-
Ona bağlanmak
ONA BAĞLANMAK
M. İsmail Tezer
Her bir şeyden Onu ararcasına bakıyordum çevreme. Her şey bana Onu hatırlatmalıydı. Zira biliyordum ki, şu kainat denilen büyük Kur’an’ın ayetleri hükmünde olan her bir varlık Onu anlatıyordu. Yeter ki gören bir göz, işiten bir kulak ve idrak edebilen bir akıl olsundu.
Onca kudret mucizelerinin arasından bir cam parçası ilişmişti gözüme nedense. Onca hayat sahibi varlıklar varken , cansız bir varlıktı dikkatimi çeken. Ama olsun, her bir şey Onu hatırlatıyorsa , bu da bana Onu anlatmalıydı. Kısa bir sükunet halinden sonra küçücük cam parçasının içinde gayet câmî bir tefekkür deryasına dalıverdim. Aniden yüzüme tebessüm eden bir ışık demetiyle farkına vardım yürüdüğümün. Gölgeden güneşe çıkışım, cam parçasındaki tefekkürüm hakkında bana yeni fikir açılımları sağladı. Gölgede göze bile gözükmeyen cam parçası , güneşe yüzünü çevirmekle kendisinin varlığını fark ettiriyordu. Cam parçası güneşle bir anlam ve değer kazanıyordu. Güneşle olan bağı sayesinde, kendisi de güneşin özelliklerini cüz’î olarak da olsa gösterebiliyordu. Güneş ışığı ve yedi rengiyle cam parçasının bağrından tebessüm ediyordu yüzümüze. Cam parçası hiçbir şeyken , güneşe ayine olmakla çok şey oluvermişti. Güneş etraf-ı âleme yaymış olduğu bütün ısısı, ışığı ve yedi rengiyle cam parçasına da teveccüh ediyordu. Demek ki güneşle olan bağı kesilse bir karanlık içerisinde hiçliğe doğru yol alacaktı. Kısacası ona bir değer ve anlam kazandıran intisap sırrıydı. Zira bir sanat eseri, sanatkârına olan bağla bir değer ifade ederdi. Sanatı sanat yapan Sanatkârıydı yani.
Sanatkârına intisaptan ibaret olan iman da , insanı Cenab-ı Hakkın isimlerinin nakışarını gösteren manidar bir sanat yapıyordu. Gecenin karanlığında tabelanın ışığının yanması, tabeladaki yazıları gösterdiği ve okuttuğu gibi , iman nuru da insanın içine girmesiyle insanın üzerindeki kudret yazılarını ve ilahi nakışları okutturuyordu. İnsanı insan yapan unsur imandı. Küfür karanlığı içerisinde hayvandan aşağı düşüyordu insan. Zira küfür ile Sanatkârıyla olan bağını kesmiş oluyor ve dolayısıyla çürümeye mahkum bir madde olmaktan öte gidemiyordu.
Her bir varlık Ona olan bağı sayesinde bir güç kazanıyordu. Cansız ve şuursuz olan hava zerreleri birden fazla vazifeyi Ona olan bağı sayesinde yapıyordu. İncecik kök ve damarlar sert taşı ve toprağı Onun namıyla deliyordu. Ona râm olmak ve Onun namıyla hareket etmek her şeyi musahhar ediyordu. Zira her şey Onundu. Dolayısıyla Onu bulan her şeyi buluyor ve her isteğine muvaffak oluyordu. Hadsiz minnetlerden ve korkulardan kurtuluyordu. Demek kainatın Sultanına bağlanma sırrıyla , kainatın fertleri arasında bir dostluk peyda oluyordu. Zira O dostsa her şey dosttu. Varlıklar arasında bir yardımlaşma ve birbirinin ihtiyacına cevap vermek vardı.
Varlıkların Bir olan Zata dayandırılmasıyla insan varlıklar adedince bir huzur kazanıyor ve tevekkülün zirvesindeki saadeti yaşıyordu. Zira bu düşünceler, şu cümleleri hatırlatıyordu: “Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kainat birdir. Her şeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir, her şey Onun emriyle halledilir. Onu bulsan her matlubunu buldun, hadsiz minnetlerden korkulardan kurtuldun.”
mitezer@hotmail.com
--------------------------------------------------------------------------------