Yerlerin ve göklerin sırlarını açan Kur'ân-ı Kerim
Yerlerin ve göklerin sırlarını açan Kur'ân-ı Kerim
Elif, Lam, Ra. Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik” (İbrahim Sûresi, 1) 610 yılının Ramazan ayında Allah’ın Cebrail aracılığıyla Peygamberimize (s.a.v) bildirdiği ayetler, geçmişin, bugünün ve geleceğin sırlarını, doğrularını, yanlışlarını açığa çıkarmış ve insanlara kurtuluş yollarını gösteren büyük bir müjde olmuştur. İnsanların o güne kadar bilmediği ve başka hiçbir yerden asla öğrenemeyeceği gizli karakterlerin, gayba dair bilgilerin, başka boyutlara ait olan varlıkların ve tuzakları bozan sırların habercisi olan Kur’an, bütün bilgiler kendi katında saklı olan Cenâb-ı Allah’tan kuluna bir ikramdır.
Bediüzzaman’ın da şu ifadesi, Kur’an-ı Kerim’in insanlar için ne kadar büyük bir nimet olduğunu ifade eder.“Kur’an menba-ı ulum, maden-i esrar ve fıtratın tercümanı ayat-ı tekviniyesive edebiyatın mucize-i kübrası ve lisanü’l- gaybıdır. “ (Şualar,s.650)
İnsanların göremediği, duyamadığı ve akledemediği sınırların ötesini onlara bildiren ve kalplerin üzerindeki perdeyi kaldıran Kur’an-ı Kerim, insanlara mucizevi bir hayatın kapılarını açar ve onları asıl hayatları olan ahirete hazırlar.
Allah-u Teala kendisini tek başına zanneden insanoğluna; kendisine salat eden melekleri, caddede yürürken, tek başına düşünürken veya akşam vakti eğlenirken sayfa sayfa tutulan defterini, ve ölümle birlikte açılan perdenin gerisini Kur’an’da bütün açıklığıyla anlatmıştır.
Bu nedenle ona tabi olan insanlar, Allah’ın önce dağlara teklif ettiği ama onların yüklenmeye çekinince “zalim ve cahil “ olan insanoğlunun üstlendiği büyük ve ağır bir sorumluluğun da sahibi olmuş olurlar. Çünkü bütün bu bilgilere sahip olmak, kimsenin farkında olmadığı gerçeklerin farkında olmak ve böyle bir şuurla yaşamak aynı zamanda büyük bir sorumluluğu ve mânevî yükümlülüğü de beraberinde getirir. Karşılığı ve hazzı büyük olan bu sorumluluktan kaçmak için olmadık yollar deneyen insanlar, uzaklaşmaya çalıştıkları ve dinlememek için kulaklarını tıkadıkları bu büyük kitabın içinde tarif edilen bir sonla yıkıma uğramışlar ve alay ettikleri ayetlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Halbuki müslümanlar, ne ölüm anında, ne de kıyamet gününde şaşkınlığa uğramaz ve korkuya kapılmazlar. Çünkü onlar görmeden iman ettikleri gaybı henüz ölmeden Allah’ın Kitabından öğrenir, hazırlıklarını yapar ve Yaratıcı’larına kavuşmanın sevinciyle canlarını teslim ederler.
Cenâb-ı Allah insanlara bütün gerçekleri açıklamış, onlara doğru ve yanlışı, cenneti ve cehennemi anlatmış ve korunmuş bir kitap olan Kur’an-ı Kerim’de bütün bu haberleri insanlara büyük bir lütuf olarak sunmuştur. Bunlar iyice kavrandığı ve uygulamaya geçirildiği takdirde, kişinin hayatını kökünden etkileyecek derecede olumlu değişiklikler yaşanır. Kur’an’ın ahlâkî vasıflarda, ticari konularda, sosyal alanda insanların kendilerine ait mânevî durumunda gösterdiği yollar, önceden hesap edilemeyen mucizevî galibiyet ve başarılarla sonuçlanır.
Kur’an’ın gösterdiği yol, tam sıkıştıklarını sandıkları anda müslümanlara galibiyet sağlamış, kavimlerinin en azgın insanlarını elçilerin emrine bağlamış, tarih boyunca inananları benzersiz bir mülkün sahibi kılmış ve İslâm’a karşı kin dolu düşmanların kalplerine sebebini bilemedikleri bir korku salmıştır.
Müslümanları karanlıklardan nura çıkaran ve her satırıyla büyük bir mucize olan bu mübarek kitabı Bediüzzaman Said-i Nursî birçok yönüyle tefekkür etmiş ve bu samimi tefekkürlerini risalelerinde şu şekilde bizlere iletmiştir: “Kur'an, ismi azamdan ve her ismin azamlık mertebesinden gelmiş. Hem bütün alemlerin Rabbi itibariyle Allah’ın kelamıdır. Hem bütün mevcudatın ilâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır. Hem semavat ve arzın Hâlık haysiyetiyle bir hitaptır. Hem rububiyeti mutlaka cihetinde bir mükalemedir. Hem saltanat-ı amme-i sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmeti vasia-i muhita noktasında bir defter-i iltifatat-ı rahmaniyedir. Hem uluhiyetin azameti haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazen şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Hem ism-i Azamın muhitinden nuzül ile arşı azamın bütün muhatına bakan, teftiş eden hikmetfeşan bir kitab-ı mukaddesdir. İşte bu sırdandır ki, kelamullah ünvanı kemal-i liyakatla Kur'an’a verilmiş.” (Sözler. S.123)
Serap Akıncıoğlu, Yeni Asya, 16 Ocak 1998.
--------------------------------------------------------------------------------