-
Bir havarinin ardından
Latif Erdoğan
Bir havarinin ardından
Bir velayet-i kübra temsilcisini daha ebedi aleme uğurladık. Havari yaratılışlı bir dava adamını berzah canibine yolcu ettik. Fetih çocuğunu, Fatih'in huzurunda, belki de huzuruyla, kim bilir kimlerin, hangi mana erlerinin de hazır bulunduğu iç ve dış görkemi müsellem bir merasimden sonra Isparta'ya doğru teşyi ettik. Refakat edenler etti, gidemiyenler dualarını, sevgilerini, muhabbetlerini sarmaladı ve gönderdiler. Isparta'ya ve orada Bayram'ını bekleyen Kutlu'ya. Biatlar tazelendi ruhlarda. Eller birbiriyle kenetlendi. Samimiyetin, ihlasın ve de kolektif çalışmanın kerametleri sergilendi bir bir gören gözlere. İçimiz burkuldu, hiç dahlimiz olmadan, kader canibinden aramıza konulan binler hikmetli berzahı aralayıp, o ve emsali nur kaynaklarından doğrudan doğruya istifade edemediğimiz için belki de. Ürperdik, acep o ipek yürekleri hiç örseledik mi diye. Sahabi izdüşümlerini kırdık mı diye, yansıtalım derken onların sabit düşüncelerini, uğruna can adadıkları değerleri çeşitli aynalarda, tedirgin oldu belki de bazılarımız. Hakkımız var mıydı onlarda, diye sorguladı hatip, sadık yaranlara. Yoktu elbette bizim onlar üstünde hiçbir hakkımız. Olamazdı da, kendilerini bu denli aşarak Hakk'a ulaşan dava adamlarında. Hatıralarımız var sadece, ebede taşınmasını istediğimiz. Hatıralarımız var, onlarla yanan yüreğimizi serinlettiğimiz.
Senelerce önceydi. "Elest bezminin şekillenmiş yankısı" başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. (Kırık Tayflar, s. 130) Sonradan bana hadiseyi nakleden arkadaşımın anlattığına göre, Bayram Abi, umreye gitmek üzere otobüse biniyormuş. Son adımını atarken, kendisine bu yazı gösterilmiş. Aşağıya inerek yazıyı okumuş. Memnuniyetten gözlerinin içi gülmüş. Çeşitli dua cümlecikleriyle memnuniyetini ifade etmiş. Yazıyı, umre arkadaşlarına, hem de o mukaddes topraklarda okuyacağını söylemiş. Benim için dua edeceği müjdesini de vermiş. Dünyalar benim olmuştu. Yazının bir bölümünde şöyle deniliyordu:
"... Havari, özünü billurlaştıran ışık huzmelerini can pazarına taşıyan ışık süvarisi. Havari, ruhundaki aklığı bütün ruhlara aksettirmek isteyen aksiyonun çocuğu ve elest bezminin şekillenmiş yankısı. O, bir vicdan ürpertisi.
Havari, eteklerinde bir ömür boyu taşıdığı baharın kokusu cihana yayılmışken, bir tek çiçek dahi koklamamaya azmetmiş, hasbilik, diğergamlık ve sarsıntı görmemiş bir iradenin temsilcisi.
Havari, hurilerin gıpta ile seyrettiği bir iffet abidesi. Ruhu günahlara karşı hep kilitli. Eğer başkasının küçümseyip işledikleri cürümler onun hülyasına, rüyasına girseydi, o kendini dünyanın en mücrim insanı kabul ederdi. İç kontrol onda derinlerden derindi.
O bir sayyad, bir avcıdır. İnsanları ten tuzağından kurtarır. Bilmem ki zıpkınında hangi diriltici nefesin sihir ve büyüsü vardır; zıpkını hiç avsız kalmamıştır.
Havari, kassar manasına gelir. Kassar, elbiseyi temizleyip beyazlatan insana denir. Havarinin elinde kim bilir niceleri kalb temizliğine, ruh safvetine ermiştir. Zaten bu onun varlık gayesidir.
Havari vardır, eliyle su içeni görünce, tek sermayesi olan su kabını da atar. Havari vardır, Karun onun kapısında ırgatlık yapar. Havari vardır, makamdan, mansıptan kaçacak yer arar. Havari vardır, Firavun onun sarayında ancak yelpaze sallar. Havari vardır, bulursa kuru ekmek yer. Havari vardır, Çin ördeğini beğenmez, "kum biiznillah" der. Havari vardır, rengi uçuk bir hırka giyer. Havari vardır, kaftanına güneşi düğme eder. Havari vardır, bir köşede oturur. Havari vardır, ordular ona selam durur. Havari vardır, gökten İlahi maide, İlahi sofra ister. Havari vardır, sofrası göktekileri yere çeker. Havari vardır, söze sükut düğümü bağlar. Havari vardır, dudağında beyan ırmakları çağlar. Havari vardır, ser verir. Havari vardır nice serler devşirir. Havari vardır, münzevidir, derviştir. Havari vardır "Sahib'ül-kadip"dir...
Havari vardır, "Yar-ı gar"dır. Havari vardır, Faruk-u Azam'dır. Havari vardır, Osman b. Affan'dır. Havari vardır, Damad-ı Nebi, Haydar-ı Kerrar'dır. Ve bir havari daha vardır, havarilik ona unvandır, Safiyye'nin oğludur, Zübeyr b. Avvam'dır...
Zaman geldi, bizim yamaçlarımızda da böyle çiçekler yetişti. Zambaklar açtı, selviler boy attı. Çünkü ızdırap insanı Büyük Çilekeş, hep buralarda dolaştı. Onun etrafında da havariler vardı. İsimleri, Ahmed'di, Mehmed'di, Mustafa'ydı, Tahiri'ydi, Hüsnü'ydü, Hüsrev'di, Zübeyr'di, Hulusiy'di, Bayram'dı ve daha kimler ve kimlerdi. Bunlardan kimisi ölmeden ölmesini bilmiş, kimisi de öldüğü halde yaşamaktaydı. Zaten doğuştan havari olan hiçbir zaman ölmezdi..."
Sen de ölmedin Bayram Abi. Duyar gibiyim sanki sesini, duyar gibiyim dediğini: Bayramım imdi, bayramım imdi...
Neden, niçin birden al al oldu yanakların Bayram Abi? Anladım, yine can Üstad'dan azar işittin: Keçeli, niye geciktin, bizi bunca beklettin?...
Hepinizin ruhu şad, makamı Cennet olsun..
Latif Erdogan, Ufuk Ötesi, Zaman, 26 Kasım 1997
--------------------------------------------------------------------------------