-
O günden bu güne
____ İsmail Yediler_____
O günden bu güne
13 Nisan 1909 (31 Mart 1325) tarihinde bir isyan baslamis ve tarihe meshur 31 Mart Olayi olarak gecmisti. O kargasa gunlerinde buyuk bir fitnenin varligini sezen Bediuzzaman Said Nursi, Izmit'e giderek orada Hz. Ali Efendimiz'in "Celcelutiye" isimli kasidesini okurken orada "Ey, kadri yuce olan -Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddus- isimlerini cok okuyan! Karsila, kacma, korkma, ustune yuru!." mealindeki misralarindaki hitaba mazhar oldugunu anlayinca tekrar Istanbul'a donmustu. Yazdigi makaleler ve soyledigi nutuklarla isyan eden sekiz avci taburunu itaate getirdi. Ama bircok insani idam sehpasina gonderen mahkemeden de kurtulamadi. O, hakimler karsisinda yaptigi hizmetleri birer cinayet gibi anlatti. Bu yonuyle mudafaa, Sokrat'in meshur mudafaasina benziyordu. Bizim bu mudafaada dikkatimizi ceken husus, Bediuzzaman'in egitim ile ilgili gorusleri. Soyle diyordu:
"Bizim dusmanimiz cehalet, zaruret, ihtilaftir. Bu uc dusmana karsi sanat, marifet, ittifak silahiyla cihad edecegiz."
"Sultan-i sabika (II. Abdulhamid) ceride lisaniyle soyledim ki: Munhasif Yildiz'i (Yildiz Sarayi) darulfunun (universite) yap, ta Sureyya (Ulker takim yildizlari) kadar ali olsun. Oraya seyyahlar, zebaniler yerine, ehl-i hakikat melaike-i rahmeti yerlestir, ta cennet gibi olsun. Yildiz'daki milletin sana hediye ettigi servetini, milletin bas hastaligi olan cehaletini tedavi icin buyuk dini darulfununlara sarf ile millete iade et."
"Ben vilayat-i sarkiyede asiretlerin hal-i perisaniyetini goruyordum. Anladim ki, dunyevi bir saadetimiz, bir cihetle funun-u cedide-i medeniye (yeni medeni fenler, yani bilim teknoloji) ile olacak. (...) O saik ile Dersaadet'e (Istanbul) geldim. Saadet tevehhumu ile o vakitte Sultan Abdulhamid'in, Zabtiye Naziri ile bana verdigi maas ve ihsan-i sahanesini kabul etmedim, reddettim. Hata ettim. Fakat o hatam, medrese ilmi ile dunya malini isteyenlerin yanlislarini gostermekle hayir oldu. Aklimi feda ettim, hurriyetimi feda etmedim. O sefkatli sultana boyun egmedim. Sahsi menfaatimi terk ettim. (...) Bir bucuk senedir burada memleketimin nesr-i maarifi icin calisiyorum. Istanbul'un ekserisi bunu bilir."
Aslinda 31 Mart mahkemesi mudafaasi disinda da Bediuzzaman'in egitimle ilgili calismalarini biliyoruz. Bilhassa "Munazarat" isimli eserinde bu mesele uzerinde uzun uzun durmus ve bizim toplum bunyemize uygun olarak soyle bir teklifte bulunmustur:
"Hukumet, esraf ve Ittihad-i Terakkiye karsi bir muhim meselem var. Ey tabaka-i havas! Biz, avam ve ehl-i medrese, sizden hakkimizi isteriz. (...) Medrese namiyle darulfununu (universite) mutezammin pek ali bir medresenin Bitlis'te ve iki refikasiyla Bitlis'in iki cenahi olan Van ve Diyarbakir'da tesisini isteriz. (...) Vicdanin ziyasi ulum-u diniyedir. Aklin nuru, funun-u medeniyedir. Ikisinin imtizaci ile hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. Iftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, suphe tevellud eder."
Ama maalesef bu guzel istekler, muhatap bulamadi ve bunlari tahakkuk ettirecek idareci ve esrafin varligina sahit olamadi...
Gunumuzde ise, yasadigimiz donemin sartlarina uygun bir egitim seferberligi milletin icinden, ozunden ve kokunden boy atip gelismeye basladi. Fakat bu sefer 31 Mart cenderelerinden daha sikici bir hucumla karsilasti. Her gun hayal ve evham uzerine yogunlasan iftiralarla bir saldiri oluyor. Bu ulkeyi layik oldugu konuma tutup yukseltecek bu guzel faaliyetlere karsi, cadilar kazaninda hazirlanan kezzaplar firlatiliyor. Her seye ragmen guzelligin temsilcilerine, iyiligi yayginlastiricilara yine de sabirla yollarina devam etmeleri gerekiyor. Tek ve en dogru istikamet bu olse gerek...
--------------------------------------------------------------------------------
İsmail Yediler, Zaman, 21 Mart 1998.