Bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir
Bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir
Allah’ın insanlar için yarattığı dünya, iman edenler için takvalarını arttıracak âyetler ile donatılmıştır. Göklerde ve yerde olanları düşünerek Rablerine yakınlaşmak için yol arayan müminler, hayatlarının her ânında Allah’ın rahmetinin ve şefkatinin çeşitli tecellilerine şahid olurlar. Öyle ki, Allah yarattığı düzeni tüm ihtişamıyla insanların hizmetine vermiştir. Atmosfer yedi katıyla bir bina gibi ayakta durmakta, dağlar gibi gemiler denizlerde yüzmekte, bulutlar Rablerinin izniyle evrilip çevrilmekte ve organların her biri eksiksizce görevlerini yerine getirmektedir.
İnsanın gözleri önünde bulunan nice âyetler karşısında yapması gereken ise, Rabbinin yüceliğini görüp bilmek ve Onu hamd ile tesbih etmekdir. Zira Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi; “Hamd, ibadetin icmali bir sureti ve küçük bir nüshasıdır.” (İşaratü’l’ İ’caz, s.17.) Kur’ân âyetlerinde de müminlerin tavrı işte bu ahlâk üzerine tarif edilmiştir. Nur Suresinin 37. âyetinde, “Öyle adamlar ki, ne ticaret, ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, dos doğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten tutkuya kaptırıp alıkoymaz; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılâba uğrayacağı günden korkarlar” diye bildirilmiştir.
Toplum içerisinde farklı sorumluluklara sahip olabilen müminler, ne iş yaparlarsa yapsınlar veya hangi mesleğe sahip olurlarsa olsunlar; asıl görevlerinin Allah’ı zikretmek ve Onu razı etmek olduğunu unutmazlar. Dünya hayatında kendilerine verilen nimetleri, makamı, imkânları veya mülkü ancak Rablerine yakınlaşmak için bir araç, hizmet için bir fırsat olarak görürler. Dünya hayatına ait her şeyin yalnız bir süs, bir meta olduğunu bilen tevazulu tavırlarıyla Allah’ın beğendiği en güzel davranışta bulunmak için çaba harcarlar. Yaklaşmakta olan kıyamet gününün heyecanı içinde her yaptıklarının hesabını vereceklerini düşünerek, umutla korku arasında dua derler.Yalnız Rablerine tevekkül edenlerin gösterebileceği bir ahlâka sahip olan müminler için dünya hayatı sürekli dikkat gösterecekleri bir denenme yeridir. Hayatlarının hiç bir ânında bu güzel ahlâktan taviz vermeyen müminler, dünya hayatına aldanmaz; gençliğin gelip geçmekte, ölümün yaklaşmakta olduğunu, malın, mülkün değerinin olmadığını, dünyada verilen bir makamın âhirette hiçbir karşılığının bulunmadığını bilirler.
Allah’ın dünyada verdiği nimetlerin, fırsatların ve imkânların tamamı yalnızca insanların denenmesi içindir. Allah rızası için kullanılmadığı müddetçe hiçbir hayrı, yararı veya karşılığı olmayan bu nimetler, Allah için kullanıldığı zaman ise karşılığı kat kat olacak birer âhiret vesilesi olurlar. Nitekim bu konuda Cenabı Allah, “Onlardan bazı gruplara kendilerini onunla denemek için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.” (Taha Suresi, 131.) şeklinde buyurmaktadır. Şu halde her vicdan sahibi müminin yapması gereken kendi nefsinde bir muhasebede bulunmak, dünya hayatının geçiciliğini ve değersiz olduğunu bilerek niyetini Allah rızasına yöneltmektir. Zira kişinin dünya hayatında ve âhirette kurtuluşunun tek yolu budur. Bu gerçeğin tam olarak farkında olan müminler, dünyada mal veya mülk kaygısına ne kadar düşmezlerse ve dünya hayatının geçiciliğinin ne derece farkında olurlarsa, Allah’ın onlara verdiği nimet bolluğu, maddî ve manevî anlamda artacaktır.
Bu konu Kur’ân âyetlerinde detaylı olarak açıklanmıştır. “Gerçekten dünya hayatı, ancak bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır. Eğer iman ederseniz ve sakınıp-korkarsanız, O size ecirlerinizi verir ve mallarınızı da istemez.” (Muhammed Suresi, 36.) Kur’ân-ı Kerim’de kısa ömürlerini taşkınlık edip azarak geçiren insanlar, “Allah-u Teâlâ ile karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar” olarak nitelendirilmekte ve cehennem ateşiyle korkutulmaktadırlar. Kendi nefislerinde büyüklüğe kapılan, dünya hırsıyla yanıp tutuşan ve yeryüzünde böbürlenerek yürüyenler hem dünyada aradıklarını bulamamakta, hem de âhirette Allah onlar için hiçbir çıkış yolu vermemektedir.
Oysa Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi “Bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir, bir pazardır. Elbette arkasından bir mahkeme-i kübra, bir saadet-i uzma gelecektir.” (Sözler, sf. 59) ve bunun bilincinde olan, cennet ile müjdelenen mü'min için; insan ömrü sadece Allah’a ibadet ve zikirle geçen bir yoldur. “Şu halde, bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.” (Necm Suresi, 29.) âyetiyle insanları uyarıp korkutan Cenab-ı Allah, müminlerin dünyada nasıl bir hayat yaşamaları gerektiğini tarif buyurmuştur.
Tesbihle, duayla, tefekkürle ve salih amelle Allah’ın şanını yüceltmek müminlere hayat meşgalesi olacak, onları karanlıklardan nura çıkaracaktır.
Serap Akıncıoğlu, Yeni Asya, 04 Kasım 1997.
--------------------------------------------------------------------------------