kanadı ve sebili yola gitmiştir.
Sofcu Hanı
Nuruosmaniye caddesi ile Tavukpazarı Sokağının birleştiği köşededir. Kitabesi bulunmayan iki katlı avlulu olan bu hanın da mimarı ve yaptıranı bilinmemektedir. Duvar örgüsü ve inşa tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirilir. Yol ve arsa durumuna uyma mecburiyetinden ötürü yamuk bir plâna sahip olan bu hanın yuvarlak kemerli girişi üzeri beşik tonozlu bir koridorla avluya bağlanır. Geçit,avlu,zemin kat ve revaklar günümüze çok harap ve dejenere edilmiş bir halde gelmiştir. Revaklı avluyu üst kata bağlayan merdivenlerde orijinalliğini kaybetmiştir. Avlunun altında üzeri beşik tonoz ile örtülü bir bodrum vardır. Hanın ayakta kalabilmiş üst kat odalarının üzerleri beşik tonoz ile örtülü olup cephenin üst kısmını dolaşan tuğladan bir kirpi saçağın izleri görülmektedir.
Sorguçlu Han
Kapalıçarşının güneyinde Kalpakçılar Caddesi ile İskender Boğazı arasındadır. Yolgeçen ve Baltacı hanları arasındadır. Kitabesi olmyan bu hanın inşa tekniğine bakarak 18. inci yy. a tarihlendirebiliriz. Kalpakçılar caddesindeki girişi üzeri tonoz ile örtülü bir koridorla ortadaki yamuk şeklindeki avluya bağlanır. Avluda iki katlı yuvarlak kemerli revak sistemi bugün sıva ile kapatılmış ve orijinal dokusu kaybedilmiştir. Kalpakçılar caddesine bakan cephesinde girişin iki yanında sonradan ilave edilmiş dükkanlar cephenin özgün durumunu bozmuştur. Alt kattaki üzeri beşik tonozlu mekanlar taştan yuvarlak kemerli bir kapı ile revak altına açılır. Üst kattaki odaların örtü sistemi ise tamamen değiştirilmiş ve tonoz olması gereken yerler beton plaklarla kapatılmıştır. Günümüzde çok harap olup orijinal yapısından tamamen uzaklaşmıştır
Süleymaniye Hanı
Süleymaniye külliyesinin bir bölümünü teşkil eden bu han,Külliyenin İmaretinin arka cephesinin altında,zemin katta olup Süleymaniye İmareti sokağındadır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından külliyenin Mimarı Sinan tarafından 1555 de inşa edilmiştir. Külliyenin bir bölümünü teşkil ettiği için plan şeması klasik han tipinden ayrılır. Avlusu yoktur ve tek hacim halindedir. Dış cephe duvarları külliye ile bütünlük gösterip 1,5 m. kalınlığında kesme taş duvardır. İç kısımlarda ise moloz taş kullanılmıştır. Basık kemerli bir girişi olan hanın zemin kat pencereleri düz hatıllı olup sağır alınlıklı ve yuvarlak taş kemerlidir. Külliyeye ait bağımsız bir plâna sahip olmamasından dolayı ayrı bir özelliği olup İstanbul’daki nadir külliye hanlarındandır.
Şeker Hanı
Fatih’de İstanbul Caddesi ile Malta Çarşısı Sokağının kesiştiği köşededir. Kitabesi olmayan bu hanın yaptıranı ve mimarı bilinmemektedir. Mimari özellikleri 17. inci yy. han stilini göstermektedir. 29 x 32 m. ebadında kareye yakın yamuk planlı, ortasında revaklı bir avlusu olan bir binadır. Orijinali iki katlı olan bu hana sonradan üçüncü bir kat ilave edilmiştir. Zemin katı depolara ayrılmış olduğundan dışarı açılan pencereleri yoktur. Üst kattaki pencereler dikdörtgen taş söveli ve hatıllı olup muntazam bir sıra halinde her mekana iki tane gelmek üzere devam eder. İki caddenin birleştiği köşede inşa edildiğinden iki cephesi vardır. Ana girişi İstanbul Caddesi üzerindedir. Yuvarlak taş kemerli olan bu giriş,üstü beşik tonozla örtülü olan bir geçitle avluya bağlanır. Avlu her iki katta da tuğladan sivri kemerli revaklarla çevrilidir. Avludan üst kata çıkan merdiven orijinalliğini kaybetmiştir. Cephede birkaç sıra taş ve tuğla derzden oluşan hatıllar görülmekte olup son derece sadedir.
Taş Han (Sipahiler Hanı,Çukurçeşme Hanı,Katırcıoğlu Hanı)
Lalelide, Fethi Bey Caddesindedir. Kitabesi olmamakla birlikte III. Mustafa (1757-1774)’nın yaptırtmış olduğu Lâleli Camiinin Vakıf kayıtlarında ,bu hanın camiin vakfından olduğu ve ulûfelerini almak için İstanbula gelen Sipahilerin kalmaları için yaptırıldığı yazılıdır. Bu yüzden ilk yapıldığında “Sipahi Hanı” adı ile tanınmaktadır.
Üç avlulu olan bu hanın giriş cephesi çağdaşlarından farklı olarak tuğla hatıllı olmayıp kesme taştan inşa edildiğinden dolayı “Taş Han” adı ile anılmıştır. Diğer cephelerde ve iç avluya bakan duvar örgüsünde ise taş sıraların arasında tuğla hatıllar ile klasik dokuya dönülmüştür. Giriş 27 x 14 m. lik birinci avluya alışılmışın dışında bir plân şemasıyla uzun bir bina koluyla bağlanır. Avluya geçişi de içine alan bu kısım tek başına bir bölüm meydana getirmekte olup üzerinde iki katlı dar odalar bulunmaktadır. Bu geçit ayrıca uzun bir koridor ile ana avluya da bağlanmakta olup iki yanında üst kata çıkışı sağlayan merdivenler vardır. Girişin üzerinde biri büyük diğer ikisi küçük olmak üzere üç taş kemer hafif bir çıkıntı yapan taş payelere oturur. Bu kemerlerin üzerinde zemin kat ile üst katı ayıran taş bir silme devam edere. Esas avlu bodrumlu olup diğerlerinden oldukça büyüktür. Bir rampa inilen avludaki bu bodrum atların barınması için yapılmıştır. Yuvarlak revak kemerleri tuğladandır. Bu revakların arkasında kalan odaların bazıları yuvarlak taş kemerli kapı ve dikdörtgen taş hatıllı pencerelerle bazıları da sadece sadece kapı ile revaklara açılmaktadır.
Günümüzde bakımsız ve bazı yerleri harap olmakla beraber eski karakterini muhafaza edebilmiş olan bu yapı İstanbul’daki askeri hüviyetli tek handır.