-
Günümüz ve Münâzarat
Günümüz ve Münâzarat
Haftada bir gece öğretmen arkadaşlarla müzakereli Münazarât dersi okuyoruz. Müzakere ve mütalaaların faydalı ve verimli olduğunun en açık delillerinden biri her ayrılışta sevinçle ayrılmamız, bir sonraki haftayı iştiyakla beklememiz ve her geçen hafta katılımın artmasıdır.
Her sayfayı, her paragrafı, hatta her cümleyi okudukça, yüzyıl kadar önce konulan bu tesbit, teşhis ve tedavîlerin ne kadar yerinde ve isabetli olduğunu haykırmaktan kendimizi alamıyoruz. Demek o büyük insan, yüzyıla komple olarak bakmış ve eserini öyle yazmış. Sanki muhatapları o günün insanları değil, bizleriz. Bu eserlerin sadece bu yüzyılın değil, önümüzdeki yüzyılın eserleri olduğu hakkındaki tesbiti de teyid ediyoruz. Hz. Üstadın Divan-ı Harb-i Örfî isimli eserinde belirttiği gibi, müdafaasını yaptığı hakikatlerde musır oluşu, Asr-ı Saadet Mahkemesinden çağrılsa o hakikatleri aynen ibraz edeceği, üç yüz sene sonra tenkitçi ukelâ mahkemesinden davet edilse, biraz genişleterek çatlayan bazı yerlerini yamayıp taze olarak yine göstereceğini beyan edişini hatırlıyor; bu hakikatlerin, yüz sene, iki yüz sene sonra da eskimeyeceğini, geçerliliğini koruyacağını düşünüyoruz.
Ha, Münazarat’la yeni tanışanlara bu küçük kitabın muhtevâsı üzerinde kısaca bahsetmekte de fayda var. Münazarat, İkinci Meşrutiyetin ilânı yıllarında Bediüzzaman’ın İslâm adına onu bağrına basıp Doğu halkına onun benimsetilmesi için, onlarla yaptığı sorulu cevaplı bir mülâkattan ibarettir. İstibdadın kötülüğünü, hürriyetin, meşrutiyetin (bugünkü ifadeyle demokrasinin) güzelliklerini öyle veciz, vurucu ve beliğ tarzda anlatıyor ki, sanki bu ifadelerin en iyi muhatapları günümüz halkı ve idarecileri demekte tereddüt etmiyorsunuz. İstibdadın hangi isimle, resimle olursa olsun tepeden tırnağa her kademeye sızdığı bir zamanda hürriyete sahip çıkmanın önemini bir kere daha anlıyoruz. Baskı ve cebirle çok şeylerin hâlâ kabule zorlanıldığı günümüzde çağın başlarındaki Doğu halkının bile bu dersi alabilecek geniş düşünce ufkuna sahip olduğunu, aradan geçen bunca zamana rağmen ismen her ne kadar cumhuriyet ve demokrasi desek de o günkü halkın seviyesine gelemediğimizi acı acı müşahede ediyoruz. Hâlâ nice vatandaşın, “Biz adam olmayız. Bize ancak sopa lâzım” deyişlerini, öyle ki mürekkep yalamış, belli makamlara ulaşmış, idarecilik üstlenmiş nice kişinin dahi, “Bize tokmak lâzım” diyebildiklerini, demokrasiyi içlerine sindiremediklerini maalesef hâlâ görmek mümkün.
Münazarat’ta, Bediüzzaman’ın çıkılmaz zannedilen meselelerin içinden nasıl kolaylıkla çıktığını, en zor meseleleri dahi temsillerle nasıl akla yaklaştırdığını hayret ve takdirlerle okumamak mümkün değil. Onun istibdat, hürriyet, hak ve görev, memuriyet, idarecilik gibi konularda Batılı düşünürleri aratmayacak derecedeki orijinal tesbitlerini öğrenmeye, satır satır, altını çize çize, sindire sindire okumaya hepimizin, bilhassa aydın kesim ve idarecilerimizin çok ihtiyacı var. Eğer günümüz problemlerle doluysa elbette bu problemlerin çözümü, asrın müzmin dertlerinin reçetesi olan Münazarat’a da muhtacız.
Şaban Döğen, Yeni Asya, 3 Kasım 1997.
--------------------------------------------------------------------------------