-
Şimdi haberler...
_______Metin Ergöktaş_______
Şimdi haberler...
Biteviye sıradanlıkların monotonluğu içinde yaşanıyor hayatlar. Ya da yaşamak
perdesi altında sürükleniyor, hayat kod adıyla adem hesabına çalışıyor. Helâket
ve felâketle maruf şu acib asrın -nam-ı diğer modernizm adlı aşuftenin-
cazibesinde batmaya yüz tutmuş dünyalar. Ne bir Rahmet katresiyle gülün
yüzüne kondurulan sabah şebnemleri çeliyor ruhumuzu, ne sonra gülün bast
edilişi. Mehtabın kızıllığında ya da seher alacakaranlığında ruhumuzu hareleyen
cemal tebessümleri aydınlatmıyor yüzümüzü. Güneş her sabah yeni bir renk
uyandırmıyor gözbebeğimizde. Kulağımız ilâhî orkestranın bahar şefiyle sunduğu
doyumsuz konserinden zevk almıyor şimdi. Ne rüzgar Süleyman(a.s) `a
söylediklerini söylüyor bize, ne dağlar Davud'(a.s) a söylediklerini. Ne taşlardan
âsâ-yı Musa dersi alıyoruz, ne ateşten aza-i İbrahim (as). Çiçeklerden yıldızlar
haberleri alamaz olduk, kâinatın selâmını işitmiyoruz, zerre bize öğüt vermiyor
artık. Kâinatın aklımıza sunduğu hikmet dersini anlayamaz olmuşuz, hikmetsizlik
krizi devam ediyor zira. Ve her yeni gün güneş yeni bir tebessümle aydınlatıyor
dünyamızı, yeni haberler getiriyor kudretten.
Ne ki biz başka haberler peşindeyiz. Sırat-ı müstakim kaçkını, esma-i ilâhîye
yoksulu, birilerinin bizler için (!) hazırladığı haberlere kulak kabartmada, kalp
karartmadayız. Her karesi binler cemal tecellileri ile müzeyyen dünyamızdaki
sözümona elverişsiz hava şartlarından (!), her gün binlerce aracın Hafiz-i Rahim
tarafından hıfzedildiği yollardaki trafik kazalarından(!), şans eseri (!) ölen ya da
yaralanan olmamasından, her gün milyarlarca insanın Rezzak-ı Kerim tarafından
rızıklandırıldığı dünyada aç insanlardan vurgu yapan haberler. Ubudiyet yoksulu
hikmetsiz nazarlar belirliyor; ne düşüneceğimizi, ne ile dolduracağımızı
dünyamızı, hangi dertlerle hemhal olacağımızı. Kulağımız okyanus ötesinden
haberler işitir, ne ki kalbin kulağı, atom zerratı adedince parçalanılası ``bir
genç dinsiz olmuş" haberini işitemez. Ruhun aynası olan göz, onlarca cinayete,
yüzlerce kavgaya şahit olur ve ruh gündelik dertlerin soğuk duvarları önünde
eriyiverir. Dünyalarımızın etrafına kâinattan habersiz haberlerden oluşan aynalar
koyuveririz. Ve tevehhüm-ü ebedîyet memesini veririz kalbin ağzına. Ne ki ölüm
öldürülmemekte, kabir kapısı kapanmamakta, ecel celladı haberlerden haberdar
olanlara da bir torpil geçmemektedir. Ve gün olur, aynalar kırılıverir,
``tevehhüm-ü ebedîyet" in ebedîyeti düşer, hayat tevehhümle başbaşa kalıverir.
Ve insan ``ne söyleyen, ne bir haber verenlerin `` safına geçiş yapar. Hayatını
kâinat bostanından devşirdiği esma-i ilâhîye haberleri ile haberdar edebilenler
için ebedî bir saadet yolculuğu başlar. Hayatını esma yoksulu, hikmet fukarası,
irfan garibi haberlerin peşinde sürükleyip, kalbini, aklını, ruhunu, kâinatın taşıdığı
haberlere duyarsızlaştıranları ise, flaş haberler, şok gelişmeler beklemektedir.
Vakıa, akılların afaki malumatla yoğruluyor olduğu bir vasatta, ehl-i dinin dahi
cami ve cemaatı terkedip radyo dinlemeye koştuğu bir zamanda, küre-i arzı
herc ü merce getiren, İslâm mukadderatıyla alâkadar ikinci dünya savaşından
sormayan ve haber almayan şu asrın hakikat kahramanının, ilgili bahiste asıl ve
esas vurguyu ebedî hayta yapıyor oluşu, kendisinin de ders-i Kur'ânî'den gelen
imanî açılımla odasına astığı kavun ve nar'ı tefekkür edip salkımındaki üzüm
tanelerini sayarak hadiselere esma referanslı bir duruş içinde bulunuyor olması
birilerine -tabir yerindeyse- oldukça acayip(!) , dahası uç(!) gelmekteydi. El'an
ne küre-i arzı herc ü merce getiren, ne İslâm mukadderatıyla alâkadar olan
yüzlerce malumat yığını içinde akıllar Huxleyin ifadesiyle, nedenleri, niçinleri
unutan nasıllar peşinde koşan bir yürütme organı olmuştur. Ne ki şu asrın
tefekkür kahramanı ``enfüsi tefekkürde tafsil, icmali tefekkürde icmal" dersini,
Muktedâ-i küll olan Râsul-u Ekrem'den (a.s.m) almıştı. O nebinin nuruyla
nurlanan medinesinde zihinler ne zamanın lider devletleri Sasani ve Bizans'ın
satranç oyunlarıyla yoğrulmaktaydı, ne de Çin'den gelecek kervana
endekslenmişti. Yalancı gündemlerin yerine, değişmeyen gündem, en güncel
mesele olan, bir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölümün hayattan ziyade
isteği üzerine odaklanmıştı. Ders-i Kur'an ve sünnet-i Rasul onların değişmeyen
gündemiydi. ``Enflasyon", ``kâr payı", ``borsa", `` x partisi", ``y patırtısı",
``filanca başkanı", ``feşmekanca yardımcısı", ``sinema", ``top", ``pop" vs...
ile çepeçevre kuşatılmış, dün ve yarın arasında hiç bir marifet ziyası sızdırmayan
bugün zindanlarında hapsetmişiz kalblerimizi.
Güneş her yeni gün yepyeni cemal tebessümleri ile kucaklıyor sabahımızı, eşsiz
güzellikte ve ayrı ayrı şekillerde kar taneleri tevhidi heceliyor tane tane, Sani-i
Ehadden işaretler sunuyor. Kuru çubuğunda ballı şurup makinesi üzümle,
kudret şekerlemesi dutla, süt kutusu hindistan cevizleriyle, ince bir ipe takılıp
gönderilen kavun-karpuzla rızıklandırılmamızda, Rezzak olan Kerim'e abd
olmanın hazzı ihtar ve ihsas ediliyor, idrak istiğrak ta boğuluyor adeta. Her gün
dünyalarca mevcudat mükemmel bir hikmet güzelliği ile Rezzak-ı Kerim
tarafından rızıklandırılıyor, milyarlarca yıldız, sistem, galaksi, Müdebbir ve Kadir
olan Sultan- Ezel ve ebedîn muhteşem kışlasının emirber neferleri olarak an be
an ``kün" emriyle taltif edilmedeler. Kısaca, kâinatın her köşesi, bu musika-i
ilâhiye ile güm güm ediyor,. Kelebeğin kanadı, yıldızlardan haberler taşıyor,
yıldızlar çiçeklere selâm göndermeler her daim. Ve her yeni gün sabahımız dan
tutup yeni bir alemin kapısına getiriyor. Ne ki gün dolanıp geceye vardığında,
eteklerimizde yakılası kuru odun yığınları olan malûmat birikintilerinden başka
bir şey olmuyor. Özden gafil nazarlarımız, kabukların etrafında oyalanmaya
devam ediyor. Hâcât- ı gayr-i zarûriyelerimiz gibi, ihbarat-ı gayr-i
zarûriyelerimiz marifet dünyamızı, esma-i ilâhîye fakiri, müsemma kaçkını,
kâinattan habersiz habersiz haberlerle karartmakta. Ne ki, her mevcudu
okunmayı ve haberdar olunmayı bekleyen birer kelime-i hikmet-eda olan, esma
ve müsemması ile bölünmez bir bütün olan şu kâinat kalbimizin her atışında,
bize Muzhir olan Sani'den haberler taşıyor. Zaman kulakları afaktan çekip,
enfüse çevirmenin zamanıdır. Yağmurdan Rahmet haberi almalı, rüzgârdan
Süleymanvâri hamdele ve salveleler işitebilmeli, güneşten hava zerrelerince
celal dersleri alabilmeli artık. kâinat dolusu haberler haberdar olunmayı bekliyor.
Evet, şimdi haberler..........
--------------------------------------------------------------------------------