İsm-i Kuddüs Işığında Kainat Okumaları
İsm-i Kuddüs Işığında Kainat Okumaları
Ev ile okul arasındaki yürümelerimden birindeydim yine. Çevremdeki nice kalabalık insan gruplarının rağmına, bir gencin sergilediği tavırdı dikkatimi çeken. Çekirdek yiyiyor, ancak kabuklarını çevreye saçıyordu. Onun hırsla çekirdekleri yemesine karşılık, birileri de hırsla onların kabuklarını topluyordu. Birilerinden kastım, istihale makineleriydi. Ayinedarlık yapıyorlardı Kuddüse. Faaliyetleri, kendilerinden çok bir başkasını gösteriyordu. Evet, hastalığı iktiza eden Şafî ve açlığı iktiza eden Rezzak olduğu gibi, Kuddüsün de iktiza ettiği bir şeyler olmalıydı. Kuddüs kirliliği iktiza ediyordu , tâ ki tanzifte bulunsun. Rezzak açlığı iktiza ediyordu , tâ ki rızıklandırsın. Ve Şafî hastalığı iktiza ediyordu, tâ ki şifa versin.
Kuddüs tecellî etsin diye dünyayı ve “dünyamızı” kirletmek olamazdı. Kuddüs’ün tecellîsi adına çevreyi kirletmek, Şafî tecellî etsin diye kasten hasta olmaktan farksızdı zira. Çevre kirlenmesinin altında yatan kalplerin kirlenmesiydi. Temizlik imandandı. İmanın olgunluğu ölçüsünde temizlik de olgunlaşacaktı. Kalplerin kirliliği aynı zamanda iman zayıflığının beraberinde getirdiği “günah kirliliğiydi.”
Kuddüs ismi Otuzuncu Lem’ada kainatta, dünyada ve “dünyalarda” tanzif fiilinin tecellîlerini anlatmakta idi. Fakat zihinlerde göz ardı edilen, tanzif fiilinin kalplerdeki yansıyışı idi. “Allah çok temizlenenleri ve çok çok tevbe edenleri sever” ayeti manidar mesajlar sunuyordu bizlere. İş fiziksel temizlikle bitmiyor, “bâtın”ın da temizliği gerekiyordu. Kalplerdeki günah kirliliği tevbe temizleyicisiyle tathîr edilmeliydi. Zira aslolan kalplerin temizliğiydi. Çevre temizliği onun bir yansımasıydı.
Temiz olmanın farklı bir boyutu da kainatta cari olan tanzif fiiline muvâfık hareket etmekti. Şeriat-ı fıtriye’ye ittiba etmekti. Şeriat-ı kelâmiyede de “temizlen” emri vardı. “Ve siyâbeke fetahhir” diyordu Kelâm-ı ezelî. Şeriat-ı fıtriyedeki bir fiil, onun termüme-i ezeliyesi olan Kur’an- Hakîm’de “temizlen” şeklinde tekellüm ediliyor ve Kur’an’ın ahlakıyla ahlaklanmış Resûl-ü Ekrem’in yaşantısında, daha ikinci vahiyde emredilerek beliriyordu.
Mutahhir ve Kuddüs olan Allah ilk emir olan “oku” âyetinden sonra, temizlen manasında “fetahhir” diyordu Resûlünün şahsında bizlere. “Temizlen” emrinin “oku” emrinden sonra gelişi, “biri”lerini düşündürmeliydi. Evet, Kur’an kainatı okuyordu. “Oku” emri ise Halık-ı Kainat’ı ve insanı tanımak adına “Kainat okumalarını” netice veriyordu. Ve kainat okumalarından biri de tanzif ve tathîr fiilini ortaya koyuyordu. Anlaşılan üzere “temizlen” emri “oku” emrine terettüp ediyordu. Tıpkı diğer emirlerde de olduğu gibi. Evet, Kur’an’daki her bir emir, kainattaki küllî ve umumî fiilerin ve kanunların birer yansıması, birer ucuydu. Daha ilk emirde, kainattaki bu umumî kanunların okunması emredilmişti zaten. “Kainat okumaları” Kur’an’daki emirlerin bürhan ve hüccet direkleri üzerinde durduğunu, netice verdiği fenlerle ifade etmiş oluyordu. Her bir fen bir isme dayanırdı. Zira eşyanın hakikatı “esma”ya bakardı. Öyleyse fen, Kur’an’ın beşer hayatına sunduğu emir ve fiilleri, aklen de kainattan çıkarıyor ve bizleri “tefekküre” davet ediyordu.
Evet Kuddüs’ün bir cilvesi tathîr ve tanzif olduğu gibi, Hakîm’in bir cilvesi fiil-i tanzim, Adlin bir cilvesi fiil-i tevzin, Cemîl’in bir cilvesi de fiil-i tezyin ve hakeza... Zat-ı Zülcelâl sıfatı, sıfat ismi, isim de bir fiili zorunlu kılardı.
Hâsılı; Kainat okumaları, fiilden Zat-ı Zülcelâl’e giden bir yolculuğu ve bir arzlının çevresindeki mütevâzi arayışlarını ifade ediyordu.
Evren Teke
--------------------------------------------------------------------------------