Uzunca bir ayrılıktan sonra
UZUNCA BİR AYRILIKTAN SONRA
İnsanların hayata yüklediği mana , onu kullanış biçimini de barındırır içinde. Hayatın girintili çıkıntılı ve ahirete dik uzanan caddelerinde dolaşanlar, salt dünya hedefindedirler. Düz ve ahiretle paralellik arz eden bir hayat, dünya ötesini de düşündüren bir model öngörür. Öyle veya böyle hayatta nice kırılma , daralma ve ayrışma noktaları yaşamışızdır. Hayata yüklediğimiz mana biraz da “makas ayrımı”ndaki tercihlerimizde saklı gibidir sanki.
Ve düğüm çözülmeye başlar tercihler aşamasında. Eğer hayat bize Bir’i tarafından bahşedilmiş, belli bir gaye için verilmiş, sınırlı sayıda nefes alıp vermeden ibaret ise, nefiste kendini sınırlandıracak, kendine bir had koyacak ve haddi aşmayacaktır. Yok eğer nefes alış verişlerimizi kendimizden biliyor, hayatı biz idare ediyor, kendi kendimize malik olduğumuzu iddia ediyorsak, nefisler de “var mı benden büyüğü?” , “en büyük benim” noktasına gelecektir.
Nefis-nefes yakınlığı öteden beri dikkatimi çeke gelmiştir hep. Nefesler kimin için alınıp veriliyorsa, nefisler de “O”na boyun eğmeliydi. Aldığımız her nefeste “Hu”yu soluyorsak, nefislerimiz de “O”nu solumalıydı. Son nefesimizdeki dilimizin şahitliğine, nefsimiz de iştirak etmeliydi.
Gelin görün ki, nefis-nefes denkleminde insan çözümlemelerine baktığımızda durum hiçte yukarıdaki gibi değildir. Yani hayata yüklediğimiz mana imani boyutta, fakat yaşantımız aynı ciddiyette olamayabiliyor. Peki problem nereden kaynaklanmaktadır? Düğüm nasıl çözülecektir?
Bu noktada sizleri “ve düğüm çözülmeye başlar tercihler noktasında” cümlesinde odaklanmaya davet edeceğim. “Düğüm çözülmeye başlar” demek, “düğüm çözülmüştür demek” değildir. Daha henüz ilk düğüm çözülmüş, peşi sıra çözülmeyi bekleyen düğümler hala daha durmaktadır. Problem, ilk tercihte işin bittiğini sanmaktır.
Oysa hayatın bize Bir’i tarafından bahşedildiğini bilmek, hayatı bize an be an bahşeden, yeniden yeniye yaratan, hayatı bütün unsurlarıyla kuşatan bir Hayy-ı Kayyumu tam manasıyla bilmek demek değildir.
Kaldı ki, Cenab-ı Hakkın Kur’an-ı Kerim’de geçen doksan dokuz, Cevşenü’l- Kebir’de geçen bin bir esmasının tecellilerini insan simasında, arz simasında ve kainat simasında okuma çalışmaları, “düğüm çözme merhaleleri” olarak önümüzde durmaktadır. Kainata meydan okuyabilecek bir iman mertebesi ve iman-islam bütünlüğünü sağlayacak bir imani donanım ancak “imanınızı lailaheillallah ile yenileyiniz” nebevi fermanını hayata geçirmekle mümkün olacaktır.
Dolayısıyla her nefes alış verişimizde yeniden yeniye nefis-nefes denklemleri kurmak, soluduğumuz nefesler adedince “çözümler” elde etme zarureti vardır orta yerde.Mesela az yeme nebevi düsturunu 3-5 gün değil de, ömrün her safhasına yayabilme; gıybet, dedikodudan birkaç defaya mahsus değil de, ömür dakikalarınca kaçabilme; göze bakıp kalbe hitap edebilme; kavl-i leyyin söz sarfedebilme gibi ölçüler ciddi bir tecdid-i iman ile söz konusu olacaktır. Hasılı, vücut hücrelerimizin, ruh hallerimizin yenilenmesi paralelinde imanımızın da yenilenmesi zaruretidir ki, bu sayede hayatımız iman ile hayatlanacak ve hayatımızın her safhasında –okulda, otobüse binerken, toplum içinde, ailede- “O’nun sevdiği Zat”a benzeme senaryoları yaşanacaktır.
Senaryolar değişecektir de zaman zaman. Kişi nefsini bildiği ölçüde Rabbini tanıyacak ve bilecektir. Bana öyle geliyor ki insan, en zor anını, en manidar seçimini kalbinden gelen seslerle, kalbe yakın lümme-i şeytaniyeden gelen sesler noktasındaki “makas ayrımı”nda yaşayacaktır. Ve nefis var oldukça her nefesimizde yeni makas ayrımları çıkacaktır karşımıza.
John Charistian, hayatı “silgi kullanmadan resim yapma sanatı” olarak tanımlar. Oysa hayatımızın makas ayrımlarındaki yanlış tercihler, silgi kullanmayı da beraberinde getirmekte. O yüzden olsa gerek “gerektiği yerde silgi kullanarak resim yapma sanatı” tarifini daha çok benimsiyorum.
Nübüvvet ve felsefe silsilesi tercihini yansıtan “ayrışma noktası”nda ve ehl-i imanın farklı tercihlerini yansıtan “kırılma” ve “daralma” noktalarında hayatı yeniden yeniye keşfedebilmeyi temenni ediyor, “makas ayrımları”nda ehl-i imana kırılma noktası yaşatacak “kaderi fetvalar” verdirmemeyi Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Seyfeddin Gültekin
--------------------------------------------------------------------------------