İmandan kaynaklanan cesaret
--------------------------------------------------------------------------------
İmandan kaynaklanan cesaret
Bediüzzaman gönüllü alay komutanı olarak talebeleriyle birlikte katıldığı, büyük kahramanlıklar gösterdiği Kafkas cephesinde 1916 yılında esir düşer, Rusya’nın Kosturma şehrindeki esirler kampına gönderilir. Burada oldukça ilginç bir hadise yaşanır. Birgün Rus başkomutanı Nikola Nikolaviç esirleri teftişe gelir. Herkes ayağa kalktığı halde bir kişi ayağa kalkmaz. Bu Bediüzzaman’dır. Başkomutan ikinci, hatta üçüncü kez önünden geçtiği halde yine kalkmadığını görür ve tercüman vasıtasıyla sordurur:
“Beni tanımadınız mı?”
“Evet, tanıdım. Nikola Nikolaviç’tir. Çarın dayısıdır. Kafkas Cephesi Başkumandanıdır.”
“O halde niçin hakaret ettiler?”
“Hayır, ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.”
“Mukaddesat ne emrediyormuş?”
“Ben Müslüman âlimiyim. Benim kalbimde îman vardır. Kendinde îman olan bir şahıs, îmanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben sana ayağa kalksaydım mukaddesatıma hürmetsizlik etmiş olurdum. Onun için ayağa kalkmadım.”
“Şu halde bana îmansız demekle beni, şahsımı, ordumu, hem de milletimi ve Çar’ı tahkir etmiş oluyor. Derhal Divan-ı Harb kurulsun, sorguya çekilsin.”
Derken Divan-ı Harb kurulur. Böyle değerli bir insanın kurban gitmesine gönülleri razı olmayan Türk, Alman ve Avusturyalı subaylar gelip başkomutandan özür dilemesini istedilerse de Bediüzzaman, “Hayır,” der. “Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resûlullaha varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben îmanıma muhalif hareket etmem.”
Ortalığı bir sessizlik sarar ve sonuç beklenmeye başlanır. Sonunda Bediüzzaman Rus çarı ve ordusuna tahkirden idama çarptırılır. Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya bayram sevinci içerisinde, “Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi ifa edeyim” der, abdest alıp iki rekat namaz kılarken, Nikola Nikolaviç gelip, “Beni affediniz, sizin beni tahkir için bunu yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kànunî muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi îmanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatınızın emirlerini îfâ ediyorsunuz. Hükmünüz iptal edilmiş, dinî salâhiyetinizden dolayı şâyân-ı takdirsiniz. Sizi rahatsız ettim. Tekrar rica ediyorum, beni affediniz.”1
O, hak yoldaydı. Korkusuzca hakkın gereğini yerine getirmiş, değil idam edilmek, aksine hürmet görmüştü.Bediüzzaman sonu ölümle dahi neticelenebilecek bu cesareti Haktan, Allah’a olan îmanından almaktaydı. Îmanın nur ve kuvvetiyle en büyük komutanlara dahi meydan okuyabiliyor, sonuçta da en küçük bir cezaya dahi çarptırılmıyordu.
--------------------------------------------------------------------------------
1. Ehl-i Sünnet, c. 2, s. 46 (1948).
Şaban Döğen, Yeni Asya, 12 Temmuz 1997.
--------------------------------------------------------------------------------