Bir Hıristiyanın tesettür mücadelesi (II)
Bir Hıristiyanın tesettür mücadelesi (II)
Kitaba uyanlar, kitabı kendine uyduranlar
Çarşamba günü, ABD'de yaşanan bir başörtüsü meselesinden
bahsetmiştik. Bir İslâm ülkesi olarak Türkiye'de örtüsüyle okuması
engellenen insanların rahatça okuyabildiği bu ülkede yaşanan bu
başörtüsü meselesi, bir Hıristiyanla ilgili idi. Hıristiyan itikadının da
tesettürü emrettiğine inanan bu hanım, çalıştığı kurumun yine Hıristiyan
olan yetkilileri tarafından engellemelere maruz kalmıştı ve bir Hıristiyan
olarak tesettürlü vaziyette çalışma mücadelesi veriyordu.Bu münferit
hadisenin, gerçekte, biz Müslümanlar için çok ibretler taşıdığına
inanıyorum. Zira, hakikaten, Hıristiyanların nass olarak kabul ettikleri
metinlerde kadına tesettürü emreden kısımlar mevcut ve zaten bahsini
ettiğimiz hanım ve onun bağlı olduğu kilise de bu metinlere dayanarak
Hıristiyan hanımlar için tesettürü savunuyor. Ancak, öte yandan,
Hıristiyanlar arasında, zaman içinde tesettür o kadar unutulmuş ki,
rahibeler dışında hiçbir Hıristiyan kadın örtünmüyor. Bu insanlar, hâlâ
daha, nass kabul ettikleri o metinleri okuyorlar. Belki gittikleri Pazar
ayinlerinde papazlar o metni de okuyup kendilerine vaaz ediyor. Ama ne
o, ne kiliseye gelenler, okunan bu metinden bir tesettür manası çıkarıyor.
Bir metin ile o metnin ihtiva ettiği hüküm gerçekte etle tırnak gibi içiçe
olduğu, biri diğerini tazammun ettiği halde, ilgili metin içerdiği hükümden
tamamen azade biçimde okunuyor. Zira, zaman içinde, ilgili metin, müthiş
bir anlam kaymasına uğratılmış; nass, nass olarak yerli yerinde duruyor
olsa bile, muharref yorumlarla, çarpıtılmış ve tabir yerindeyse `hükümsüz'
hâle getirilmiş. Bu işin ne zaman ve nasıl başlamış, bilmiyoruz; ama,
bilinen ve görülen o ki, zaman içinde bu tesettür emri yalnızca rahibelere
mahsus hâle getirilmiş. Sözünü ettiğimiz hadisede tartışmaya katılan bazı
Hıristiyan ilahiyatçıların izahatına bakacak olursak, metni tahrif edilmiş
yorumlarla `hükümsüz' kılma ameliyesinin başkaca uzantıları da var. Zira,
bir kısmına göre, sözkonusu metin `tesettürle' değil, `saç biçimiyle' ilgili.
Getirilen bir diğer yorum ise, bizim `Kur'ân'ın tarihselliği' savunucularının
kulaklarına küpe olacak cinsten.Sözkonusu metin, Korintoslulara yazılan
bir mektup olarak, Yunanlıların o günkü hakim durum ve anlayışı
itibarıyla değerlendirilmeli imiş. Sonuçta, vâkıa o ki, bir dinin
mensuplarının nass olarak kabul ettikleri, zira kutsal gördükleri, nitekim
Kitab-ı Mukaddes (Bible) veya Kutsal Metinler (Holy Scriptures) olarak
zikrettikleri bir metinler bütünü var karşımızda; ama öte yanda, o metnin
içerdiği bir hükmün, metne rağmen uygulanmayışı vâkıası. Dahası, zaman
içinde biri çıkıyor, ``Benim dinim ona mensup bir hanım için tesettürü
emrediyor. Bakın, işte nass ortada" dediğinde, başka Hıristiyanlar onu
hayretle karşılıyorlar. Açıkça kadının örtünmesinden bahseden âyetten
nasıl tesettür mânâsı çıktığına şaşıyorlar! Hıristiyanlığın, ilgili metinler
olduğu gibi durduğu halde tahrif edilmiş yorumlarla zaman içinde
yaşadığı bu hazin dönüşümün, biz Müslümanlar için, kesinlikle ibretlik bir
tarafı mevcut. Tesettürle ilgili olarak şu ülkede inatla ve ısrarla bir yasak
sürdürülür iken, ayrıca başkaca bazı İslâm ülkelerinde böyle bir yasak
daha sert veya daha yumuşak dozlarda icra edilir iken; görünen bir
manzara var: Bazı `din bilginleri'miz, bindörtyüz senedir tesettürü
emrettiğinde tam bir icmanın sözkonusu olduğu apaçık Kur'ân âyetlerinin
aslında `tesettür'ü emretmediğini söyleyebiliyorlar! Bir kısmı ise, bu emrin
`tarihsel' bir emir olduğu; bugünkü zaman ve zemin itibarıyla ise, bu
âyetlerden hareketle tesettürün farziyetine hükmolunamayacağını
söylüyorlar. Birileri de, onlara dayanıp güvenerek, kendi
tesettürsüzlüğüne `dinî' bir kılıf biçiyor ve Kur'ân gerçekte tesettürü
emretmediği için örtünmediğini söylüyor!Böylelerine ve böylelere fetva
hocalığı yapan anlı-şanlı bilginlere nazaran, mesture olamayan ama
tesettürü dinin emri olarak bildiği için de kendini bu noktada kusurlu
bilen insanlara saygı duyuyor ve böylelere nazaran onları çok masum bir
noktada görüyorum. Mesture olamayan ama tesettürün emr-i ilâhî
olduğunu bilen bir kişi, günün birinde mesture olabilir; hiçbir zaman
olamasa dahi, en azından bunun istiğfarını yaptığı için umulur ki o
noktada affa mazhar olur. Zira, Kitaba uyamadığı yerde, Kitabı
kendilerine uydurmaya kalkmıyorlar. `Kitaba uymadığı' yerde `Kitabı
kendine uydurma'ya çalışanların ise, hayatının herhangi bir anında
mesture olması da, tesettürsüz olduğu haller için istiğfar etmesi de bu
kafayla mümkün gözükmüyor. Zira, tesettürü bir `emr-i ilâhî' bilmiyor, ilgili
âyetlerden `tesettür' mânâsı çıkarmıyor ki, örtünsün veya istiğfar
etsin.Müthiş bir kibirle Resûl-i Ekrem ile ashabının, bütün selef
âlimlerinin ve bir bütün olarak ümmetin bindört yüz senedir âyetten
aldıkları dersi, sırf nefsi ve şu zamanın müstebidleri aksini emrediyor diye
tağyir ve ilga etmeye çalışanları Allah ıslah etsin. Ve böylelerin elinde bir
saatli bomba gibi patlamaya hazır halde duran şerden, İslâm'ı
Hıristiyanlığın yaşadığı inhirafın bir benzeriyle yüzyüze bırakma
şerrinden Rabb-ı Rahîm cümle mü'minleri muhafaza buyursun.
Metin Karabaşoğlu, Yeni Asya, 03 Aralık 2000
--------------------------------------------------------------------------------