Toplumsal evrim ve aldatılan insanlık (1)
Toplumsal evrim ve aldatılan insanlık (1)
Bugün yeryüzünde, Allah’ın varlığını tüm gücüyle inkâr eden, fen ve sosyal bilimleri, dine karşı iki büyük ideoloji vardır: Bunlardan birincisi “Evrim Teorisi”, ikincisi ise Karl Marx’ın ortaya attığı “Diyalektik Materyalizm” fikridir.
19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve mutlak doğruymuş gibi tanıtılan her iki akım da, kâinatın tesadüfler sonucu meydana geldiğini, insanların ve toplumların ilkel bir yapıdan gelişmiş bir düzeye, evrim yoluyla ulaştıklarını iddia eder.
Günümüzde kabul gören evrim tezine göre, ataları maymun olan insan, içinde bulunduğu hayat şartlarına göre yeteneklerini geliştirmiş, beyin kapasitesini arttırmış, dilleri bulmuş ve toplumsal-organize bir hayata geçmiştir. Yine bu düşünceye göre, ilk insan ilkeldir ve milyonlarca yıl süren sosyal bir evrim süreci içinde bugünkü uygarlık seviyesine ulaşmıştır. Bu kesin öngörü insanların beynine öylesine kazınmıştır ki, kimsenin içinde öğrendiği tarihin doğruluğu hakkında bir şüphe oluşmaz. Hemen herkes atalarının maymun olduğuna, ilk insanın vahşi, ağaçlarda yaşayan, ilkel âletler yapan, mağara duvarlarına basit hayvan figürleri çizen, post giyip, garip sesler çıkaran canlılar olduğuna inanır. En güvenilir ilmî kaynaklar da bu arada aslî görevlerini yerine getirerek, ilkel toplumların yaşantılarını maymun-insan resimleri çizerek, onların aile hayatlarını, bir günlerini nasıl geçirdiklerini sadece zanlara ve tahminlere dayalı bir şekilde okuyucuya sunarak, kitlelerin evrim masalına olan inançlarını güçlendirirler.
Kâinatın ve insanoğlunun bir tesadüfler zinciri sonucu ortaya çıktığını düşünen bir çok ilim adamı, gün ışığına çıkardıkları her türlü buluntuyu, tezlerini güçlendiren birer delil olarak kullanmışlardır. Bir mağarada bulunan hayvan figürleri, hemen ilkçağ adamının çizdiği ilkel resimler olarak tanımlanmış, keskin uçlu taşlar maymun-insanın yaptığı ilk âletler olarak gösterilmiş, yapılan keşifler sırasında olabilecek ikinci, üçüncü alternatiflere bakılmaksızın, insanın hayal gücünü zorlayan hikâyeler bilimsel raporlarda boy göstermiştir.
Materyalistler ve evrimciler; toplumların tarih içindeki değişim sürecine kısaca “tarihin diyalektiği” adını vermişlerdir. Tarihin diyalektiğine göre, toplumların evrimleşmesi 4 bölümden oluşur:
1- Organizasyonun olmadığı yabanî şartlarda yaşayan maymun insanların ortaya çıkışı,
2- İlk barbar kavimlerin oluşması,
3- İnsanların biraraya gelerek meydana getirdikleri kasabaların, ülkelerin gelişmesi,
4- Son aşama olarak da, içinde yaşadığımız “endüstri toplumu”nun varolması.
Tarih, tarihçilerin şekillendirdiği, kendi bakış açılarını ve yorumlarını ortaya koydukları bir alandır. Kişilerin inançları, bakış açıları ve olayları yorumlama metodları, yaptıkları araştırmalara doğrudan etki eder. Tarihçilerin ya da bazı araştırmacıların ortaya attığı ilkel insan-ilkel toplum modeli yanlış bir tezdir. İnsana ait tüm fikirlerin, bakış açılarının üstünde olan ve tüm bilgileri kapsayan ve Cenâb-ı Allah’ın insanlara bir rehber olarak gönderdiği Kur’ân-ı Kerim, bizlere işin gerçek yönünü özlü bir biçimde açıklamaktadır.
Bu gerçek, insanlık tarihinin Hz. Adem’in yaratılışıyla başlamış olmasıdır.
Serap Akıncıoğlu, Yeni Asya, 10 Ekim 1997.
--------------------------------------------------------------------------------
Toplumsal evrim ve aldatılan insanlık (1)
Toplumsal evrim ve aldatılan insanlık (2)