-
Ashab-ı Meymene
Ashab-ı Meymene
“Nasıl ki insan küçük bir âlemdir; yıkılmaktan kurtulamaz. Alem dahi büyük bir insandır, o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp subh-u haşırla gözlerini açacaktır.” (Sözler, sf.561) Bediüzzaman’ın yukarıdaki sözlerinde bahsettiği din gününde Cenâb-ı Allah, insanları topluca haşredecek, her insanın dünya hayatı süresince işlemiş olduğu amelleri ihtiva eden defterini de önlerine sunacaktır.
Bu defter ile ilgili âyetlerden biri, Kur’ân-ı Kerim’de şu şekilde yer alır: “(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: ‘Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?’ Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf Sûresi, 49) Rabbimiz, insanlara küçük büyük demeden her türlü amelini iletecek olan bu defterin iki önemli özelliğini bildirmiştir. İlki, biraz önce de belirtildiği gibi, eksiksizce herşeyi sayıp-döküyor olması; ikincisi de, defterin insanlara sunuluş şeklidir, ki bu da aşağıdaki âyetlerde ayrıntılı şekilde açıklanmıştır. “Artık kitabı sağ eline verilen kişi; der ki: ‘Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmıştım. Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette.” (Hakka, 19-22)“Kitabı sol eline verilen ise; o da der ki: ‘Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi.” (Hakka, 25-27)
Yukarıdaki âyetlerde de görüldüğü gibi hayatını, malını, canını, bütün enerjisini, herşeyini Allah rızası için harcamış, Onun hoşnutluğunu kazanmak için yaşamış olan mü'minlerin kitapları, hesap gününde sağ ellerine verilmektedir. Bu insanlar dünya hayatını bir deneme, bir imtihan yeri olarak görmüş, hayatlarını Allah’ı razı edebilme gayreti ve umudu ile geçirmişlerdir. Mü'minler, Allah’ın kendilerine olan lütfu nedeniyle dünya hayatında huzur duygusu içindedirler. Allah’a karşı içli bir saygı ve haşyet dolu bir korku taşımaları, onların korkup-sakınmalarına, Allah’ın sınırlarına titizlik göstermelerine vesile olur.
Mü'minler, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan) sıfatının yalnızca Allah’a ait olduğunun şuurunda olduklarından, yaptıklarıyla cenneti kazanmayı umar, ama hiçbir zaman kendilerinin kesin cennetlik oldukları gibi bir zanna kapılmazlar. Zira böyle bir eminliğin, müstağniyet ve enaniyetin göstergesi olduğunu çok iyi bilirler. Ancak akıl ve vicdanlarıyla, Allah’ı neyin hoşnut ettiğini, neyin etmediğini ayırt edebilir, vicdanlarını sonuna kadar kullanarak cenneti kazanmaya çalışırlar.
Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de mü'minlerin korku ve umut arası dua ve ibadet üzerinde oldukları belirtilmektedir. Zorlu bir günün yaklaşarak geldiğini unutmayan ve asıl yurt olan âhiret için yarışan mü'minler, amel defterlerini sağ yandan alabilme umudu içindedirler. Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Allah defteri sağ yandan verilen bu mü'minlere, “Ashab-ı Meymene” adını vermiştir. Rabbimiz Ashab-ı Meymene’nin üzerinde taşıdığı güzel ahlâk örneklerinden bahsetmiştir. Ki bunlardan biri Beled Sûresinde bahsi geçen sabrı ve merhameti birbirlerine tavsiye etme özellikleridir.
Ashab-ı Meymene’nin bir diğer özelliği de, Vakıa Sûresinde belirtilmiştir. Bu da, ‘yarışıp öne geçmiş öncüler’den olmalarıdır. Elbette bu yarış, ancak ve ancak Allah’a daha yakın, Onun salih ve samimi kulları arasında olabilmenin yarışıdır. İşte bu noktada, daha zengin olmak, daha güzel olmak, daha gösterişli olmak yarışında olmanın ne derece mânâsız olduğu ortaya çıkıyor. Allah’ın dilemesiyle elde edilen nimetlerin peşinde koşmak, onlara en fazla sahip olmaya çalışmak, mağlub olunacağı baştan belli olan bir yarıştır. Çünkü zaten en zengin olan, göklerin ve yerin hazineleri yanında olan Yüce Allah’tır, bütün güzellikler Onun eseridir. Şeref, onur, üstünlük yalnızca Ona aittir. Bütün bunları başka şeylerde arayanların yarışı elbette bir kayıptan başkası değildir. Nitekim Ashab-ı Meymene için Vakıa Sûresinin devamında “Birçoğu geçmiş ümmetlerden, birazı da sonrakilerden” diye bahseder.
Gerçekten ahlâkın böylesine çöküntüye uğradığı bir dönem, Allah’tan gerçekten korkan kulların, sayısı az olarak belirtilen Ashab-ı Meymene’den olma yarışına katılmaları zamanıdır. Bu nedenle bizler birbirimizi İslâmın bize sunduğu ahlâkı eksiksiz olarak yaşamak için teşvik etmeli, birbirimize sabrı, merhameti tavsiye etmeli, Bediüzzaman’ın dünyanın eceli olarak tarif ettiği kıyamet günü (Sözler, sf.357) gelmeden evvel, takvada yarışan öncüler olmalıyız.
Serap Akıncıoğlu, Yeni Asya, 01 Kasım 1997.
--------------------------------------------------------------------------------